• Sonuç bulunamadı

Bilecik ve Çevresinde Kurulan Milli Müfrezeler

BÖLÜM 2: MONDROS SONRASI İŞGALLER VE BİLECİK

2.3. Bilecik Bölgesinde Milli Teşkilatlanma ve Kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri Cemiyetleri

2.3.6. Bilecik ve Çevresinde Kurulan Milli Müfrezeler

Mondros Mütarekesi’nin hemen ardından memleketin dört bir yanını saran ve süratle yayılan işgaller karşısında Osmanlı ordusunun elinin kolunun bağlandığı, silah ve cephanelere el konulduğu dönemde Türk halkının kendi imkânlarıyla başlattığı direniş hareketleri öncelikle sınırlı, dar ve yerel özelliklere sahipti.

Tarih literatürümüze “Kuva-yı Milliye” olarak geçen, düzenli ve belli bir merkezden yönetilmeksizin düşmana karşı ülkenin korunması ve savunulması amacıyla birlik, beraberliğin sağlanmasını hedefleyen ve milis teşkilatı esasına dayalı olarak hareket eden “Milli Kuvvetler”, başlangıçta derme çatma silahlı birlikler için kullanılan bir tabir olarak karşımıza çıkmaktadır. Başka bir deyişle vatanın işgali karşısında halkın malının, canının, dininin, ırz ve namusunun korunması, ülkeye karşı olabilecek her türlü saldırıya karşı eski askeri komutan ve askerler ile bunlara katılan askerlerin kendi aralarında oluşturdukları savunma birliklerine “Kuva-yı Milliye” denilmektedir. Özellikle İzmir’in işgalinden itibaren (15 Mayıs 1919), istilacı güçlere karşı birlikte hareket etmek için, Batı cephesinde olduğu kadar, güney ve güney doğu bölgelerinde de “Kuva-yı Milliye” adını verdiğimiz direniş birlikleri kurulmuştur. Mustafa Kemal Paşa da Kuva-yı Milliye’yi şu şekilde tanımlamaktadır: “…Düşmanların çemberi altında olan hükümetin emirlerini ordu yerine getirecek durumda değildir. Bu yüzdendir ki, vatanı savunma ve korumadan ibaret olan esas görev, doğrudan doğruya milletin kendisine yönelmiş bulunmaktadır. Millet, orduya kendi içinden teslim ettiği bireylerini, düşman saldırısına uğrayan bölgelerinin savunmasına, düşman saldırısına uğrayan kardeşlerinin hayatlarının korunmasına görevli kılmayı mecbur kılmıştı. İşte buna “Kuva-yı Milliye” diyoruz. Bütün dünya da böyle diyor”.

86

Bu kişisel ve yerel silahlı direniş örgütleri “çeteler, milis kuvvetler, mili müfrezeler, mücahit müfrezeleri” gibi çeşitli isimlerle anılmaktaydı. Tarz ve hedefleri aynı olan ve en önemli özelliği gönüllülük esasına dayanan bu kuvvetler, Milli Mücadele Dönemi’nin olağanüstü güç koşullarında halkın çaba ve desteğiyle beslenerek varlığını sürdürmüştür (Koca, 2010:65). Yani Kuva-yı Milliye’nin parasal desteği çeşitli kişi ve kuruluşlardan alınan "bağışlar"la karşılanıyordu. Bu durum Büyük Millet Meclisi'nin açılışına dek sürmüş, daha sonra ulusal güçlerin parasal kaynağı bütçe yasalarıyla sağlanmıştır. Toplanan bağışlar "para" veya her türlü "malzeme" ya da "yiyecek" biçiminde olabiliyordu.

Ne var ki özellikle milis güçleri tarafından toplanan bağışlar, çoğu zaman bir tür "haraç" niteliğini kazandığı için halkın yakınmalarına neden oluyordu. Bu durum düzenli orduya geçiş sürecini hızlandıran en önemli etkenler arasında değerlendirilmiştir. Haraççıoğlu Ahmet Faik, müfrezelere katılanlara durumlarına göre, 30, 35, 40 ve 50 lira aylık verildiğini; bunların giyim, donanım ve her türlü gereksinmelerinin "hamiyetle müracaat edilen Bursa halkından iane yoluyla sağlanmakta ve memleketin bu müşkil (zor) durumuna rağmen keselerinin ağzını açmak istemeyen bazı zenginlerden ise salma suretiyle alınmakta" olduğunu kaydetmektedir (Akkılıç, 1997:238).

