• Sonuç bulunamadı

3.3. Barok Sanatın Biçime Yönelik Yenilikleri ve Öncü

3.3.3. Barok Mimari

17. ve kısmen 18. yüzyılda Avrupa’nın özellikle Katolik ülkeleri (İtalya, İspanya, Portekiz, Avusturya, Güney Almanya, Belçika) ile Latin Amerika’ya yayılmış ve eğri hatların hakim olduğu bir üsluptur. Abartılmışı seven bu üslup, gerçek dışına olan eğiliminden ötürü göz aldatımına ve yanılsamaya önem vermektedir (Köşklük Kaya, 2010).

Barok mimarlık abartılı hacim ve dekorları kullanarak görkem ve güç etkisi yaratmaya çalışmıştır. Tanrı ve kral dönemin iki mutlak hükümdarıdır. Tanrı için kiliseler, kral için saraylar yapılır. Kilise iç mekanları Cennet’in küçük örneğini vermeyi amaçlar. Resim, heykel ve mimarlık bezemesi bu amacın gerçekleşmesine yardımcı olur. Yapıların iç mekanları ışıklıdır. Kubbe içleri ve tavanlar, abartılı ve karmaşık perspektif sistemlerinin kullanımıyla gerçekleştirilmiş resimlerle sonsuza açılır. Dış yüzeyler, içbükey ve dışbükeyler oluşturarak dalgalanır. Mimarlık öğeleri, işlevleri düşünülmeden, sistemli olarak kırılır, bükülürler. Kırık alınlıklar ve kemerler, nişler içinde büst ya da heykeller, yüksek kabartmalı silmeler, yaprak ve dal öğeleri, uçan melekler, oval madalyonlar, utku simgesi bu üslubun programını oluşturur (mimarlikmuzesi.org. t.y.).

35

Şekil 18. Gesu Kilisesisesi Roma 1568-1574 wikipedia (2015l)

Barok mimarlığın öncüsü sayılan ilk eser, Giacomo Barozzi da Vignolala’nın (1507-1579) 1568 tarihinde yapımına başladığı Gesu Kilisesidir (Şekil 18). Gesu Kilisesinin ön yüzünü, Vignola’nın ölümü üzerine,1573-1574’de Giacomo della Porta tamamlamıştır. İki katı birbirine bağlayan kıvrımlı köşe destekleri, çıkıntılı çift ayakları, eğri ve kırık çizgileri, ışık ve gölge çatışmaları ile dalgalanan bu kilise, daha sonraki kiliselere örnek teşkil etmiştir (Yetkin,1977, s.12 ).

3.3.3.1.Giovanni Lorenzo Bernini (1598-1680)

Barok dönemde İtalya’da birçok güçlü mimar yetişmiştir. Bunlardan özellikle ikisi, Lorenzo Bernini ile Francesco Borromini en ünlü olanlarıdır. Barok mimarisinin en önemli mimarlarından G. Lorenzo Bernini Barok’un sembolü halini almış bir sanatkardır. Papalık mimarı olarak Barok sanatın şaheserlerini veren Bernini aynı zamanda güçlü şair, heykeltıraş, ressam ve dekoratördü (Atasoy,1976, s. 41).

Genç yaşta Roma’ya gelen ve ölünceye kadar burada kalan sanatçı önemli mimarlık eserleri vermiştir. Genç sanatçının büyük değerini anlayan Papa VIII. Urban 1629’da

36

yapımı devam eden San Pietro kilisesinin tamamlanması için onu mimar olarak görevlendirmiştir. Bu kilise için yaptığı Baldaken (Baldaquin), Fransa, İngiltere ve Almanya’da örnek tutulmuştu (Resim 19) (Eroğlu, 2007, s. 272).

