• Sonuç bulunamadı

LİTERATÜR VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

3.2. YENİ PROGRAMLARIN DAYANDIĞI İLKELER

3.1.2. Yapılandırmacılık (Constructivism)

3.2.1.1. Yapılandırmacılıkta “Bilgi” ve “Gerçeklik

3.2.1.2.1. Bilişsel Yapılandırmacılık

Biliş terimi dünyamızı öğrenmeyi ve anlamayı içeren zihinsel faaliyetler anlamına gelmektedir. Dolayısıyla biliş kelimesi aynı zamanda “düşünme” ile eşanlamlıdır. Piaget, “bilginin doğası” ve “gerçeğe” ilişkin deneyci ile rasyonalist görüş arasındaki tartışmalara farklı bir boyutta yaklaşarak, özellikle bilginin doğasını anlamak için bilginin oluşumu üzerinde düşünülmesi gerektiğine dikkat çekmiştir. Bu nedenle Piaget, duyusal bilgi ve mantığın kurallarını incelemek için tarih öncesinden başlayan bilimin evrimini incelemeye başladı. Bringuier’ e göre, bilginin doğasına ilişkin tarih öncesi yeterli kanıt bulunmadığından Piaget için çocuklar en yakın hazır veri niteliğindeydi. Bu nedenle Piaget, bilginin doğasına ilişkin bulguları saptamak için çocuklar üzerinde bir dizi çalışmalar yaptı. Piaget’ in çalışmalarının ağırlıklı noktasını bilgi teorisi oluşturmaktadır. Bilişsel gelişim alanında özellikle değişik yaş gruplarından olan çocukların düşünme yetenekleri üzerinde klinik gözlemler ve bilimsel araştırmalar yapan İsviçreli psikolog Piaget ve arkadaşları, çocukların dünyalarının yetişkinlerinkinden çok farklı bir özelliğe sahip olduğunu öne sürmüştür. Piaget’ e göre, çocukların kendilerine özgü zihinsel yapı ve işleyişleri bulunmaktadır. Dolayısıyla, zihinsel ve bilişsel süreçler çocuğun dünyayı algılamasını sağlamaktadır (Morgan, 1999; Erden ve Akman, 1997). Piaget’ e göre, nasıl yiyerek yiyeceği bedenimize katmaya çalışıyorsak, aynı şekilde çocuğun da benzer bir süreç içerisinde bilgiyi zihnine katmaya çalıştığını düşünmektedir (Bacanlı, 2002).

Piaget, bilginin doğasıyla ilgili olarak üç kavram ileri sürmektedir. Bunlar; şema, kavram ve yapıdır. Organize olmuş davranış ve düşünce örüntüsü anlamında kullanılan şemalar, fiziksel veya zihinsel olabilmekte ve bir çocuk tarafından amaca ulaşabilmek için sürekli tekrar edilen süreçler şeklinde ifade edilmektedir. Piaget, hedef yönelimli süreçler içermeyen kavramların olabildiğince anlamayı sağladığını ve bu yönüyle şemalardan ayrıldığını belirtmektedir (Bacanlı, 2002).

