• Sonuç bulunamadı

2.6. Türkiye Genelinde Kadının Konumu

3.1.2. Bir Sosyal Politika Aracı Olarak Sosyal Güvenlik

Tarihin her döneminde insanlar kendilerini koruma içgüdüsüyle hareket etmiştir. İnsanlar günümüzde olduğu gibi eski dönemlerde de yoksulluk ile ilgili sorunlar yaşamıştır. Toplumlarda bu güvenlik arayışı insanoğlunun huzurlu bir yaşam sürmesi için çabaları, sosyal güvenlik kavramının ortaya çıkmasına vesile olmuştur. “Sosyal güvenlik” kavram olarak yeni olsa da insanların canlarının tehlikeye girebileceği olaylarla karşılaşmaları ve kendilerini koruma amacı neticesinde meydana

gelmiştir. Fakat günümüzde kullandığımız sosyal güvenlik kavramı, sanayi devrimi öncesi dönemlerle karşılaştırıldığında sosyal güvenlik uygulamalarının resmi yapıda olmaması ve yapılan yardımların dini kurumlar ile aile dayanışmasından öteye gidememesi nedeniyle, sosyal güvenlik politikalarının doğuşu için sanayi devrimini başlangıç olarak ele alabiliriz (Ersöz, 2011: 30).

Sosyal güvenlik kavramını tarihsel olarak incelediğimizde, sosyal politikayı terim olarak 19. yy. ’da Alman bilim adamı Wilhelm Heinrich Riehl’in kullandığı bilinmektedir (Şenkal, 2007: 28). Sosyal politika kavramını Talas “ekonomik açıdan

bağımlı ve güçsüz insanların koruma altına alınması gayesi ile devlet tarafından uygulamaya konulan önlemler, çeşitli haklar ve özgürlüklerdir” olarak tanımlamıştır

(Talas, 1992: 19). Sosyal güvenlik sistemlerinin çeşitli yönleri ve kapsayıcı olduğu alanların genişliği nedeniyle farklı tanımları vardır. Fakat sosyal güvenlik kavramı genel olarak bireylerin yaşamları süresince karşı karşıya kaldıkları veya kalacakları riskler, gelirlerini kaybetmelerine sebep olabilecek tehlikeler veya yaşayabilecekleri sağlık sorunları ile ilgili giderlerin karşılanması için sosyal bir güvence olarak belirtilebilir (Acar ve Kitapçı, 2008: 80). Kişilerin yaşamları boyunca karşılaştıkları riskler, fiziki ve iktisadi olarak ikiye ayrılmaktadır. Fiziki riskler; kazalar, yaşlılık, hastalık ve maluliyet olarak ele alınabilir. İktisadi(ekonomik) riskler ise işsiz kalma ve gelir yetersizliği nedeniyle yaşanan maddi sıkıntılardır. Bu riskler yaşanabilecek çeşitli sıkıntılar ile gelir ve giderde dengesizliklere yol açarak, bireylerin yaşamlarını olumsuz yönde etkilemektedir. (İzgi, 2008: 86).

Sosyal güvenlik ilk başlarda kısa vadeli korumayı amaçlayan geleneksel yapısından uzaklaşarak, günümüzde uzun vadeli bir koruma sistemine dönmüştür. Bu konuya örnek vermek gerekirse, sosyal güvenlik bireyleri sel, kuraklık, işsizlik ve aileye gelir getiren kişinin vefatı halinde kısa vadeli uygulamalar ile çözüm sunmaktaydı. Fakat günümüzde sosyal güvenliğin sosyal devlet ile bağdaştırılarak, sosyal güvenliğin bir vatandaşlık hakkı olarak görülmesi, sosyal güvenliğin yoksulluğu azaltıcı politikalarda ve iktisadi kalkınmanın uzun vadeli bir çözüm aracı olarak kullanılmasına neden olmuştur (Scott, 2012: 5).

Sosyal güvenlik insanlar için gerekli olan sosyal bir ihtiyaçtır. Bireylerin iş ve sosyal yaşamlarında karşılaşabilecekleri sıkıntıların en aza indirilmesi ve bu süreçte

ihtiyaçlarının kamu kaynakları kullanılarak güvence altına alınması amaçlanmaktadır. Çünkü hayatın akışı ile insanlar birtakım sorunlarla karşılaşmakta, işlerini kaybetmekte veya çalışma gücünü yitirmektedir. Bu sorunlar bireylerin gelirlerinde de ciddi kayıplara yol açmaktadır (Canbay ve Demir, 2013: 304). Çağımızda sosyal güvenlik sistemleri insanlara daha kaliteli bir yaşam imkânı sağlayan ve toplumu karşılaşabilecekleri sorunlardan kimseye muhtaç etmeden, sosyal devlet anlayışı ile güvence altına almaktadır. Devletlerin tüm bu sosyal ve ekonomik kalkınma uygulamalarını gerçekleştirebilmesi ise sosyal politikalara ayırmış olduğu ödenek önemlidir.

