• Sonuç bulunamadı

Duygusal zekanın “kişiler arası unsurlar” kapsamında değerlendirilebilen bir alt boyutu olan empati, özellikle psikolojinin gözde araştırma konuları arasında yer alması ve duygusal zeka alt boyutları arasında belki de üzerinde en fazla çalışma yapılanlardan birisi olması ile, dikkate değer görünmektedir.

Yunanca’da “içini hissetmek” anlamına gelen “empatheia” terimi, ilk kez estetik kuramcıları tarafından, “diğerinin öznel deneyimini algılayabilme yeteneği” için kullanılmıştır. Titchener’in kuramına göre empati, başkasının sıkıntılı hislerinin aynısını bir tür fiziksel taklit yoluyla, kişinin kendisinde uyandırmasından kaynaklanmaktadır (Goleman, 2002a:129). Ancak bu tanım, empatiyi sadece sıkıntı verici durumlar açısından değerlendirmesi ile biraz eksik kalmaktadır. Çünkü karşıdaki kişi ile empati kurarken, olumlu duyguların da hissedilebileceği düşünülürse; ille de sorunlu bir durumda bulunulması gerekmemektedir. Farklı bir tanımla empati: Olaylara başkasının bakış açısıyla bakmak, kendisini o kişiyle bir tutabilmek ve o kişinin kendisini nasıl hissettiğini ya da neden öyle davrandığını anlayabilmektir (Sears & Sears, 2003: 219). Bu tanımda da karşıdaki kişiye hissedilenlerin aktarılması boyutu eksik kalmaktadır. O halde daha geniş ve geçerli bir tanım, empatinin bir bireyin kendisini karşısındakinin yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi süreci olduğudur (Alisinanoğlu ve Köksal, 2000: 11’in aktarımıyla, Pervin, 1989; Voltan Acar ,1994). Zira empatik anlayış, insanları birbirine yaklaştırarak iletişimi kolaylaştırmaktadır. Kendileriyle empati kurulan kişiler anlaşıldıklarını ve kendilerine önem verildiklerini hissederler. Başkalarınca anlaşılmak ve önem verilmek kişileri rahatlatarak, kendilerini iyi hissetmelerini sağlar. Üstelik, yarar

açısından empati, sadece tek yönlü bir süreç değildir. Kendisiyle empati kurulan kişinin yanı sıra empatiyi kuran kişi de bu durumdan etkilenir. Gerçi bu etki zaman zaman empati kuran kişilerin acı çekmelerine de neden olduğu için, yarar konusunu tartışmalı bir hale getirebilir. Ancak ne olursa olsun, başkalarının hislerini anlayarak aynı şekilde hissedebilme yetisi, insani değerler açısından oldukça önemlidir.

Goleman (2002a: 126), Mayer ve Melisa (1994) ile Larsen ve arkadaşlarının (1987) çalışmalarını baz alarak, empatinin kökeninin özbilinç olduğunu; kişi duygularına ne kadar açık ise, hisleri okumayı da o kadar iyi becerebileceğini belirtmektedir. Bu yönü ile de başkalarının hislerine karşı duyarsız ve de duygusuz kalmayı, duygusal zeka bakımından büyük bir eksiklik, insan olmak anlamında da trajik bir başarısızlık olarak nitelemektedir. Çünkü ona göre ilgi ve şefkatin temeli olan duygusal ahenk, empati yetisinden kaynaklanmaktadır.

Başka insanların duygularının farkında olmak, onları hissetmek, kişilerin olaylara vicdani değerlerle yaklaşmasını sağlar. Bu nedenle toplumların empatiye ahlaki bir değer yüklemesi de yadırganmayacak bir durumdur. Goleman’ın (2002a:137) aktarımı ile Hoffman (1984) da konuya söylediklerimize paralel bir bakış açısı ile yaklaşır ve ahlakın köklerinin empatide bulunduğunu söyler. Çünkü acı çeken, tehlikede olan veya bir mahrumiyet içinde bulunan potansiyel kurbanlara empati göstererek sıkıntılarını paylaşmak, insanları onlara yardımcı olmaya sevk eden bir şeydir. Bu bakış ile Hoffman, empatik duygu kapasitesinin, kişileri bazı ahlaki ilkeleri izlemeye yönelttiği görüşündedir.

