II. BÖLÜM
2.3. Bir sırrın meslek sırrı kabul edilebilmesi şartları 179
2.3.1.Sırrın Mesleğin İcrası Sırasında Tevdi Edilmiş veya
Öğrenilmiş Olması
Sağlık mensupları sözkonusu olduğunda, tıbbi müdahale sürecinde öğrenilen bilgiler sır teşkil edecektir. Tıbbi müdahale süreci, hastanın hekime başvurması/getirilmesi ile başlar ve tedavinin tamamlanması, hastanın ölümü, hastanın kendi rızası veya yakınlarının talebi ile hastaneden ayrılması, bir başka yerde veya hekimle tedaviye devam etmeye başlamasına kadar devam eder555.
Sırrın öğrenilmesinde, hekim ile hasta arasındaki güven ilişkisinin kurulup kurulmadığı, hastanın isteyerek veya baskıyla hekime başvurup başvurmadığı ya da bir kazanın mağduru olarak tesadüfen tedavi edilip edilmediği, hekimin tedaviyi reddedip reddetmediği önem taşımaz556.
Hekimin, tıbbi müdahale sürecinde, hastasına ait olayı kimden duyduğu önemli değildir. Hekimin sırrı, hastasının eşinden, işvereninden duymuş olmasının önemi yoktur. Bir vakanın sır olabilmesi için hekimin bu sırrı mutlaka sır sahibi olan hastasından duymuş olması zorunlu değildir557.
Hekimlik faaliyetinin sona ermesi ile birlikte sır saklama yükümlülüğü sona ermez. Hekimin ve yanında çalışanların sır saklama yükümlülüğü her birinin
554 Zafer , makale (kişisel internet sitesi). 555 Zafer, makale.
556 Zafer, makale. 557 Zafer, makale.
180
ölümüne kadar devam eder. Hekimin herhangi bir nedenle meslekten ayrılması veya mesleği bırakması halinde de aynı husus geçerlidir558.
2.3.2. Sırrın Doğrudan Doğruya Meslekle İlgili Olması
Meslek sırları, kişilere mesleki özellikleri dolayısıyla açıklanan kişisel bilgilerdir. Bu nedenle örneğin, hekime açıklanan bilgiler, dost olması nedeniyle değil, hekim olması nedeniyle diğer bir ifadeyle mesleğinden dolayı açıklanmış olmalıdır.Meslek sahibinin öğrenmiş olduğu sırrın, bizzat ilişkide bulunduğu kişiye örneğin hekimin hastasına ait olması gerekmez. Örneğin, hekimin, cinsel rahatsızlığını tedavi ettiği bayanın eşine ilişkin olarak öğrendiği bilgiler de sır kapsamındadır. Önemli olan husus, bu bilginin hastalığın teşhis ve tedavisi ile bağlantılı olmasıdır. Nitekim, Ceza Muhakemesi Yasası’nda, Yasa’da belirtilen kişilerin bu sıfatları dolayısıyla hastaları ve bunların yakınları hakkında öğrendikleri bilgilerin sır kapsamında olduğu belirtilmiştir(CMK m.46/1-b) 559.
2.4. Sır saklama yükümlülüğünün, TCK’nun 280.maddesi
karşısında uygulama yeri
5237 sayılı TCK’nun 280. maddesinde, görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmeyen veya bu hususta gecikme gösteren sağlık mesleği mensubunun, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı belirtilmiştir. Yasakoyucu bu düzenlemeyle, bir suçun iz ve eserlerinin (belirti –emare- delillerinin) vücutta bulunmasına ilişkin bilgileri korunmaya değer meslek sırrı kapsamından çıkarmıştır. Bu tür bilgilerin açıklanması, TCK m.280 hükmünün emrinin yerine getirilmesi niteliğindedir. Suça ilişkin olarak yasada belirtilen makamlara ihbarda bulunan sağlık mesleği
