• Sonuç bulunamadı

3. Yezidiler Merkezli Kaynaklar

4.2. Yezidiler‟in Askerlik Meselesi ve Ġngiliz-Yezidi YakınlaĢması

5.1.1. Birinci Dünya SavaĢında Irak Cephesi

Ġngiltere‟nin 1914‟te Osmanlıya savaĢ ilan etmesiden sonra Ġngilizler ġattülarap ağzındaki Fav Mevkini iĢgal etmiĢlerdir. Ġngilizlerin bu iĢgalin hemen ardından 14-15 Kasım 1914 tarihleri arasında Seyhan civarındaki Osmanlı mevzilerine taarruz ederek burayı iĢgal etmesi üzerine; Osmanlı birlikleri Basra‟yı terk etmek zorunda kalmıĢtır. ġehrin ileri gelenlerinin daveti üzerine Ġngilizler Basra Ģehrini iĢgal etmiĢlerdir.

Enver PaĢa, Musul ve çevresinde milis güçlerden oluĢturulacak kuvvetlerle Ġngiliz iĢgaline karĢı mücadele etmek için Arabistan‟da bulunan Ġbn Suud ve ĠbnürreĢîd‟e memurlar ve hediyeler göndermiĢ, Talib Bey‟i de bu iĢe memur tayin ettir. Fakat geliĢmeler Enver PaĢa‟nın istediği gibi gitmemiĢ Ġngilizler, 9 Aralık 1914‟de

341

Korna'yı da iĢgal ederek ve burada bulunan 38. Fırka Kumandanı Albay Suphi Bey ile 45 subay ve 989 eri esir almıĢlardır.342

Bu geliĢmelerden sonra Ocak 1915 tarihinde Süleyman Askerî Bey, yarbaylığa terfien Cavit PaĢa‟nın yerine Irak ve havalisi Kumandanlığı‟na tayin olundu. Askerî Bey‟in Basra‟yı geri almak için yaptığı giriĢimler baĢarılı olamamıĢ ve 12-14 Nisan 1915 tarihinde Suaybe Bercisiyye Ormanlığı etrafında yapılan savaĢta Ġngilizlerin galibiyeti ve akabinde Askerî Bey‟in intihar etmesinden sonra Kutu‟l-Ammare ve Nasıriyye düĢmüĢ, Ġngilizlere böylece Bağdad yolu da açılmıĢtı. Kutu‟l-Ammare‟nin Ġngiliz kuvvetlerinin eline geçmesinden sonra General Townshend, Bağdad‟a doğru yürüyüĢe geçti ise de Selmanpak‟da Türk kuvvetlerince karĢılanarak (22-23 Kasım 1915) büyük bir bozguna uğratılmıĢ, kuvvetlerinin üçte birini kaybetmiĢ bir halde Kutu‟l-Ammare‟ye geri çekilmek zorunda kalmıĢtır. Kutu‟l-Ammare‟de kapalı bulunan Ġngiliz kuvvetleri açlığa maruz kalmıĢ, uçakla erzak temini yoluna gitmiĢlerse de erzaklar Türklerin eline geçmiĢti. Bunun üzerine ihtiyaçlarını Dicle nehri üzerinden gemiyle tedarik etmeyi denedilerse de içerisinde 5000 Askeri iki ay besleyecek miktarda erzak bulunan gemi, Türk askerleri tarafından ele geçirilmiĢti. Townshend, erzak yetiĢtirme operasyonunun fayda vermediğini görünce 25 Nisan 1916 günü 6. Ordu Kumandanlığı‟na teslim Ģartlarını müzakere etmeyi teklif etti. 26 Nisanda baĢlayan müzakereler neticesi 29 Nisanda 5 general, 481 zabit ve 13.100 den ibaret olan Ġngiliz kuvvetleri kayıtsız Ģartsız teslim olmayı kabul ettiler.343

