• Sonuç bulunamadı

Bilecik Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti

BÖLÜM 2: MONDROS SONRASI İŞGALLER VE BİLECİK

2.3. Bilecik Bölgesinde Milli Teşkilatlanma ve Kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri Cemiyetleri

2.3.1. Bilecik Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti

15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkarılan Yunan ordusu vakit geçirmeksizin işgal sahasını her yöne doğru genişleterek 16–17 Mayıs’ta Urla ve Çeşme’yi (Özalp, 1998:15), ardından güneyde Aydın ve Nazilli’yi hadisesiz olarak işgal etmişti. Ancak ayak bastıkları her yerde gasp, tecavüz, katl ve yağmacılığa kalkışan Yunan kuvvetlerine karşı ilk silah Ayvalık’ta patladı. 28- 29 Mayıs gecesi sabaha karşı Yunanlılarla milli kuvvetler arasındaki ilk çarpışma bu bölgede 172. Alay Kumandanı Kaymakam Ali Bey’in (Ali Çetinkaya) maiyetindeki kuvvetlerle Köprülü Hamdi Bey’in emrinde topladığı milli kuvvetler tarafından gerçekleştirildi (Özalp, 1998:15).

Ayvalık’taki bu ilk silahlı direniş, işgaller karşısında başta çaresiz ve kararsız kalan halkın, ilk şaşkınlığı üzerinden atarak topluca silaha sarılıp örgütlü direnişe geçmesi bakımından önemlidir. İzmir civarında yapılan fecayii duydukça ve Yunan işgali kendisine doğru yaklaştıkça civar bölgelerde de halk artık bezgin vaziyetten sıyrılarak müdafaaya geçmeye başlamış, birçok şehir ve kasabalarda şubeler halinde çalışmaya başlayan Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetleri ilk silahlı direnişin öncülüğünü yapmışlardır. Aynı zamanda bulundukları bölgelerde askeri ve sivil idareyi nüfuzu ve etkisi altına alarak Yunan tecavüzüne karşı bölge halkının hukukunu savunmuşlardır. Sivas Kongresi’nde alınan kararların uygulanması sonucu, İzmit’e doğru uzanan bölgelerdeki idari teşkilat kademeleri yavaş yavaş İstanbul ile bağlarını keserek Heyet-i Temsiliye’ye katılmaya ve Milli Mücadele safında yer almaya başlamışlardı. Buna göre 13 Ekim 1919’da Heyet-i Temsiliye’nin kararıyla Bursa ili ve Ertuğrul Sancağı, yani Bilecik ve yakın çevresi (Söğüt ilçesi hariç) Albay Bekir Sami Bey’e; Söğüt ilçesi de

62

Eskişehir ve diğer 20. Kolordu bölgesiyle birlikte 23. ve 24. Tümen Komutanlıkları’na bağlanmıştır74 (TİH. 1975:30).

Osmanlı Devleti’nin mütareke döneminde şehir ve köylerdeki asayişi bile sağlayamayacak kadar acıklı duruma düşmesi, Bilecik bölgesinde de halkı yerel asayişin korunması için bizzat harekete geçirmişti. 29 Ekim 1919 tarihinde Albay Bekir Sami (Günsav) Bey tarafından Bilecik Mıntıka Kumandanlığına çekilen telgrafta “Bilecik sancağında jandarma asayişi temin edemezse askeri birlikler yardımcı olacaktır. Heyeti idarenin talebi ve benim emrimle vatansever ve cesur insanlardan Kuva-yı Milliye teşkil edilecektir” denilerek, bölgedeki askeri güçlerin yetersizliği halkın örgütlenmesi ile giderilmeye çalışılmıştır (Ünal, 1994:191).