74

Öğrencilerin sahip olduğu şemalar, önceki bilgileriyle yeni gelen bilgilerini ilişkilendirmesini sağlayarak anlamlı öğrenmenin gerçekleşmesine yardım eder. Bu durumda bireyin önceden kazandığı şemaların yapısı ve örgütlenmesi sonraki öğrenmelerini önemli ölçüde etkilemektedir. Dolayısıyla, önce kazanılan şemalar ne kadar doğru olarak yapılanır ve örgütlenirse, sonra kazanılan bilgiler o kadar kolay öğrenilmektedir. Zira öğrenenler, öğretme-öğrenme sürecinde sunulan bilgileri anlama ve yorumlamada mevcut bilgilerini işe koşmaktadır. Öğrenen yeni bilgilerini önceki bilgileri üzerine yapılandırır. Ancak, mevcut bilgilerle sunulan bilgiler arasında doğrudan veya dolaylı bir şekilde ilişkilendirmeler yapılmadığında, öğrenen düşünsel sürecinde bir gelişme kaydedememektedir. Bunun yanında şemalar; bütünlük, dönüşüm ve özde- düzenleme şeklinde bir yapı oluşturmaktadır. Bütünlüğün, yapıları tanımlayan özelliklerden biri olduğu bilinen bir gerçektir. Bütünlük, bir sistemin kendisini oluşturan parçaların toplamından daha anlamlı olduğunu ifade etmektedir. Birbirini etkileyen ve birbiriyle ilişkili parçalar birbirinden ve bütünden ayrılmaz bir özelliğe sahiptirler. Parçaların anlamı bütünden ve birbirleriyle ilişkilerinden ortaya çıkmaktadır. Comte insanoğlunu bireyler olarak değil de, bireyleri insanoğlu olarak incelemeyi önerdiğinde, Durkheim (moleküller nasıl atomların birleşiminden oluşuyorsa) sosyal bütünün bireylerin birleşiminden oluştuğunu düşündüğünde ve Gestalt psikologları, elektromanyetizmde şekli etkileyen alana benzeyen, öncül algılamadaki birincil bütünleri belirleyebileceklerine inandıklarında çok önemli bir noktayı işaret etmiş oldular. Bütün, daha önceden var olan öğelerin basit bir şekilde sıralanışından farklı bir şeydir. Dönüşüm, bir parçanın başka bir oluşum içerisine nasıl girdiğini kapsamaktadır. Parçalar arasındaki ilişkiyi yansıtmaktadır. Parçaların doğasındaki değişmeyi tanımlamaktadır. Piaget’ e göre, yapıların bir diğer başka özelliği de özde-düzenleyici olmalarıdır. İki türetici özellikle ele alınacak olursa yapının kendisindeki dönüşümler hiçbir zaman dizgenin dışına çıkmaz ve her zaman dizgenin içinden öğeler kullanarak yasalarını korur. Örneğin matematikte, gelişigüzel seçilen iki tam sayının toplanması veya çıkartılması işlemlerinde elde edilen sayı yine bir tam sayıdır ve bu tam sayılar “toplama gruplarının” yasalarına uygundur (Senemoğlu, 2001).

Piaget’ in insan bilgisinin doğasına, çocukların doğumdan ergenlik yaşına kadar bilgiyi yapılandırmalarına ve üç çeşit bilgi (fiziksel, sosyal ve mantık - matematiksel) türüne ilişkin görüşleri yapılandırmacılığa katkı sağlamaktadır. Piaget’ e göre fiziksel bilgi, dışsal gerçeklikteki nesnelerin bilgisidir. Renk ve ağırlık örnekleri fiziksel özelliklere sahip olup dışsal gerçekliğin nesnelerinde yer alarak deneysel incelemelerle bilinebilir. Bunun

