• Sonuç bulunamadı

1.1.3. Sanatsal Beğeni ve Estetik

1.1.3.1. Beğeni Kavramı

Beğeni kavramı, kiĢide ortaya çıkan hazzın dıĢavurumudur. Beğeninin hükmü, haz ya da acı duygusunu ortaya çıkaran güzel, çirkin, komik, trajik, etik, komik, naif, yüce gibi estetik değerlerin dıĢavurumdaki halidir. Estetik değer, kiĢinin, estetik objede sorumlu

23

tuttuğu ya da estetik objede görebildiği değerdir. Estetik obje‟nin algılanmasında, estetik objen kapsamındaki değerleri ve güzelliğin fark edilmesi için, estetik süje‟nin duyarlı, geliĢmiĢ, titiz bir estetik algılamaya sahip olması gereklidir. Moran (1994), beğeninin herkeste aynı olmadığını, bu konuda tartıĢmanın en az “patlıcan konusunda tartıĢmak” kadar yersiz olduğunu ifade eder. Çünkü bir eserin estetik değerini belirleyen, o esere ”iyi- kötü”, “güzel-çirkin” diye değerlendirilecekse eğer, kiĢisel bir zevktir. Öyleyse estetik yargıların öznel mi yoksa nesnel mi olduğu ortaya çıkar”. Estetik-olan sadece bir obje için söz konusu değildir. Marx‟ın deyimiyle “güzellik, bizim için bir nesne olduğu kadar, bizim bir durumumuzdur da” (Kagan, 1993, s. 46). Bireyin bu duruma doğuĢtan mı sahip olduğu, yoksa sonradan sosyal çevreyle etkileĢiminde ve eğitimle mi kazanıldığı merak uyandırmaktadır. Kagan (1993), “Ġnsanların renk ve sese karĢı estetik bir duyumsamaları oluĢu doğuĢtan değildir” der.

Bu estetik duyumsama, yaĢamın içinde, çevreyle sürekli etkileĢim içinde geliĢir. Ġnsanın içinde bulunduğu sosyal çevrenin giyim-kuĢamından günlük kullanım eĢyalarına, evinin boyası ve tasarımından sokakların görüntüsüne kadar her görüngü, bireyin beğenisi üzerinde bir etki yapar. “Ġnsan nesnelerle dolu dünyasında, her gün hiç üzerinde durup düĢünmediği binlerce nesneyle iliĢkiye girer” (Karayağmurlar, 1990, s. 36).

Bu nesneler, bireyin içinde bulunduğu toplumun benimsediği nesnelerdir. Birey, bilinçli ya da bilinçsiz, bu nesnelere karsı bir özdeĢleyim kurmaya ve bu nesnelerdeki özellikleri benimsemeye baĢlar. Çevreyle sürekli etkileĢimde “Çok sayıda anılar bir deney oluĢturur. Bilim ve sanat insanlara deney aracılığıyla ulaĢır” (Timuçin; 1976, s. 35). Toplumsal çevreyle devamlı etkileĢimindeki kiĢi, değer yargılarını ve dolayısıyla da beğenilerini ve öykülerini bir araya getirerek beğeni kalıplarını oluĢturma yoluna gider.

“Günlük yaĢamda ilk etapta sanatsal ya da estetik bir değer taĢımayan nesnelerle olan bu algılarımız, sanatsal bir objeye yaklaĢımımızda etkili olmaya baĢlar. Sanat yapıtını değerlendirme sürecinde geçmiĢ deneyimlerimizde biriken bu imgelerden faydalanırız. Buradaki algılarımız, gündelik bildiğimiz nesneler dünyasındaki yolculuğumuzu yönlendirecek, estetiksel değer taĢımayan algılardır. Algılarımızın estetik değerler taĢımaya baĢlamasıyla, bizim için önemli olan özne-nesne iliĢkisi kurulmuĢ olur. Pratik algıda da özne-nesne iliĢkisi söz konusudur ancak, algının özel ve bilinçli bir düĢlem yüklü olarak nesneye yöneltilmesi, sanat denilen olaya baĢlangıç oluĢturabilir” (Karayağmurlar, 1990, s. 37).