Yunan ordusunun 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgalinden, 22 Haziran 1920’de genel taarruza geçtiği tarihe kadar Batı ve İç Anadolu’daki mili teşkilatlanma hızla ve her geçen gün artan katılımlarla genişleyip, güçleniyordu. Bilecik dahilinde yer alan kaza ve köylerdeki örgütlenme faaliyetleri de tüm yurtta olduğu gibi Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin çalışmalarıyla yürütülmekteydi. Bilecik, Bozüyük, Söğüt, Pazarcık ve diğer nahiyelerde İzmir’in işgalini müteakip kurulmaya başlayan bu cemiyetlerin yaklaşık Eylül-Ekim 1919’da bölgedeki en ücra köylere kadar faaliyete geçtiği bilinmektedir (Koca, 2010:43). Nitekim 4 Ekim 1919’da Bilecik’ten Heyet-i Temsiliye’ye gönderilen bir telgrafta, Bilecik halkının milli mücadele hareketine katılacağı ve Mustafa Kemal ile birlikte hareket edeceği ifade edilmektedir (ATASE Arşv., ATAZB. Kol. K:2, G:112, B:112-1; Koca, 2010:44). Bu telgrafa karşılık olarak ertesi gün Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi adına Mustafa Kemal Paşa tarafından verilen cevapta, duyulan memnuniyet dile getirilerek Bilecik’te kurulan teşkilatın yakın zamanda Bursa Merkez Teşkilatı ile temasa geçmesi tavsiye edilmiştir (ATASE Arşv. İSH. Kol. K:2 G:112 B:112/4; Koca, 2010:45).

Bilecik Müftüsü Mehmet Nuri Hoca’nın başkanlığında kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde görev alan şahısların isimleri o dönemde adı “Ertuğrul Mutasarrıflığı Azası” olarak geçen belgede şöyle bildirilmekteydi: “Müftüzâde Hâfız Arif Efendi,

74

Mondros Mütarekesi’nden sonra boşaltılan yerlerden çekilen Osmanlı silahlı kuvvetleri Anadolu’da toplandıktan sonra dokuz kolordu halinde yeniden teşkilatlanmıştı. Buna göre karargâhı Ankara’da bulunan 20. Kolordu, Kastamonu, Ankara ve Afyon bölgesinde konuşlanmış, 23 ve 24. Tümenler de emrine verilmiştir.

63

Kadızâde Hacı Ahmet Efendi, Fabrikatör Ali Efendi, Arif Beyzade Hacı Halit Efendi, Dedezade Ali Efendi, Hacı Saffet Efendi, Hamamcızade Hayri ve Macaroğullarından Ömer Efendi” (C.A. A: 3/1, D: 12/6, F:7/17).

Bilecik Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulduktan kısa bir zaman sonra 1920 senesinin başında (13- 14 Ocak 1920)’de İzmir’in Yunanlılar tarafından bir oldu bittiye getirilerek resmen Yunanistan’a ilhak edileceği söylentilerinin yayılması üzerine Balıkesir Heyet-i Merkeziyesi tarafından 7 Ocak’ta İtilaf Devletleri temsilcilerine sert bir protesto (muhtıra) gönderilmiştir ki; heyet temsilcileri arasında Bilecik delegelerinin de imzaları mevcuttur (Özalp, 1998:81).

İtilâf Devletleri temsilcilerine gönderilen bu muhtırada aynen şu ifadeler yer almaktaydı: “…Düveli muazzamanın mukarreratı ve emirleri ile kendilerini mukayyet görmeyen Yunanlılar bu kere de sulh konferansının netice-i kararını beklemeden hotbehot bir emrivaki ihdas etmek istiyorlar. Bunun karşısında artık milletimizin sabrü tahammülü kalmadığından icab eden tedabir-i mütekabile ittihaz edilmiştir (gerekli karşı tedbirlerin alınmasına başlanmıştır). Binaenaleyh milletin ruhundan doğmuş olan kuvayı milliye böyle bir vaziyet karşısında her türlü aksülâmellerden hiçbir mesuliyet kabul etmediğini ve böyle bir halin tahakkuku takdirinde İzmir’le olan bütün muvasalat ve münasebatın tamamıyle kesileceğini ve vatanımızın en kıymetli bir parçasını zalim bir işgalden kurtarmak için her türlü hareketlerde bulunmakta artık kendisini muhtar gördüğünü düveli muazzamanın daima tekrar ettikleri hakkı hayat ve adalet düsturlarına istinaden iman eyler”.

Muhtırada adı geçen “…Bursa, Bilecik, Biga, Karesi, Saruhan livası murahhaslarından mürekkeb İzmir şimal mıntıkası Müdafaa-i Hukuk Heyet-i Merkeziyesi…” ifadelerinden de anlaşıldığı gibi Bilecik bölgesinde gelişen milli teşkilât Mustafa Kemal’in tavsiyesine uyarak kısa zamanda Batı Anadolu’daki diğer cemiyetlerle irtibata geçmiş ve memleket bazında gerçekleştirilen faaliyetlere imzasını atmıştır.

