• Sonuç bulunamadı

1.7. Kamuoyu

1.7.3. Kamuoyunu Oluşturan Kaynaklar

1.7.3.5. Basın

Kamuoyunu etkili ve etkileyici kılan en önemli etkenlerden biri medya ile olan bağıdır. Medyanın temsil ettiği güç bu bağ dolayısıyla uygulamasını halk kanaatinde göstermektedir. Çok kısa bir zamanda medyanın görüşü kamuoyunun görüşü haline gelmektedir. Fikirlerin yayılmasını kolaylaştıran iletişim araçlarının yaygın ve kullanımının sınırsız olması gerekir (Altun;Kuluçlu, 2005:26). Bireyler, kitle iletişim araçları vasıtasıyla siyasal olaylar hakkında bilgi sahibi olabilmektedirler. Kitle iletişim araçları siyasal olarak da büyük önem taşımakta; halk, politikacıları ve onların icraatlarını kitle iletişim araçları aracılığıyla izleyerek siyasal kararlarını olgunlaştırmaktadır.

Kamuoyunun iletişim ve toplumsal etkileşim süreci içinde oluştuğu dikkate alınırsa, kitle iletişim araçları vasıtasıyla görülen, işitilen, okunan mesajların, kanaatlerin oluşumunda etkin bir rol oynadığı görülecektir. Kitle iletişim araçlarından siyasal içerikli mesajları alan birey, mesajın içeriğine göre ya sahip olduğu kanaati pekiştirmekte ya da eğer kararsız bir durumda ise karar vermesi kolaylaşmaktadır.

Çünkü kitle iletişim araçlarıyla tüm siyasal partilerin mesajları kitlelere ulaşmakta, tercih yapma imkânı böylelikle daha da kolay olmaktadır. Kitle iletişim araçlarının kamuoyu açısından en belirgin avantajı “gündem oluşturma“ yetisidir (MEB, 2007:19).

Medya, haberleri sunma ve tekrarlama biçimiyle bir konunun kamuoyunda tartışılmasını, hatta bu tartışmanın içeriğini ve biçimini de saptayabilme imkanına, koşullarına sahiptir.

Kitle iletişim araçları bir yandan özellikle siyasal mesajların özgür ve doğru olarak kitleye iletilmesi görevini üstlenirken, diğer yandan da kitlenin, siyasal seçkinlere duyduğu ilgiyi artırmak, kamuoyunun fikir, kanaat ve faaliyetlerini açıklamak, dolayısıyla toplumu oluşturan bireylerin etkilenmelerini sağlamak işlevi görmektedirler.

Modern sanayi toplumlarında kitle iletişim araçları halka yönetim ve siyaset hakkında bilgi aktarmak, yönetimin dördüncü kuvveti olmak, kriz anında kitleleri hızla uyarmak, bireylerin rahatlamasına ve onların boş zamanlarını değerlendirmelerine yardımcı olmak gibi çok sayıda işlevi de yerine getirmektedirler (Bektaş, 1996:118). Kitle iletişim araçlarının oluşturduğu ve hatta yönlendirdiği kamuoyu, toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından kabul görmekte, sorgulanmadan, tartışılmadan olduğu gibi algılanmaktadır.

Günümüz kamuoyunun en belirgin özelliği de bu yönlendirmenin oluşumunda kitlesel olarak yatkınlığının da fazla olması nedeniyle çok kolay manipüle edilebilir durumda olmasıdır.

Kitle iletişim araçlarının “gündem oluşturma” gücü de kamuoyunun oluşumunda etkilidir. Kitle iletişim araçları “istedikleri” haberleri önemseyip büyütmekte, yine

“kendi istedikleri” haberleri de küçülterek “önemsizleştirmektedirler.” Kitle iletişim araçlarının bu politikası, kamuoyunun yönlendirilmesinde, etkilenmesinde sıkça kullanılan bir yöntemdir (Daver, 1969:260). İletişim teknolojilerindeki hızlı gelişim, değişim ve buna bağlı yeni iletişim düzeni, toplumların çok yönlü ve çok boyutlu etkilenmelerine neden olmuştur. Söz konusu değişim, ülkelerin ekonomik, sosyoekonomik, politik, hatta ideolojik yapılanmalarında da etkili olmuş, coğrafya

sınırları bir anlamda eski değerini yitirmiştir. İletişimde, mesafe olgusu da yeni boyutlar kazanmış, uzaklar yakınlaşmıştır.