Devlet, iktidar ve otorite boşluğunda, özellikle taşra bölgelerinde asker kaçaklarıyla eşkıyânın kol gezdiği ortamda en önemli mesele hiç kuşkusuz yerel asayiş ve emniyetin korunmasıydı. Bu yüzden, yukarıda da değindiğimiz gibi öncelikle halkın can, mal, ırz ve namus güvenliğinin teminat altına alınması gerekmekteydi. Memleket genelinde olduğu gibi Bilecik ve çevresinde kurulan milli müfrezelerin de öncelikle ve başlangıçta bu amaçlar doğrultusunda örgütlendiğini görmekteyiz.

İzmir’in işgalinden sonra Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin sayı ve icraatlarının giderek hız kazandığı Bilecik bölgesinde de, 1919 senesinin son aylarına doğru Kuva-yı Milliye birlikleri oluşturulmaya başlamıştır. Bu bağlamda Söğüt, Bozüyük, Pazarcık gibi kaza merkezlerinde kurulan bazı müfrezelerden bu bölgelerdeki Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin faaliyetlerine değinirken söz etmiştik (TİTE Arşv. K:100, G:38, B:381001; ATASE Arşv. İSH. Kol. K:1061, G:195, B:195-1).

87

Milli Mücadele döneminde Bilecik ve çevresindeki kaza ve köylerde çok sayıda, değişik isimler altında milli müfrezelerin kurulmuş olduğunu arşiv kayıtlarından anlıyoruz. Ancak bölgenin çeşitli yerlerinde kurulan bu müfrezelerin tamamının tam olarak hangi tarihlerde ve hangi isimler altında kurulduğunu, ne tür faaliyetlerde bulunduğunu net ve ayrıntılı olarak tespit etmek mümkün olmamıştır. Belgelerde bazılarının sadece isimleri zikredilmiş; bazılarından da isimleri zikredilmeksizin nereye ne kadar gönüllü kuvvet sevk edildiğine dair kısaca bilgi verilmiştir.

Bilgi edinebildiğimiz milli müfrezeleri kronolojik bir sıralamaya tâbi tutacak olursak; Söğüt Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin ilk toplantısında (15 Kasım 1919) oluşturulması kararlaştırılan müfrezeden başlamak yerinde olacaktır: Alınan 4 nolu karar gereğince Söğüt Kazası ve kazaya bağlı nahiyeler (Bozüyük, Mihalgazi ve İnönü) bulundukları konum ve mevkilerine göre kısımlara ayrılarak buralarda asayiş ve can güvenliğinin korunması için toplam 39 kişilik bir müfreze oluşturulmuştur. Bu müfrezeler her mıntıkaya 9 kişi olmak üzere 4’e bölünmüştür. Görev taksimine göre her mıntıkada görevli olan 9 kişinin haricindeki diğer üç kişi de, Söğüt Kazası ile nahiyeleri arasında irtibatı sağlamak üzere ikisi süvari, biri piyade olarak görevlendirilmiştir (ATASE Arşv.

İSH. Kol. K:1061, G:195, B:195-1; Koca, 2010:65).

Söğüt Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin oluşturduğu bu müfreze, cemiyetin kâtiplik görevini yapan Halil Efendi (Işık) tarafından sevk ve idare edilmekteydi. Halil Efendi, müfrezenin Bozüyük ve İnönü’de bulunan kollarını bizzat nahiye merkezlerine giderek denetlemiştir (Karar 7). Halil Efendi’nin bu görevi 3 Nisan 1919’a kadar sürmüştür. Zira kendisi bu dönem 23 Nisan 1920’de açılacak olan ilk Büyük Millet Meclisi’ne Bilecik’i temsilen Ertuğrul Sancağı Mebusu olarak seçilmiştir. Bunun üzerine Söğüt Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti bu görevi yürütmek üzere, aynı tarihte (3 Nisan 1920) aldığı 28 numaralı karar ile yüzbaşılıktan emekli olan Ethem Efendi’yi “Süvari Reisi” unvanıyla aylık 3.500 kuruş ile göreve tayin etmiştir (ATASE Arşv. İSH. Kol. K:1061, G:195, B: 195-5a; Koca, 2010:65).

