• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: AİLE İÇİ İLETİŞİM SORUNLARI TESPİTİNE YÖNELİK

3.1. Bulgular ve Yorumlar

3.1.1. Aile İçi İletişim Problemleri

3.1.1.6. Birinci Derece Yakınların Etkilerinden

Eşlerin ebeveynleri, eşlerin ilişkisi ve kararları hakkında kendilerinden istenmediği halde fikir beyan ederler, yargılara varırlar. Bunun amacı, eşlerin ilişkisini kontrol

etmeye çalışmaktır. Büyükanne/büyükbabalar, torunlarının yetiştirilmesiyle ilgili olarak çocuklarına müdahaleler ederler, onlara kendi fikir ve inançlarını empoze etmeye çalışırlar. Ebeveynlerin kardeşleri, çocukların yetiştirilmesiyle ilgili konularda ebeveynlere müdahale ederler. Eşler arasında, birbirlerinin anne/babalarının ailenin özel alanına müdahale ettiği inancından kaynaklanan çatışmalar yaşanır. Çocuklar, büyükanne/büyükbabalarının aileye müdahale etmesine tepki olarak duygusal ve davranışsal anlamda dışavurumcu bir tutum sergilerler. Eşler arasında sorun yaşandığı gibi, eşler ve ebeveynleri arasında da ebeveynlerin müdahalesinden kaynaklanan sorunlar, çatışmalar yaşanır.

İnsanların benimsediği üç rol vardır. Çocuk rolü, anne baba rolü ve yetişkin rolüdür. İnsanlar ilk ikisini çokça kullanırlar da üçüncüsünü pek kullanmazlar (Dökmen, 1998). Günümüz anne babaları çocukları kocaman dahi olsa, onların yetişkin olduklarını kabul edemezler. Onların hala hayatlarına karışır, müdahale ederler. Bu durum da tabi ki hiç iyi sonuçlar doğurmaz. Çünkü insan büyüdüğünün kabul edilmesini ister. Değerli görülmek ister (Cüceloğlu, 2005a). Eşlerin aileleri de evliliğe karışınca bu durum eşlerin ilişkilerini olumsuz yönde etkiler.

“Eşimin ailesiyle hep aramızda mesafe vardır. Onlar sanki ben yabancıymışım gibi davranırlar. Kendi ailem bize biraz karışır. Tabi ki her şey daha iyi olsun istedikleri için karışırlar.” diyen bir bayan aynı durumu kayın validesi yapsaydı sanırım bu kadar empatik karşılamayacaktı. Eşler evlendiklerinden itibaren kendi anne ve babalarıyla olan iletişimlerini bu noktada en aza indirmelidirler. Bu hem kendisine hem de eşine olan saygı gereği olmalıdır (Kişisel görüşme, 2007).

“Aile büyüklerinden uzağız. Bizimkilerden de onunkilerden de. Dolayısıyla yılda bir ya da iki kez gidince de tatlı tatlı geçiyor herşey. Belki yakın olsa bazı sorunlar olurdu ama hiçbir sorun yaşamıyoruz.” Diyen eş de bu durumun ciddiyetinin farkında olacak ki, bu durumu “şans” olarak değerlendiriyor (Kişisel görüşme, 2007).

Başka bir eş: “Eşim doğulu. Eşimin ailesinde kadına değer verilmez. Normalde sorunumuz olmasa bile, ailesinin yanında, anında bana kaba davranıp, beni hakaretlerle

küçük düşürmeye çalışıyor. Çünkü ailesi ancak o zaman değerli görüyor onu.” Bu ortamda eşler arasında güven ve saygı unsuru kalmaz. Birbirine saygı duymayan ve birbirine değer vermeyen eşler iletişimden uzaklaşırlar. İletişim sadece sözlü değildir. Sözlerle birlikte aynı zamanda nesnel iletişim de gerçekleşir. Eşine saygı göstermeyen bir babaya bu ortamda büyüyen çocuklar da saygı göstermeyeceklerdir.

