• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

2.2. Beypazarı İle İlgili Genel Bilgiler

2.2.2. Beypazarı Tarihi

İç Anadolu’da Ankara’nın batısında bulunan Beypazarı’nın da çok eski bir tarihe sahip olduğu tarihi belge ve kalıntılardan anlaşılmaktadır. Yapılan inceleme ve araştırmalara göre çeşitli milletlerin gelip geçtiği ve hüküm sürdükleri görülmektedir.

Beypazarı ilçesinin tarihi Hitit ve Friglere kadar uzanmaktadır. İlçe ve çevresinde sırası ile Hititler, Frigler, Galatlar, Romalılar, Selçuklular ve Osmanlılar egemen olmuşlardır.

O zamanki duruma göre kolay müdafaa edilebilmesi, iklimin ılımlı olması, ziraate elverişli bir durumunda bulunması, 2000 yıldan beri Avrupa’dan Kudüs’e giden hacıların, İstanbul’dan Bağdat’a giden Kafilelerin uğrağı olan tarihi Bağdat yolunun (Kral Yolu) geçmesi sayesinde Beypazarı yerleşim için elverişli şartların toplandığı bir yer olarak görülmektedir. Roma ve Bizanslılar zamanında bu yolların önemi daha da artmıştır. Yine Sakarya havzası Galatya şehirlerinden Bursa ve Ankara arasında bulunan ve yegâne ulaşımı sağlayan yol da Beypazarı’ndan geçmekteydi (Şener, 1997, s 13).

Beypazarı ve çevresinde yaşadıkları bilinen en eski halk, Orta Batı Anadolu’ya yerleşen Hint-Avrupa kökenli Luwi’lerdir. Bunlardan sonra Kızılırmak kavisi içinde yaşamış olan Hatti ve Hurri’lerin Beypazarı ve çevresinin en eski sakinlerinden oldukları tarihi belgelerden anlaşılmaktadır. Madencilikte çok ileri gittikleri bilinen Luwi ve Hatti’lerin bölgede yer altında açtıkalrı maden ocaklarını da görmek mümkündür. Özellikle Beypazarı İnözü kayalarına yakın yerlerde antik maden işletmesi kalıntıları vardır. Daha sonra Beypazarı ve çevresinde Hititler egemen olmuşlar ve Hitit İmparatorluğu’ndan sonra da Orta Anadolu ikinci büyük devlet olan Frig’lerin hâkimiyetine geçmiştir. M.Ö. 8 yüzyılda güçlü bir devlet ola Antik Frigya bölgesinde Anadolu koyun ve keçilerinin yünü oldukça kaliteli ve ünlüydü. Hititler döneminde yapılan taş kabartmalara da tiftik keçisi motiflerine rastlanmaktadır. Bu yün bu gün Ankara ve özellikle Beypazarı ile çevresinde yetiştirilen keçilerden elde edilen ve moher diye bilinen keçi yünü dünyaca bilinmektedir (Torun, 2004, s 16).

Friglerden sonra Beypazarı yöresinde Sakarya nehri çıvarında yaşayan müstakil bir devlet kuramayan ancak yabancı ordularda ücretli asker olarak çarpışan Galatlar (M.Ö 3.y.y.) hâkimiyet sağlamışlardır. 2. ve 3. Yüzyıllarda doğudaki savaşların önem kazanması ve yolların daha çok kullanılması sonucu bölge, orduların durak ve ikmal yaptıkları bir yöre olarak gelişmiş ve Anadolu’nun koruma sisteminin merkezi haline dönüşmüştür. Galatlardan sonra bölgede Romalılar hüküm sürmüştür. Nitekim M.S. 364 yılında Ankara’dan İstanbul’a giden Roma ordusu geçiş sırasında İmparator İovianus burada ölmüştür (Özmen, 2007, s 30).

Anadolu’da Bizans dönemi yol sisteminin gelişmesi ise 7. yüzyıl sonlarında ortaya çıkmıştır. Bu yollar üzerinde belirli aralıklarla konaklama yerleri oluşturuldu.

Anadolu’da 11. yüzyılda Türkler ile Bizanslılar ve Haçlılar arasındaki savaşlar, ticaret yollarının güvenliğini bütünüyle ortadan kaldırmış ve ticaret engellenmiştir. Bu durum yüzyılın sonuna kadar sürdü. Selçuklular bölgede siyasi birliği sağladıktan sonra Anadolu’da transit ticaret Selçuklu Sultanlarının çabalarıyla, gümrük vergileri azaltıldı, zarara uğrayan tüccarlara bir çeşit devlet sigortası getirildi, yol güvenliği sağlandı ve ana

ticaret yolları üzerinde büyük kervansaraylar, hanlar ve menzil yerleri yapılarak konaklama olanakları artırıldı (Bozkurt, 2004, s 22).