Mehmet Nuri Hoca’nın örgütlediği Bilecik Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, ilerleyen tarihlerde bir yandan faaliyetlerini sürdürürken diğer yandan bölgenin sivil ve askeri idare açısından da teminatını sağlamaya çalışıyordu. Nitekim Meclis-i Mebusan’ın toplandığı günlerde (4 Şubat 1920’de ) “Bilecik Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti aleyhine çalışan Bilecik mevki ve mıntıka kumandanı Yüzbaşı Rıfat Bey’in görevinden alınarak

64

uygun bir yere naklinin istendiği ve Bilecik milli teşkilatı aleyhinde olan Bilecik mutasarrıfının görevden alınıp yerine Hakkâri Mutasarrıfı Faik Bey’in tayin edilmesinin istendiği” (ATASE Arşv. ATA. Kol. K:3, G:45, B:45–1,3) bizzat Mehmet Nuri Efendi tarafından bildirilmiştir.

Genişleyen Yunan istilasına karşı yeni cephelerin oluşturulmaya başlandığı günlerde Bilecik Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti bölgedeki diğer Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ile temasa geçerek konuyla alâkalı organizasyonları da yürütmüştür. Kurulmakta olan yeni cephelere asker gönderilmesi konusunda cemiyetin başkanı tarafından Eylül 1920’de Söğüt, İnegöl, Yenişehir kazalarına; Pazarcık, Osmaneli, Gölpazarı, Küplü nahiyelerine tek tek telgraflar çekilerek maddeler halinde şu hususlar dile getirilmiştir:

“1-Bilecik, Söğüt, Yenişehir, İnegöl kazalarında bulunan şimdilik üç yüzden üç yüz yedi tevellüdlü (doğumlu) dahil olmak üzere kâffe-i evlad-ı İslam (bütün İslam evlatları) silah ve cephaneleri ile bir aylık yiyecek, para ve giyeceğini alarak İnegöl ve Yenişehir cephelerinde isbat-ı vücut etmek üzere kazalarındaki millet heyetine geleceklerdir.

2-Bu tevellütte bulunanlardan silahı olmayanlar silahsız olarak geleceklerdir.

3-Silahı olup da bu tevellütte bulunmayanlar maa cephane (cephanesiyle birlikte) silâhlarını mezkür tevellüt efradına vereceklerdir.

4-Silahı vermeyen hariç tevellütlü memleket haricine sevk olunacaklardır.

5-Ulema ve eşraf-ı memleket dahi bu tevellütte bulunan efrat ile beraber cephelere gideceklerdir.

6-Tevellüt efradından imtina veya firar eden olur ise maa aile (aileleriyle beraber) memleket haricine sevk olunacaklardır.

7-Tevellüt haricinde bulunanları da hidemat-ı diniye ve vataniyelerini ifa etmek arzusunda serbesttirler. Yani bu tevellüt haricinde bulunanlar, rızaları ile cepheye gidebilirler.

8-Tevellüt haricinde bulunlar cepheye rızalarıyla gitmeyecek olurlarsa, muavenet-i nakdiye de bulunacaklardır (Telgraf dakika tehiri caiz değildir).

65

Söğüt, İnegöl, Yenişehir kazalarıyla; Pazarcık, Osmaneli, Gölpazarı, Küplü Müdafaa-i Hukuk Risayetlerine; kaza ve nevahilerde (nahiyelerde) birer millet heyeti teşekkül ettirilerek altı gün zarfında iş bu talimat ahkâmına tevfîkan (uygun olarak) hareket olunması selamet-i vatan namına pek ehemmiyetle rica olunur” (ATASE Arşv. İSH. Kol. K:981, G:165, B:165/1; Koca, 2010: 46).