Belki de empatiye ilişkin en önemli verilerden biri, zekadan bağımsız olduğunun, kanıtlanmasıdır (Goleman, 2002a:127). Tabii bağımsız olduğu söylenen zeka türü bilişsel zekadır. Çünkü yukarıda da belirtildiği gibi empati, duygusal zekanın önemli alt boyutlarından birisi olarak kabul edilmektedir. Bu anlamda yeni bir zeka türü olarak kabul edilebilen duygusal zekadan bağımsız olduğuna ilişkin herhangi bir araştırma verisi olmadığı gibi, duygusal zeka ölçütleri göz önüne alındığında böyle bir durumun olabilme ihtimali de bize göre düşük görünmektedir.

Empati kurabilme yetisi kişiden kişiye farklılıklar içerir. Yani bu tüm insanlar için eşit dağıtılmış bir yeti sayılmaz. Ancak kişilerin de içinde bulundukları

duruma göre bu yeteneklerinin kullanım sınırlarını belirledikleri düşünülmektedir. Goleman (2002a:136), kişilerin bazı durumlarda empati duygularını yitirebildiklerini belirtmektedir. O bu durumu, beynin bedeni hararetli bir öfke gibi kuvvetli tepkilerle gütmesi ile ilişkilendirir. Çünkü empati kurabilmek için kişi, başka birinin hislerini ince sinyaller ile algılayıp, kendi duygusal beyninde taklit edebilmek için, yeterince sakin ve algılamaya hazır bir durumda olmalıdır.

Goleman’ın (2002a: 134-135) kaydettiğine göre; nörolojide karşılaşılan bazı vaka raporları, empatinin beyindeki temeli hakkında ipuçları vermektedir. Örneğin 1975 tarihli bir rapora göre; frontal loblarının sağ kısmı zarar görmüş olan birçok hastaya bakıldığında, garip bir eksiklik görülmüştür: Bu kişiler insanların söylediklerini gayet iyi anlamakla beraber, ses tonlarındaki duygusal mesajı kavrayamamaktadırlar. Onlar için alaycı, minnettar ya da öfkeli bir “teşekkür” ün anlamı aynı tarafsızlıktadır. Beyinlerinin sağ tarafının başka bölümleri zarar görmüş hastalar ise, ses tonları veya hareketleri ile kendi duygularını ifade edememektedirler. Ne hissettiklerini bilmekle birlikte, sadece dışa vuramamaktadırlar.

Beyin temelli başka bir araştırma Brothers’ın (aktaran, Goleman, 2002a: 135), maymunlar üzerinde yaptığıdır: Onların amigdala-korteks bağlantılarını kesmiştir. Bu maymunlar sürülerine geri döndüklerinde beslenmek, ağaçlara tırmanmak gibi gündelik işlerini sürdürebilirlerken, hemcinslerine gösterebilecekleri duygusal tepkilerine ilişkin tüm sezgilerini kaybetmiş ve sonuçta kendi sürüleriyle her türlü temastan uzaklaşıp, tecrit edilmiş bir şekilde yaşamlarına devam etmişlerdir.

Farklı değişkenler açısından empati ele alındığında, özellikle cinsiyete göre farklılık gösterip göstermediği ilgi çekici bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Alisinanoğlu ve Köksal (2000:14), gençlerin ben durumları ve empatik becerilerini inceledikleri araştırmalarının sonucunda, Hietolahti-Ansten ve Kalliopuska (1990) ve Tanrıdağ (1992) tarafından yapılan araştırmaların bulgularına benzer bir şekilde (Dökmen, 1987: 183-188), cinsiyetin empatik beceri puan ortalamalarında herhangi bir farklılığa neden olmadığını (P>.05) belirlemişlerdir. Ancak bu durum başka araştırmalarda değişkenlik göstermektedir. Yapılan çeşitli çalışmalarda erkeklerin

empatik becerilerinin kızlardan düşük olduğu, yani kızların erkeklere oranla daha empatik oldukları ve buna paralel olarak da daha çok duygusal tepki gösterdikleri öne sürülmektedir (Feshbach, 1968:145; Köksal, 1997; Hoffman & Levine, 1976: 557-558). Stein ve Howard ( 2003: 16) bu noktada oldukça iddialıdır: Onlar dünyanın her yerinde kadınların sosyal sorumluluk ve empati konularında erkeklerden daha yüksek skor elde ettiklerini söylemektedirler. Araştırmamızın sonuçları da bu bulguları desteklemektedir (bkz. Bölüm V).