• Sonuç bulunamadı

DERGİCİLİĞİNİN GELİŞİMİ: POSİTİF VE ALTYAZI DERGİLERİ

22. Zero Dark Thirty: Amerikan hegemonyası

4.5.2 Bir Zamanlar Anadolu'da

Fotoğraf: www.beyazperde.com

Filmin Özeti:

“Nuri Bilge Ceylan, bu filmiyle kentsel kaygılarını bir kenara bırakıp, tekrar taşranın sıkıntılı dünyasına ama bu sefer bir cinayet hikâyesinin gerilimi ile dönüyor... Bir

144 doktor ile bir savcının 12 saatlik gerilimli öyküsünün peliküle aktarıldığı filmin başrollerinde Muhammet Uzuner, Yılmaz Erdoğan ve Taner Birsel yer alıyor.(…)Yolların tek düzeliği ve kasabanın insana yeni bir şey sunmamasının sıradanlığını fona alan Bir Zamanlar Anadolu'da adıyla da klasiklere gönderme taşıyor. (Beyazperde, 2016)”

Bir Zamanlar Anadolu’da’nın Künyesi: Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan

Senaryo: Ebru Ceylan, Nuri Bilge Ceylan, Ercan Kesal

Oyuncular: Muhammet Uzuner, Yilmaz Erdogan, Taner Birsel, Ahmet Mümtaz

Taylan, Fırat Tanış…

Yapımcı Ülkeler: Türkiye | Bosna Hersek Dil: Türkçe

Gösterim Tarihi: 23 Aralık 2011 (Türkiye) Bütçe: -

Süre: 157 dk.

Fragman: https://www.youtube.com/watch?v=tYf4z-lDOvI

“Kadını Aramak” Elise Domanech (Positif)

Ceylan sinemasının içe dönük ruh hallerini yansıttığını belirten Domanech, Bir Zamanlar Anadolu’da’nın yönetmenin önceki filmlerinin başarılı bir uzantısı olduğunu düşünmektedir. Domanech, filmin “western, oryantalizm, trajedi ve kişilik analizleri (çekince, şüphe, acı)” gibi detaylar içeren bir “yol filmi” olduğunu savunmaktadır (Ek 10P).

Filmde geçen karakterleri (bir grup devlet memuru mahiyetinde savcı, kâtip, doktor ve polisin bir araçta mahkûmla birlikte katili arama serüveni) sıralarken Domanech, özellikle arabanın içinde geçen “yoğurt tartışmasına” ve sürekli durulan ihtiyaç molalarına dikkat çekmektedir. Konuyu “erkelik” vurgusu ile ilişkilendiren Domanech, bir grup insanın güç ve iktidar sürtüşmelerini “prostat olmuş erkeklik” metaforuyla izah etmektedir. Domanech, Ceylan’nın erkeklik ve kadınlık üzerine düşüncelerini İklimler’de “Maçoluk”, Bir Zamanalar Anadolu’da da “saklı kalmış

145 güzellik” üzerinden tartışmaya açtığı görüşündedir. Filmdeki kadına bakışı ortaya koyan temel cümlelerden biri olarak Domanech, polis memurunun şu cümlesini vermektedir: “bir düğüme saplandığınız zaman, kadınları takip edin”(Ek 11P).

Köyde muhtarın sofrasında bir araya gelen karakterin varlığına odaklanırken Domanech, karakterlerin kişisel takıntı (muhtarın morg yaptırma “ihtirası”), gizem, hukuka gösterdikleri saygı (Avrupa birliğine uyum yasaları kapsamında) ve muhtarın kızının çay dağıtma esnasında “ansızın parıldayan güzelliğinin” sofrada bulunan erkekleri büyülemesi türünden sahnelerin vurgulandığı düşüncesindedir. Yüzü gaz lambasının ışığında “güzellikle beliren” kızı, Domanech oryantal bir söylem ve Vermeer’in tablolarındaki estetikle özdeşleşir bulmaktadır (Ek 12P).