Bu müfrezede görev alanlardan isimleri tespit edilebilenler şunlardır:

Söğüt Merkezi’nde görev yapanlar; “Halid Bey’in Mehmet (Kolbaşı), Hisarcıklı Abdullah, Kanber Osman’ın Halil, Pirinççi Mehmet, Küçük Hasan’ın Ömer, Canbulat oğlu Rıza, Hisarcıklı İbrahim ve Musa, Zeyveli Süleyman, Gökoğlu Abdi Efendi,

88

Dudaşlı Abdulah, Hisarcıklı Hatip oğlu Mustafa, Samrılı Emin Çavuş, Kadri’in Mehmet, Köse’nin Bekir, Serkâtip Mehmet’tir”

Bozüyük Nahiye Merkezi’nde görev yapanlar; “Mehmet oğlu Ahmet Pehlivan, Mehmet oğlu Ömer, Ali Osman Nazif, Hasan oğlu Abdullah, Ahmet oğlu Mehmet, Birbir oğlu Hasan oğlu Ali Çavuş, Nazif oğlu Hasan, Mehmet oğlu Hüseyin, Mehmet oğlu Ahmet ve Ömer oğlu Mehmet’tir” (Sarıkoyuncu, 2009:72; Koca, 2010:66–67).

Söğüt Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin 30 Nisan 1920’de yaptığı toplantı sırasında alınan 38. Karar ise bu bölgede kurulan bir başka müfreze hakkında bilgi vermektedir. Söğüt Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin faaliyetlerinden söz ederken de değindiğimiz gibi Bursa Valiliği’nin emriyle 30’u Çerkez ve 20’si Türklerden olacak şekilde oluşturulan 50 kişilik bir süvari müfrezesi, düşmanla çarpışmak üzere Geyve’nin kuzeyindeki cepheye gönderilmiştir (ATASE Arşv. İSH. Kol. K:1061, G:195, B:195-6; Koca, 2010:67).

Kaza haricine gönderilen bu Kuva-yı Milliye Müfrezesi’nin sevk ve idaresi Bakkalcızade Nazif Efendi ile Ethem Efendi’ye verilmiş ve hemen akabinde kaza dâhilinde asayişin temini için yeniden bir müfrezenin daha oluşturulmasına karar verilmiştir (ATASE Arşv. İSH. Kol. K:1061, G:195, B:195-8a; Koca, 2010:67).

Bozüyük’te Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurulduğu tarihlerde cemiyet tarafından gönüllülerden Hacı Zafer Bey, Nafiz Bey ve Raif Bey adlarında müfrezelerin oluşturulduğu konusuna da daha önce değinmiştik. Mahalli asâyişin temini ve eşkıya karşısında halkın can, mal güvenliğinin korunması için kurulan bu müfrezeler, daha sonra cephede düşmanla çarpışmalara da katılmıştır.

Bu müfrezelerde aşağıda adları verilen şahıslar görev almışlardır:

Hacı Zafer Bey Müfrezesi:

Çarşı Mahallesinden Hasanoğlu Osman, Teke Mahallesinden Davutların İbrahim, Kasımpaşa Mahallesinden Baturoğlu Mustafa, Kürt Cavit, Alibeyoğlu Neşet, Amiroğlu Hasan Hüseyin ve Poyra Köyü’nden Mustafa Hamit Çavuş (ATASE Arşv. İSH. Kol. K:1061, G: 161, B:161–1; Koca, 2010:50).

89 Nazif Efendi Müfrezesi:

Kasımpaşa Mahallesi’nden Bakkalcızade Mustafa ve Sadık, Çerkez Osmanoğlu

İbrahim, Muratoğullarından Ali Osman, Hacı Abidin Efendi’nin Ahmet, Yeni Mahalle’den Seyit Ahmetoğlu İbrahim Hilmi ve Yunus Ağaoğlu Halil, Çarşı Mahallesi’nden Zoroğlu Mustafa, Alibeydüzü Köyü’nden Amiroğlu Mehmet; Karaçayır Köyün’nden Aziz Birader Ali İsmail; Fındık Oluk’tan Mustafaoğlu Hüseyin, İnönü’nün (okunamadı) Mahallesi’nden Mehmetoğlu İbrahim ve Halil Çavuş; Kandilli Köyü’nden Haliloğlu Hüseyin (ATASE Arşv. İSH. Kol. K: 1061, G:161, B:161–2; Koca, 2010:51).