Şekil 19. San Pietro Kilisesi Baldaken wikipedia(2006m)

Barok Sanatın en önde gelen temsilcisi olan sanatçının dekoru mimarlıktan ayırmadığını gösteren bu eseri, (Şekil 19) Roma’daki San Pietro Kilisesindedir. (Baldaken, İtalyanca Bağdat ipeği anlamına gelir. Önceleri, çadırlarda görülen bu doğu kumaşı, kral tahtına, katafalka, bir yatağa ve kiliselerdeki şaraplı ekmek ayini yapılan yerin üstüne tavan şekli verilerek kullanılırdı). Bernini kumaş yerine tunç kullanarak geçici ve değişken olanı kalıcı bir niteliğe kavuşturmuştur. 29 metre yüksekliğindeki bu güçlü, güzel ve dev eser baldakenlerin en ünlüsü ve Barok sanatın en tipik örneğidir (Yetkin,1977, s. 24).

37

Şekil 20. Chiesa di Sant'Andrea al Quirinale - 1658-1661, Gian Lorenzo Bernini wikipedia (2015n)

Şekil 21. Chiesa di Sant'Andrea al Quirinale - 1658-1661, Gian Lorenzo Bernini (içmekan) wikipedia (2015o)

Mimarın Barnerini Sarayı, Scala Regia (Kral Mrediveni), Odescalchi Sarayı gibi çok önemli yapılarının yanı sıra Bernini’nin mimarlıkta en çok beğendiği dinsel eseri Sant Andrea al Quirinale (Şekil 20-21 ) Kilisesidir. Kilisenin İç kısım kubbe bölümünde altın varak süslemeler ve yerleştirilen puttolar adeta cennetin küçük bir örneğini yansıtırken dış yüzeyinde uygulanan girinti ve çıkıntılar yapıya hareketlilik katmıştır.

Suut Kemal Yetkin Bernini’yi şu şekil tanımlıyor: “Bunca eser yaratmış olan sanatçının başeseri Roma’dır. Barok Roma demek, Bernini demektir” (Yetkin, 1977, s. 27)

38

3.3.3.2. Francesco Borromini (1599-1667)

Barok mimarinin temsilcisi olan Borromini, Mimar Bernini, Maderna ve Rinaldi ile çalışmıştır. Yapılarında Rönesans Döneminde görülen ölçü ve simetri yerini eğri çizgilere bırakır.

Şekil 22. Sant Ivo della Sapienza Kilisesi Roma (1642-1660) wikipedia (2015ö)

Antik Çağı inceleyen bir usta olarak yapıtlarında Antik Çağ kültüründen uzaklaşmış, özgün yapıtlar ortaya koymuştur. Saint İvo Kilisesi sanatçının klasik tarzdan tamamen koptuğu bir yapıdır (Şekil 22). Oval plan ve Uzak Doğu yapılarının etkisiyle yaptığı kubbe, yapıya bir hareketlilik kazandırmıştır. Borromini, Rönesans mimarisinin düz çizgileri yerine binaların cephelerinde girinti ve çıkıntılar oluşturarak hareketli görüntüler elde etmiş, oval plan ve kavisler kullanarak binalarda farklı görüntüler sağlamıştır.

39

Şekil 23. Borromini, Sant Agnese Kilisesi (1653-1657) arte.laguia2000 (2013a)

Yapı cephelerinde (Şekil 23) Rönesans’ın objektif ve akılcı düzenleri terk edilmiş, sübjektivizm yani kişisel heyecanlara uygun keyfi hareketlilik egemen olmuştur. Rönesans’ın ve hatta Maniyerist dönemin düz ve statik çizgileri, Barok’ta cephelerde girinti ve çıkıntıya, dalgalanmalara dönüşmektedir. Mimarlık öğeleri, işlevleri düşünülmeden, sistemli olarak kırılıp bükülmektedir. Cephelerde, dinamik ve savrulan hareketler denenmekte, böylece mimari, hareketin sonsuzluğuna kendini kaptırmaktadır. Işık gölge oyunları üzerinde durulmuştur. Barok mimarlık örneklerinde, eğri çizgi ve alanlar, değişen ışık altında, ışığa bağlı bir hareketin yaratılmasına olanak sağlamakta ve yapıya ritim katmaktadır. Sade cepheler heykelsi bir hal almakta, bezeme strüktürü tümüyle örtmektedir (Köşklük Kaya, 2010).