Köydeki yemek molası sonrası tekrar yola koyulan kafilenin başından geçenlere bakan Domanech, kafilenin yoldaki durumlarını Sharunas Bartas’ın Seeven Invisible Men adlı filmideki gelişmelere; savıcının bizzat yaptığı uzun konuşmadaki kendi durumunun da Clarke Gable’e benzetilmesinin yönetmen açısından önemli göndermeler taşıdığını düşünmektedir (Ek 13P).

Son bölümün üç (komiser, savcı ve doktor) karakter merkezinde ilerlediğini belirten Domanech, Kasaba filmine atıfta bulunarak bu karakterlerin “barış ve güvenlikli bir toplumda yaşama” isteklerinin altını çizmektedir (Ek 14P).

Sahnelerin oldukça minimalist planda çekildiğini de belirten Domanech, filmde yer alan katil ile komiser (katilin bir yandan komisere çocuğuna bakması için ricacı olurken diğer yandan evini terk etmesi, zina yapan katilin kendi karısından özür beklemesi), doktor ile savcı (savcının doktora bir itirafta bulunması; bir kadının dünyaya çocuk getirirken hayatını kaybetmesi fakat bunun 5 ay önceden bildirilmesi) ve doktor ile kadavra arasındaki diyalogların (çürümüş bir kadavranın tüm ayrıntılarına kadar incelenmesi) bir taraftan “ilişkilerin çürümüşlüğünü” ön plana çıkartırken diğer taraftan da “umudun aydınlığına ulaşmada bir aşama” olduğunu düşünmektedir. Domanech bu bakımdan filmin Anadolu’yu terk etme ideali ile ataerkil değerlerden kurtulmayı ve adalete yönelmeyi kastettiğini düşünmektedir (Ek 14P).

146 Domanech, Ceylan sinemasının Dostoyevski estetiğinden etkilendiğinden ve efsane güzellikte bir film çıkardığından bahsederken filmde “kadının” üç yerde kahramanlaşabildiğinin de altını çizmektedir. Bu kadınlar ücra bir köyde kalmış gizemli bir güzelliğe sahip bir kız, katilin dul karısı ve savcının doğum esnasında ölen ve ardında sır dolu bir hikâye bırakan karısıdır (Ek 15P).

“Hakikat Kırıntıları” Senem Aytaç (Altyazı)

Aytaç, filmin polis, jandarma, savcı, doktor, katil zanlısı ve muhtar gibi belli mesleklerden kişilerin “yakın plan ilişkileri” üzerinden ilerlediği bilgisini aktarmaktadır. Aytaç, bir cinayeti aydınlatmak üzere bir araya gelen belirtilen mesleklere mensup kişilerin, maktulün aranışı esnasında gösterdikleri “bakış açısı ve davranış kalıplarına” odaklandığını belirtmektedir. Aytaç’a göre filmi önemli kılan cinayeti işleyen maktule değil de maktulü çevreleyen bu meslek mensuplarının dünya görüşlerini aydınlatmak noktasıdır. Aytaç’ın “sınıfsal bir güç hiyerarşisi” olarak gördüğü bu düzende herkes birbirin üzerindeki mevkisinin fors ve gücünü kullanarak üstünlük kurmaya çalışırken; yeri geldiğinde çıkar ilişkisiyle geri de durabilmektedir. Aytaç’ın filmin içinde geçen Anadolu toplumsal geleneğini “iktidar ve güç” hiyerarşisi üzerinden okuduğu görülmektedir (Ek 4A).

Doktor ile savcı’nın girdiği diyaloğa da eğilen Aytaç, savcının ne ölümler ve cinayet haberleri görmüşse olsa da kendisiyle pek bir diyaloğa girmediğini; ancak doktorun sıkıştırmaları karşısında “karısının katili” olduğunu itiraf ettiğinin altını çizmektedir. Aytaç, böyle bir sahnenin bu meslek grupları üzerinde oluşmuş olan steryotipleri de parçaladığı düşüncesindedir (Ek 5A).

