• Sonuç bulunamadı

2 PLASTİK SANATLARDA MEKÂN KONSEPTİ

2.1 Geleneksel Mekân Anlayışı

2.1.5 Barok Dönemde Mekân Anlayışı

Barok sanatla beraber 17.yüzyılda da Rönesans sistemli bir hale gelmiştir. Maniyerist akımın görkeminden ve taşkınlığından gücünü alan barok sanat, girintili çıkıntılı form anlayışlarını gündeme getirmiştir. Bu dönemde çoğalma gösteren temasal yoğunluk beraberinde “enteriör” ve “genre” gibi türleri de

getirmiştir. Ayrıca portre ressamlığında da önemli bir gelişme olmuş, ifade unsuru ışık-gölge yardımıyla iyice kendini bulmuştur.

Barok sanatla Rönesans arasındaki farkı yineleyecek olursak Barok aslında Rönesans içerisinde değerlendirilebilmektedir. Fakat gösterdiği tepkide görmezden gelinemeyecek kadar baskındır. Rönesans’ın baskın olarak akılcı, dengeli, ölçülü ve katı kurallı tavrına karşın akıcı, coşkulu, ölçülü, hareketli kıvrılma ve bükülmelerden oluşur. Rönesans’taki güven duygusunu Barok’ta göremeyiz. Çünkü Barok’ta kompozisyon çoğunlukla diyagonel ve hareketli esaslara dayanmaktadır.

“Perspektif ve rakursinin getirdiği tüm olanakları Barok dönem sanatçısı çekinmeden kullanmıştır. Klasik sanatçı sadeliği, durağanı ve anlaşılırı ararken, Barok sanatçı için cazip olan geçici anların yakalanması idi. Barok resimde çizginin yerini renk geçişlerinin açıklığın yerini belirsizliğin alması her şeyin gölgeler içinde kaybolması bu sebepledir.” 51

Barok sanat tamamıyla kendine has bir üslupla gelmiştir. Işık- gölge ve devinimin yanı sıra Rönesans’a karşılık, yepyeni bir kompozisyon anlayışı söz konusuydu. Bu da açık kompozisyon geleneğinin başlamasıydı. Açık kompozisyon kısaca resim düzlemi içerisinde gösterilen gerçekliğin sanki kadrajın dışında da devam ediyormuş izlenimini vermesine denmektedir.

Barok dönemde açık kompozisyon ilkelerinin en çok kullanıldığı alan tavan resimleridir. Zaten Barok sanatın en önemli karakteristiği olan süslemeci ve dekoratif tavır tavan resimlerinde kendini bulmuştur. Adeta çığır açan bu gelenek açık kompozisyon niteliğinin önemli eserlerini vermiştir. Mekanda farklı bir espası gündeme getirmiştir.

“Tavandaki resme giren mimari elemanlar mevcut mekanın gökyüzüne uzanmasını sağlamış, gerçeklik duygusunun Barok yanılsamasını oluşturmuştur. Bu döneme kadar mekanın bir parçası olan resim, hakimiyeti ele almış, mekan resmin bir

parçası durumuna gelmiştir. Mekanı yırtarak sonsuza uzanan gökyüzü tavan resmi açısından büyük bir yeniliktir. Buna bir örnek olarak bir Rönesans ressamı olan Michelangelo’nun Sistine Şapeli tavan resimleriyle karşılaştırabiliriz”52

Sistine Şapeli içerisinde gerçek bir mimariye yerleştirilmiş ve uyumlanmış figürlere rastlanır. Aynı zamanda bu freskler sinematografik bir yapı içermekle birlikte her biri bir hikaye anlatan sekanslar niteliğindedir. Böylece tek bir blok yapıda bütün hikayenin sergilenişi Rönesans’ta ki kompozisyon anlayışının mekansal uyumunu da yok etmiştir. Aynı zamanda bu eser mimari yüzeye uyum sağlamak için deforme olan fakat insan gözüne doğru gözüken figürlerle beraber yeni bir optik hareketi başlatır. Bir bakıma izleyici işin içerisine katılacak ve resmi kendisi kuracaktır. Böylece Sistine Şapeli ile Barok Sanat ve sonrasına uzanan zengin bir problematikler süreci başlamaktadır.

Barok dönemin kendi genel karakteristiği içerisinde ise mekan içinde odak olan ışık patlamalarının çevresinde istiflenen girintiler söz konusudur. Bu girintiler ve kuytuluklar atmosferin gizemini de arttırarak derinlik etkisini desteklerler.

