• Sonuç bulunamadı

LİTERATÜR VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

3.2. YENİ PROGRAMLARIN DAYANDIĞI İLKELER

3.2.3. Öğrenci Merkezlilik

Yeni programların esas aldığı bir diğer ilke ise, öğrenci merkezliliktir. Dolayısıyla yeni programların merkezinde öğrencilerin yer alması öngörülmektedir. Öğrenciyi öğretme-öğrenme sürecinde merkeze alan en önemli yaklaşım öğrenci merkezli öğrenme yaklaşımıdır. Öğrenci merkezli öğrenme terimi öğretme-öğrenme literatüründe geniş bir şekilde kullanılmaktadır. Ayrıca literatürde öğrenci merkezli eğitim, esnek öğrenme, yaşantısal öğrenme gibi bazı terimlerle ilişkilendirildiği görülmektedir.

Öğrenci merkezli eğitimin uzun tarihsel bir gelişimi vardır. En eski bireysel eğitimciler olarak milattan önce 3500 yıllarında Çin felsefeci Konfüçyüs ve Yunan

92

felsefeci Sokrates öğrenci merkezli eğitim üzerinde derin bir etki yaptılar. Konfüçyüs iyi vatandaşlık ve karaktere; Sokrates ise, bireyselliğe önem verdi. 17. Yüzyılda John Locke yaşantısal eğitime dikkat çekerek, öğrenenlerin ancak yaşantı yoluyla öğrenebileceğini ileri sürdü. Pestalozzi, Hegel, Herbart, and Froebel ise, yaşantı temelli ve öğrenen merkezli programlar geliştirdiler. Eğitimci Francis Parker öğrenen merkezli eğitim anlayışını 19. Yüzyılda Amerika’ ya taşıdı. O’ Sullivan’ a öğrenci merkezli eğitim terimi, 1905 yılından önce Hayward ve 1956 yılında Dewey tarafından kayda geçilmiştir. 20. Yüzyıl Rus sosyolog Lev Vygotsky, İsviçreli psikolog Jean Piaget, Amerikalı felsefeci ve eğitimci John Dewey, öğrenci merkezli eğitimi yapılandırmacı (constructivism) bir program içinde şekillendirdiler.

Öğrenci merkezli eğitim, hümanistlik felsefesi ve ilerlemecilik eğitim akımına dayanmaktadır. Hümanistik yaklaşımın doğrudan bilgi kazanımına veya öğrenme yaşantılarının temeline ilişkin görüşleri olmamasına rağmen, eğitime getirdikleri farklı bakış açısıyla değerlendirilmelerinde fayda görülmektedir. Hümanistik anlayışının temelinde hümanistlik varsayımlar insan faktörünü ve duygularını diğer kuramlardan daha çok ön planda tutmaktadır. Hümanist psikolog ve eğitimciler, öğrenme sürecini deneysel verilere dayandırarak açıklamak yerine, bireyin tüm potansiyelini bireyin özgürlüğü içinde ele alarak bilimsel analizler yapmanın daha uygun olacağını belirtirler (Özbay, 1999).

Eğitim konusunda Hümanistik düşünceler ortaya koyan en önemli psikologlar Maslow, Rogers, Patterson ve Combs’ dır. Combs’ a göre öğrenme sürecinde öğrencinin öğrenme yaşantılarını algılaması ve öğrenmeye yönelik olumlu inançlarla olay ve olguları kendi gelişimine yönelik görebilecek, olumlu benlik kavramına sahip olacak ve sonuçta öğrenme motivasyonu yükselecektir. Kişi bu sayede, potansiyellerini bir güç haline getirip öğrenme yaşantılarını maksimum düzeye çıkaracaktır. Bilgi kazanmanın temel nedenlerinden biri, bilginin öğrencinin benlik saygısına pozitif değer katmasıdır (Özbay, 1999).