Otopsi sahnesinde “kentli doktorun” yüzüne kan sıçradığını hatırlatan Aytaç, bu sahnede kentli bir figür olarak “Anadolu gerçeğinin dışında” kalan doktorun aslında ne kadar istese de bu manzaranın dışına çıkamayacağı düşüncesindedir. Aytaç, filmde yer verilen belli meslek gruplarının “iktidar, güç, çıkar ilişkisi ve örtbas etme” kültürü etrafında örgütlenen bir toplumsal olgu olarak temsil edildiğini ve kentli bir kişilik olarak tüm bu döngünün dışında kalmaya çalışan birinin (doktorun) de bu döngüyü terk etse bile benzer başka bir döngü içerisine gireceği görüşündedir. Bu

147 bakımdan komiser Necati’nin doktora “gençsin sen nasılsa başka bir yere gidersin” önermesini yönetmen gibi Aytaç da anlamsız bulmaktadır (Ek 6A).

Aytaç, “şimşek çakmasıyla ortaya çıkan suratta”, “muhtarın evinde huri gibi ortaya çıkan kızda”, “maktulün hayaletini ortaya çıkaran gaz lambasının ışığında” ve “önce kameraya gözlerimizin içerisine sonra aynada kendi yüzüne bakan doktor” ile elma ağacından fırlayan bir elmanın su boyunca ilerleyişini yakın planda takip eden bir kamera hareketinde “hakikat” kırıntıları gördüğünü belirtmektedir. Aytaç, bu hakikatin, bilgi ağacından düşen bir meyveyi; ölümün ve yaşamın bilgisini çağrıştırdığını ve “kendi bozkırlarında kaybolan bu insanların” bu meyvelerden nasiplenemeyecek oranda “çürümüş ilişkiler” yumağı içinde kaldığını düşünmektedir (Ek 7A).

Bir Zamanlar Anadolu’da, Ceylan sinemasının temel karakteleri üzerinde duran Domanech, bu sinema deneyemini doğu-batı, köy-şehir, kadın-erkek, trajedi-mizah gibi kavramlar bağlamında ele almış ve onu ruhsal bir yolculuk olarak görmüştür. Bir Zamanlar Anadolu'da’nın içinde örülü karakter ve olaylar daha çok erkek ve kadın egemen tartışması üzerinden aktarılmaya çalışılmış; Anadolu’nun kişinin zafiyetlerini gizler niteliğine vurgu yapılmıştır. Bu zaafiyerler iktidar hırsı içindeki erkeklerin, kadınların dünyasına yabancı hale gelmeleri ve yaşamı tek düze; erkek güdümlü biçimde yaşamalarıdır. Kadının, Anadolu yaşamında varlık gösterememesi erkek egemen söylemin toplumsal ilişkileri belirlemesinde başat bir neden olarak görülmüştür. Domanech’e göre kadının varlık sorunu; bir ulusun toplumsal yaşamının ataerkil biçimde kurgulanması ile ilgilidir.

Bir Zamanlar Anadolu’da bağlamında Aytaç ise bir yandan toplumu hakikat olarak kabul ederken diğer yandan hakikatin toplum üstü olduğunu düşünmektedir. Aytaç, filmde konusu edilen Anadolu’nun “iktidar, çıkar ilişkisi ve örtbas etme” merkezinde oluşan bir kültürel mecaz olduğunu düşünmektedir. Bu kültürel yapı içine sonradan kentli olarak dâhil olunsa bile “çürümüş ilişkilerin” bir parçası olmaktan kurtulunamayacağı düşünülmektedir. Aytaç, bu bakımdan kültürel etkinin önemine işaret etmektedir. İnsan, kendi düşünsel öznelliğini kurmaya çalışsa da diğer yandan yaşamda kültürel olarak var olmaktadır. Bu kültür kişinin içinde yaşadığı toplumun kültürü ve o kültürün ürettiği değer yargılarıdır. Hakikatin toplum üstü olduğu nokta

148 ise Aytaç’a göre, onun yozlaşmış toplumsal değerlerden arındığı; saf insana; ölüme ve yaşama ilişkin alanında ortaya çıkmaktadır. Bir bakıma ulusötesi düşünce de denebilecek bu yaklaşımda Anadolu gibi kültürel bir yerellikten uzak; diğer millet ve kültürleri de kapsayacak olan ortak nokta, kültürden arınmış şekilde varlık gösteren; insan olmak, ölmek, yaşamak ve özgürleşmek düşüncesidir.