Bu arada Ġngiltere, Fransa ve Rusya arasında Osmanlı‟nın Ortadoğu topraklarını paylaĢmayı içeren gizli anlaĢmaları yapılmaktaydı. 1916 yılında bu üç devletin katılımıyla yapılan Sykes – Picot – (Sazanof) Atlaşması‟na göre; Musul hariç, Irak Ġngiltere‟ye bırakılmasına; Adana, Antakya, Lübnan ve Suriye kıyılarının Fransa‟ya bırakılması; Musul, Ürdün ve Suriye‟nin bir kısmında Fransa ile Ġngiltere‟nin ortak denetiminde Arap krallığının kurulmasına; Filistin‟de, Rusya, Ġngiltere, Fransa, Ġtalya ve ġerif Hüseyin tarafından kararlaĢtırılarak, uluslararası bir yönetimin kurulmasına ve Hicaz‟ın serbest bölge olmasına karar verilmiĢtir. 1917‟de Rusya‟da BolĢevik Devrim olması nedeniyle daha sonra Rusya‟nın bu antlaĢmadaki konumu değiĢmiĢtir.

Ġngiltere‟nin bölgeye tekrar asker yollamasıyla Bağdad 11 Mart 1917 tarihinde Ġngiliz kuvvetleri tarafından hiçbir mukavemetle karĢılaĢmadan iĢgal edilmiĢtir. Birinci

342

Teker, Age, s.26. 343

Dünya SavaĢının sonlarına doğru gelindiğinde Amerikan BaĢkanı Woodrow Wilson Amerikan Kongresi‟nin 8 Ocak 1918 tarihli birleĢik oturumunda yaptığı konuĢma ile “Galip devletler yenilen devletlerden toprak ve savaş tazminatı almayacak.” Ġlkesinin de içinde yer aldığı; Birinci Dünya SavaĢı sonrası yapılacak barıĢ antlaĢmalarının esaslarını oluĢturacak, Wilson Prensipleri olarak bilinen 14 ilke‟sini yayınlamıĢtı. Her ne kadar Wilson‟un yayınladığı ilkeler Lenin‟in yayınladığı bildiriye cevap olsada Osmanlı Devleti kendisini ilgilendiren 5. ve 12. Maddelerin uygulanacağı umuduyla ateĢkes için ABD‟ye baĢvurmuĢtur.

Bu maddeler Ģu Ģekildedir:

“Madde 5. Tüm sömürgecilik savları, ilgili halkların çıkarlarını ve egemenlik istemlerini dikkate alacak biçimde eşitlikçi ve hakkaniyete uygun düzenlemelere tabi tutulmalıdır.

Madde 12. Osmanlı İmparatorluğu‟nun, nüfusunun çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu bölümlerinde Türk egemenliği güvence altına alınmalı; İmparatorluk sınırları içindeki diğer ulusların yaşam güvenlikleri ve özerk gelişimleri sağlanmalıdır. Çanakkale Boğazı, uluslararası güvenceler altında tüm gemilere ve ticarete sürekli olarak açık hale getirilmelidir.”344

Kaymaz bu iki maddeyi Ģu Ģekilde yorumlamaktadır:

“… self-determination ilkesini düzenleyen beşinci maddenin ve Osmanlı İmparatorluğu toprakları ile Ortadoğu‟ya ilişkin düzenlemeleri içeren onikinci maddenin uygulanmasıyla ilgili olarak şu öngörüler yer almaktadır:

5. Madde: İngiltere ve Fransa‟nın, tüm sömürgelerin varlığının tartışmaya açılacağı konusunda bazı kaygıları bulunduğuna değinildikten sonra, amacın kesinlikle bu olmadığı, bu maddenin yalnızca savaş sonrasında ele geçirilen topraklar hakkında yapılması öngörülen düzenlemeleri içerdiği vurgulanmaktadır. Örneğin, savaş öncesindeki Alman kolonilerini devralan devletlerin, bunları sömürgeci olarak değil, yerlilerin vekili sıfatıyla ve onlar yararına yönetecekleri belirtilmektedir. Andırıda, “yerli halkların yararı” ile neyin anlaşılması gerektiğine de açıklık getiriliyordu. Buna göre, 1) Yerli halklar militarize edilmeyeceklerdi. 2) Kaynakların kullanılmasında/işletilmesinde “açık kapı” ilkesine uyulacaktı. 3) Çalışma koşulları, kârlar ve vergilerle ilgili sıkı düzenlemeler yapılacak, bir genel sağlık rejimi geliştirilecek, altyapı olanakları iyileştirilecek, yerel örgütlere ve geleneklere saygı

344

Ġhsan ġerif Kaymaz, “Wilson Prensipleri ve Liberal Emperyalizm”, (Wilson Prensipleri), Atatürk araştırma Merkesi Dergisi, C. XXIII, S. 67-68-69, Ankara Mart-Temmuz-Kasım 2007, s. 4.

gösterilecekti. 4) Korumacı güç, tüm bu koşulları yerine getirebilecek maddi kaynaklara ve uzman kadrolara sahip olacaktı. 5) Bu kurallara uyulup uyulmadığı uluslararası denetime açık olacak; barış konferansı, bu konuda tüm sömürgeci güçleri bağlayıcı kurallar koyacaktı.

