• Sonuç bulunamadı

Bergson Felsefesinin Cumhuriyet Muhafazakarlığına

Y. Ö.K DOKÜMANTASYON MERKEZİ TEZ VERİ FORMU

2.1. Türk Muhafazakarlığının Tarihsel Seyri

2.1.5. Bergson Felsefesinin Cumhuriyet Muhafazakarlığına

Türk Muhafazakarlığının tarihsel seyri ortaya konulurken Dergah dergisi ve çevresindeki düşünür/yazarları ilk planda değerlendirmek kaçınılmazdır. Fikir, sanat ve edebiyat dergisi olarak Yahya Kemal’in öncülüğünde 1921 yılında yayın hayatına geçen Dergah’ın yazarları muhafazakar fikriyatın temellerini atıp alternatif bir fikri akım oluşturma yolunda ciddi mesafe katetmişlerdir. “Farklı düşüncelere rağmen Dergah’ta yazanların ortak bir paydası vardı: Milli Mücadele’yi desteklemek ve Ziya Gökalp sosyolojisine ve dolayısıyla pozitivizme karşı olmak.”128

Genel olarak özetlenirse Dergah çevresi eleştirilerini pozitivizm, materyalizm ve mekanizm ekseninde şekillendirmiştir. Bu üç alanda getirilen eleştiriler ise Burke’den mülhem muhafazakar anlayışla tamamen uyumludur. Dergah çevresinin Kemalist rejimin rehber odaklarından olan Ziya Gökalp sosyolojisine karşı kesin çizgilerle eleştiri getirmesi söz konusu anlayışın sonucudur.

Milli mücadeleye destek veren Dergah dergisi, yeni rejimin pozitivist yaklaşımı karşısında geri plana çekilerek, kültürel muhafazakar mücadelesini sürdürmüştür. Ayvazoğlu’na göre “Dergah, Batı’dan ödünç alınmış fikirlerle Doğu’ya yönelişi ve mistik nitelikler taşıyan modern bir eğilimi temsil etmektedir.”129 Bu kapsamda Dergah dergisi’nin Türk muhafazakarlığının ilk sistematik sesi olduğu belirtilmelidir.

Dergah çevresinin Ziya Gökalp’e karşı olmanın haricinde Kurtuluş Savaşı’na destek verme konusunda mutabakat halinde oluşu130 bu çevrenin cumhuriyet muhafazakarlığı etiketini taşımasının belki de ilk çıkış noktası olmuştur. Cumhuriyet devrimlerine eleştiriler getirilebilmesi bu meşruiyet alanı dahilinde ele alınmalıdır.

2.1.5. Bergson Felsefesinin Cumhuriyet Muhafazakarlığına Dönük Etkisi

128

Metin Çınar, “Dergah Dergisi”, (içinde), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Muhafazakarlık, Cilt 5, (Ed. Ahmet Çiğdem), İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, s. 86.

129

Ayvazoğlu, 2000 a, s. 149. 130

Hilmi Ziya Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, Ülken Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 2001, s. 376.

Bergson Felsefesi, Türk muhafazakarlığının oluşum evresinde devreye girmesi sebebiyle önemlidir. Cumhuriyetçi muhafazakar çevre Bergson’u referans alarak tutarlı bir düşünce çizgisini oluşturabilmişlerdir. Cumhuriyetçi muhafazakarlığın Bergson’u referans almasının nedenleri çoktur. İrem’e göre;

“Liberal modernliğin özellikle 1920’li yıllarda başlayan tarihsel kırılma anında Osmanlı-Türk kültür coğrafyasında kendi modernlik anlayışlarını şekillendirmeye başlayan muhafazakar aydınları Bergson felsefesi ile buluşturan üç temel nedenden bahsedilebilir... İlk olarak Muhafazakarlar, Bergson’a Batı’nın pozitivist ilerlemeci yüzünü eleştiren isyankar Diğer Batı’nın sözcüsü olarak sempati duymaktadırlar. Bergsonculuk muhafazakarlara Batı’yı bizzat kendi içinden çıkan eleştirel gelenekler yolu ile anlamak olanağı sunmaktadır. İkincisi, Bergson felsefesinin günün sosyal ve siyasal sorunlarının çözülmesi yolunda sağladığı yeni anlayış, muhafazakar eğilimli aydınları bu felsefi gelenek ile yakın bir fikir diyaloğuna itmiştir... Bergsonculuğun muhafazakarlar arasında önemli bir felsefi referans noktası haline gelmesindeki üçüncü neden, bu çevre aydınlarının da Kemalist yönetici seçkinler gibi Osmanlı rejiminin mirası olan siyasal ve sosyal düzeni sorguluyor olmalarıdır. Muhafazakar modernizmin temel kavramları haline gelen ve Bergson’dan mülhem yaşam atılımı, açık toplum, kapalı toplum, sıçramalı tekamül gibi kavramlar Cumhuriyet rejimine geçiş olarak tecrübe edilen toplumsal değişimin nedenini araştıran bu çevre için uygun felsefi terimleştirme olanakları sağlamaktadırlar.”131