Kitle iletişim araçlarının kullandıkları materyaller ve içerikleri, bireylerin önemli gördükleri siyasal sorunlar ve bireylerin bu sorunlara ilişkin siyasal akıl yürütme süreçlerinin üzerinde oldukça etkilidirler (Milburn, 1998:230). Milburn, ABD’de bu tür unsurların ciddi siyasal ve ekonomik sonuçlar doğurduğuna dair çok önemli araştırmalar olduğunu belirtir.

Medyanın işlevlerine dönük olarak, medya ve kamuoyu ilişkisinde iki temel eğilim dikkati çeker. Bunlardan ilkine göre medya kamuoyunun sesi, kamuoyunun aynası ya da yansıtıcısıdır. İkincisinde ise medya, kamuoyunun düzenleyicisi, oluşturucusudur (Atabek, 2002:231–232). Aslında farklı bakış açılarının “nereden bakıldığı” ile de ilişkili olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü çoğulcu demokratik yaklaşımda “kamuoyunun serbestçe oluşumu” ifade edilmekte, baskıcı rejimlerde ise kamuoyunun bir şekilde oluşturulduğundan ya da yönlendirildiğinden söz edilmektedir.

Medyanın etkileri bağlamında ortaya çıkan araştırmalarda ise genellikle medya içeriklerinin bir şekilde bireylerin tutum ve kanaatlerinde değişiklik meydana getirip getirmediği ve bunların bir şekilde davranışa dönüşüp dönüşmediği soruları ele alınmaktadır. Medyanın kamuoyu oluşumu ile ilişkisi de bu bağlamda dikkati çekmektedir. Televizyon, radyo, gazete, dergi ve sinema gibi kitlesel iletişime olanak sağlayan ortamların yani kitle iletişim araçlarının toplumdaki farklı görüş, düşünce ya da kanaatlerin yayılmasında; eş deyişle farklı görüşlerin sesini duyurabilmelerinde ve farklı görüşlerin duyulabilmesinde önemli bir aracılık rolü gördüğü söylenebilir.

Medyanın bunlar dışında hangi rol ya da işlevlere sahip olduğu ya da toplum üzerinde hangi etkileri gerçekleştirdiği konusunda iletişim literatüründe birçok çalışmadan söz edilebilir (Severin;Tankard, 1994;McQuail, 2000;McQuail; Windahl, 1997). Bunların en ünlülerinden MacBride Raporu’nda medyanın sekiz önemli işlevinden söz edilir (Macbride, 1993:71). Bunlar; haber ve bilgi sağlama, toplumsallaştırma, güdüleme, tartışma ortamı hazırlama, eğitim, kültürün gelişmesine katkı, eğlendirme ve bütünleştirme işlevleridir

Milburn’un açıklamalarının aksine literatürde medya etkilerinin doğrudan tutum ve kanaatleri etkilediğine dair güçlü söylemlerde bulunulmuşsa da aynı oranda güçlü deliller ortaya konulamamıştır. Gelinen noktada, medya ve kamuoyu ilişkisi üzerine dikkati çeken etki araştırmalarından biri daha önce bahsi geçen “suskunluk sarmalı”dır

(Anık, 1994:105). Neumann tarafından açıklanan “suskunluk sarmalı”, kimi Türkçe kaynaklarda “sessizlik sarmalı” diye de anılmaktadır (Severin;Tankard, 1994:443). Bu yaklaşımına göre bireyler, yaygın sandıkları görüşler karşısında toplumdan soyutlanma korkusuyla, kendi görüşlerini söylemekten çekinmektedirler. Aynı şekilde bireyler, toplumda baskın olan görüşlere sahip olduklarını fark ettiklerinde de kendi görüşlerini söylemekte daha inançlı davranmaktadırlar. Baskın düşünceye sahip olanlar daha çok konuşmaya başlayınca, diğer bireyler suskun kalma eğilimi içine girmektedirler.

Açıklanan görüşü hızla baskın duruma getiren eğilim sarmal şeklinde büyümektedir.

Baskın görüşler de çoğu zaman medya aracılığıyla öğrenilmektedir.