40

Şekil 24. Borromini, Sant Agnese Kilisesinin kubbe içi (1653-1657) (iç görünüş) arte.laguia2000 (2013b)

Borromini’nin tüm nitelikleri Roma Navona meydanındaki bu kilisede (Sant Agnese) (Şekil 23-24) toplanmış gibidir. Carlo Rainaldi’nin (1611-1691) yapımına başladığı bu eseri Borromini bazı değişikliklerle sona erdirmiş. Kilisenin içi ile hiçbir ilişkisi bulunmayan bu ön yüz (Şekil 23), eğik çizgilerin, girintilerin ve çıkıntıların, sütun ve ayakların ağır bastığı, dalgalı bütünüyle dekoratif bir topluluktur. Kiliselerin iç kısımları, kubbe ve tavanları (Şekil 24) mimaride hiçbir dönemde olmadığı kadar süslemeye yer verilmiştir.

Kiliselerde özellikle tavan resimleri çok önemli yer tutuyordu. Ziyaretçiler bunlara bakmak için başlarını kaldırmak zorunda kalıyor, bu da halkta gökyüzüne uzanma ihtiyacı hissettiriyordu. Tanrıya uzanma hissinin yaratıldıgı öne sürülüyordu. Krausse (2005, s. 33) “Kiliseler artık cenneti yeryüzüne indirmişlerdi” diyerek iki dünya ilişkisini tanımlıyor.

41

Şekil 25. Borromini, Sant Agnese Kilisesinin kubbe içi (1653-1657) (iç görünüş) wikipedia (2015p)

İtalyan Barok mimarlıği Michelangelo’dan kaynaklanan büyük hacimler ve ağır süslemelerle görkem ve güç izlenimi vererek şaşırtıcı etkiler yaratmaya yönelmiştir (Bazin, 1998:349). Barok mimaride, sonsuzluğa giden mekan tasavvurunu, ressam, tavan ve duvarlara yaptığı göz aldatıcı resimlerle genişletiyordu. Böylece gerçek olmayan mekanlar gerçekte olana ilave ediliyor ve hayalle gerçek birbirine karışıyordu (Şekil 25) (Turani,1992, s.449).

İtalya’da Bernini ve Borromini dışında, Cortona (1596-1669), Guarino Guarini (1624- 1685), Filippo Juvara (1678- 1736) ve Baldassare Longhena (1598-1682) gibi isimler de önemli eserler bırakmış mimarlardır.

3.3.3.3. İtalya Dışında Barok Mimari

Barok mimari, resim ve heykelde olduğu gibi etkisini İtalya dışında farklı Avrupa ülkelerinde (İspanya, Fransa, Polonya, Bohemya) göstermiştir.

42

İspanya’da Barok mimari ilk örneklerini kilisede vermeye başlamıştır. Bu dönemde İspanyol barok’unun ilk şaheserini 1664’de Granada Katedrali’nin ön yüzünde aynı zamanda ressam, heykelci ve mimar olan Alonso Cano vermiştir.

Mimarlığı gerçek süs ve hareket aşırılığına götürecek olan İspanya’ya özgü Barok Üslubu bulmak için 18. Yüzyıla girmek gerekecektir. Bu yeni Barok üslup, mimar Churriguerra kardeşlerin adıyla Churriguerresco diye anılır. Bu üslup yalnız Madrid’de kalmamış bütün İspanya illerine de yayılmıştır. Üç kardeşten yaşamı ve eserleri en çok bilinen ve yıllarının en çoğunu Madrid’de geçiren Jose Churriguerra’dır (1665-1725). Joaguin (1674-1724) ile Alberto ( 1676-1740) Salamanca’da çalışmışlar bu şehri birçok anıtla donatmışlardır (Yetkin, 1 977).