“Türk muhafazakarlığını, “şuurlu muhafazakarlığa” dönüştürmek isteyen Mustafa Şekip Tunç”132 bu alanda deyim yerinde ise bayraktarlık vazifesi görmüş, Dergah çevresi içerisinde Bergson tesirlerini genişleterek devam ettiren tek isim olmuştur.133 1920’li yıllarda fikirleri ve tavırları ile muhafazakar cenah içerisinde değerlendirilen birçok düşünür, siyaset adamı ve yazarın muhafazakar fikriyatı bilinçli şekilde dile getirmediği veri olarak ele alınırsa Mustafa Şekip Tunç’un değeri iyi anlaşılabilir. “Mustafa Şekip, mütarekeyi takip eden günlerde, milletimizin

131

İrem, 1999, s. 166-167. 132

Murat Yılmaz, “Türk Düşüncesi Dergisi”, (içinde), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Muhafazakarlık, Cilt 5, (Ed. Ahmet Çiğdem), İletişim Yayınları, İstanbul, 2003 a, s. 230. 133

uğradığı büyük haksızlık karşısında içine düştüğü ümitsizlikten Bergson felsefesi sayesinde kurtulduğunu ve ruhunun taze bir hayat neşvesiyle canlandığını söyler.”134 Ona göre bu gerçek bir hayat hamlesidir ve varoluşun gerçek dinamiği iyi tahlil edilmelidir.

Dergah mecmuasında, Yahya Kemal’in etrafında toplanan aydınların geçmişle kurdukları sağlıklı ilişkilerin, 1923’ten sonra gerçekleştirilen inkılapların etkisiyle durakladığını belirten Ayvazoğlu, genç Türkiye’nin Osmanlı mirasıyla bütün bağlarını koparmayı amaçladığını, özellikle 1928’de yapılan harf inkılabının gemileri yakmak anlamına geldiğini, Arap alfabesinin zor öğrenilmesi, imla problemleri ve benzeri gerekçelerin arkasına gizlenerek Osmanlı mirasının tarihin karanlıklarına gömmeyi hedeflediğini savunurken dönemin muhafazakar fikriyatının somut eleştiri alanlarını da ortaya koymaktadır. Ona göre; “Türk tarihinin Osmanlı dönemlerine karşı büyük eleştiri kampanyasıyla birlikte başlatılan inkılaplar, geçmişle şuurlu bir hesaplaşma olmaktan çok, yeni rejimi oturtmak için, bu dönemleri adeta hafızalardan silmeye yöneliktir. Eleştirilerin hedefi daha çok Osmanlı kimliğini belirleyen kurumlardır: Medrese, tekke, divan edebiyatı, klasik musiki, alfabe vb.”135

Türk muhafazakarlığının sembol isimlerinden olan İsmail Hakkı Baltacıoğlu “hem inkılapçı hem ananeci/muhafazakardır. Bir Durkheimcı olan Baltacıoğlu, aynı zamanda muhafazakarlığın Türkiye’deki en önemli akımı olan Bergsonculuktan da etkilenmiş ve ikisinin bir sentezini yapmaya yönelmiştir.”136 İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun yaklaşımı sadece gelenekçi muhafazakar anlayışın inkılapçı anlayışa yönelik sentez çabasını gösterirken, Türk aydınının eklektik yapısına da işaret etmektedir.

Eski ile yeni arasında sıkışmış bir geçiş nesline mensup olan İsmail Hakkı Baltacıoğlu, “dinsiz bir millet olamayacağından yola çıkarak, dini bir sosyal kurum olarak ele alır. Kültürün ve toplumun özgüllüğü, gelenekselcilik, organik toplum, 134 Ayvazoğlu, 2000 a, s. 145-147. 135 A.g.e., s. 157-158. 136 Yılmaz, 2003 a, s. 231.

sezgicilik ve kendiliğindencilik, devletin aşkınlığı, dine önem vererek reforme etmek, Baltacıoğlu’nun çözüm önerileridir.”137

Türk muhafazakarlığının fikri temellerinin oluşturulmasında tarihçi Fuat Köprülü’nün katkısının altı çizilmelidir. Türklerin eski çağlarından bugüne kadar geldiği aşamayı tartışmasına araştıran Köprülü’nün hars-medeniyet ayrımına yaptığı katkılar muhafazakar düşüncenin dayandığı tarihsel geçmişe destek vermiştir. Fuat Köprülü’nün tarihsel temellendirmeleri hem Kemalist yönetime zengin malzeme sunmuş hem de muhafazakarların şanlı geçmiş kurgusuna katkı sağlamıştır.