• Sonuç bulunamadı

1.1.3. Sanatsal Beğeni ve Estetik

1.1.3.3. Beğeninin OluĢum Evresi

Ġnsanoğlu sosyal bir varlıktır. Ġnandığı değerlerle, kendi yargılarıyla, yer küreyi anlama ve hayata katma biçimiyle, özetle kiĢilik yapısı ve kültürel birikimleriyle yer aldığı toplumun özellikleri bünyesinde yer alır. DavranıĢlarının ve değer yargılarının bir eseri olan beğenileri de bu toplumsal ve sosyal etkileĢim süreci içinde meydana gelir.

“Ġnsan hem toplum içinde yaĢayıp, hem de ondan bağımsız olamaz”. (Kagan, 1993, s. 112‟deki alıntı). Ġnsan içinde hayatını sürdürdüğü toplum, o insanın duygusal, düĢünsel ve inançlarının hududunu belirler. Ġnsanoğluna yönelik olguların doğruluğunu değerlendirmek için insanı Ģekillendiren toplumsal düĢüncenin ıĢığında hareket etmek gerekir. Toplumsallığı yalnızca gündelik yaĢam içerisinde geliĢebilen etkenlerle sınırlandırmak değil, benzer zamanda toplumsal olarak ortaya konmuĢ olan örgün eğitim sistemi ve kurumları da bu olgunun içinde yer etmek gerekir. „‟Ġnsan, içinde yaĢadığı toplumun her türlü kültürel öğesinin, toplumsal yaĢayıĢ biçiminin bir sentezini içinde barındırır. Öyle ki, bireysel kültür, toplumsal kültürün bir prototipi olur. O halde kültürün tanımını ortaya koymak gerekirse:

32

“a Fr. 1- bir toplumun duyuĢ ve düĢünüĢ birliğini oluĢturan, gelenek durumundaki her türlü yaĢayıĢ, düĢünce ve sanat varlıklarının tümü.

2- topb. Tarihsel ve toplumsal geliĢim süreci içinde yaratılan her türlü değerlerle bunların kullanımından sonraki kuĢaklara iletmede kullanılan insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların tümü.

3- Akıl yürütme, eĢleĢtirme ve beğeni yeteneklerinin öğrenim, deney ve yaĢantılar yoluyla geliĢtirilmiĢ olan biçimi.

4- Bireyin herhangi bir alanda kazandığı bilgi” (Püsküllüoğlu, 1997, s. 685).

Tanımlamada da üzerinde durulduğu gibi, her çeĢit kültür unsurunun kullanımında, sonraki kuĢaklara aktarmada bu değerlerin akılcı ve beğeniye yönelik becerilerin yaĢanmıĢ olaylar ekseninde geliĢmiĢ bir biçimi, beğeniyi kültürle birlikte insanlığa aktarımı gösterilmektedir. “Marx‟a göre, “insanın varlığını oluĢturan onun bilinci değildir, tersine, insan bilincini oluĢturan onun toplumsal varlığıdır” (Tunalı, 1979, s. 105). Bu bilinçlenme ister yönlendirilebilir, ister yaĢanmıĢlığın içerisinde kendiliğinden oluĢmuĢ olsun, toplumun özellikleriyle, bireyin kiĢisel potansiyel durumunun harmanlanmasından vuku bulur. Ġnsanın bakıĢ açısıyla, evreni anlam biçimi gibi düĢünsel ve hissel becerileri, toplumdaki var olan koĢulların etrafında Ģekillenmektedir. Diğer taraftan, insanın doğuĢtan aldığı genetik kodları ve kiĢisel yaĢantısının içindeki farklı detay ve deneyimleri de, kiĢiyi toplumdan farklı kılan kiĢisel özelliklerle donatan ve kendine özgü bir birey yapar. “Ġnsanlar nasıl yaĢıyorlarsa öyle düĢünürler” (Karayağmurlar,1990, s. 166). Benzer biçimde bu durumun karĢıtı da doğrudur; insanlar ne Ģekilde düĢünüyorlarsa, öyle yaĢarlar. Çünkü algı, duygu ve fikir alanı içerisinde bulunan fenomenler, kendisiyle alakalı düĢünce, duygu uyandırır ve insan düĢündüğü kadarını fiiliyata geçirebilir.

