• Sonuç bulunamadı

C. AHLAT’IN SİYASÎ ORTAMI

II. BÖLÜM

ORTAÇAĞ TÜRK KÜLTÜR VE MEDENİYETİNDE AHLAT’IN

SOSYO-EKONOMİK DURUMU

A. TÜRK KÜLTÜR VE MEDENİYETİNDE KUBBETÜ’L İSLAM

Kültür kelimesi Türk Dil Kurumu tarafından 6 farklı şekilde tanımlanmıştır: 1. Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddî ve manevî

değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü, hars, ekin.

2. Bir topluma veya halk topluluğuna özgü düşünce ve sanat eserlerinin bütünü. 3. Muhakeme, zevk ve eleştirme yeteneklerinin öğrenim ve yaşantılar yoluyla

geliştirilmiş olan biçimi. 4. Bireyin kazandığı bilgi. 5. Tarım.

6. Uygun biyolojik şartlarda bir mikrop türünü üretme.260

Biz bu çalışmamızda Ahlatşahların kültür ve medeniyeti üzerinde dururken kültürün birinci tanımından yola çıkacağız.

Günlük konuşmalarımızda ya da sanat ve bilim çalışmalarında kullandığımız kültür sözcüğü Latince kökenli olup Türkçeye Fransızcadan geçmiştir. Latince “cultura” toprağa bir şeyler ekip ürün almak, üretmek anlamlarında kullanılıyordu. Voltaire, Fransız Devrimi öncesinde bu kavramı insan zekâsının oluşumunu ve

260 Türkçe Sözlük, 11. Baskı, TDK, Ankara 2011, s. 1558.

gelişimini belirleyen terim olarak kullanınca sözcük değişik bir anlam kazanmış oldu. Fransızcadan Almancaya ilk önce “cultur” daha sınırları “kultur” şeklimde geçen sözcük zamanla bütün Avrupa dillerine yayıldı.261 Kültür kelimesi uzun bir süre uygarlık kelimesi ile aynı anlamda kullanılmıştır. Örneğin Hegel, bu iki kelimeyi aralarında bir ayrım gözetmeksizin kullanmıştır. Ancak daha sonra bu ki kavram arasında bir ayrım yapma ihtiyacı hissedilmiştir.262 En sonunda antropologlar, E.B. Tylor’dan itibaren uygarlıktan daha başka bir kelime arayışında bulunmuşlardır.263 E.B. Tylor; kültür kavramını ilim, inanç, sanat, ahlak, kanun ve gelenekleri kapsayan bir bütün olarak tanımlaması üzerine kültür tanımı bilimsel bir içerik kazanmıştır.264 XX. yüzyıl başlarında kültür kavramını Türkçe olarak tanımlayan Ziya Gökalp, Fransızcadaki “culture” sözcüğüne karşılık “hars”265 (milli kültür) ve “tehzib” sözcüklerinin kullanabileceğini dile getirmiştir. Ancak Gökalp, harsı demokratik ve milli, tezhibi ise aristokratik ve milletlarası olarak tanımladığı için kültürü karşılayan en iyi kelimenin hars olduğunu ifade etmiştir. Gökalp’e göre hars, halk geleneklerinden, yaptığı şeylerden, örflerinden, sözlü ve yazılı edebiyatından, dilinden, musikîsinden, dininden ahlâkından, estetik ve ekonomik mahsullerinden ibarettir.266

Kültür kelimesi birçok bilim adamı tarafından farklı şekillerde tanımlanmıştır. Kültür kelimesini ilk kez bilimsel bir temele dayandıran antropolog Tylor, kültürü uygarlık kelimesi ile eş anlamda kullanmış ve şöyle tanımlamıştır; “Kültür ya da uygarlık, insanın bir toplumun üyesi olarak edindiği bilgi, inanç, sanat, ahlak, gelenek ve göreneklerle her türlü beceri ve alışkanlıklarını içeren karmaşık bir bütündür.” Kültürü antropolojik olarak tanımlayan Tylor’dan sonra antropoloji dışında toplumbilim, halkbilim, tarih, sanat tarihi gibi bilimlerin ana konularından biri olmuştur. Kültürün birkaç tanımını ele alacak olursak;

261 Şerafettin Turan, Türk Kültür Tarihi, Bilgi Yayınevi, Ankara 2014, s. 15.

262 Fernand Braudel, Uygarlıkların Grameri, (Çev. Ali Kılıçbay), İmge Kitabevi, İstanbul 1996, s. 29. 263 Fernand Braudel, a.g.e., s. 30.

264 Bozkurt Güvenç, İnsan ve Kültür, Remzi Kitabevi, İstanbul 1979, s. 95-100. 265 Hars, Arapça’da toprağın işlenmesi, tarım anlamına gelmektedir.