19. Yüzyıl başlarında Amerika’ da ortaya çıkan ilerlemecilik eğitim felsefesi daimiciliğin savunduğu düşüncelerin tersini savunmaktadır. İlerlemecilik eğitim akımı, eğitim sürekli değişen bir olgu olarak görmektedir. Bu nedenle eğitimin özü, tecrübenin sürekli olarak yeniden inşa edilmesindedir. Böylece geçmişteki yaşantılar, gelecekteki davranışların daha doğru, daha iyi, daha güzele yönlendirilmesine yardım eder. İlerlemecilik akımının dayandığı belli başlı ilkeler şunlardır (Yılman, 2001: 63-64):

93

1. Eğitim öğrenci merkezli ve öğrencinin ilgilerine göre olmalıdır. 2. Öğretimde problem çözme yöntemi esas alınmalıdır.

3. Okul yaşama hazırlamaktan çok, yaşamın kendisi olmalıdır. 4. Öğretmenin görevi yönetmek değil, rehberlik olmalıdır.

5. Okul öğrencileri yarışmadan çok işbirliğine özendirmeli ve yöneltmelidir. 6. Demokratik eğitim ortamı olmalıdır.

7. Sorun çözme yöntemini kullanan bir eğitim olmalıdır.

8. Neyi öğreneceğini değil, nasıl öğreneceğini gösteren bir eğitim olmalıdır.

İlerlemecilik eğitim felsefesine göre, eğitim, bireyi yaşama hazırlama değil, yaşamın kendisidir. Bu nedenle okulda öğretilecek olan bilgi, bireylerin kullanabilecekleri türden olmalıdır. Eğitim ortamı bireyin ilgi ve etkin gereksinimlerine göre düzenlenmelidir. Bu ortamda öğrenciler öğrenmeye etkin olarak katılabilmeli, öğretmen öğrenciyi yönlendirmek yerine, rehberlik görevini üstlenmelidir. Öğrencilerin sorun çözme becerilerinin geliştirilmesine önem verilmelidir. İlerlemecilik eğitim akımında, bireysel öğretim tekniklerin yerine grup çalışması ön plana çıkmaktadır.

Öğrenci merkezli eğitim, bireysel öğrenenlere ilişkin bir odağı (öğrenenlerin kalıtsal özellikleri, bakış açıları, geçmiş yaşantıları, tecrübeleri, yetenekleri, ilgileri, kapasiteleri ve ihtiyaçlarını), öğrenmeye ilişkin bir odağa (öğrenme için en elverişli bilginin nasıl gerçekleşeceği ve öğrenenlerin başarı, öğrenme ve motivasyonlarını en üst düzeye çıkarmayı sağlayacak en etkili öğretim uygulamalarına) bağlama sürecidir. Bu iki odak eğitimsel kararları önemli ölçüde etkilemektedir.

Öğrenci merkezli öğrenme özet olarak aşağıdaki prensipleri kapsamaktadır:

1. Pasif öğrenmeden ziyade aktif öğrenmeye güven duyma, 2. Kavrama ve öğrenmede derin bir vurgu,

3. Öğrenci kısmında sorumluluğun artması, 4. Öğrenende özerk bir duygunun artması,

5. Öğretmen ve öğrenci arasında karşılıklı dayanışma, 6. Öğreten-öğrenen ilişkisinde karşılıklı saygı,

7. Hem öğreten hem de öğrenen kısmında öğretme-öğrenme sürecinde dönüşümlü bir yaklaşımdır.

94

Öğrenci merkezli eğitimin prensipleri şu şekilde sıralanmaktadır:

1. Öğrenen, öğrenmesine karşı tam bir sorumluluğu var. 2. Öğrenme için ilgi ve katılım gereklidir.

3. Öğrenenler arasındaki ilişki daha çok dengelidir, ilerlemeyi destekleyen, gelişimseldir.

4. Öğretmen, kolaylaştırıcı ve bir kaynak kişi olur.

5. Öğrenen, eğitimindeki kavşağı (duygusal ve bilişsel alanlar bir arada cereyan ettiğini) tecrübe eder.

6. Öğrenen, öğrenme yaşantısının bir sonucu olarak kendisini farklı bir şekilde görür.

