• Sonuç bulunamadı

3. ORYANTALİZM TARİHİ

3.2. Aydınlanma Çağından Modern Çağa Oryantalizm

Ortaçağ’ın sonlarına doğru Osmanlı Devleti ile olan siyasî ilişkilerinin yanı sıra Doğu ile Batı arasındaki ekonomik ilişkiler, Doğu’yu gezen seyyahların ve misyonerlerin sayısındaki artış da oryantalizm çalışmalarının gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. 16.yy ve sonraki yüzyıllarda meydana gelen Rönesans Hareketi ile ortaya çıkan hümanist eğilimler Avrupa’nın Şark’la ilgili yaptığı çalışmalarda daha objektif davranmasını sağlamıştır. Bu yeni gelişen bilim, sanat ve düşünce faaliyetleri kilise etkisinde olmaması hasebiyle Hristiyanlık taassubunun etkisi önceki dönemler kadar aşırı olmamıştır.165

1539 senesinde Paris’te kurulan College de France für Cenillanme Pastel okulunda Arapça öğretimine başlanmıştır. Bu öğretim işi ilk gerçek oryantalist addedilen Guillame Postel getirilmiştir. Postel, Doğu’da bulunduğu süreçte aralarında Ahd-i Cedid nüshalarının da bulunduğu pek çok Arapça, Süryanice el yazması eser biriktirmiştir.166 Zakzuk kitabında Postel’in Arapça’nın gerek misyonerlik gerekse

oryantalizm için gerekli olduğuna dikkat çekmek için şu sözlerine yer vermiştir: “Arapça uluslararası dil olması niteliği ile Mağribli, Mısırlı, Suriyeli, İranlı, Türk,

Tatar ve Hintlilerle yapılacak iletişim ve ilişkilerde yarar sağlar. Zengin bir edebiyata sahiptir. Onu güzelce öğrenen kimse, Kitab-ı Mukaddes kılıcıyla bütün Hristiyanlık

163 Yaşar, Alman Oryantalizminde…, s. 34. 164 Yaşar, Alman Oryantalizminde…, s. 35. 165 Bulut, Oryantalizmin Kısa Tarihi, s. 58-59. 166 Bulut, Oryantalizmin Kısa Tarihi, s. 60.

54

düşmanlarını yenip onların kendi inanç ilkeleriyle karşılarına çıkarak mağlup edebilir bir tek dili (Arapça) bilmek suretiyle kişi bütün dünyayla ilişki kurabilir.”167

İlk Arapça gramer kitabı Thomes von Erpeinus tarafından yazılmıştır. 1586 yılında, Büyük Toscana Dükü Kardinal de Medici’nin kurduğu matbaalar aracılığıyla Avrupa’da Arapça kitapların basımı ve yaygınlaşmasını kolaylaştırmıştır. O dönemde İbn-i Sina’nın tıp ve felsefe eserlerinin de aralarında bulunduğu pek çok eserin basımı yapılmıştır.168

1613 Yılında Hollanda Leiden Üniversitesi’nde bir Arapça kürsüsü açılmıştır. Bu kürsünün ilk sahibi Thomas Erpenius olmuştur. Erpenius, Ebu’l-Fida’nın coğrafyasını, Mirhand’ın Farsça tarihini incelemiş; ilk dönem İslâm Tarihi için önemli olan Taberî tarihinin Türkçesine sahip olmuş Avrupa’daki oryantalist araştırmalara önemli katkılarda bulunmuştur.169 Levinus Warnerus, Leiden’deki kütüphaneye 1000

civarında el yazması eser hibe etmiştir. Böylece Leiden Avrupa’daki Arabiyat araştırmalarının merkezi haline gelmiştir.170 Daha sonra 1632’de Cambridge’de

kurulan Arapça kürsüsünün kuruluş gerekçesi ticareti geliştirmek ve Hristiyanlığı yaymak gayesi olmuştur.171 1634’te Oxford’da Edward Pocock tarafından ilk kez

Arapça kürsüsü kurulmuştur.172

17. Asırda akademik çalışmaların yanı sıra ipek ve değerli taşlar için İran’a seyahat eden tüccarlar, diplomatlar ve Şark’a seyahat eden maceraperestler de gerek İslâm dini gerekse Müslümanlara dair din, dil ve kültürle ilgili birikim ve tecrübelerini Avrupa’ya taşıyarak oryantalizmi beslemiştir.173

17. yüzyıl sonlarına doğru, misyonerlik hedefleri ve İslâm düşmanlığı vasıflarını korumakla beraber oryantalizmde yeni bir eğilime şahit olunmuştur. Bu eğilim 18.yy’da da devam etmiştir. Bu temayülde olan oryantalistler, İslâm’a karşı sempati içeren objektif ve tarafsız bir gözle araştırma yapma gayreti içinde