3.1.2.1. Sosyal Sigorta Kavramı

Sosyal sigorta uygulamalarının başlangıcına bakıldığında, sanayi devrimi döneminde yaygınlaşmaya başladığı görülmektedir. Biscmark Almanya’sında hızlı sanayileşme uygulamalarının neden olduğu sorunlara engel olmak için sosyal sigortalar uygulanmaya başlamıştır (Göv, 1999: 207). Almanya’da 1889 tarihinde uygulama konulan sosyal sigorta sistemi; ilk olarak özel sektörde istihdam edilen işçilere yönelik yaşlılık sigortası ile başlamış ve diğer sağlık, iş kazası sigortaları 10 yıllık süreç içerisinde hayata geçirilmiştir. Savaşların neden olduğu sefaleti düzeltmek amacıyla, sosyal sigorta uygulamaları diğer ülkelerde de yaygınlaşmaya başlamıştır.

Sosyal sigortalar, bireylerin iş kazaları, sağlık ve ekonomik nedenlerden dolayı gelirlerini kısa süreli veya tamamen kaybetmeleri ya da çalışamayacak hale gelmeleri durumunda, ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlayan devlet güvenceli sistemlerdir. Sosyal sigortalar istihdam içerisinde yer alan bireylerin karşılaştıkları risklere önlem almak ve güvence sağlamak amacıyla oluşturulmuştur. Bu sistem prim esasına dayanmaktadır. Primler bazen devlet desteği ile karşılanmakta, bazen de istihdam sağlayan işverenler tarafından ödenmektedir (Savaş, 2009: 68).

Sosyal sigorta sisteminin hangi tehlikelere karşı koruma sağlayacağı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nun “102 sayılı sosyal güvenliğin asgari normları

hakkında” sözleşmesinde açıklanmıştır. Bu riskler, işsizlik, iş kazası, yaşlılık, meslek

hastalıkları, malullük, ölüm, sakatlık, analık, aile yardımları, hasta bireyler için tıbbi ve maddi yardımlardan oluşmaktadır. Günümüzde bu yardımlara yaşlı ve engellilerin

bakımlarının karşılanmasına yönelik uygulamalar da eklenerek 10’a çıkarılmıştır (Alper, 2014: 208-210).

Sosyal sigortaları, özel sigortalardan ayıran önemli özelliklerden birisi de, sigorta kapsamına giren kişilerin katılımının zorunlu olmasıdır. Sosyal sigortaları, diğer sosyal güvenlik uygulamalarından ayıran fark prim ödemesi yapılmasıdır. Sosyal sigortalar, günümüzde sanayi, ticaret, hizmet ve tarım alanında çalışan kişileri kapsamına almaktadır (Arpat, 2009: 89). Sosyal sigorta uygulamalarından faydalanmak için ödenen primler, bu haklardan yararlanma maliyetini oluşturmaktadır.

3.1.2.2. Sosyal Sigortaların Gelişimi

Türkiye’de sosyal sigorta kuruluşlarının gelişimini kısaca inceleyecek olursak; 1921 yılında 151 sayılı Ereğli Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun ile kurulan Amele Birliği, Türkiye’de kanun ile kurulan ve üyeliği zorunlu olan ilk sosyal güvenlik kuruluşudur. 1930’lu yıllarda çıkarılan kanunlar ile çeşitli emeklilik ve yardımlaşma sandıklarının kuruluşuna yasal zemin oluşturulması, o dönemde sosyal sigortalara benzeyen fakat kişiler ve riskler açısından çok dar kapsamlı olan birçok sandığın kurulmasını sağlamıştır. “Sosyal sigorta kolları ile ilgili ilk kanun, 27.06.1945 tarihli ve 4772 sayılı İş Kazaları, Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortaları” kanunudur. Kanunun yürürlüğe girmesi ile İş Kazaları, Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortası uygulanmaya başlamıştır (sgk.gov.tr).

1961 Anayasasıyla, “sosyal güvenlik” kavramı ilk kez çalışma hayatı ve sosyal politikalara ilişkin ana yasal terminolojiye girmiştir. Bu hükme 1982 Anayasasının “sosyal güvenlik” başlıklı 60. maddesinde de yer verilmiştir. Maddede “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.” İfadesi geçmektedir. Bu ibare ile devlete büyük sorumluluk yüklenmiştir (sgk.gov.tr).

Türkiye faaliyet gösteren Sosyal Sigorta Kurumları, 1946 yılında kurulan İşçi Sigortaları Kurumu, günümüzdeki adıyla Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK), 1950 yılında kurulan T.C. Emekli Sandığı ve 1972 yılında kurulan Bağ-Kur'dan

oluşmaktadır. Ayrıca 506 sayılı Yasanın geçici 20. Maddesi ile kurulmuş olan özel emekli sandıklarını da Sosyal Sigorta Kurumları arasında saymak gerekmektedir.

3.1.3. Sosyal Yardım Olgusu