Anadolu’ya Türk akıncılarının gelmesiyle Beypazarı’na da ilk Türk boyları olarak Maraş ve Adana yörelerinden gelen Ramazanoğulları, Eşrefoğulları ve Dulkadiroğullarının yerleştikleri bildirilmektedir. Aşiret olarak Beypazarı’na ilk yerleşen Çobanoğlu aşireti, bir Yörük grubu olan Güdük, Nallı ve Narlı aşiretleridir. Bölgede önceleri (1100 yılları) Danişmentler daha sonra 1127’de Anadolu Selçuklu nüfuzuna girmesiyle Selçukluların hâkimiyeti başlar. Selçuklu Devleti bir yandan eski Hıristiyan ülkesinde kurulduğu, diğer yandan nüfusunun çoğunluğunu oluşturan göçebe Türkmenler henüz yeni İslamlaştığından, diğer yandan da Ankara ve çevresinin önemli bir sınır sayılmasından, Sultanlar bu bölgede İslam dini ve kültürünü güçlendirmek ve yaygınlaştırmak amacıyla büyük çabalar göstermişler, medrese, zaviye, köprü, cami ve hamamlar inşa etmişlerdir. Selçuklu hükümdarlarından Alaaddin’in veziri olan Rüstem paşa kendi adıyla bilinen içme suyunu şehre getirmiş ve daha sonra da bir hamam yaptırmıştır. Bunun dışında Alaaddin cami, Hacılar köprüsü ve Boğazkesen kümbeti bu devre ait yapılardır (Torun, 2004, s 19-26).

Beypazarı ilçesinin Osmanlı topraklarına katılması Kütahya beylerinden Germiyanoğlu Yakup şah’ın veziri dinar Hezar tarafından olmuştur. Beypazarı Osmanlı zamanında (1270–1280) Bursa Sancağına bağlı bir nahiye, sonra kaza merkezi oldu. 1326’da Bursa, 1331’de İznik Osmanlıların eline geçmesiyle bu kentlere Anadolu’nun diğer bölgelerindeki kent ve kasabalardan önemli ölçüde göç çekti. Ankara’da göç veren bölgeler arasında yer aldı. Anadolu’daki yol sistemi bu süreçten çok etkilendi. Bu kez anayol ağı bursa ve İznik’e yöneldi (Bozkurt, 2004, s 24) .

1356’da Orhan gazi zamanında Bursa’ya bağlı bir kaza olan Beypazarı’nın en geniş ve en güzel yerini teşkil eden Beytepe Mahallesi, bu zamanda gelişti. Eskiden ormanlık bir saha olan mahalle, sonradan ağaçların kesilmesi ile teperden ibaret çıplak sırtlar haline geldi. 15. ve 16. yüz yıllarda sof (tiftik keçisi yünü) üretimi ve ticaretinin yapıldığı bir merkez durumunda olan Beypazarı 16. y.y sonlarında Anadolu’da bulunan hizmet sektörü gelişmiş 11 şehirden birisiydi. İlçe Osmanlı döneminde İstanbul – Bağdat yolu üzerinde bir ticaret merkeziydi (Demir, 2003, s 12).

1868 yılından sonra da Ankara sancağına bağlı bir kaza durumuna getirildi. Beypazarı belediyesi ise 1890 yılında kurulmuştur. 1890–1900 yıllarında Beypazarı’nda 17 mahalle vardı. Bu mahallelerin isimleri bugünkü bazı sokaklara verilmiştir. Osmanlılar döneminden kalma önemli eserler Akşemsettin ve Kurşunlu camileridir. Kurşunlu cami IV. Murat’ın Bağdat seferi sırasında 1864 yılında yapılmıştır(Şener, 1997, s 18).

Beypazarı’nın Osmanlı döneminde Bursa ili Hüdavendigar Sancağı’na bağlı bir bucak merkezi olduğu ve 1863 tarihinden itibaren Ankara Sancağı’na bağlı bir ilçe haline geldiği vakıf kayıtlarından da anlaşılmaktadır (Terzi, 2001, s 11).

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Beypazarı ile ilgili günümüze ışık tutacak bilgiler vermiştir. Seyahatnamede Beypazarı’nın hem bir ticaret merkezi hem de tarım şehri olduğu vurgulanmıştır. Aynı zamanda eğitim olarak da üst seviyede oluşu aktarılmıştır. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde (Hicri 1058 Miladi 1638) Beypazarı'ndan şöyle bahseder: Haftada bir gün güzel süslü bir pazar kurulup, bütün kıymetli eşyalar bulunur. Müşterisi vardır. Pazarına her hafta etraf köylerinden 10 bin insan toplanır (Nadir,2007).

Milli mücadele yıllarında Beypazarı önemli bir olayla gündeme gelmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’a Beypazarı’nı konu etmesi de bu yıllarda yaşanan isyanla ilgilidir. Beypazarı’nda 14 Nisan 1920’de bir grup tarafından başlatılan isyan 19 Nisan’da postanenin basılıp padişah bildirisinin zorla alınarak 30 kadar tüfeğe el konulmasıyla yükselmiştir. 20 Nisan’da Ankara’dan gelen 80 kişilik birlik isyancılar tarafından ateşle karşılanarak şehre sokulmamıştır. Daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantısında Mustafa Kemal Paşa’nın önerisiyle oluşturulan heyet Beypazarı’na gönderilerek halka gerçekleri anlatmakla görevlendirildi. Beypazarı’na giden bu heyet başarılı oldu. Mili mücadelenin sonraki aşamalarında Beypazarı Halkı böyle bir olay yaşamamış ve aktif olarak mücadeleye destek vermiştir (Torun,2004, s 41–45).

Eski bir geçmişe dayanan Beypazarı tarihine bakıldığından eski bir ticaret merkezi konumundadır. Bugünkü durumu ile karşılaştırıldığında varlıklı ailelerin oturduğu

konakların, zengin mutfak kültürünün, gelişmiş el sanatlarının, asırlar boyunca nesilden nesile aktarılan kültürel dokunun varlığı ve günümüze nasıl taşındığı anlaşılmaktadır.

Benzer Belgeler