Raif Efendi Müfrezesi:

Düzdağ Köyü’nden Peşmaloğlu Deli Ömer, Peşmal’ın yeğeni Mürtez, Zengin Süleymanoğlu Murat, Hatipoğlu İsa, Davutoğlu Cafer, Haliloğlu Fatin, Süleymanoğlu

İsa; Çerkezçeşmesi Köyü’nden İsmail Beyoğlu Şevket, Hacı Ömeroğlu Hamit, Musa;

İnönü’nün Rüştiye Köyü’nden Mehmetoğlu Ethem, Peşmahoğlu Rüştü, Mezid’in Kanlı Konak Karyesi’nden İsmail, Yeni Mahalle’den Tataroğlu İbrahim; Kasımpaşa Mahallesi’nden Hacı Mustafaoğlu Abtullah (ATASE Arşv. İSH. Kol. K:1061, G:161, B: 161-2).

Bozüyük’te mahalli asayişin temini için kurulan bir diğer müfreze de, iki süvari ve beş piyadeden oluşturulan fahrî bir Kuva-yı Milliye Müfrezesidir. Nahiye Müdürü Ahmet Rasim Bey tarafından Söğüt Kaymakamlığı’na bildirilen bu müfrezenin kumandanlığına da Bozüyük’ün Deli Elmacık Köyü’nden Hüsam Çavuş seçilmiştir (ATASE Arşv. İSH. Kol. K:1061, G:180, B: 180–1; Koca, 2010:67).

Küçük birliklerden oluşan bu müfrezelerin sayısı kimi zaman 20–25, kimi zaman ise 50-100 arasında değişmektedir (ATASE Arş. ATAZB. Kol. K:1112, G:117, B:117-8). Bursa’nın işgalinden ve Yunanlıların Kazancı mevzilerine dek ilerleyerek burada kalmalarından sonra milis örgütlenmelerinin daha doğu kesimlerde de (Yenişehir,

İnegöl gibi) başladığı gözlenmektedir. Bu milis güçler, Yunanlıların gerek Kazancı mevzilerine yönelik eylemleri, gerekse İnegöl doğrultusundaki ilk ilerlemeleri sırasında etkili olmuşlardır.

90

İnegöl ve köylerinde çok daha erken dönemde “İnegöl Milli Taburu” adıyla bir milis gücü oluşturulduğu bilinmektedir. Her üçü de genel savaşta tutsak düşmüş ve bırakışmadan sonra memlekete dönmüş bulunan Alibey Köyü’nden Hafız Behçet, Kulaca Köyünden Nebi ve İnegöl’den Hafız Şabanoğlu Cafer Beylerin önderliğinde oluşturulan bu milis gücü, İngilizlerin Eskişehir bölgesinden çıkartılmaları sırasında düzenlenen eylem planında Bilecik dolaylarında görevlendirilmiştir. İnegöl Milli Taburu, Bursa’nın işgalinden sonra İkinci Kuva-yı Seyyare’ye bağlamıştır82 (Akkılıç, 1997:233).

Bursa’nın işgalinden sonraki dönemde ise Gürcü Nuri adlı bir yurtseverin de İnegöl’de milis gücü oluşturarak, özellikle İnönü Savaşları sırasında düşmanın ikmal yollarına baskınlar yaptığı anlatılmaktadır. Mustafa Kemal Paşanın güvendiği arkadaşlarından Emekli Binbaşı Çolak İbrahim Bey’in kurduğu yukarıda sözünü ettiğimiz İkinci Kuva-yı Seyyare’de de İnegöl ve çevresinden milislerin bulunduğu bilinmektedir. Ayrıca niteliği pek aydınlık olmamakla birlikte, özellikle İngilizlerin Eskişehir-Adapazarı demiryolundan atılmaları sırasında bir “İnegöl Milli Taburu” görev almıştır. Bütün bu güçler sonradan düzenli orduya katılmışlardır (Akkılıç, 1997:87).