Bu konuda bir bayan bakın neler anlatıyor: “Kendi anne ve babamla iletişimim bence iyi. Tabi ki iletişim denilince ne anladığımıza bağlı. Çok şey paylaşmıyoruz. Eskiden olduğu gibi problemlerimi anlatmıyorum. Sadece birkaç saatlik bir ziyaret oluyor benim ailemle görüşmelerim. Problemlerimi saklıyorum. Anlamazlar çünkü. Ben buna alıştım artık. Zor gelmiyor. Kendi içimde bütün sorunlarımı çözmeye alıştım. Eşimin ailesiyle de aynı. İdare ediyorum işte. Çok anlaşamıyoruz. Kültürel farklılıklar etkili yine. Ben Karadenizliyim. Onlar Doğulu” (Kişisel görüşme, 2007).

Aile büyüklerinin çocuk eğitimine karışmaları konusunda da : “Büyükler çocuklarımızın eğitimine çok gerekmediği sürece karışmamalılar. Onlardan yardım istendiğinde karışmalılar. Bizlerin üstesinden gelemediğimiz şeylerde yardım edebilirler. Aksi takdirde anladıkları eğitim tarzıyla bizimki arasında ikilik çıkıyor. Bu da çocuk için iyi bir durum değil. Tabi ki müdahale etmek istiyorlar. Ancak ben müdahale ettirmiyorum. Onların eğitim anlayışıyla benim ki çok farklı. Usulüne uygun şekilde müdahalelerini önlüyorum. Biraz inciniyorlar ama çocukların kalbi çok daha hassas diye düşünüyorum.” diyor başka bir aile (Kişisel görüşme, 2007).

“Büyüklerimiz çok anlayışsızdılar. Ama yine de başımızın üstünde tutmuşuzdur. Hatta çocuklarımı bu nedenle ihmal etmişizdir. Eşimin ailesi de benim ailemde sorunlarla doludur. Hep kardeşlerimizle uğraşmışızdır. Anne ve babamızda onlardan farklı değildir. Şuan eşim büyük kardeşiyle çok fazla görüşmüyor. Haliyle bizde görüşmüyoruz çok fazla.” diyen anne ve baba gençlik yıllarında tüm ailenin sıkıntılarıyla çok fazla ilgilendiğini hatta sırf bu nedenlerle kendi özel hayatlarının yaşayamadıklarını dolayısıyla bu durumun çocukları olumsuz etkilediğini kabul etmektedirler (Kişisel görüşme, 2007). Görüldüğü gibi sadece anne baba değil, ailedeki diğer kişiler de, ailenin iletişimini etkileyebilmektedir.

“Eşimle aramızda ciddi bir anlaşmazlık sorunu var. Birbirimizin görüşleriyle zıtlıklar yaşıyoruz. Benim için önemli olan onun için önemsiz oluyor, onun için önemli olan da benim için önemsiz oluyor tabi ki. Bu zıtlıklar çok fazla olunca çocuklar ister istemez bunu hissediyor. Uzun süreli küslüklerimiz olur. Bu her zaman olan bir durumdu. Evlendiğimizden itibaren eşim benimle ailesini birbirinden ayırmasını bilemedi. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. Biz Elazığlıyız. Ben de doğu kültürünü biliyorum ancak o bunu biraz daha abarttı. Senelerce kayınlarım yanımızda kaldı. Sorunlarıyla hep biz uğraştık” (Kişisel görüşme, 2007).

Geleneksel ailenin dağılmasıyla birlikte akrabalar da eski önem ve değerinde gerileme göstermişlerdir. Ancak çocuğumuzun ve bizim onlarla ilişkilerimizin sürmesi, aileye büyük destek sağlayabilir. Her şeyden önce akrabalarımız bizi hemen hemen herkesten iyi tanırlar. Onlarla sürdürülen ilişkiler, çocuklara iyi aile ilişkilerinin nasıl olması gerektiği konusunda örnek oluşturur. Akrabalar çoğu zaman güç durumlarda ailenin doğal müttefikidirler. Paylaşılmış aile yaşantıları ve hatıralar, bir aileye ait olma duygusunu pekiştirir. Buna benzer sözler komşularımız ve komşuluk ilişkisi için de söylenebilir. Akrabalar ve komşular sayesinde çocuklar, insan ilişkilerini, bilgi ve görgülerini daha güvenli bir ortamda öğrenme ve pekiştirme fırsatına kavuşabilirler (Koca, 2004).