• Sonuç bulunamadı

Y. Ö.K DOKÜMANTASYON MERKEZİ TEZ VERİ FORMU

2.9. Türkiye’de Muhafazakarlık ve Liberalizm İlişkisi

3.1.1. Askeri Müdahale Sonrasında Politik Ortam

Muhafazakarlığın yükselişi genel hatları ile, toplumun politik açıdan pasifize edilmesi, buna bağlı olarak solun tasfiyesi, Türk İslam Sentezi’nin Aydınlar Ocağı’nın öncülüğünde politik rehber işlevi görmesi, dinin toplumsal istikrar unsuru olarak kullanılması, Kemalizm’in sağ yorumunun güç kazanması, uygulanan eğitim politikalarının muhafazakar ve dini temalara açık oluşu, bürokraside sağ kadrolaşmanın geçmişe oranda daha da güçlenmesi, darbeden önce kabul edilmiş olan liberal ekonomi politikalarının devreye sokulması, postmodernizm sürecinin yarattığı etki, burjuvazinin devletten özerkleşmeye başlaması, yeni kimlik ve kültür algılamaları, ABD ve İngiltere eksenli Yeni Muhafazakar politikalarının yarattığı

dışsal etki, genel manada İslami uyanışın etkisi, şeklindeki başlıklar altında irdelenebilir.

Genel kabul gören anlayışa göre 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi sonrasında Türkiye’de siyasal dengeler çok ciddi şekilde alt üst olmuş ve bu süreç sağ hegemonyanın yolunu açmıştır. Sağın bir parçası olan muhafazakarlık, politik olarak belirli bir sistem dahilinde ele alınamasa bile yükselişe geçmiştir.

Eric Jan Zürcher, 12 Eylül’ü gerçekleştiren generallerin partilerin arşivlerini ortadan kaldırmalarından hareketle “geçmişten köklü bir kopuşun zorlama gayreti içindeki generallerin geçmişin kendisini de yok etmeye çalıştıklarını”267 belirterek siyasal alana yapılan müdahalenin kapsamını örneklemeye çalışmıştır.

1980 sonrasında özellikle sol cenahta yapılan yorumlarda Sağ Kemalizm’in hakim ideoloji haline getirilmeye çalışıldığı ve Türkiye’de muhafazakar yönelimin bu çerçevede artırıldığı fikirleri ön plana çıkmaya başlamıştır. Merkez sağda ise sol Kemalizm ve Sağ Kemalizm tartışmaları en azından terminolojik olarak fazla geçerlilik kazanamamıştır. Örneğin İlhan Kesici’ye göre; “Sağ veya Sol Kemalizm diye bir ayrım anlamsızdır çünkü Kemalizm yahut Atatürkçülük zaten merkez sağa içkindir. Dolayısıyla Sol Kemalizm, Atatürk’ün yerlilik ve millilik adına yaptığı açılımların aksine Yunan medeniyeti gibi evrensel ve soyut ideallere bağlanmaya çalışan İsmet İnönü’nün zihinsel dünyasını ifade eden ve gerçekte İnönizm şeklinde adlandırılması gereken bir kavramdır.”268 Kesici, Atatürk ve İnönü arasında ayrım getirirken, aslında, Sağ Kemalizm şeklinde kavramsallaştırılmaya çalışan olguyu da dolaylı açıdan kabul etmiş oluyor.

1980’lerden 1990’lara uzanan dönemde sermaye yapısında ve toplumsal tabakalaşmada değişim dalgasının yaşanması, etnik, dinsel, nitelikli kültürel aidiyet gruplarının aktörleşmesi, çevre ile merkez güçlerin merkezde karşı karşıya

267

Eric Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, (Çev. Yasemin Saner Gönen), İletişim Yayınları, 4. Baskı, , İstanbul, 1999, s. 407.

268

gelmeleri269 muhafazakar düşüncenin etki alanının genişlemesine de sebebiyet vermiştir.