İleride de değineceğimiz gibi bu tarihlerde karargâhı Bilecik’te kurulan “Ertuğrul Grubu” henüz yeni teşekkül etmişti ve yaklaşmakta olan İnönü Meydan Muharebeleri’ne hazırlık olarak İnönü mevziilerinin sağlamlaştırılmasına çalışılıyordu. Yukarıdaki talimatnamede adı geçen Bilecik’in kaza ve nahiyelerinden toplanan bu gençlerin muhakkak adı geçen muharebelerde çarpıştıkları âşikârdır.

Bilecik Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin, yaklaşık bir yıldan fazla süren uzun işgal döneminde doğal olarak varlığını ve çalışmalarını sürdürememiş olmasından dolayı daha fazla bilgi edinme şansı olmamakla birlikte, bu dönemde vatanın, milletin selameti uğruna bizzat canla başla çırpınan cemiyetin başkanı tarafından bazı faaliyetlerin sürdürüldüğünü görüyoruz.

Fedakârlıklarıyla milli mücadele’nin unutulmaz şehit kahramanları arasında yer alan ve memleket bazında gerçekleştirdiği önemli hizmetleriyle Bilecik bölgesindeki milli teşkilata damgasını vuran Bilecik Müftüsü ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin başkanı Mehmet Nuri Hoca75, Yunan ordusunun Bursa üzerinden iç bölgelere doğru ilerleyişi karşısında TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa’ya acele bir telgraf çekerek acil yardım talebinde bulunmuştur (20 Temmuz 1920)

“Elde silah yok, düşmana karşı asker yok. Elimiz böğrümüzdedir. Bu vaziyetin devamı değil Bilecik, bütün memleketin istilasına ırz ve namusun mahvına, eşrafın katline razı olmak demek olacağından Allah Peygamber aşkına Bilecik halkı çare bulmanızı bekliyor”. (C.A. A:3/5,D:16,F:4). Ali Fuat Paşaya da aynı telgrafı çekmiştir (ATASE Arşv. İSH. Kol. K:73,G:35 B:35-1; Koca, 2010:39).

75 Bilecik’teki Milli Teşkilatın bizzat kuruculuğunu gerçekleştiren ve başkanlık görevini yürüten Mehmet Nuri Hoca, cami kürsülerindeki vaazlarından başka Bilecik’in çarşı ve pazar meydanlarında yaptığı etkili konuşmalarıyla da düşmana karşı “cihat” çağrısını kutsal bir argüman olarak sunmuş ve halkın Milli Mücadele’ye şevkle katılımını sağlamıştır. Ayrıca TBMM’nin açışlından sonra yeni devletin kadrosunu oluşturacak bazı önemli şahsiyetlerin (“Galip Hoca” takma adını kullanan Celal Bayar gibi) kılık ve kimlik değiştirerek Anadolu’ya geçirilmesinde de büyük yardımları olmuştur (Kutay, 1998:293)

66

Panik, telaş ve çaresizliği yansıtan bu telgrafa bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından verilen cevapta sükûnet telkin edilerek yardım eli uzatılmaktadır:

“İcap eden kıtaatın sevkine başlanmıştır ve ilk kısımları Bilecik’e vasıl olmuştur. Vatanın aksam-ı meşgulesinin istirdatı için tedabir-i katiye ittihaz edilmiştir. En büyük felaketlere sebebiyet veren lüzumsuz telaş ve heyecanlara katiyen meydan verilmemesini tavsiye ederek, bilumum fedakârlıkları ibraz ederek neticeye sükûnetle intizar ediniz”. (CA., A:3/5 D:16 F:4)

İstiklâl Harbi boyunca Kuva-yı Milliye’nin silah, cephane, erzak, hayvan, mühimmat v.s gibi harp malzemeleri ile personel ikmali bakımından desteklenmesinde; bilhassa

İstanbul’daki İtilaf Devletleri’nin kontrolünde bulunan depolardan silah ve cephanenin kaçırılarak Anadolu’ya sevk edilmesinde Bilecik Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin yardımları yadsınamayacak kadar büyüktür (Koca, 2010:47).

İleride de değinileceği gibi bölgede gerek güvenlik ve asayişin temini, gerekse cephelerde düşmanla savaşmak için gönüllülerden oluşturulan Milli Müfrezelerin her türlü ihtiyaçlarının karşılanması da yine bölgedeki diğer cemiyetlerin desteğiyle birlikte Bilecik Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin çaba ve organizasyonlarıyla gerçekleştirilmiştir.