Ġnsan düĢünen varlık olasının yanında Heidegger, “insanın düĢünme imkânına sahip olmasının, onun düĢünebilmesinin garantisi olmadığını belirtir ve bunu Ģöyle açıklar; Çünkü ancak yapmaya eğilimli olduğumuz Ģeyleri yapmaya muktedirdir… ve yine gerçek anlamda biz, ancak bize ve en iç özümüze eğilimli olana, özde tutan olarak o da özümüze seslenirken eğilimliyizdir” (Kant, 2008, s. 47-48). Kendisini hem cinsine yüz çeviren, ulaĢılmaya karĢı çıkan Ģeyi düĢünemediğimizi belirtir. Buradaki alakalı durum esas faktörlerden biriyken, ilgi alanı ve algısal sınırımız dıĢında olan Ģeylerin düĢünülmesi ve bir düĢünce kıvılcımının da olmamasıyla, mümkün olmadığı anlaĢılmaktadır. Dolayısıyla kiĢinin ve yer aldığı toplumsal kültürün, bireyin kiĢiliğinde, duygu, düĢünce ve inanç Ģekillendirdiğini söyleyebiliriz. Beğeni, bütün bu kültürel donanımın bir parçası olarak

33

benzer süreçlerden etkilenmesi muhtemel gözükmektedir. Fakat değiĢik yaĢamsal durumlardan kaynaklanan bu bireysel farklılıklar, toplumsal tesirlerin yanında sönük kalıyor. Dolayısıyla beğeni niteliklerini belirleyen etkenlerden birisi de eğitimdir: “Eğitim, özellikle estetik eğitimi, sanatı anlama ve değerlendirme bakımından bir ön Ģarttır” (Timuçin, 2009, s. 105).

Bu noktada konunun dağılmaması amacıyla, beğeni oluĢumundaki süreçte, olayın eğitsel yönüne doğru ilerleyen konulara da değinilmekte ve özellikle “Estetik Beğeni Eğitimi” baĢlığı altında daha geniĢçe ele alınmaktadır. Beğeninin toplumsal alandaki karĢılığı ve bireysel durumu, sanatın sosyolojik ve bireysel tarafıyla da benzerlikler göstermektedir. Beğeni gibi, bir sanat eseri de toplumsal özellikleri aktarmanın yanında, bireysel özellikler de taĢır. Ve “Her gerçek sanat eseri, geleneğe bağlılığı oranında, onu yadsıyıcı bir özellik de taĢır… Yani hem toplumsaldır hem de alabildiğine bireyseldir” (Cömert, 1999, s. 9). Ne kiĢiyi, ne de bireyin ortaya koyduğu beğeni nesnesi olarak estetik nesneyi ve sanat eserini toplumun dıĢında düĢünemeyiz. Diğer yönden kendisine has özel özellikleri sebebiyle birey, özellikleri olan bir bireydir ve sanat eseri, özgün olan bireyin ve yaratıcı düĢünen sanatçının sanat objesi olarak biriciktir ve kendisine hastır.

Sanat olayına katılan, onun oluĢmasına yardım eden insan; toplumsal bir varlık olduğuna göre, onun meydana getirdiği sanat eseri de toplumsal bir ürün olacaktır. Sanat, insan emeğinin bir ürünüdür. Estetik yansıtmanın konusu her zaman insandır. Estetiksel yaratmada iki önemli öğe vardır. Bunlardan biri sanatçının özlemleri, arzuları, diğeri ise toplumun istekleridir. Sanatçı meydana getirdiği eserini topluma kabul ettirebilirse tam bir doyum elde edebilir. Ancak sanat eserinin toplumca kabul edilmesinde toplumun düzeyi de önemlidir. Sanatsal geliĢim, toplumsal geliĢmeye ve toplumsal hayatın yapısıyla doğrudan ilgilidir. Sanatçının dünya görüsü içinde bulunduğu toplumdaki konumuna göre bilinçli veya bilinçsiz olarak Ģartlanabilir” (Kavuran, 2002, s. 225-237).

