• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: AİLE İÇİ İLETİŞİM SORUNLARI TESPİTİNE YÖNELİK

3.1. Bulgular ve Yorumlar

3.1.1. Aile İçi İletişim Problemleri

3.1.1.4. Aile İçinde Ekonomik Sıkıntılardan Kaynaklanan Problemler

Sosyal yapımızın olduğu kadar ulusal ekonomimizin de temel ünitelerinden biri olan aile, toplumdaki sosyoekonomik gelişim ve değişimlerden en çok etkilenen kurumlardan biridir. Türkiye'deki sosyoekonomik değişme, temel olarak kırdan kente göçle birlikte basit kırsal yaşam tarzlarından kentsel yaşam tarzlarına geçiş şeklinde oldu.

Ekonomik sıkıntılar ve ailenin temel ihtiyaçlarının karşılanamaması aileyi ve toplumu geçimsizlik, boşanmalar, aileden kopmalar, aile içi çatışmalar ve şiddet artışı, ailenin sorun çözme yeteneğini kaybetmesi, komşuluk ve akrabalık gibi ilişkilerin yıpranması, geçim zorluğu sebebiyle meşru olmayan kazanç yollarının meşrulaşması, aile fertlerinde güvensizlik ve umutsuzluğun artması, yoksullaşan ailelerin çocuklarına sunabildiği yaşam ve eğitim kalitesinin düşmesi, sokak çocuklarının sayısındaki artış gibi sorunlarla karşı karşıya bıraktı.

Son zamanlarda medyaya sıkça yansıyan kapkaç terörü, hırsızlık olayları, yankesicilik, doğu illerinde hırsızlık için ailesi tarafından kiraya verilen çocuklar ülkemizdeki ekonomik sıkıntıların ne boyutlara ulaştığının göstergesi olarak vurgulanmaktadır. Bu bakımdan özellikle mala karşı işlenen suçlar açısından yoksulluğun direkt etkisinin olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu tür suçlarda özellikle 18 yaşın altındaki çocuklarının kullanılması ise cezai ehliyetlerinin olmayışıdır.

Evliliklerinin ilk yıllarında geçim sıkıntısı çeken bir çiftin yaşadıkları belki bir çok ailenin de başından geçmiştir. Erkeğin ailesinin geçimi de bu ailenin üzerindedir.

Bayan şöyle anlatıyor: “Biz yemezdik onlara yedirirdik. İlk zamanlar ben bunları doğal karşılardım ama eşim onlar yüzünden bana şiddet uygulayınca ben de iyice zıtlaşmalar başladı. Ekonomik sorunları nedeniyle benim takılarımı bana sormadan almaları vs. ben de onlara karşı bir uzaklaşmaya neden oldu…Artık onları evime kabul etmiyorum. Ben kesinlikle gidip gelmiyorum. Eşim onları ziyaret ederse ediyor. Çocukları alıp gidiyor bayramları veya başka önemli ve özel olacak günlerde” (Kişisel görüşme, 2007).

Gelişmekte olan ülkelerden biri olarak Türkiye’de de ekonomik sorunlar yaşamın her alanını etkilemektedir. Bu durum özellikle dar gelirli ailelerin bulunduğu gecekondularda yaşayanların daha fazla etkilemektedir. Bir yandan parasızlık öte yandan yaşam pahalılığı ve psikolojik baskı aile içinde eşler ve çocukların ilişkilerine yansımaktadır. Münakaşalardan kavgalara ve hatta fiziksel zarar vermeye kadar bir çok olayın temelinde ekonomik sıkıntı yatmaktadır (Yavuzer, 2004). Sıkıntılı ve stresli olunca insanlar yanılsamaya çokça düşerler. İletişim ortamında mesajın alıcı tarafından anlamlandırılırken ve kaynak tarafından mesaj düzenlenirken yanılsamalar yaşanabilir. Birbirini yanlış anlayan bireyler arasında, iletişim problemleri doğar. Bu eşleri veya çocukları oldukça kötü etkiler.

Bu konuda bir bayanın anlattıkları ilgi çekicidir: “ Babam bütün gün çalışıyordu. Çok yoruluyordu, biliyordum. Ama onunla konuşmak, O’nu rahatlatmak istesem de o kadar stresli oluyordu ki O’na yaklaşamıyordum. Anneme de aynı şekilde davranıyordu. Hatta birbirlerini sevmiyorlar diye düşünüp, üzüldüğüm çok olmuştur. En çok kızdığı anlar da, O’nun hesabında olmayan bir şeyler istediğimizdeki anlardı. Bize hep bağırır ve hakaret ederdi. Ben bana bağırmasından çok, anneme bağırmasına üzülürdüm. Gerekmedikçe artık babamla konuşmuyor ve onunla aynı ortamda bile bulunmak istemiyordum. Aradan geçen zaman sonrasında, O’nun sıkıntıları anlayabiliyorum. Çok stresli işi olduğunu ve bunun karşılığını alamadığını biliyorum artık. O’nu anlıyorum ama hiçbir şey babamla geçirebileceğim o harika seneleri geri getiremez. Bu durumun sonradan telafisi de olmuyor. Benim için önemli olabilecek olan baba modelini ben yaşayamamıştım. Ben ondan uzakta büyüdükten sonra ne önemi vardı onu anladığımı tekraren söylemenin. Artık O’nu anlayabiliyorum ama bu bir işe