266 Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, (Haz. Mehmet Kaplan), Milli Eğitim Bakanlığı. Yayınları,

“Kültür, bir toplumun tüm hayat biçimidir.” (R. Linton)

“Kültür, belli bir düşünceler sistemi ya da bütünüdür.” (C. Wissler)

“Kültür, topumdaki geçmiş davranışların biriktirilerek aktarılan sonuçlarıdır.” (L.J. Carr)

“Kültür, bir insanın gereksinimlerinin karşılanması için doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak çalışan araç ve gereçler ile gelenek görenekler ve bedensel veya düşünceyle ilişkili alışkanlıkların tümüdür.” (B. Malinowski)267

“Kültür, bir milletin dinî, ahlâkî, hukukî, muakalevî, bediî, lisanî, iktisadî, fennî hayatlarının ahenkli bir bütünüdür.” (Z. Gökalp)268

“Kültür, her toplumun kendine has yaşayış ve davranış tarzıdır.” (İ. Kafesoğu)269

“Kültür, insan hayatının maddî ve manevî ve her türlü faaliyet şeklini ve bunların vasıta ve neticesi olan eserlerin bütünüdür.” (M. Kaplan)270

Medeniyet ise; Arapçada şehir anlamına gelmektedir. Batı dillerinde medeniyet kelimesinin karşılığı “civilisation” dur ve Latince’de şehirli anlamına gelmektedir.271 Medeniyet kelimesi Batı’da ilk defa Fransızca olarak (civilisation) Marquis de Mirabeau tarafından kullanılmıştır. Daha sonra ise bu kelime İngilizcede görülmeye başlanmıştır. Bu kelime Fransa ve İngiltere’de seçkin zümrelerin hayat tarzını ifade etmekteydi. Zaman içinde anlamı değişerek içeriği genişlemişse de bu anlamını kısmen muhafaza etmektedir. Medeniyet kavramı günümüzde üç ayrı anlamda kullanılmaktadır:

267 Şerafettin Turan, a.g.e., s. 16-17.

268 Ziya Gökalp, a.g.e., s. 30.

269 İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2015, s. 16.

270 Mehmet Kaplan, “Kültür ve Kültürü Meydana Getiren Unsurlar”, Türk Kültür ve Medeniyeti

(Makaleler), C. I, Atatürk Üniversitesi Türk Kültür ve Medeniyeti Araştırma Enstitüsü Deneme

Yayınları, Sevinç Matbaası, Ankara 1976, s. 53.

1. Gündelik dildeki “medenî insan” deyiminde olduğu gibi başkalarına karşı görgülü davranma konusunda insana kendini kontrol etme yeteneği veren kural ve değerler bütünüdür.

2. Gelişmiş olarak kabul edilen toplumu gelişmemiş olan toplumlardan ayıran özelliklerdir.

3. Ortak özellikler gösteren sosyal gruplar veya bunların bütünüdür. Eski Mısır Medeniyeti, İslâm Medeniyeti, Ortaçağ Medeniyeti gibi.272

Ziya Gökalp, medeniyet kavramını çeşitli milletlerin ortak müesseselerinin toplamı olarak tanımlar.273 İbrahim Kefesoğlu’na göre ise medeniyet, milletlerarası ortak değerler seviyesine yükselen anlayış, davranış ve yaşama vasıtâları bütünüdür.274

Görüldüğü gibi kültür ve medeniyet birbirinden ayrı kavramlardır. Bu kavramları İbrahim Kafesoğlu ve Ziya Gökalp de birbirinden ayırmışlardır. Kafesoğlu’nun ayrımına göre:

1. Kültür, karakter bakımından hususî, medeniyet umumîdir. 2. Medeniyet, kültürlerden doğar.

3. Bir kültürün varlığı bir milletin mevcudiyetini veya bir topluluğun varlığı bir kültürün mevcudiyetini gösterir.275

Gökalp’ın ayrımına göre ise:

1. Medeniyet uluslararası olduğu halde, kültür millidir.

2. Medeniyet, bir milletten başka bir millete geçebilir fakat kültür geçemez.

272 Tahsin Görgün, “Medeniyet”, DİA, C. 28, Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2003, s. 298.

273 Ziya Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, (Hazırlayanlar: İsmail Aka-Kâzım Yaşar Kopraman), Kültür

Bakanlığı Ziya Gökalp Yayınları, İstanbul 1976, s. 17.

274 İbrahim Kafesoğlu, a.g.e., s. 16. 275 İbrahim Kafesoğlu, a.g.e., s. 16.