12. Madde: 1) Nüfus olarak çoğunluğu oluşturdukları Anadolu‟da Türklerin egemenliği tanınmalıdır; ancak, a) Rumların sayıca fazla oldukları kıyı bölgelerinde özel bir uluslararası denetim kurulmalı, bu bölgeler tercihan Yunanistan mandatsı altına konmalıdır; b) Anadolu‟da tüm mandataire güçleri bağlayacak genel bir düzenleme [kapitülasyonlar kastediliyor] yapılmalı ve bu düzenleme, Osmanlı Devleti ile yapılacak olan barış antlaşmasına eklenmelidir; c) bu düzenleme ile azınlıkların hakları ve “açık kapı” ilkesinin uygulanması güvence altına alınmalıdır; d) Anadolu‟daki tüm ana demiryolu hatları uluslararasılaştırılmalıdır. 2) Türk olmayan unsurlara özerk gelişim olanağının sağlanacağına ilişkin hükmün uygulanması güçlükler içermektedir. Çünkü a) Mezopotamya, Filistin ve Arabistan‟ın İngiliz mandat yönetimi altına gireceği bellidir; b) Suriye‟nin -Sykes- Picot Antlaşması‟nın gereği olarak- Fransa‟ya verileceği bellidir; c) Ermenistan‟a Akdeniz‟e açılımını sağlayacak bir liman verilmeli ve onun korumasını üstlenecek bir güç belirlenmelidir. Bu iş için Fransa istekli görünmekteyse de, Ermenilerin İngilizleri yeğleyecekleri anlaşılmaktadır. 3) İsmen Türk kalmakla birlikte, İstanbul ve boğazlar bölgesi uluslararası denetim altına konacaktır. Bu denetim kolektif olabileceği gibi, Milletler Cemiyeti‟nin345 mandataire olarak görevlendireceği belli bir güç tarafından da yerine getirilebilir. Bu değerlendirmelerin ışığında hazırlanmış olan harita ektedir.

Her iki maddenin yorumundan anlaşılacağı üzere, Wilson‟un self- determinationdan anladığı şey kesinlikle halkların kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi değildir. Onların geleceğini belirleyecek, daha açıkçası onların bugününe ve geleceğine hükmedecek olanlar “vekil” sıfatıyla onları yönetecek olan büyük güçlerdir. Wilson‟cu anlamıyla self-determination yalnızca, kendi kendilerini yönetebilecek gelişmişlik düzeyine ulaşmış oldukları varsayılan halklara özgü bir haktır. İsmen belirtmek gerekirse, bu ilke yalnızca Orta ve Doğu Avrupa halkları için uygulanacaktır.”346

345

Milletler Cemiyeti veya o zaman ki adı Cemiyet-i Akvam; Attika-Delos Birliği gibi kısmı temsiliyeti olan birlikler sayılmazsa evrensel nitelikte ilk örgütlenme deneyidir. Birinci Dünya SavaĢının sonunda Wilson‟un tavsiyesi ile gündeme gelmiĢ, 1919 PariĢ BarıĢ Konferansı ile kurulmuĢtur. Türkiye bu kuruluĢa 18 Temmuz 1932 tarihinde Ġspanya‟nın teklifi ve Yunanistan‟ın desteğiyle üye olmuĢtur. Üyeliğininden iki sene sonrada Konsey üyeliğine seçilmiĢtir.

346

Osmanlı Devleti Wilson ilkelerini bir kurtuluĢ olarak görmüĢ ve bırakıĢma için ABD‟ye baĢvurmuĢtur. ABD'den yanıt alamayınca da barıĢ için Ġngiltere'ye baĢvurmuĢtur. Osmanlı‟nın bu isteğini kabul eden Ġngiltere ile müzakereler baĢlamıĢtır.