Pazarcık bölgesindeki teşkilatlanmaya baktığımızda, burada da bir yandan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kurulurken bir yandan da tez elden milli müfrezelerin oluşturulmaya başlandığını görmekteyiz. Belgelerin ışığı altında daha önce de değindiğimiz gibi Pazarcık Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin gerek bölgesel asayişin korunması, gerekse cepheye asker gönderilmesi hususunda fedakâr bölge halkının da azami desteğiyle milli kuvvetler oluşturmak için büyük bir çaba sarf ettiğini burada bir kez daha vurgulamamız gerekiyor. Nitekim Pazarcık Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi ve azaları tarafından hazırlanan 10 Mayıs 1920 tarihli belgede “Pazarcık nahiyesinin emn-ü inzibat ve asayişini temin maksadıyla yeniden teşekkül eden efradla, Ali Fuad Paşa nezdine kuvve-i muavene (yadım kuvvetleri) olmak üzere 30 piyade ve 20 Pazarcık efradı…” oluşturulduğundan ayrıntılı bir şekilde söz edilmektedir (TİTE Arşv. K:100, G:38, B:38–1001).

82 İkinci Kuva-yi Seyyare Genel Savaş içinde 1917 yılında emekliye ayrılarak Bozüyük kasabasında kereste ticaretiyle uğraşmaya başlayan Suvari Binbaşı Çolak İbrahim Bey tarafından kurulmuştur (Akkılıç, 1997:233).

91

Belgede de değinildiği gibi amaç hem bölgede güvenliğin sağlanması hem de o günlerde yeni teşkilatlanmakta olan Batı Cephesi’nin takviye edilmesidir.

1920 Mayıs ve Ağustos aylarında yeni kurulan Batı Cephesi’nin Kuva-yı Milliye müfrezeleriyle takviye edilmesi için bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerine gönderilen talimatname üzerine (6 Temmuz 1920), Bilecik Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı adına Saffeddin Bey’in, Pazarcık Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne çektiği telgrafta da “…Müdafaa-i Hukukça Milli Taburu namıyla bir tabur teşkil edileceğinden eşraf-ı memleket dahi dahil olduğu halde köyde, kasabada müsellah eşhasın tarih-i ilanından 48 saat zarfında ora müdafaa-i hukuk cemiyetine müracaat ve kayıt ettirmesi lüzumu ilanı ve mühletin inkızasından sonra (sona ermesinden sonra) silahı olup da müracaat etmeyenlerin en ağır ceza ile tecziyelendirilmesi (cezalandırılması)…” ifadeleri yer almaktadır (TİTE Arşv. K:100, G:20, B:20–2001). Mustafa Kemal Paşa’nın yayınladığı talimatnâmeden 3 gün evvel yine Bilecik’ten Pazarcık Müdürlüğüne gönderilen bir telgrafta da 30 kişilik bir başka müfrezeden söz edilmektedir. Bu defa da “…30 neferden oluşturulan kuvvetin süratle Bursa yönüne sevk edilmesi…” söz konusudur (TİTE Arşv. K:100, G:20, B:20–1001).

Bunlarla ilgili ayrıntılı bilgiye Pazarcık Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti konu başlığı altında değindiğimiz için burada bu kadar sözünü etmenin yeterli olacağını düşünerek bölgede adları duyulan diğer müfrezelerle ilgili bilgilere de değinmek istiyoruz. Kuşkusuz bunlar arasında bölgede en çok ün yapmış olan milli müfrezeler: Milli Gündüzbey Taburu, Savcıbey Müfrezesi, Aslan Bey Müfrezesi, Gökbayrak Taburu’dur.

Milli Gündüzbey Taburu:

Yunanlıların 22 Haziran 1920’de Soma ve Akhisar Cephelerinden genel taarruza geçtikleri günlerde Batı Cephesini güçlendirmek ve Yunan istilâsını durdurmak için özellikle Bursa yakınlarında yeni cepheler kurulması gerekli görülmüş ve her yerde yeni kuvvetler oluşturulmaya başlanmıştır (Özalp, 1998:145).

Söğüt halkından orduya alınmayan yaşlı kişilerden oluşturulan ve nefer sayısı 400 kişiden ibaret olan Milli Gündüzbey Taburu (Sarıkoyuncu, 2009:73; Koca, 2010:68), Haziran 1920’de Söğüt Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından oluşturulmuştur. Konuyla

92

ilgili olarak ilk kez 24 Haziran 1920’de yapılan toplantıda Milli Gündüzbey Taburu’ndan söz edilmektedir.