75

yanında tatiller, yazılar, konuşulan diller ve kurallar sosyal bilgi örnekleridir. Fiziksel bilginin esas kaynağı kısmen nesneler, sosyal bilginin esas kaynağını ise, kısmen insanlar tarafından kurulmuş düzenler oluşturmaktadır. Logic-matematiksel bilgi, her bir birey tarafından yaratılmış ilişkilerden ibaret olup anlaşılması en zor bilgidir. Kırmızı be mavi bir parça ile karşılaşırken, benzer olduğunu düşünürüz, örneğin benzerlik, mantık- matematiksel bilgidir. Hemen hemen herkes parçalar arasındaki benzerliğin incelenebildiğini düşünür, ama bu gerçek değildir. Benzerlik ne kırmızı ne de mavi parçadan var olur. Bundan dolayı mantık-matematiksel bilgi, her bir çocuğun zihnindedir. Piaget’ e göre bilişsel gelişim, çevre ile etkileşim sonucunda sürekli gelişen, değişen ve etkinliklerimize yön veren şemalar veya zihinsel yapılar aracılığıyla ilerlemektedir. Buna göre öğrenme, zihinsel bir yapıdır ve yaşantılar sonucu oluşmaktadır. Bunun yanında Piaget, çocuklarda öğrenmenin olgunlaşma ve yaşantısal gelişmeye bağlı olduğunu belirtir. Piaget’ e göre bireyin doğuştan getirdiği iki temel özelliği vardır. Bunlar biri adaptasyon diğeri ise organizasyondur. Organizasyon basit süreçlerin üst sıradaki zihinsel yapılara- görme, dokunma, adlandırma ve bezerleri-inşa edilmesidir. Adaptasyon kavramı ise, bireyin çevreye ve çevresindeki değişikliklere uyum sağlayabilmesi kastedilmektedir. İnsanlarda mevcut bulunan uyum yeteneği birbirinin tamamlayıcısı olan iki süreci “özümleme” ve “uyumsama” süreçlerini kapsamaktadır. Özümleme, bireyin yeni karşılaştığı durum, nesne ve olayları kendisinde önceden var olan zihinsel yapının içine yerleştirmesi işlemidir. Uyumsama ise, yeni şemalar yaratarak ya da önceden mevcut olan şemaların kapsam ve niteliklerini değiştirerek, yeni edinilen deneyimlerin gerektirdiklerine uygun davranmak olarak tanımlanmaktadır. Özde-düzenleyici olan adaptasyon ve Uyumsama mekanizmalarının dışsal yaşantıları içsel yapılarla birleştirir ve bu yolla elde edilen mevcut yapılar korunur ve zenginleşir, gerçi bu süreç daha geniş yeni yapılara bağlanabilir. Dolayısıyla Piaget’ e göre özümleme, uyma ve dengeleme süreçleri öğrenme üzerinde önemli rol oynar (Oğuz, 2004).

Piaget’ in çocuğun entelektüel olarak nasıl öğrendiği ve büyüdüğü hakkındaki düşünceleri şöyle özetlenebilir (Charles, 2000):

1. Çocukların yetişkinlerden farklı olan bir zihinsel yapıları vardır. Onlar yetişkinlerin bir minyatürü değildirler, çocukların dünyayı görme ve gerçeklere karar vermede kendilerine özgü yolları vardır.

76

2. Çocuklar zihinsel gelişim süreçleri belli dönemlere doğrudur. Bu dönemler sabitleşmiş bir ardışıklıkta meydana gelir.

3. Zihinsel gelişim dönemleri sabit bir sırada meydana geldiği halde, bazı çocuklar bir dönemden diğerine farklı yaşlarda geçebilirler. İlerlemede bir çocuk bazı konularda bir dönemin iş görüsünü yerine getirirken, bazı konularda da faklı bir dönemin iş görüsünü yerine getirebilir.

4. Zihinsel gelişim birbiriyle ilişkili olan olgunlaşma, tecrübe (yaşantı), sosyal etkileşim ve dengeleme faktörlerinden etkilenir.

5. Zihinsel gelişimin üç basamağı; sezgisel düşünme, somut işlemler ve soyut işlemler eğitimciler için oldukça önemlidir.

6. “İşlemler” zihinsel olarak uygulanan faaliyetlerdir. Onlar gerçek düşüncenin önemli parçalarıdır.

7. Çocukların zihinsel gelişimi, neyi nasıl öğrenebileceği konusunda (hangi koşullar altında) belli sınırlılıklarla karşılaşır.

8. Düşünceler kelimelerin değil, faaliyetlerin sonuçlarından büyür.

9. Bilgi çocuklara pasif olarak aktarılamaz. Aksine bilgi, öğrenenin faaliyetleriyle keşfedilmeli ve yapısallaştırılmalıdır.

10. Öğrenenler en iyi öğrenmeyi ancak somut tecrübelerine dayanarak gerçekleştirebilirler.

11. Doğal olarak, çocuklar sürekli aktiftirler. Dünyalarını ve onlara anlam verenleri araştırmak zorundadırlar. Çocuklar her zaman yaparak-yaşayarak zihinsel yapılarını yenilerler. Bu onların daha karmaşık bilgilerle olmalarını sağlar. 12. Zihinsel yapıların yeniden yapılanması, gerçek öğrenmeyi mümkün kılar.

Öğrenme kararlı ve devamlıdır. Gerekli yapılar olmadığı zaman öğrenme yüzeysel kalır ve kullanılamaz.