“Bu derinlikler, mekanın yüzey etkisinden uzaklaşmasıyla bütüne gedikler açarak yan yana geldiğinde dehlizlerin içerisinden sızan ışıkların yarattığı mekancıklardır. Sanki mekan karanlığın kendisi, bize kalan birer eğretilemedir. Bu eğretilemeye dönüşen karanlıkta mekan sınırsızca yayılır.”53

Kısacası Barok atmosferin mekanı, iki karanlık ortasında gerçekleşen aydınlanmış ortamdır. Böylece yüzeyde üç ayrı bölüm elde edilir. Birincisi bizdeki karanlıktır. Böylece izleyici hemen içeri alınmış olur. İkincisi tuvalin yüzeyinde patlayan ışıklı alandır, onu yutacakmış gibi kuşatan arkadaki mekan ise üçüncü bölümü oluşturur. Bize ait olan, duygusal yoğunluk ve dalgalanmalarımızı barındıran kendi karanlığımızdır. Bu karanlık, diğer bir boyut olan ve doğanın yansımasının yüzeyde temsil bulduğu aydınlık uzamlardan resmin kendi karanlık derinliklerine uzanır. Bu koyuluklar yüzeyde derecelenerek sanki tüm gerçekliği peçeleyen ama

52 http://www.belgeler.com/blg/2fih/barok-sanata-bakis 53 Veli Mert, a.g.t s, 24.

tersinden baktığımızda içindeki gücülüğü her an dışsallaştıracakmış gibi yoğun olan karanlık boyutlardır.

Barok dönemde mekan anlayışını en yetkin düzeyde ortaya koyan yapıtlardan birisi ünlü İspanyol ressam Diego Velasquez’in54

(1599-1660) “Las Meninas” (Nedimeler) isimli eseridir. Velazquez Kral IV. Philip için çalışmıştır. Ancak diğer çoğu saray ressamları gibi saray ailesinin veya siparişlerin en güzel ve ideal taraflarını çizmedi işin içine her zaman kendi bakışaçısını da kattı. Bu yüzden sanatı Barok resimler yapmasına rağmen ileriki yıllarda izlenimcilerden kübiklere pek çok ressama ilham vermiştir. “Las Meninas” resim tarihinde çok önemlidir.

Resim 15 Diego Velasquez, “Las Meninas”, 1656-1657, Tuval Üzerine Yağlıboya, 318x276 cm.,

Prado Mizesi, Madrid, İspanya.(http://commons.wikimedia.org/wiki/File:Velazquez- Meninas.jpg), (03.04.2012).

54

Kral dördüncü Felipe’nin sarayında baş ressam olarak çalışmıştır. Barok dönemin kendine özgü ressamlarındandır ve portreleriyle ünlenmiştir. Kendi dönemine hakim sadace güzel şeyleri resmetme anlayışını kırarak gerçeğin ilk gerçek ressamı olarak anılmıştır.

Genel olarak söylenecek olunursa ilk defa üç boyutun yansıtıldığı resimlerden birisidir. Eser belkide tarih boyunca hakkında en çok makale yazılan yapıttır, halada tartışılan tarafları vardır. Resimde çoban köpeği ile birlikte oniki karakter bulunmaktadır.

Dizilimi şu şekilde özetlersek o dönem kralın hayatta kalan tek çocuğu Prenses Margaritha ortadadır. Sağında ve solunda nedimeleri vardır. Solda Velazquez resim yapmaktadır. Çoban köpeğinin yanında sarayda yaşayan Alman ve İtalyan cüceler, onların arasında bulunan yaşlı hizmetli ve korumalar, kapıda ise ressamın akrabası olduğu tahmin edilen saray çalışanı vardır.

Las Meninas’ın sürpriz öğesi duvardaki aynadan yansıyan solda Kraliçe Marine ve sağda Kral IV. Philip’in yansıyan görüntüsüdür. Velazquez’in prenses Margaritha’yı mı baş karakter aldığı, Velasquez’in kral ve kraliçenin resimlerini yaptığı sırada kendi görüntüsünü resmettiği, resmin bir ayna yansıması olup olmadığı gibi yüzlerce soru sorulmuş tartışılmıştır. Resmin optik sorunsalları ve taşıdığı özne sorularına karşın adının nedimeler olması oldukça ilginçtir. Pablo Picasso55 1957 yılında Las Meninas’ın ellisekiz kübik versiyonunu yapar. Tam olarak gerçekliği doğrulanmasa da resimde Velazquez’in üzerinde görülen şövalyelik sembolü kırmızı haç ölümüne çok üzülen I.V. Philip’in sanatçıya saygısını sunmak üzere bizzat kendisinin yaptığı söylenir.