24

“Böyle bir iliĢki sonucu estetik nesne, insan yüklü bir nesne olur. Bizim nesneyi algılama biçimimiz, nesneye estetik ve ruhsal bir nitelik kazandırır. Özellikle Dadaizm ve Suprematizm bize bunun böyle olduğunu ispatladı. Ancak bu konuda farklı düĢünceler savunulmaktadır. “Ġdealistler, estetik fenomenleri zihinde doğan Ģeyler olarak görürler, materyalistler ise estetik fenomenin objektif temelini tabiat‟ta ve insan hayatında ararlar” (Rosenthal ve Yudin, 1972, s. 140).

Gerçekleri ve olayları idealar dünyasında bulmaya çalıĢan düĢünce metodunu, materyalist bir değerlendirmeyle ortaya koymaya çalıĢırsak, estetik fenomenlerin kalıtımsal olduğunu, insanın bu özelliklerini doğuĢtan getirdiği sonucuna varmamız olasıdır. Fakat kültürler arasındaki büyük orandaki beğeni farklılıklarına bakarsak, beğeninin sosyo-kültürel manada kadar sıkı sıkıya bağlı olduğunu görürüz” (Rosenthal ve Yudin, 1972, s. 141). Timuçin‟e göre “Estetik nesne, estetik hale getirilmiĢ nesnedir. Nesneyi estetik duruma getiren, eseri izleyenin bakıĢ açısıdır ve bu bir görme biçimidir. Diğer bir ifadeyle estetik objenin estetik olması, alılmayıcının perspektifine, görme biçimine bağlıdır. Alımlayıcı nesneyle özdeĢleyim kurarak, nesneyi öznelleĢtirmiĢ olur. O nesne hem kendi var oluĢ koĢullarını sürdürür, hem de öznelliğin etkisiyle özelleĢmiĢtir” (Timuçin, 2009, s. 64-65). “Bu özellik, alımlayıcının kültürü, birikimi, derinliği tarafından belirlenir. Ontolojik estetik, estetik objeyi ontik bir bütünlük içinde, süje‟den bağımsız olarak da var olabilen bilgi objesinden farklı olarak, estetik süje‟nin varlığına bağlar. Buna göre estetik obje, estetik süje için vardır. “Estetik dünyası-estetik nesneler, estetik değerler-fenomen olarak verilmiĢlerdir ve ayrı bir bilim olan estetik tarafından böyle görüleceklerdir. Fakat düĢünülmelidir ki, onlar fenomen olarak, bir ben için fenomendirler” (Geiger, 1985, s. 141). Ġnsanoğlu kendi baĢına var olabilir ama biçimlerin arka planında yatan anlam, tema ve dolayısıyla içerik, o manayı ortaya koyacak bir tin, bilinç sahibi bir gözleyen gerektirir. Varlık bilimsel olarak estetik nesnenin varlığı ya da bir mana kazanması, estetik tecrübenin yaĢanması, estetik süje‟nin estetik obje‟yle direkt alakasına bağlıdır.

Geiger, sanatçının izleyicinin hoĢuna gitmeyi amaçladığını, sanat eserinin amacının, esere bakan kiĢiyi etkilemek olduğunu savunanları eleĢtirir. “Değer estetiğine göre, sanat olayının merkezinde onun alıcısı değil, sanat yapıtının kendisi bulunur. Sanat yapıtının değeri kendi içindedir. Değer estetiğine göre sanatçı ve alımlayıcının tavrını, sanat yapıtının bir değerler merkezi olması etkiler. Alımlayıcı, kendisinde duygusal yaĢantılar

25

uyandırmak için sanat yapıtının yaratıldığı kimse değil, var olan değerleri kavrayan bunlardan etkilenen kimsedir” (Geiger, 1985, s. 46-47).

“Ġnsanlık tarihi kadar eski olan güzellik olgusu kavramsal olarak eski Yunan felsefecileriyle baĢladığını bilmekteyiz Baumgarten tarafından felsefe de bir alan ya da bir bilim dalı olarak ismi konulan estetik, genel itibariyle güzeli inceleyen bir bilim alanı olarak görülse de, kavramsal içeriği hâlâ tam olarak belirtilmiĢ değildir. Estetik beğeni kavramına netlik getirmek için önce estetik kavramını, bir disiplin olarak temellerini, geliĢimini, hangi anlamlara geldiğini ve niteliklerini ele almak gerekmektedir” (Tunalı, 1998, s. 13).