Şekil 26. Pedro de Ribera, San Fernando Öksüzler Yurdunun ön yüzü, Madrid (1722-1726) wikipedia (2015r)

18. yy’da İspanyol mimarlığı, bezeme öğelerinin ve hareketliliğin aşırılaştığı gerçek Barok Üslubuna kavuşmuştur. Burma sütunlar, sarmal dal ve yaprak öğeleri, kumaş kıvrımları ve melek kabartmalarıyla bezenmiş Barok atlarlar bu dönemin ürünleridir. İspanyol Baroğu’nun bu dönemi CHURRIGUERA ÜSLUBU olarak anılmaktadır (Eczacıbaşı I, 1997, s. 196).

Churrigueresco Üslubunun Madrid’de en büyük ustası Pedro de Ribera’dır.(1683-1742). Bu şehrin yapı işlerini o yönetmiştir. En ünlü, ama aynı ölçüde en çok eleştirilen eseri 1722-1726 arasında gerçekleştirdiği San Fernando Öksüzler Yurdu’nun (Şekil 26) (bugün

43

şehir müzesi) ön yüzüdür. Mimar, bu ön yüzdeki rakseden perdelerin, meyvelerin, düğümlerin, heykellerin aşırı bolluğu altında yapıyı boğmaktadır. Yurt ile aynı zamanda yapılmış olan oymalı atlar yaldızlı atlar arkalıklarını daha da aşırı bir zenginlikle taşa geçirerek bu ön yüzde uygulamıştır (Yetkin,1977, s. 63).

Şekil 27. Narciso Tome, Transparento Kapellası Toledo Katedrali, Toledo, (1721-1732) Arteviaje (2010)

18. Yüzyılın en garip ve en şaşırtıcı eserlerinden biri olan Toledo Katedralinin (Şekil 27) baş altarı arkasında tunç, stüko ve her türlü renkli mermerle yapılmış Transparento Kapellası (1721-1732) da bu bakımdan Barok’a güzel bir örnektir.

İspanya’da mimarlık daha çok dini yapılarda etkisini gösterdi. Barok mimarlık İspanya’dan başka hiçbir yerde böylesine biçimler bolluğu ve kaynaşması görmemiştir. Bu mimarlığın şaheserlerini dinsel yapılarda vermesi bunların ulusal iç tepilere şatolardan ve saraylardan daha çok uygun düşmesindendir. Bu nedenle saray ve şatoların yapımı daha çok İtalyan ve Fransız mimarlara bırakılmıştır.

44

İtalya ve İspanya’dan sonra Barok Mimari etkilerini, Fransa, Orta Avrupa (Avusturya, G. Almanya, Polonya, Bohemya ve azda olsa Rusya) ülkelerinde göstermiştir. Bu ülkelerde İtalyan Barok Üslubunun başarısını hiçbir şey engellememekle birlikte yine de tamamen bölgelere özgü bir üslup gelişti. Bu tipin en dikkati çeken en belirgin özelliği ise aşırı süsleme merakıydı. Şekli ne olursa olsun yapının kendisini kaplayan süslemeye yer hazırlamak için yapılmış havasını uyandırırdı.

Şekil 28. Versailles Sarayı, (1671-1682), Fransa Emlakansiklopedisi (t.y.)

İşlemeli duvarları ve görkemli bahçeleri ile Barok üslubun en popüler temsilcisi, Paris’te bulunan Versay Sarayı (Şekil 28) Le Vau tarafından planlamış, Jules Hardouin (1646- 1708) tarafından 1682’ye kadar inşa edilmiştir.

Louvre gibi Fransız tarihini yansıtan, mimarisini Louis Le Vau ve Jules Hardouin Mansart’ın, dekorasyonunu Le Brun’un, bahçe peyzajını Andre Le Notre’nin yaptığı, Barok mimarisinin karakteristik örneğini ve kraliyetin gücünü temsil eden, modaya yön veren Versailles, (Şekil 28-29) bahçelerinde fiskiyeli havuzlar heykellerin yer aldığı, duvarlarında işlemeli altın varak aynalar, paha biçilmez resimler, devrin şıklığını anlatan ve tasarımı da en üst seviyelere ulaşan değerli mobilyalar, el dokuması ipek halılar, dönemin gösterişini en iyi şekilde yansıtan örnekleri ile dönemin zenginliğini ve gösterişini özetler niteliktedir (Dereboy, 2012, s.113).