12 Eylül hareketi dış politika ve Demirel hükümetinin 24 Ocak 1980’de yürürlüğe koyduğu ekonomik istikrar programı haricinde Türkiye’de neredeyse bütün alanlarında geniş ve derin değişiklikler vadetmiştir.270 Bu değişiklik vaadi sonrasında siyasal alanda yaşanan süreç muhafazakarlığın artan ağırlığı ile sonuçlanmıştır. MHP siyasal sistemden tasfiye edilmesine rağmen bu partinin temsil ettiği Türk İslam Sentezi anlayışı Aydınlar Ocağı üzerinden savunulurken, devlet yönetiminde kabul gören bir ideolojik yaklaşım haline gelmiştir. Türk İslam Sentezi’nin belirli bir hakim anlayışı ifade etmesi, toplumun muhafazakar değerlere daha çok yakınlaşması açısından katalizör işlevi görmüştür.

Sol görüşlü öğretim elemanlarının YÖK yasası paralelinde tasfiye edilmesi ve her alanda çok yönü yasaklar gibi önlemler solun düşünsel zeminini zayıflatırken, Türk İslam Sentezi’nin onayladığı fikri zemine uyum gösteren öğretim üyelerinin ve fikir adamlarının çalışmaları, entelektüel alanı muhafazakar değerlerle daha çok buluşturabilmiştir.

Solun tasfiyesi ile birlikte dinin manipülasyon aracı olarak kullanılması süreci darbenin aktörleri tarafından bilinçli bir tercih olarak hayata geçirilmiştir. Ahmad’ın ifadesiyle; “Çocuklar aile hayatı içinde İslami bilgileri edinemedikleri için MGK devletin bu bilgileri okullarda öğretmesine karar verdi; tarih, coğrafya ve matematik gibi İslam da okullarda öğretilecekti. Generaller ve danışmanları, İslamı uygun biçimde maniple edildiği takdirde Türk toplumu içindeki pek çok bölünmenin üstesinden gelecek ya da en azından bu bölünmelerin üzerini örtecek birleştirici bir etken olarak gördüler. Böylece dini geliştirmek için ciddi bir çaba harcadılar ve bu miras 1983’te kurulan Anavatan Partisi hükümeti tarafından benimsendi.271

269

Bayramoğlu, a.g.e., s. 33. 270

Feroz Ahmad, Modern Türkiye’nin Oluşumu, (Çev. Yavuz Alogan), Doruk Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2002, s. 232.

271

Tevfik Çavdar, 1980’li yıllar sonrasında sağın ideolojik üstünlüğünü etkinleştiren araçları din ve dinsel kurumlar, örgün ve yaygın eğitim, kitle iletişim araçları ve lümpenleştirilen kültür şeklinde sıralamıştır. Bu çerçevede din, tarih, coğrafya, edebiyat, inkılap tarihi gibi derslerin ağırlıklı konuma getirilmesi ve felsefe ve mantık gibi konuların eğitim sisteminin dışına atılması gibi eğitim politikaları örnek olarak sunulmaktadır. Din ve ahlak programlarının Türk İslam Sentezi doğrultusunda şekillendirilmesi sağın ideolojik üstünlüğüne katkı sağlamıştır.272

Cumhurbaşkanı Kenan Evren, İstanbul Erkek Lisesi’nin 100. yıl törenlerinde çok sayıda bakanın da hazır bulunduğu ortamda; “Memleketin sahte aydınlara değil, Sorbon Üniversitesi’ni birincilikle bitiren ve ne istediği sorulduğunda, ben sadece bayrak direğine Türk bayrağının çekilmesini ve İstiklal marşımızın okunmasını istiyorum diyen felsefe hocası Nurettin Topçu gibi aydınlara ihtiyacı vardır. ..Bu hoca gibi maddiyat peşinden koşmayan, manevi değerlere daha çok önem veren aydınlara ihtiyacımız vardır. Hepinizi onun gibi olmaya çağırıyorum”273 şeklinde konuşma yapmıştır. Söz konusu konuşma, muhafazakar kimliğin –son derece marjinal kalsa da- ekol isimlerinden olan Topçu’nun referans gösterilmesi ve 12 Eylül rejiminin ortaya çıkardığı ideolojik ortama işaret etmesi açısından önemlidir.