167 Zakzuk, Oryantalizm, s. 19. 168 Zakzuk, Oryantalizm, s. 19-20.

169 Bulut, Oryantalizmin Kısa Tarihi, s. 52 170 Bulut, Oryantalizm, DİA, c.33, s. 430. 171 Zakzuk, Oryantalizm, s. 20.

172 Yaşar, Alman Oryantalizminde…, s. 36. 173 Bulut, Oryantalizmin Kısa Tarihi, s. 62.

55

olmuşlardır. Bu duruma zemin hazırlanmasında, kilise hegemonyasından kurtulan düşünce sisteminin rasyonalist çehreye evrilmesi etkili olmuştur. Böylece Avrupalı rasyonalistler, Ortaçağ’ın İslâm’a karşı gösterdiği zulüm ve haksızlığı telafi etmeye çalışmışlar, İslâm’a ve Müslümanlara daha ılımlı ve vicdanlı bir yaklaşım sergilemişlerdir.174

Batı’da Rönesans ve Reform’dan sonra din algısı da değişime uğramıştır. Daha önce sadece ibadet ve âyin ritüelleri için kullanılan “din (religion)” kavramı, bu dönemde insanlar tarafından kurulan itikat ve amelden oluşan sistemin adı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Önceleri din, ilâhî menşe’li ve aşkın olana dönük eylem/ibadetleri olan bir inanç biçimi iken; beşer menşe’li inanç ve amelden oluşan bir sisteme evrilmiştir.

Aydınlanma düşünür ve yazarlarından kimisi, Hristiyanlığı ve Kilise’yi eleştirirken, Hz. Peygamber ve ashâbının cesaretini, asaletini ve sadakatini vurgulamak suretiyle İslâm dinini kullanmıştır. Rasyonalist düşüncenin yayılmasıyla birlikte 17. ve 18. yüzyıllarda İslâm’a yaklaşımlar ılımlılaşmış ve objektif olmaya çalışılmıştır.175

18. yüzyılda J.J. Reiske’nin bu ılımlı tutumun bir öncüsü olmuştur. Almanya’da ilk ciddi Arap Dili araştırmaları yapan müesseseyi kurmuştur. Latince kaleme aldığı eserinde İslâm dinini methetmiş, Hz. Peygamber’i yalancı ve sapık olarak niteleyenlere karşı çıkmıştır. Bu yaklaşımı, din adamlarınca tekfir edilmesine sebebiyet vermiştir.176

Zakzuk 18.yy Batılı anlayışındaki sınırlı değişimi ifade ederken Maxime Rodinson’un şu ifadesine yer vermiştir: “Gerçek şu ki, 18. asır, Müslüman Şark’a

kardeşçe ve anlayışlı bir gözle bakıyordu. Bütün insanlardaki kabiliyet ve mevhibelerin eşit olduğunu söyleyen fikir, insanlara eski asırların İslâm dünyasına yönelttiği ithamları tenkitli bir gözle inceleme imkânı verdi. O asrın gerçek dini olan bu fikrin yayılmasına canlı bir ümitlilik yardım ediyordu. Rönesans devrinde,

174 Zakzuk, Oryantalizm, s. 21-22. 175 Yıldız, Oryantalizm ve İslâm…, s. 24. 176 Zakzuk, Oryantalizm, s. 25.

56

Müslümanlar da başkaları gibi insan kabul edilmeye başlandı hatta onlardan pek çoğu Avrupalılardan üstün bile görülüyordu.” Rodonson daha sonraki süreçte bu değişimin

esas Şark algısını yıkmaya muktedir olamadığını, Garb’ın hüviyet değiştirse de özünü koruyan algısını şöyle dile getirmiştir: “19. sırada da Müslüman Doğu, hâlâ düşman

kalmaya devam ediyordu. Fakat hezimet ve mağlubiyete mahkûm bir düşman… Şark memleketleri, daha çok, güçlü bir mazinin yıkılmış ve dağılmış kalıntılarına benziyordu.”177

1705 senesinde İslâm ile ilgili ilk eser “ed-Diyânetü’l-Muhammediye” Oryantalist Adrian Reland tarafından yayımlanmış, pek çok Batı diline tercüme edilmiştir. Reland, bu eseriyle Batı’daki İslâm ve Müslümanlara karşı olan yanlış algıyı tashih etmeye gayret etmiştir.178 Arapça kaynaklara dayanılarak kaleme alınmış

olan bu eser Rönesans Batısının İslâm ile ilgili ilk bilimsel kitabı addedilmiştir. Yine aslına uygun İlk İngilizce Kur’ân tercümesi de George Sale tarafından1734 yılında Londra’da yayımlanmıştır.179

Şark dünyasının geleneklerini, hayal ve gerçeklerini, zenginliklerini, fakirliklerini, iyilik ve kötülüklerini, efendi ile kölelerini vs. fantezi ve gerçeklikleriyle birlikte ilgi uyandıracak şekilde konu edinen “Bin Bir Gece Masalları (Arabian Nights)” Antoine Galland tarafından tercüme edilmiştir.180 Bu eserde, Müslümanlar gerçekten uzak, hovarda, maceraperest ve entrikacı kimseler olarak tasvir edilmiştir. Bu kitap, pek çok nesil tarafından rağbet görmüş, okunmuştur.181