Bir ulusun sanat kültürü, sanatı anlama biçimleri ve dolayısıyla güzelliği kavrayıĢında o toplumun beğenisini oluĢturur. Sanat kültürüne sahip olmakla denilmek istenen nedir ve sanat kültürü alanının kapsamı, sınırları nereye kadar uzanır? Sanatsal kültürü kısaca Ģöyle ifade eder: “Sanatsal kültür, sanat yapıtlarının yaratılması, korunması, yaygınlaĢtırılması, algılanması, incelenmesi ve değerlendirilmesi süreçleri içinde olmak üzere, toplumdaki tüm sanatsal yaĢamı kuĢatan kültür alanı olarak tanımlanabilir. Bu kültürde sanatsal değerlerin üretildiği yaratım süreci, sanatçı-alımlayıcı arasındaki iletiĢim sürecinde sanatsal tüketim, bilgi etkinliği olan sanatın araĢtırılıĢı, değer-yönlendirici sürecinde sanat eleĢtirisi ve bütün bu süreçleri kendinde toplayan sanat yapıtı sanatsal kültüre girer”

34

(Kagan, 1993:494). “Sanatsal kültüre giren bu etkinliklerin artması ve geliĢmesi, o toplumun üyesi olan bireylerin yaĢantısına da yansır. “Estetiğe giriĢ yolu, temelde, bizim kendi estetik yaĢamımızdan geçer” (Geiger, 1985, s. 17).

Gündelik yaĢantılarımıza yansıtamadığımız bir sanat kültürü ve eğitimi, bireylerin davranıĢlarını etkilenmemesiyle birlikte, yüzeysel kalmaktadır. YaĢama dâhil olan etkinlik duygusal seviyede ben‟i etkiler ve kalıcı bir biçimde kiĢiliğin bir parçası olarak kendine yer bulur. YaĢamımızdaki tek tük hikâyelerin birikmesiyle birlikte, kiĢilik ve beğeni niteliğimiz ve kalitemiz oluĢur. “Wundt‟a göre, ruhsal hayatın tek tek öğeleri bir araya gelerek, karmaĢık olanları oluĢturur: bir bireĢim yapar ve bu bireĢimde yeni bir birlik kurarlar; öyle ki artık bu yeni birlik, kendi öğelerinin toplamından fazla bir Ģeydir” (Geiger, 1985, s. 56). Bu nedenle bu birlikteliği oluĢturan unsurlar ne kadar donanımlı olursa, bir bütün olarak tinsel yapımız da o denli zengin ve donanımlı olur. KiĢisel beğeninin niteliksel durumu, toplumda sanat kültürünün arttırılması ve zenginleĢmesiyle geliĢebilir. „‟Bireysel beğeni, onun arka plandaki sosyo-kültürel ve psikolojik koĢullarla sıkı sıkıya birbirine bağlıdır. “Bir insan, bu güzel bir müzik derken, beğeni yargısını somutlaĢtırır. Fakat bunun arka plânında birçok sosyo-kültürel ve psikolojik koĢulları da yerine getirir” (Tunalı,1979, s. 248).

KiĢinin ilk tanıĢtığı tatlar, toplumda yaygın olarak kullanılan tatlardır. Birey, bu tatlarla tanıĢarak geliĢir ve toplumun genelinin benimsediği ortak tatları, ezgileri, Ģekiller, renkleri kendisine katar. Bu durum sosyal etkileĢim ve örnek alma, etkilenmenin ilerlenmesinde önemli bir gösteriĢ alır. “Bireyin sosyal çevreyle etkileĢim haline girmesi, öncelikle aileden baĢlamaktadır. “Gerçi aile çevresi, yaĢanılan toplumsal çevrenin genel yapısından uzakta bir yerde değildir ancak, toplumsal yapıdaki farklılıklar ve oluĢan katmanlar, aile çevresinin özel olarak ele alınmasını gerekli kılar” (Karayağmurlar, 1990, s. 137).

