Sûrenin 1-14. Âyetlerinin Tefsiri (Tevhid, Vahiy ve Nübüvvet)
1.3. Kur’an Allah’ın Sözüdür! (7-10 Âyetler)
1.3.1. Kur’ân’ın, Allah’ın Sözü Olmadığını İddia Eden Müşriklere Verilen Cevaplar
1.3.1.1. Birinci Cevap: İnsan Bile Bile Kendisini Tehlikeye Atar mı?
ُضي۪فُت اَمِب ُمَلْعَا َوُه ِۜ ا ـْيَش ِ ه اللّ َنِم ي۪ل َنوُكِلْمَت َلََف ُهُتْيَرَتْفا ِنِا ْلُق ُِۜهي هرَتْفا َنوُلوُقَي ْمَا" ادي ۪هَش ۪هِب ىهفَك ِِۜهي۪ف َنو
ِْۜمُكَنْيَبَو ي۪نْيَب
"ُمي ۪حَّرلا ُروُفَغْلا َوُهَو Yoksa, "Onu uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Eğer ben onu
uydurmuşsam, Allah'tan gelecek olana (cezaya) karşı siz benim için hiçbir şey yapamazsınız. O, sizin, hakkında (düşüncesizce) yaygara kopardığınız şeyi daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şâhit olarak O yeter! O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.314
Âyetteki " ْمَا " inkâr (meselenin karşı tarafın düşündüğü gibi olmadığı) idrap (önceki meseleyi bırakıp gelecek meseleye dikkat çekme) ve taaccüp (hayret) belirtir. " ُِۜهي هرَتْفا َنوُلوُقَي ْمَا (Yoksa, "Onu uydurdu" mu diyorlar?) terkibi, indirilen " âyetlerin büyü diye nitelendirilmesinin bir tarafa bırakılıp onların Hz. Peygamber
311 Âlûsî, a.g.e., XVI, 13. 312
Ahkâf 46/ 6-7.
313
Said Havva, a.g.e., IX, 5247.
62
(sav) tarafından uydurulmuş olduğunu iddia etmelerinin şaşılacak bir durum olduğunu ve böyle bir şeyin mümkün olmadığını ifade eder. Sanki şöyle denmiştir: o (Kur’an’ın sihir diye nitelendirilmesi) bırakılsın da kabul edilmesi mümkün olmayan ve hayrete düşüren onların şu sözü dinlensin: “Kur’an Muhammed tarafından uydurulmuş.” Bu, olacak şey değildir. Çünkü o böyle bir söz söylemeye güç getiremez ki uydursun ve uydurduğunu Allah’a isnat etsin. Arap topluluğu böyle bir söz getirmeye güç getiremezken Hz. Muhammed’in (sav) buna güç getirmesi olağanüstülükle, başka bir ifadeyle, mucizeyle açıklanır. Mucize ise Allah’ın, iddia ettiği şeyde kulunu tasdik etmesi manası taşır. Bu durumda Hakîm olan Yüce Zatın yalancıyı tasdik etmesi imkânsız olduğuna göre Hz. Peygamber’in (sav) Allah adına müfterî olması düşünülemez.315
َف ُهُتْيَرَتْفا ِنِا ْلُق ِۜ ا ـْيَش ِ ه اللّ َنِم ي۪ل َنوُكِلْمَت َلَ
" " (Eğer ben onu uydurmuşsam, Allah'tan
gelecek olana (cezaya) karşı siz benim için hiçbir şey yapamazsınız.) terkibi ile
Allah adına yapılacak iftiranın mümkün olmadığı belirtilmiştir:316Varsayalım Kurân’ı ben uydurdum, bu durumda Allah cezamı ve azabımı hemen, hiç geciktirmeden verir ve siz iftiradan dolayı gelecekleri başımdan savamazsınız. Siz, Allah’ın azabını benden savmaya güç getiremezken neden Allah’a iftirada bulunayım?317
insan bile bile kendisini tehlikeye atar mı?
Yukarıdaki terkibin ifade ettiği anlamın daha genişi ve bir bakıma açıklayıcısı başka sûrede meâlen şöyle geçer: "Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler
uydurmuş olsaydı mutlaka onu kudretimizle yakalardık. Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik. Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı.”318
Kur’ân’ın Allah Resûlü’nün (sav) bir ürünü olamayacağı başka bir açıdan bir âyet meâlinde şöyle ifade edilir: “Âyetlerimiz kendilerine apaçık birer delil olarak
okunduğunda, (öldükten sonra) bize kavuşmayı ummayanlar,"Ya (bize) bundan başka bir Kur'an getir veya onu değiştir" dediler. De ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben ancak bana vahyolunana uyarım.
315 Kurtubî, a.g.e., VIII, 16, s. 123; Zemahşerî, a.g.e., IV, 296 vd. 316
Zemahşerî, a.g.e., IV, 296 vd.
317
Şınkîtî, a.g.e., VII, 375.