Eğitim sistemimizde temel amaç, öğrencilere mevcut bilgileri aktarmaktan çok bilgiye ulaşma becerilerinin geliştirilmesiyle olur. Başka bir deyişle, ezberden çok kavrayarak öğrenme, karşılaşılan yeni durumlarla ilgili problemleri çözebilme ve bilimsel yöntem süreç becerilerini gerektirir. Öyleyse, modern dünyanın insanından zor anlarda isabetli kararlar alıp uygulamaya geçmesi, yaratıcı düşünmesi, problem çözme yeterliğine sahip olması, öğrenmeyi öğrenmesi, işbirliğine yatkın olması, kendi kendini yönetebilmesi beklenmektedir. Öğrenci merkezli eğitim, öğrenmeyi öğrenmenin esas olduğu, her öğrencinin farklı zaman, tür ve hızda öğrenebileceğine inanan, düşünme becerilerini geliştirmenin yaratıcı düşünceyi geliştirdiğini kabul eden bir yaklaşımdır (MEB ERGED, 2004).

Öğrenci merkezli eğitimin amacı, öğrenciye kendi öğrenme profilini ve türünü keşfetme becerisini kazandırmak ve böylece “öğrenmeyi öğretmek” olmalıdır. Bu şekilde öğrencinin kendisini tanıması, güçlü ve zayıf yönlerinin farkına vararak çalışma tarzı ve öğrenme stilini geliştirmesi gerekir.

Öğrenci Merkezli Eğitimin İlkeleri

Amerika Psikoloji Derneği, 1993 yılında yayınladığı bülteninde öğrenci merkezli öğretimin ilkelerini biliş ve biliş ötesi, duyuşsal, gelişimsel, sosyal etmenler ve bireysel ayrılılar olmak üzere beş grupta toplamıştır. Buna göre öğrenme yeni bilgiyi etkin yorumlama sürecidir. Bu yeni bilgi, öğrenci tarafından doğruluğu dikkate alınarak anlamlı bir biçimde yapılandırılır. Hatalı düşüncenin nedenleri doğru anlaşıldığında etkin öğrenme sürecinin en ileri aşaması, biliş ötesi etkenleri ya da “düşünme üzerinde düşünme” yi

95

kullanma gerçekleştirilir. Dolayısıyla biliş ötesi etkenler aynı zamanda düşünme becerilerini kolaylaştırır. Öğrenmenin miktarı ve derinliği bireyin duygusal durumundan da etkilenir. Öğrencinin öğrenme yeteneğine ilişkin algısı, duyuşsal ve güdülenme düzeyi öğrencinin öğrenmesine önemli ölçüde etkiler. Öğrenme süreci üzüntü ve utangaçlık gibi olumsuz duyuşsal özellikleri yaşamadığı zaman daha etkili olur. Merak, yaratıcılık ve üst düzey düşünme becerileri gibi diğer duyuşsal etkenler öğrenciye sorumluluk ve yeni görevler verilerek hareket geçirilebilir. Gelişimsel etkenler okul çalışmalarında oldukça önem teşkil etmektedir. Öğrenenlerin fiziksel, sosyal, duygusal ve diğer gelişimsel özellikleri her öğrencide farklı bir seyir izlemektedir. Öğrenenler arası gelişim alanlarındaki bu farklılık hem genetik hem de çevresel koşullara bağlı olabilir. Başkaları ile iletişim ve etkileşim içinde olma, kültür ve aile gibi sosyal etmenler algı, anlama ve öğrenmeyi etkiler. Yetişin-öğrenci etkileşimi öğrencileri kendilerine güven duymalarını sağlar ve aynı zamanda öğrenmeyi kolaylaştırır. Bunun yanında, öğrenmenin ne şekilde gerçekleşeceğini öğrencinin bireysel tercihleri belirlemektedir. Bazı öğrenciler okuma veya yazmayı gerektiren görevleri tercih ederken; bazı öğrenciler ise, el becerisi gerektiren görevleri tercih etmektedirler (Ünver, 2002).

Amerikan Psikoloji Derneği, öğrenmeyi sağlayan çevresel şartlar bağlamında öğrenciyi ve öğrenme sürecini tanımlayan öğrenci merkezli eğitim psikolojisinin on iki ilkesini belirlemiştir. Bu ilkeler şunlardır:

1. Öğrenme sürecinin doğası: Öğrenme, bireyin kendi algıları, düşünceleri ve