45

Şekil 29. Versailles Sarayı Aynalar Galerisi wikipedia (2015s)

Barok’un başka bir özeliği de gösterişli, süslü geniş koridorları olan galerilerdi. Versailles’daki Aynalı Galeri (Resim 29) bunun en önde gelen örneğidir. Barok devrindeki odaların çoğunda olduğu gibi ara sıra galerilere de mimari yapıyı zorla ikinci plana düşürmek pahasına da olsa her yönde gerçeğe uygun bir genişleme duygusu uyandıracak şekilde göz aldatan bazı sahneler resmediliyordu. Bu da sanat şekillerinin birbirini aştığı ve mimarinin resme yenik düşme noktasına geldiği Barok zevkin bir başka özelliğini oluşturmaktaydı (Conti,1997, s. 34-35).

Versailles’ın Aynalı Salon’u (Resim 29) sarayın anlayışını, ihtişamını ve XIV. Louis üslubunu özetleyecek niteliktedir. Burada mermer, bronz, kakmalı veya yaldızlı pirinç ve bakır gibi değerli malzemeler kullanılmıştır (Atasoy,1976, s. 60).

46

Şekil 30. Johann Lukas von Hıldebrandt Artehistoria (t.y.)

Barok devirde yaygın olan başka bir eğilim de heykele mimari işlevler yüklenmesiydi. Viyana’da Johann Lukas von Hıldebrandt’ın yaptığı Belveder’de (Şekil 30) heykellere üzerlerine binen ağır yükü taşımaları fiziksel bakımından olanaksızmış görünümü verilerek (başka bir barok buluşu olan) gözle görülür bir paradoks yaratılmaktadır. Bu motif özellikle Avusturya’da çok sevilip tutunmuştur (Conti,1997, s. 35).

Avusturya ve Güney Almanya’da Barok Mimarlık, 18. yy’ın başlarında ürün vermeye başlamıştır. Katolik Avusturya, Barok üslubun en önde gelen merkezlerinden biri olmuştur. Avusturya’nın yanı sıra Otuz yıl savaşlarından çıkan Güney Almanya ve Katolik Slav ülkeleri Barok mimarlık anlayışını kısa süre içinde özümsemiş ve uyarlamışlardır. İtalyanlar’ı izleyen Avusturyalı mimarlardan Fischer Von Erlach, Viyana Karl Kilisesi ve Salzburg Üniversitesi Kilisesi; Hıldebrandt, Viyana’da Aşağı ve Yukarı Belvedere ile bahçeleri ve St. Peter Kilisesi; Prand Tauer ise Tuna kıyısında gerçekleştirdiği Melk Manastırı’yla ün kazanmışlardır. Bu dönemde Alman dinsel mimarlığının İtalya, sivil mimarlığınınsa Fransa etkisi altında geliştiğni izlenmektedir. Bavyera’da, ASAM kardeşler Cosmas Damian ve Egid Quirin, Münih St. John Nepomuk Kilisesini gerçekleştirmişlerdir. Pöppelmann ve Neumann Alman Baroğu’nun öteki ünlü temsilcisidir. Pöppelmann, Dresden Zwinger ve Fleming Sarayı’nın; Neumann, Würzburg’daki Residenz’in mimarıdır (Eczacıbaşı, I, s. 196).

47

Barok dönem mimari alanında; Guarini, Neumann, Mansard gibi isimlerde önemli eserler bırakan mimarlar arasında sayılabilir.

Geç Barok’ta kilise, asiller, burjuva ve kontlar yarışa girmiş, mekan fantezisi ve yapı ihtirası bütün Avrupa’yı sarmıştır. Mimari süse boğulmuş ve Barok’un bütün olanakları tüketilmiştir. 18. yüzyılın ortasından sonra ise, klasik mimari yani yatay ve dikey hatların sakinliği özlenmeye başlanmıştır (Turani, 2000).

49

Benzer Belgeler