63
Eğer Rabbime isyan edecek olursam, elbette büyük bir günün azabından korkarım."319
Yukarıdaki terkipteki şart ve cevap gerektiren “نِا” edatının cevap cümlesi hazfedilmiştir (düşürülmüş). Hazfedilen bu cümle, "Kesinlikle Allah iftiranın cezasını vermede gecikmez" manasına gelen "هْيَلَع ِءارِتفلَا ِةَبُوقُعِب َةَلاحُم لَ ُاللّ ينَلَجاع" şeklinde takdir edilebilir. Buna göre " ا ـْيَش ِ ه اللّ َنِم ي۪ل َنوُكِلْمَت َلََف (…Allah'tan gelecek " olana (cezaya) karşı siz benim için hiçbir şey yapamazsınız.) terkibi asıl cevap yerine geçirilmiştir. Zira iftira üzerine terettüp eden Allah’ın cezalandırmasıdır. Ancak “Allah’tan gelecek cezayı savamama” anlamı ( ا ـْيَش ِ ه اللّ َنِم ي۪ل َنوُكِلْمَت َلََف) cevabın ifade ettiği azaplandırmanın müsebbebi olması hasebiyle söz konusu terkip asıl cevap yerine geçirilmiştir.320
Müşriklerin, vahyin hakikatini kabul etmemekte direnmeleri ve uydurulmuş gerekçesiyle Kur’ân’ın Allah’tan indirilmediğine dâir iddiaları sûrenin bu âyeti dışında başka âyetlerde de ifade edilir ve işin müşriklerin dediği gibi olmadığı açıklanır: “Yoksa onu (Muhammed kendisi) uydurdu mu diyorlar? De ki: "Eğer
doğru söyleyenler iseniz, haydi siz de onun benzeri bir sûre getirin ve Allah'tan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın.”321“Yoksa "onu
(Kur'an'ı) uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Allah'tan başka gücünüzün yettiklerini de (yardıma) çağırıp, siz de onun gibi uydurma on sûre getirin."322 “Bu Kur'an, Allah'tan (indirilmiş olup) başkası tarafından uydurulmamıştır. Fakat o kendinden öncekileri doğrulayıcı ve Kitabı (Allah'ın levh-i mahfuzdaki yazısını) açıklayıcı olarak, indirilmiştir. Bunda hiçbir şüphe yoktur. (O) âlemlerin Rabbi tarafındandır.”323
İnkar edenler, "Bu Kur'an, Muhammed'in uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir. Başka bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir" dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular. "(Bu Kur'an, başkalarından) yazıp aldığı öncekilere ait efsanelerdir. Bunlar ona sabah akşam okunmaktadır" dediler.(Ey Muhammed!), De ki: "O kitabı
319
Yunus 10/15; Şınkîtî, a.g.e., VII, 375.
320 Âlûsî, a.g.e., XVI, 13. 321
Yunus 10/38.
322
Hud 11/ 13; Şınkîtî, a.g.e., VII, 375.
64
göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, çok merhamet edendir."324
Âyetteki " ِْۜمُكَنْيَبَو ي۪نْيَب ادي ۪هَش ۪هِب ىهفَك " cümlesi " ِِۜهي۪ف َنوُضي۪فُت اَمِب ُمَلْعَا َوُه cümlesinden " bedel-i iştimâldir. Çünkü Allah Teâla’nın müşriklerin ileri geri konuştukları şeylerin mahiyetini daha iyi bildiğini haber vermesi, Hz. Peygamber (sav) ile onlar arasında cereyan eden davaların hükmünün ona bırakılmasıyla yakından ilgilidir. Bu ifadelerde müşriklere tehdit ve Hz. Peygamber (sav) ve getirdiği vahiyle ilgili yapılan haksız ve yersiz yakıştırmalardan sakındırma söz konusudur.325
İbn Aşur "دي ۪هَش" kelimesinin "tanık" manasında olup ancak burada "hâkim" (Hz. Peygamber (sav) ile müşrikler arasında hükmeden) manasında kullanıldığını ifade eder. “Benim ve sizin aranızda” manasına gelen " ْمُكَنْيَبَو ي۪نْيَب " terkibi, kelimenin söz konusu manada kullanılmasına delâlet eder. Zira hükmetme eylemi iki hasım arasında cereyan ederken tanıklık ise sadece bir kişinin yaptığı eylemdir.326
Ancak kelimenin asıl manası üzerine bırakılıp burada Allah Teâla’nın elçisi lehine ve müşriklerin aleyhine tanıklık etmesinin kastedilmesi uzak bir ihtimal olmasa gerektir. Allah Teâla Kur’ân’ın kendisi tarafından indirildiğine ve elçisinin indirdiklerini aktardıklarına şahit olurken diğer taraftan müşriklerin onu yalanlamalarına ve ileri geri konuşmalarına da şahittir. Bu yorum Taberî (ö.310/923), Zemahşeri (ö.538/1144), Ebu Hayyan (ö.745/1344) ve birçok müfessir tarafından benimsenmiştir.327
Âyetteki "مي ۪حَّرلا ُروُفَغْلا َوُهَو" (O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.) terkibi tövbeye, yapılan şeylerden geri dönmeye teşvik eder:328
Sizden sadır olan bunca iğrenç eylem ve karalamalara rağmen eğer Rabbinizden bağışlanma dileyip bunda samimi olursanız Rabbiniz tövbenizi kabul eder, sizi bağışlar ve size rahmet eder.329 324 Furkan 25/4-6. 325 İbn Âşûr, a.g.e., XXV,16. 326 A.e., XXV, 16. 327
Taberî, Câmi‘, XXVI, 5; Zemahşerî, a.g.e., IV, 297; Ebû Hayyân, a.g.e., VIII, 57.
328
İbn Kesir, Tefsir, V, 2730.
65