Bu tarihten sonra Söğüt Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin hemen her toplantısında alınan kararlar genellikle Milli Gündüzbey Taburu ile ilgilidir. Konuyla birebir alâkalı olmasından dolayı bu kararların içeriğine sırasıyla değinecek olursak; öncelikle 26 Haziran 1920’de cemiyetin aldığı 59. kararın içeriğine bakmamız gerekiyor ki bu karar, Milli Gündüzbey Taburu’na gönüllü olarak silâh ve cephane tedarik edilmesi konusunda ahaliye verilen talimatnamedir. Buna göre; “Milli Gündüzbey Taburu için her köyden talep olunan neferatın teslih ve techizi (silâhlandırılması, donanımı) o köy ve mahalleye ait mecburiyettir. Binaenaleyh silâhı olup vermekten ketm-ü ihfa eyleyen (gizleyen) ve vermekten imtina eyleyen vatan haini addolunarak en şiddetli cezaya çarptırılacaktır. Nevahi ve kurra (nahiyeler ve köyler) heyet idarelerine tebligatıyla eslihanın (silâhların) kayıt ve tespiti ve efrat miktarından fazla silâh varsa onlar da dâhil olduğu halde her köy ve mahalleden cetvellerinin gönderilmesi lüzumunun tebliğine karar verilmiştir” (ATASE Arşv. İSH. Kol. K:1061, G:195, B:195-9).

Söğüt halkı, bütün nahiye ve köyleri de dâhil olmak üzere, verilen bu talimata uyarak ellerindeki silâhları Gündüzbey Taburu’nun teçhizatı için ilgili makamlara teslim etmiştir. Ellerinde silâh bulunmayanlar da, cephanesiyle beraber bir silâh bedeli olarak 60 lira ödemişlerdir. Bununla ilgili aynı tarihte alınan 60. kararda bu husus şöyle dile getirilmektedir: “Milli Gündüzbey Taburu’nun her köyden talep olunan nefaratın (erlerin) teslihi (silâhlandırılması) için, hâl-i hazırda silâh mevcut olmayan kurra ve mahalllâtın (köyler ve mahallerin) i’tasına (vermeye) mecbur oldukları bir silâh için maacephane (cephaneyle beraber) bedeli 60 liranın tahsili için nevahi ve kurra heyet-i idarelerine tebliğine karar verilmiştir”(ATASE Arşv. İSH. Kol. K:1061, G:195, B:195-9).

19 Temmuz 1920’de yapılan toplantıda da yurt savunması için evvelce Kuva-yı Milliye adıyla maaşlı olarak cephelere sevk olunan kuvvetlerin, yeni kurulan Gündüzbey Taburu Teşkilâtıyla birleştirilmesine karar verilmiştir (70. Karar). (ATASE Arşv. İSH. Kol. K:1061, G:195, B:195-11; Koca, 2010:67).

Milli Gündüzbey Taburu’nda görev alanlardan isimleri tespit edilebilenler şunlardır: “Raşit Bey, Bergamalı Hayri Şakir Ağa’nın Mehmet, Ahmet Ağaoğlu Kazım,

93

Mübaşir’in Ahmet, Simakoğlu İbrahim, Kara Mustafa oğlu Hüseyin, Türbedar Hüseyin Efendi’nin Damadı Selim, Hamit oğlu Şemsettin, Hafız Mehmet Efendi, Davutlarlı Mehmet oğlu İbrahim, Halil oğlu Fatin, Davut oğlu Cafer, Osman oğlu İsa, Mehmet oğlu İbrahim, Buçuk oğlu Hüseyin Efendi’nin İbrahim, Köse’nin Şükrü, Hüsamettin Efendi, Peştemalci Murtaza, Süleyman oğlu Murat, Peşmah oğlu İsa, Kedicioğlu

İsmail, Sait oğlu Cavit, Musa oğlu Hüseyin, Hocaoğlu Ahmet, Ahmet oğlu Mehmet, Mehmet oğlu İsmail, Ali oğlu Nazif, Kürt Latif oğlu Hasan, Kürt Lâtifoğlu Hüseyin, Arnavut Abdullah, Ömer oğlu Mehmet, İnönülü oğlu Hasan” (Koca, 2010:69).