“Baumgarten, “…bilgi‟den duygu ve algıları dıĢlamanın hata olduğunu, bu duygu ve algının, gerçeklik kavramını, kartezyen mantık kadar eĢit düzeyde sağladığını iddia etmiĢtir” (Leath, 1996). “Buna göre Baumgarten, estetiği, güzeli araĢtıran, duyusal bilginin bilimi, açık seçik olmayan, aĢağı bilginin bilimi, akla benzer bir yeti, özgür sanatlar teorisi, aĢağı bilgi teorisi, güzel üzerine düĢünme bilimi Ģeklinde tanımlar”. (Tunalı, 1998, s. 14). “Estetik sözcüğü, 18. yüzyılda ilk olarak Alman düĢünür Alexander Gottlieb Baumgarten (1714-1762) tarafından bir disiplin haline getirilmiĢtir. Baumgarten‟den önce de estetiğin temel araĢtırma konularından biri olan “güzellik” kavramı, ilk olarak Yunan filozofları tarafından ele alınmıĢtır. Bu dönemde “güzel” genellikle, “uyumlu-olan”, “erdem”, “doğru”, “iyi”, “faydalı” gibi niteliklerle özdeĢleĢtirilmiĢtir. Ancak, köken olarak Yunancada “aisthesis” (duyum, duyusal algı) sözcüğünden türetilen estetik sözcüğü, ilk olarak Baumgarten tarafından kendi baĢına bir felsefe dalı haline getirilmiĢtir. Baumgarten, sanat eserleri alanında yaptığı çalıĢmalarda, sanat yapıtındaki “…anlam içeriklerinin duyusal bir biçim içinde iletildiği somut bir bilgi alanını belirlemek için, estetik sözcüğüne baĢvurmuĢ ve güzelliğe iliĢkin yargılarda duyuların belirleyici bir rol oynadıklarını söylemiĢtir” (Bozkurt, 2004, s. 33).

Estetik bilgisi “duyulardan gelen bir bilgidir.” (Doğan, 2001, s. 15). Bu anlamda „us‟a dayanan bilginin kaynağı olarak “mantık”tan farklıdır. Antik çağdan aydınlanma çağına kadar, estetik yaĢamın düĢünsellikten uzak, sadece duygusal bir yaĢantı olduğu görüĢü hâkimdi. Aydınlanma çağında ise, estetik yaĢantı bir bilme ve yargılama deneyimi olarak kabul görmeye baĢladı. Estetik yaĢantıdaki bu “bilgi”, “duyma”, “bilmenin bir türü”, “bulanık bir yargı” olarak tanımlanmaktaydı. 19. yüzyıl metafizik estetiğinde, özellikle Schopenhauer, sanat yapıtının duyulara verilenin yanından, estetik yaĢam yoluyla, baĢka

26

bir dünyayı, metafizik olanı kavradığımız düĢüncesini savunur ve sanat yapıtının bir bilgi içerdiğinde ısrar eder” (Geiger, 1985, s. 48-49).

Estetik, Püsküllüoğlu tarafından, “Fr. Sanatsal yaratıcılığın, sanatta ve yaĢamda güzel ve güzellik denen kavramın bilimi, güzeli araĢtıran bilim dalı. Ġnsanda güzellik duygusu uyandıran ve güzellik duygusuna uygun olan, güzellik duygusuyla ilgilidir. Felç. Güzel olanın ve güzelliğin insan duygularındaki etkilerini konu alan felsefe dalı” Ģeklinde tanımlanmaktadır.‟‟ (1997, s. 369). “Kendi baĢına geniĢ bir bilim alanı haline gelen Estetik, tanım olarak da geniĢletilmesi gerekmiĢtir. Estetik sözcüğünün sözlük anlamları arasında, geniĢ tanımlardan birini, Ziss yapmaktadır. Estetik insan tarafından gerçeğin estetik özümsenmesinin temel ilkelerini ve yasalarını inceleyen felsefi bir bilim”dir (Ziss, 1984, s. 293).