Aile, toplumsal kültüründeğerlerini bünyesinde var etmesiyle, ailenin sosyo-ekonomik ve kültürel yapısında, bireyin kaliteli bir sanat eseriyle tanıĢma olanağını belirleyen, duygu, düĢünce, değer ve beğeni niteliğinin toplumun dıĢında farklı olarak kiĢisel tarafını oluĢturur. KiĢilik, toplumsal kültürle birlikte aile çevresi ve bireysel yaĢamın katkıları ve deneyimleriyle ortay çıkan yeni bir bütündür. Özsoy, “bireylerin eğitiminin aile içinde baĢladığını, okullarda bilgi, beceri ve davranıĢların Ģekillendirildiğini, sivil ve çalıĢma hayatında dolaylı veya doğrudan eğitimin sürüp gittiğini ifade etmektedir. Eğitim süreci içinde verilen sanat derslerinin, kiĢilere estetik duyarlılık ve davranıĢlar kazandırılmasını önemli bir amaç olarak benimsenmekte ve diğer disiplinlere oranla daha fazla olarak bu

35

konuyla ilgilenmektedir. Bunu da sanatın özünde var olan estetik kaygıları aktararak yaptığını söylemektedir‟‟ (Özsoy, 1996, s. 39).

Ailenin sosyo-kültürel bünyesi ve niteliği bu durumda önemli bir yere sahiptir. Kültürel olarak kaliteli bilgiye, beğeni seviyesine sahip bir ailenin, çocuklarının akademik geliĢimine, beğenisine katkısı da olumlu olacaktır. Benzer Ģekilde doğru olmayan ya da niteliksiz bir kültür ve beğeni anlayıĢı da, çocuğun estetik algılamasına olumsuz etkide olacaktır. Bu anlamda Karayağmurlar‟ın da belirttiği gibi, “eğitimde, sosyal yaĢamda diğer bir deyiĢle çocuk evden dıĢarı çıktığı an, kültürün, beğeninin iyileĢtirilmesi, geliĢtirilmesi için gerekli tedbirlerin, olanakların sağlanması, yaygınlaĢtırılması gerekmektedir. Her ailenin ve daha geniĢ manada her ulusun kendisine has kültürel birikimleri ve ananeleri vardır” (Karayağmurlar, 1990, s. 151).

“Toplumların kendine özgü kültürleriyle, kendine yaraĢır ya da kendisiyle aynı olan bireyler yetiĢtirir. Anne ve babalar çocuklarının kendi istek ve dilekleri yönünde yetiĢmesine gayret ederler. Bu durum bir takım yanlıĢ ya da doğru temayüllerin ortaya çıkması demektir. O halde ilk olarak ailelerin toplum içerisinde kiĢinin özgürleĢme ve özgün olabilme sürecine akılcı bir Ģekilde yaklaĢmalarının sağlanması gereklidir. Bu da hiç kuĢkusuz toplumun yeni ekonomik ve kültürel yapılanmasının aileler düzeyine yurt çapında yaygınlaĢtırılması ile ilgilidir. Yani, gelir dağılımının düzenlenmesi, kültürel iletiĢim olanaklarının yaygınlaĢtırılması, gerekli psikolojik danıĢmanlık örgütlerinin, koruyucu sağlık hizmeti içinde yaygınlaĢtırılması gerekmektedir” (Karayağmurlar, 1990, s. 151).

“KiĢinin toplumsal geliĢimle ilerleyen bir varlık olması, psikolojide “sosyal etkileĢim” kapsamında üzerinde durmak gerekmektedir. Sosyal etki, toplumun bireyleri arasındaki karĢılıklı iliĢkileri ve bu iliĢkilerden etkilenmelerini ele alan ve psikolojinin bir birimi olan Sosyal Psikolojinin sahasına girmektedir. Sosyal etkileĢim çoğunlukla iletiĢim yoluyla insanların ve grupların hareketlerini karĢılıklı etkileĢimiyle ifade etmektedir” (Baron ve Byrne, 1977, s. 43). “Sosyal psikoloji, bir bireyin davranıĢ, duygu veya düĢüncelerinin diğer kimselerin davranıĢ ve/veya özelliklerinden nasıl etkilendiğini ya da belirlendiğini inceleyen bilim dalıdır” (Cüceloğlu, 1997, s. 514‟deki alıntı).