Ali Molla ve Dudaşlı İsmail komutasında oluşturulan bu 400 kişilik taburun83 silah ve cephane ihtiyacı, Söğüt Askerlik Şubesinde bulunan silahlar ve av tüfekleriyle karşılanmaya çalışılmıştır. Daha sonra Bilecik’ten 600 kişilik bir takviye kuvveti bu tabura katılarak toplam sayı 1000 kadar olmuştur (Akbaş, 2011:45–47).

Bugün Bilecik Yenişehir yolu üzerinde bulunan ve Bilecik’e yaklaşık 20–25 km. uzaklıkta olan İncirli Köyü’nde cephe tutan Gündüzbey Taburu daha sonradan Kocaeli Grubu kumandanı Ayıcı Arif Bey84 emrine verilerek Milli mücadele yıllarında başarılı bir şekilde görevini ifa etmiştir (Akbaş, 2011:49).

Gündüzbey Taburu ayrıca Adapazarı civarında Kuva-yı İnztibatiye (Halife Ordusu) adı altında İstanbul Hükümeti’nce Milli Hareketi engellemek maksadıyla oluşturulan kuvvetlere karşı da mücadele vermiştir (Sarıkoyuncu, 2009:74; Koca, 2010:67).

Taburun silâh ve cephanenin dışındaki yiyecek, içecek, hayvan vesaire ihtiyaçları da halk tarafından karşılanmıştır.

Savcıbey Müfrezesi:

Söğüt Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin daha ilk toplantısı sırasında alınan 4 nolu karar gereği Söğüt ve çevresinde mahalli asayişin temini için oluşturulan müfreze (ATASE Arş. İSH. Kol. K:1061, G:195, B:195-1,3; Koca, 2010:56), zamanla sayısı artırılarak

83 Bu tabur Bilecik’e bağlı bulunan İnönü Nahiyesi, Bozüyük Nahiyesi, Pazarcık Nahiyesi, Gümele Nahiyesi ve İnhisar Nahiyeleri’nden teşkil edilmiştir. Ayrıca Milli Mücadele döneminde Bilecik’e bağlı olan İnegöl kazasından da Gündüzbey Taburunun teşkili için asker takviyesi istenmiş ve İnegöl’e bir heyet gönderildiyse de netice alınamamıştır (Akbaş, 2011:48).

84

11. Tümen komutanı Kurmay Yarbay Arif Bey, savaş esnasında ormanda bulunmuş olan bir ayı yavrusunu yanına alarak beslemeye başlamıştı. Gittiği yerlere bu küçük ayı yavrusunu da götürüyor ve yörenin çocukları ile güreştiriyordu. Bu sebeple ismi “Ayıcı Arif namı” ile anılmaya başlamıştı (Apak, 1990:202).

94

“Savcıbey Müfrezesi” adı altında cepheye gönderilmiştir. Savcı Bey Müfrezesi’nin adı ilk kez, cemiyetin 15 Ekim 1920 tarihli toplantısında alınan 83. kararda şöyle zikredilmektedir:

“Teşkil olunan Milli Gündüzbey Taburu’nun cepheye sevki sırasındaki masrafların büyüklüğü dikkate alınarak daha önce kazanın asayişini temin için teşkil edilen, ancak ihtiyaca binaen valilik emriyle cepheye sevk edilen Savcı Bey Süvari Müfrezesi’nin lağvına karar verilmiş ve iadeleri için Ertuğrul Gurubu Kumandanlığı’ndan istirham edilmiştir” (ATASE Arşv. İSH. Kol. K:1061, G:195, B:195/13a; Koca, 2010:62).

Aynı kararın devamında da yukarıda belirtilen duruma binaen Ertuğrul Grubu Kumandanı Miralay Kâzım (Özalp) Bey’den alınan cevaba değinilmektedir: “Miralay Kâzım Bey, verilen kararın münasip olduğunu fakat cephede düşmanla çarpışan ve oldukça iyi bir surette görevlerini yapan bir müfrezenin yerine diğer bir kuvvet geldiği takdirde bu efradın Söğüt’e iade edileceğini bildirilmiştir. Bunun üzerine kaza Millet Heyeti’nce ikinci bir milli tabur daha teşkil edilerek ve iaşeleri de temin edilmek suretiyle cepheye sevk edildiğinden, Savcıbey Müfrezesinin artık mevcuduna lüzum kalmamış ve müfreze efradının vazifelerine son vermek zamanı gelmiştir… Savcıbey Müfrezesi maaşlarının verilmesinin devamına imkân olmadığından dağıtılacağının