558 Zafer, makale. 559 Zafer, makale.
181
mensubunun, açığa çıkan sırra ilişkin olarak tanıklıktan çekinme yükümlülüğü düşünülemez. Diğer bir söyleyişle adli makamlara ihbarda bulunan kişinin yine tanık dinlemeye yetkili adli makamlar önünde tanık sıfatıyla ihbarın içeriğini teşkil eden hususları açıklamaması çelişki teşkil eder. Çünkü, CMK m.46 ile korunan değer, zaten ihbar yükümlülüğü ile zarar görmüştür. Sağlık mesleği mensuplarının, belirtilen nitelikteki sır, yani görevini yerine getirirken edindiği suç işlendiğine ilişkin bilgiler konusunda, tanıklıktan çekinme hakkından/yükümlülüğünden sözedilemez. Ancak bu halde, ihbar yükümlülüğünün kapsamının ne olduğu konusu da önem taşır. İhbarın kapsamına girmeyen hususlarda tanıklıktan çekinme yükümlülüğü devam eder. Kanaatimce, sağlık mesleği mensuplarının adli makamlar önünde tanıklık yapması veya suçu ihbar etmesi, sırrın aleniyet kazandığı ve sır vasfını kaybettiği anlamına da gelmez. Hekimin veya sağlık mesleği mensuplarının yasa ile belirlenmiş makamlar dışındaki kişi ve makamlara bu bilgileri vermesi sırrın hukuka aykırı olarak açıklanması niteliğindedir560.
Dolayısıyla sağlık mensuplarının, vücuttaki suç izleri konusunda tanıklık yapmama yükümlülükleri yoktur. Bu konularda, tanıklık yapma ödevi devam etmektedir. Bu düzenleme, kişilerin sağlık, “maddi ve manevi varlığını geliştirme” hakkını (Ay m.17) sınırlamaktadır. Yasakoyucu bu noktada, sırrı saklama yükümlülüğünü kaldırarak; suçun ortaya çıkartılıp maddi gerçeğe ulaşmadaki kamu yararını, bireyin sağlık hakkından üstün tutmuştur561.
560 Zafer, makale.
182
3.YASAL DÜZENLEME
Bu suç, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın özel hükümler kitabında, “Millete
ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler”e ilişkin dördüncü kısmın, “Adliyeye Karşı
Suçlar” başlıklı ikinci bölümünde, 280. maddede düzenlenmiştir562.
“Madde 280 - (1) Görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmeyen veya bu hususta gecikme gösteren sağlık mesleği mensubu, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Sağlık mesleği mensubu deyiminden, tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire ve sağlık hizmeti veren diğer kişiler anlaşılır.”
Maddenin gerekçesinde,” mesleklerini icra ettikleri sırada tabip, diş tabibi,
eczacı, ebe, hemşire ve sağlık hizmeti veren diğer kişilerin öğrendikleri suçları ihbar yükümlülüklerini getirmiş bulunmaktadır. Söz konusu ihbar yükümlülüğü, madde metninde sayılan sağlık mesleği mensupları ile sınırlı değildir. Örneğin, bir tıbbi tahlil laboratuarında görev yapan kişiler açısından da mevcuttur. Devlet eliyle işletilen sağlık kuruluşlarında görev yapan sağlık mesleği mensupları, kamu görevlisi sıfatını taşımaktadırlar. Bu kişilerin suçu bildirme yükümlülüğüne aykırı
davranmaları hâlinde, yukarıdaki madde hükmü uygulanacaktır 563.” denilmiştir.
Bu suç, 765 sayılı yasada da düzenlenmiş olup, yasanın “cürmü haber
vermekte zühul ” başlıklı 530.maddesinde, ” Madde 530 - Hekim, cerrah, ebe yahut sair sıhhiye memurları şahıslar aleyhinde işlenmiş bir cürüm asarını gösteren ahvalde sanatlarının icabettiği yardımı ifa ettikten sonra keyfiyeti adliyeye veya zabıtaya bildirmezler yahut ihbar hususunda teahhur gösterirlerse bu ihbar
562 Çakmut/Özlem Yenerer, Doç.Dr.Mehmet SOMER'in Anısına ARMAĞAN Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi (MÜHF-HAD) Armağan Özel Sayısı, s. 1051. 563 Özgenç, sayfa, 1047-1048.
183
kendisine yardım ettikleri kimseyi takibata maruz kılacak ahval müstesna olmak üzere otuz liraya kadar hafif cezayı nakdiye mahkûm olurlar.”hükmüne yer
verilmiştir.
765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 530. maddesinde düzenlenen bu suç 1889 İtalya Ceza Kanunu'nun 439. maddesinden alınmıştı564.