Toplumsal etkilenme; iki tarafın arasındaki birbirini olumlu veya olumsuz bir biçimde etkileyen iliĢkiler biçimi olarak adlandırılabilir. “Sosyal etkileĢimde en etkili olan etkileĢim biçimi aktif etkileĢim manasında ifade edilen, yakın iliĢki ( Close Relationship ) de yüz yüze olma özelliğidir. Berscheid, Snyder ve Omoto, bu tür sosyal etkileĢimin aile bireyleri, yakın arkadaĢlar, öğrenci ve iyi öğretmen arasında yer aldığına iĢaret etmektedirler” (Aytekin, 2008: s. 10).

36

Bu etkileĢim biçimiyle aile içindeki, sokaktaki, okulda ve sınıf ortamındaki, kısaca insanın toplumsal çevreyle her türlü etkileĢim sürecini oluĢturur ve bu alanda önemli bir rol oynar. Bu süreçte sanat galerilerinde düzenlenen sergiler ve plastik sanatlarla alakalı müze ziyaretleri türündeki etkinlikler, sanatsal bilincin oluĢmasında büyük rol oynar. Bu gibi sanatsal kitap, dergi vb. güncel-süreli yayınların takip edilmesiyle birlikte, görsel ve medya araçlarının sanata yeterli düzeyde yer vermesiyle sanat kültürü ve bilincinin geliĢmesi kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla toplumu oluĢturan bireylerin sanata daha rahat eriĢmesini kolaylaĢtıracak, sanatın günlük yaĢamın bir parçası olduğu kavratılarak, futbola ve kahve kültürüne ayrılan zamanı, sanat etkinliklerine de ayrılması gerektiği bilinci yerleĢtirilerek, toplumun her kesimine yayılmıĢ bir sanat kültürünün oluĢturulması sağlanabilir.

“Toplumsal sanat beğenisinin oluĢmasında Fendrich; „‟Beğeninin oluĢumu açısından sosyal kültürden daha önemli olan etken eğitim ve eğitimcinin niteliğidir.Daha yüksek beğeni (duyma ve görme) açıkça kültürün özellikleri tarafından Ģekillenir. Tıpkı bir bonsai ağacının büyümesinin, nasıl dikildiğine, içerik özelliklerine,ıĢık, köklerinin bağlı olduğu toprağa, su ve gübreleme ve dallarının kırpılması gibi çok faktörlü koĢullara bağlı olması gibi, görsel beğeni, kültürden kültüre çeĢitlilik gösterir.Böyle olmasına rağmen, yine de bütün beğeniler, her yerde “bahçıvanın” niteliğine, kalitesine bağlıdır‟‟ der. (Fendrich, 2008, s. 56).