3. Bir millet medeniyeti değiştirebilir fakat kültürünü değiştiremez. 4. Medeniyet, usûl ve akıl vasıtalarıyla yapılır. Kültür ise ilham ve hads

vasıtalarıyla yapılır.

5. Medeniyet, ikitisadî, dinî, hukukî, ahlâkî fikirlerin toplamıdır. Kültür ise dinî, ahlâkî, bediî duyguların toplamdır.

Ahlat’taki Türk kültür ve medeniyetine bakacak olursak; Ahlat, Van Gölü’nün kuzey batısında bulunan bölgenin kadim şehirlerinden biridir. Sübhan ve Nemrut Dağları arasında Van Gölü’ne nazır eğimli platolar üzerine kurulmuş olan Ahlat, adeta bir açık hava müzesi görümündedir. Geniş bir sahada kurulan şehir, her zaman stratejik bir konuma sahip olmuştur. Ahlat, Orta Asya’dan kopup Anadolu’ya gelen Türk kafileleri için Anadolu’da ilk durak noktası olmuştur. Öyle ki Orta Asya’dan gelen Oğuz boyları bir süre burada konakladıktan sonra Anadolu’nun içlerine doğru hareket etmişlerdir.276 Nitekim Kayı aşiretinden bir grup Türkmen, XI. yüzyıl ortalarında bu şehre gelmiş ve burayı kendilerine yurt tutmuşlardır. Bu dönemde kayılar, bölgede kurulmuş olan ve Ahlat’ın altın çağını yaşadığı Ahlatşahlar Devleti zamanında yapılan gazalara katılmış ve Gürcülere karşı giriştikleri savaşlarda yer almışlardır. Eyyûbîler’in şehri ele geçirmesinden sonra da Süleyman Bey önderliğindeki bu Kayı aşireti buradan ayrılarak Anadolu’nun içlerine doğru hareket etmişlerdir.277 Ahlat’ta Türk kültürü Ahlatşahlar’ın kurulmasıyla yaygınlaşmıştır.278

Ahlatşahlar döneminde Ahlat, sanat, ticaret, ilim ve kültür açısından çok ileri bir düzeye ulaşmış, bu bağlamda Türk medeniyeti tarihinde önemli bir rol oynamıştır.279 Bu şehir, Türklerin nüfus bakımından yoğun şekilde yerleştikleri ve Anadolu gazalarında üs olarak kullandıkları bir yerdi. Bu durum bölgede ilk Türkleşen şehirlerden birinin Ahlat olduğunu göstermektedir.280

276 Celil Arslan, “Bitlis/Ahlat’taki Türk Devri Yapıları” Türkler, C. 8, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara

2002, s. 83.

277 Mükrimin Halil Yinanç, “Ertuğrul Gazi”, İA, C.IV., MEB, İstanbul, 1987, s. 335. 278 Osman Turan, a.g.e., s. 135.

279 Osman Turan, a.g.e., s. 132.

280 Ali Sevim-Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi -Fetih, Selçuklu ve Beylikler Dönemi-, TTK, Ankara 1989,

İslâm dünyasında bazı önemli şehirlere unvanlar veriliyor ve bu şehirler isimleri yerine çoğu kez aldıkları unvanlar ile anılıyordu. Ahlat şehri de özellikle XII. ve XIII. yüzyıllarda Kubbet’ül İslâm (İslâm’ın Kubbesi) unvanını almıştır. Ortaçağ İslâm dünyasında sadece üç şehir bu unvanı almıştır. Ahlat haricindeki diğer şehirler Belh ve Buhara idi. Ahlat’ın Ortaçağ’ın ilim ve kültür merkezi olan Belh ve Buhara şehirleri ile aynı unvana sahip olması bu şehrin ilim ve kültür bakımından yüksek bir mevkîde olduğunu göstermektedir. 281 1229 yılında Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad’ın Celâleddin Hârizmşah’a gönderdiği bir mektupta “… âbidlerin ve

zâhidlerin kaynağı, imamların, hafızların yurdu ve Kubbet’ül İslâm olan Ahlat…”282 İfadelerinden Ahlat’ın ne derece önemli bir şehir olduğunu anlamak mümkündür.

Ahlat’ın Selçuklu Devleti döneminde “Selçuklu Rönensansı’nın yaşandığı

belde” olarak tanımlanması da Ahlat’ın bilim ve kültür açısından yüksek bir mevkîde

olması ile ilgidir.283

Anadolu şehirleri içerisinde Kubbet’ül İslâm unvanını alan tek şehir olan Ahlat’ta gerçekten de çalışmamızın ileriki safhasında göreceğimiz gibi birçok ilim adamı yetişmiştir. Buradaki bilimsel faaliyetler şehrin bu unvanı hak ettiğini göstermiştir.