Ziss (1984), “estetiğin, sanatın hem özünü ve evrimini hem de güzelin çeĢitli dıĢavurumlarını inceliğini belirtir”. Turanî (1993), “Sanat Terimleri Sözlüğü”nde estetiği; “Güzelliğin insan aklı ve duyuları üzerindeki etkilerini konu olarak ele alan felsefe dalı” olarak tanımlar”. Keser‟e (2005), göre estetik, “ haz ve güzelliğin ilkeleriyle sanat eseri ve sanat eserinin algılanması ile ilgili olan; insanların güzelliğe nasıl tepki verdiği, zevkin evrensel mi yoksa görece mi olduğuyla ilgilenen felsefe dalıdır”.

Estetik, TDK‟nin web sayfasında, Güncel Türkçe Sözlüğü‟ne göre;

“Sanatsal yaratının genel yasalarıyla sanatta ve hayatta güzelliğin kuramsal bilimi, güzel duyu… Güzelliği ve güzelliğin insan belleğindeki ve duygularındaki etkilerini konu olarak ele alan felsefe kolu, güzel duyu” Ģeklinde tanımlanmaktadır. Güzel Sanatlar Terimleri Sözlüğü‟nde, “ DNA. esthetics (Yun. aisthêsis = güzel duygusu) Güzelliği, güzelliğin insan usu ve duyuları üzerindeki etkilerini konu olarak ele alan felsefe dalı” olarak tanımlar”. Yine aynı sayfada, Felsefe Terimleri Sözlüğü, estetik hakkında Ģu bilgilere yer verir: “(Yun. aisthetiké (épisteme) - duyumbilimi, öğretisi) : 1. (Yun. Kök anlamına uygun olarak) Duyulur algılar öğretisi. // Kant'ta "transsendental estetik" duyarlığın -önsel ilkelerinin bilimidir. 2. Baumgarten'in "duyusalın yetkinliği" öğretisini geliĢtiren "Aesthetica" (2 cilt, 1750-1758) adlı yapıtından bu yana güzeli araĢtıran bilim dalı. ("Güzelin bilimi"). Estetik yalnız sanattaki güzeli, dolayısıyla yalnız sanat felsefesini değil (sanat felsefesi estetiğin ancak bir bölümüdür), doğadaki güzeli de kapsar; öte yandan yalnız güzel nesneyi değil, aynı zamanda güzelin öznel-ruhsal yaĢanıĢını ve yaratısını da içine alır. Gerçekte güzel ve sanat Platon'dan beri felsefî düĢüncenin konusu olmuĢtur.

27

Ama ilkin aydınlanma filozofu Baumgarten'den bu yana estetik, felsefenin ayrı bir dalı olarak geliĢmiĢtir. Estetiği geliĢtirenler Kant, Hegel ve romantik filozoflar olmuĢtur.

Estetik hakkında daha kapsamlı bir tanım yapmaktadır: “Estetik,sanatsal değerler ortaya koyan, sanatsal-yaratıcı nitelik taĢıyan, böylelikle de özde ötekilerden ayrılan, kendine özgü insansal etkinliğin bir ürünü olarak sanatı, bu etkinliğin ne denli sanatsal olduğunu ve nasıl yürütüldüğünü araĢtırır” (Kagan, 1993, s. 17). Kagan (1993), bu tanımı kısaca Ģu Ģekilde toparlayarak, estetiği “gerçekliğin insanlar tarafından estetik özümlenmesinin bilimi” olarak tanımlar. Bu tanımlamaya bakarak estetik, hem tabiatta olanı hem de özellikle de sanat eseri ve sanat eserinin yasalarını konu edinir. Wittgenstein, estetiğin sadece güzelle belirlenemeyeceğini vurgular. Zira güzel bir sıfattır ve bir kaliteyi belirtir. “Estetik, kontemplation (seyretmeye eĢlik eden derin düĢünme), nesneleri içinden görmek istemesi yüzünden, bir bilgi niteliği görülse bile, böyle bir estetik bilginin amacı, niyeti ve anlamı, kavrama dayanan bilgininkinden bambaĢkadır” (Geiger,1985, s. 84). Kavramsal seviyedeki bilgi, soyut bir bilgidir, estetik bilgi ben‟in içinde yer alan, yaĢantının bir parçası olarak kendisini tanımlar. Geiger (1985), “her ne kadar estetik felsefe disiplini olarak öne çıktıysa da, Estetik biliminin, bağımsız bir disiplin, ayrı bir bilim olarak, onu baĢka alanlardan ayıran öğenin, estetik değerler olduğunu belirtir”.