Bu durumun devamı olarak, sınıf ortamı da sosyal bir alan özelliğini taĢımaktadır. Sosyal etkileĢim de bir sınıf ortamında da benzer biçimde gerçekleĢir. Öğrencilerin duygu, düĢünce, tutum ve davranıĢları, sınıftaki atmosferinden dolaylı ya da dolaysız yollarla bir biçimde etkileĢim yoluna gitmektedir. Öğrenci, öncelikle kendi öznel evreninde ve öteki arkadaĢlarıyla arasında olan bağla birlikte sosyal ve etkileĢime açık bir varlık olarak ortaya çıkar. Bireyler kendi gereksinimleri için eğitim ihtiyacı içinde toplanır ve karĢılıklı olarak birbirleriyle iletiĢim kurmak zorundadırlar. “Birden fazla bireyin etkileĢimi, güç birliği, iĢbirliği olmaksızın toplumsal yaĢamında olamayacağı bilinen bir gerçektir. Toplumsal yaĢam denildiğinde aile, toplumsal sınıf, etnik gruplar ve rastlantısal insan grupları ve formal örgütler anlaĢılmaktadır. Sınıf içi etkileĢim denildiğinde akla ilk gelen öğrenci- öğretmen, öğrenci-öğrenci arasındaki iliĢki, karĢılıklı bağlardır” (Aytekin, 2008, s. 8). Küçükkaragöz (1998), kiĢisel benliğin oluĢum sürecinde çevre faktörünün yanı sıra bu olayı sosyal öğrenme kuramıyla açıklar. “Sosyal Öğrenme Kuramı davranıĢçı yaklaĢımın, kiĢiliğin oluĢumunda, kalıtımdan daha çok çevrenin önemini vurgulayan görüĢünü benimser”. Sosyal öğrenme metodunda ödüllendirme ve ceza verme etkenlerini de açıkladıktan sonra, Rotter‟dan Ģunları aktarır; “Ancak bu kuramda kiĢilik yalnızca çevre etkenlerine ödül ve cezalara tepki veren güçsüz bir organizma değil aynı zamanda duygu,

37

inanç, kavram, alıĢkanlık, içgüdüler ve organizma içinde devam eden düĢünce süreçleri tarafından da belirlendiği vurgulanır” (Küçükkaragöz, 1998, s. 19). Burada kiĢinin akademik donanımı, zekâ seviyesi, kültürel altyapısı gibi kiĢisel özellikleri de sosyal öğrenme sürecindeki en önemli faktörlerden biri olduğunu belirtir. Sosyal etkileĢim sürecinde kiĢi çevresinde birtakım duyumsal etkiler alır ve bunları değerlendirme sürecine sokarak, parçaları bir bütün haline getirerek, yeni sentezlere ulaĢma yoluna gider. Bu süreçte bireyin değer yargıları oluĢmaktadır. Beğenin bir kısmı da değer yargıları ile alakalı olduğundan dolayı, neticesinde bu sürecin bir ürünü haline gelir. Bireyin bu süreçteki rol ve tercihleri de kendi öz benliğini bulması için önemli bir yere sahiptir. KiĢi, doğruyu, güzeli ya da kendisine haz veren kıymetli olan Ģeyleri benimser ve bunların dıĢında kalan Ģeyleri ise eleme yönünde hareket eder. Aytekin, (2008) “bu koĢulların ve elenen Ģeylerin tamamıyla kendiliğinden meydana geldiğini ve toplum içindeki bireylerin, kuralla üzerinden karar verebilme özgürlüğünü verdiğini belirtmektedir”.

Sınıf ya da okul içinde, bireyin içinde yer aldığı sosyal grubun sanatsal faaliyetleri ve sanatsal kültüre değer vermesi, dolaylı ve dolaysız bir biçimde diğer öğrencilerin de tutumlarına yansır. Sınıf ortamında belirli davranıĢ ve iliĢkilerin rol-model alınmasıyla ya da benimsenmesiyle ödül ve ceza faktörlerinin de devreye girebileceğini görmekteyiz. Bu durumda ödül faktörü, çoğu zaman bir sergiyi gezmiĢ olmakla, arkadaĢ ortamında bir sergi organizasyonunu tartıĢarak, sanata olan ilginin takdir edilmesi gibi tutum ve davranıĢlar, ödül ya da ceza olarak fonksiyon görebilir. Sanatsal etkinliklere katılmanın önemsenmediği bir sınıf ortamında, sanatsal etkinliğe dâhil olma davranıĢı güçlenmeyebilir ve güdülenmenin düĢük kalmasına sebep olabilir. Bu durumda yüz yüze iletiĢim kurmanın etkisinin çok önemli olduğunu görmekteyiz.