yaramıyor. Çünkü aradaki o kocaman uçurumu hiçbir şey kapatamıyor” (Kişisel görüşme, 2007). Kişilerin içinde bulundukları ortamlar ve onların bu ortamı algılayışları, beklentileri vs. iletişime girmelerinde etkilidir. Kişiler birbirlerini tanımaya çalıştıklarında ve bu farklılıkları en aza indirmeyi başarabildiklerinde daha az iletişim hatası yapacaklardır. Anne baba çocukların içinde bulundukları bilgi düzeyini ve anlama kapasitesi bilmeli ve ona göre bir iletişimde bulunmalıdır. Çocuklar on bir on iki yaşlarına kadar egosantrik yani ben merkezci düşünme yapısına sahiptir. Her şeyin kaynağının kendisi olduğunu düşünür ve problemler çıktığında kaynağın kendisi olduğunu düşünür. Ayrıca çocuk anne veya babasının üzülmesiyle üzülür, ağlamasıyla ağlar. Anne ve baba bu duruma neden olduğunda ise, üzen tarafa karşı tepki geliştirir. Bu da çocukla ebeveyn arasındaki iletişimi kötü etkiler.

Gelirler, harcamaların altında kalınca aile içerisinde iletişim sorunları yaşanmaktadır. Bunun önüne geçilebilmesi için, belli bir miktardan sonraki harcamalarda bütün aile üyelerinin görüşünün alınması kararlaştırılabilir. Bu kural aile bütçesinin denkleştirilmesini de kolaylaştıracaktır.

Güvenlikte olma bireylerin en temel ihtiyaçlarından biridir. Bireyler, ekonomik yönden de güvende olmak isterler. Bunun için günümüz insanı oldukça fazla çalışarak hem kendi hem de ailelerinin bu ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Çocuklarda ekonomik olarak güvende olmak isterler. Bazı aileler ise, çocuğa ekonomik sıkıntı içerisinde oluğunu hissettirir. Eşiyle tartışır, çocuğun en meşru isteklerine bile karşı çıkar. Bu durumda çocuk kendine güvensiz bir şekilde yetişecektir. Ekonomik olarak kendini güçsüz hissettiği için, çevresine karşı girişim gösteremeyecek ve içine kapalı bir birey haline gelecektir. Maddi durumu iyi olmayan aileler, öncelikle bu zor durumu eşler arasında paylaşarak hafifletmelidirler. Daha sonra ise, bu durumu basit düzeyde çocuklarına anlatarak çocuğun içini rahatlatmalıdırlar. Bazı zorluklar yaşandığını, ancak bu zorlukları kuvvetli aile bağlarıyla atlatabilecekleri güvencesini çocuklara verebilmelidirler.

Çocuklarımıza, istemediğimiz şeyler için hayır demeyi bilmeliyiz. Bu hayır, kararlı bir hayır olmalı. Ancak direkt olarak hayır demek, çocuğumuzun kendisini reddedilmiş

hissetmesine neden olabilir. Açıklama yapmamız gerekir. Ailesi ile haberleşmesi gerekiyorsa, telefon kartlarını kullanabileceği ve bu yaşta telefon kullanmasının sağlığı için hiç de iyi olmayacağı ona anlatılmalı. Örneğin, ilköğretim çağında takdir alan bir çocuk için cep telefonu ödül olarak verilmemeli. Büyükanne-büyükbaba tutumları da çok önemli bir etken elbette. “Biz hayat gailesiyle çocukluğumuzu yaşayamadık, bari onlar yaşasınlar. Biz görmedik, bari onlar görsünler” gibi özlem odaklı bir dürtüyle torunlarını şımartabiliyorlar. Anne-babanın hayır dediği istekleri, hediye yoluyla karşılayabiliyorlar. Hediyelerin sınırlı tutulmaması, çocukların tüketim alışkanlıklarını olumsuz etkileyen bir tutumdur. Ancak bu durumda ilk ebeveynlerin, büyükanne-büyükbaba ile onları incitmeden, kırmadan konuşmaları gerekir. Çocuğu kontrol etmeli ve ona verilen sözde durulmalıdır. Dolayısıyla anne babalar öylesine, geçiştirmek için çocuklara söz vermemelidirler. Ya da maddi durumları nedeniyle tutamayacağımız sözler vermek yerine durumumuzu onun anlayabileceği kadar basit, ama yüzeysel anlatmalıyız.