“G.Theodor Fechner, güzelin insana haz verdiğini, dolayısıyla araĢtırılması gerekenin hazdan acıya varan her duygu ilgileri olması gerektiği belirtir. Böyle bir bilimin adının da “hedonik” (haz) olması gerektiğini savunur” (Tunalı, 1998, s. 16). Buna karĢılık Geiger, Ģöyle der; “Estetiğin bağımsız, ayrı bir bilim olarak ulaĢabileceği son Ģey Ģudur: Estetik alanın bütününü az sayıda değer ilkeleri ile kaplamak. Aynı Ģekilde ayrı bir bilim olan estetik de, estetik değerler olgusunu varsayarak, bunların ilkelerini araĢtırmaya çalıĢır” (1985, s. 140). Estetik düĢüncenin nesneleri kavraması, kavramalara dayanan bilgiye nazaran daha üst seviyede bir iliĢki olarak görmek arzusunda bulunan estetikteki düĢünselcilik akımı ile 17.yy ve 18.yy düĢünselcilik akımı, estetik algılamaya düzensiz, kapalı olması bilginin tam olmayan bir Ģekli olarak karĢımıza çıkmaktadır. Estetik değer, estetiğin kalitesini belirlediği kaçınılmazdır. Burada özellikle üstünde durmak istediğimiz konu estetik sözcüğünün niteliksel değeridir. Estetik, kavram olarak, sanatsal-olan, güzel- olan, değerli-olan, yüce-olan, faydalı-olan, derin-olan, trajik-olan, etik-olan gibi daha sayamadığımız birçok nitelik ile ilgili bir anlam taĢıdığı görülmektedir.

28

“Estetik değer damgasını taĢıyabilen her Ģey,(güzel ya da çirkin, özgün ya da sıradan, yüksek ya da aĢağı, zevkli ya da zevksiz, zengin ya da yoksul olarak değerlendirilebilecek olan her Ģey. ġiir ve müzik parçaları, resim ve süsleme, portreler ve manzaralar, yapılar, parklar, danslar, bütün bunlar, ayrı bir bilim olan estetiğin alanına girerler” (Geiger, 1985, s. 129).

Özetle Estetik kavramını toparlamak gerekirsek; kiĢideki haz hissini ortaya çıkaran her türlü kıymet, nesne, olgu ve olayların, oluĢması ve kendi yasalarının inceleyen felsefî bir disiplindir. Buna göre, estetik ve sanat felsefesinin iliĢkisiyle ortaya çıkmıĢ olan “felsefî estetik”ontolojik olarak Ģu konuları inceler:

1) “Estetik haz duyan süje (estetik tavrın ve estetik algılamanın söz konusu olduğu, sübjektivist estetik),

2) Estetik obje (sanat yapıtından yola çıkılan objektivistestetik,

3) Estetik değerler alanı (güzel, değer, idea, eidos, orantı, simetri, düzen vb. gibi değerlerin incelendiği aksiyolojist estetik)

4) Estetik beğeni ve yargı olmak üzere dört alana ayrılır ve bu dört bölümleme çerçevesinde inceler” (Bozkurt, 2004, s. 35).

Bu durumda, estetiğin konu ve metotlarını Kağan‟ın saptamalarıyla Ģu üç baĢlık altında maddeleĢtirilebilir:

1-Sanatsal yaratım yasalarının çözümlenmesi (yetenek, ustalık, dünya görüĢü ve sanatsal yöntem sorunları yanı sıra, yaratım sürecinde bilinçli-olanla bilinçsiz-olan arasındaki göreliğin de çözümlenmesi)

2-Sanat yapıtının yapısının çözümlenmesi (Ġçerik ile biçim, sanatsal imge ile anlatım gücü, düĢüncesel içerik ile hakikate bağlılık arasındaki karĢılıklı iliĢkinin çözümlenmesi)

3-Sanatsal algının çözümlenmesi ( sanatsal beğeni, yaĢantı, sanat <<dili>>,

yaratım sonrası yorumlama, vs. sorunlarının çözümlenmesi). Bu durumda estetik fenomeninin ontik bütünlüğü içinde dört temel yapıdan söz edilebilir:

1. Estetik

2. Estetik Değer (Güzel) 3. Estetik Obje,

29

Benzer Belgeler