Atölye derslerindeki sınıf ortamında, sosyal bir etkileĢme ve karĢılıklı bir iliĢki kaçınılmazdır. Birey etkileĢimi, insanda var olan hisleri, algıları ve bilinçaltını da etkileyebilir. Birey bir taraftan toplumdan etkilenirken, diğer taraftan toplumu oluĢturan öteki bireyleri de etkileme gücüne sahip olmaktadır. Bu etkileĢime baktığımızda çok yönlü olduğunu görmekteyiz ve bu durum bireyin kiĢiliğini farklı düzeylerde etkileyebilmektedir. Bunlar;

“1- DavranıĢ düzeyindeki bağlantılar,

2- BiliĢ düzeyinde bağlantılar- kiĢisel algılama, düĢünme süreçleri, tutum, beklentilerdeki bağlantılar,

38

3- Duygu düzeyindeki bağlantılardır” (Aytekin, 2008, s. 9).

Ġki ve üçüncü maddedeki bağlantılar, beğeniyle dolaysız ilgilidir. Birinci bağlantıda ise bireyin ilgi ve yönelimleri doğrultusunda eyleme geçmesinde farklı bir söylemle sanat etkinliklerine katılımında ve takip etmesinde önemli bir katkı sağlar.

Beğeni kavramının sosyal yaĢantının içerisinde ortaya çıktığı tezi, son yıllarda geliĢen bazı savlar daha da enteresan bir yere taĢımaktadır. Sanal, subliminal (bilinçaltı) reklama yönelik düĢünceler ya da 25. Kare tekniği gibi konuların bireyin beğenileri üzerinde etkili olabileceği iddia edilmektedir. Sanal ya da bilinçaltı reklâm, Ģu Ģekilde açıklanmaktadır; “bilgisayar ortamında görüntü arasına istenilen dijital görüntünün yerleĢtirilip, görüntü izlenirken farkında olmadan aktarılmak istenen Ģeyin izleyicinin bilinçaltında kabul görmesidir. Bu görüntüler gözün algılayabileceği frekanstan daha yüksek ve beynin algılayabildiği görüntülerdir. Bazı bilim adamlarına göre bir saniye içinde gösterilen yirmi beĢ kareden sonuncusu beyin tarafından bilinçli olarak algılanmaz fakat bilinçaltında yer edinir.

ġayet bu iddialar doğru ise, gündelik yaĢantımızda, etkisinde kaldığımız görüntü ve ses bombardımanı yanı sıra, aynı Ģekilde bilinçli olarak algılamadığımız görüntülerin bilinçaltımızda yer alması ve beğenilerimiz üzerinde etkili olması, kendi beğenimiz dıĢındaki baĢka türlü beğeni hafızası oluĢturması mümkün gözükebilir. Muhtemeldir ki bir beğeni nesnesinin anlaĢılması için dikkatlice incelenmesi gerekmeyebilir. Görsel alanımızın içine dâhil olması, o görüntünün beynimiz tarafından kaydedilerek ve diğer bilgilerle bir araya getirilerek iĢlenmesi için yeterli olabilir.

Bolla, (2001), “çoğu zaman beğeni nesnesini algılamak için dikkatimizi bir konuda tuttuğumuzda, dikkatsizliğin durgunluğu devreye girer, neredeyse dikkatin üzerindeki baskı, dikkatsizliğin serbest bırakılmasını zorunlu kılmaktadır” der. Beynin bir tür rahatlama gereksinimine benzeyen bu davranıĢında, beyinsel fonksiyonlarımız daha iyi çalıĢmakta ve bilgi akıĢını daha rahat iĢlemekte ve kontrol edebilmektedir. Sanat eğitimi arasındaki görevlerden bir de, bunu bilinçli ve daha etkili bir niteliğe bürümek ve sanat eğitiminde bu durumdan faydalanması sağlanmalıdır. Dolayısıyla gündelik yaĢantımızda görüntülerle olan bu iliĢkilerimiz sürecinde, beğeni algımız da Ģekillenmektedir. Yalnızca bilinçli bir Ģekilde algıladığımız nesnelerin dıĢında, daha değiĢik yoğunlaĢmaların gerçekleĢmediğini, etrafımızda bulunan görsel nesneler de beğenilerimizi etkileyerek,

39

bizim için birer görsel beğeni nesnesi durumuna gelmektedir. Sonuç olarak estetik beğeni

Benzer Belgeler