• Sonuç bulunamadı

2. OSMANLI AYDININA YERLĐLĐK ÇERÇEVESĐNDE BĐR BAKIŞ

2.1. Tanzimat ve Değişme Çabası

2.1.2. Aydın Despotluk Devresi

Bu dönem yeniliklerinde dikkat çeken özellik Tanzimat dönemi de dâhil olmak üzere tüm Osmanlı yenileşme çabalarında göze çarpacak temel bir özelliği ortaya koyar: eskinin yanına yeniyi koymak. Osmanlı devlet adamları, ulema ve toplumun desteğine sahip olmadıkları için gereken yenilikleri yaparken alanla ilgili tümden bir yenileşme hamlesinin yerine devletin ihtiyacını karşılayacak kadarını sağlayacak bir yenileşme yolunu takip ederek âdeta dozu düşük tutma yolunu tercih etmişlerdir. Daha şehzade iken “Fransız kralı Louis XVI ile gizli gizli muhabere

47 T. Zafer Tunaya, a.g.e, s.20. 48 T. Zafer Tunaya, a.g.e, s.20. 49 T. Zafer Tunaya, a.g.e, s.20.

eden, Đshak Bey namında bir mutemedi vasıtasıyla Avrupa ahvali hakkında fikir edinmeye çalışan… III. Selim” 50dönemini kapsayan “kısmi müessese ıslahları

devri”nin kısaca görünüşü bundan ibarettir.

“Nizam-ı Cedit gibi geniş bir program, III. Selim gibi aydın bir hükümdar

ulema ve yeniçerilerin birleşmesi sonucunda ezilmişti.”51 Ondan sonra tahta çıkan II.

Mahmut’un yaptığı yeniliklerin ilki olan Sekban-ı Cedid Ocağı da yeniçerilerin hışmına uğramaktan kendini kurtaramadı.

“Bir yıl içinde iki isyanın zaferini kazanan, kendilerine rakip iki ordunun nüvesini yok eden ve bunların müessirleri olan III. Selim’le Alemdar Mustafa Paşa’nın başını yiyen, her nevi disiplin, mesuliyet ve vazife hissinden mahrum bulunan yeniçerilerin küstahlık ve şımarıklığının hududu yoktu.” 52

Ancak Tanpınar’ın yenileşme yolundaki en önemli amillerden biri olarak nitelediği zaman kavramı53, burada kendini göstermiştir. Osmanlı yenileşmesinde yeni bir neslin ortaya çıkmasında rol oynayan ve “biriktirici” görevi üstlenen zaman, II. Mahmut dönemindeki olayda ise olayların gerçekleşme anının kritikliğiyle padişaha altın bir fırsat sunmuştur. Daha önce de birçok savaşta başarısız olan yeniçerilerin tüm mevcutlarına rağmen Yunan isyanını bastırmakta yetersiz kalmaları, onlardan daha az sayıda Mısır askerinin olayı bastırması ilk defa kamuoyunu yeniçerilerin aleyhine çevirmiş ve uyarıcı bir tesir yapmıştır. Yenileşme tarihinde bu an saray ile ilmiye sınıfının anlaşmaya vardığı ilk noktadır ve bu da yeniçerilerin kaldırılması fırsatını sunmuştur. 25 Mayıs 1826’da ulema, yeniçerilerin kaldırılması için fetva vermiş ve 15 Haziran 1826 tarihinde ocak kanlı bir şekilde ortadan kaldırılmıştır. Böylece yeniliklerin önündeki önemli bir engel bertaraf edildiği gibi ilk defa bir alanda yeninin yanında eski uygulamasına son veriliyor ve askeri alan tamamen yenileşmeye açık hale getiriliyordu. Tanpınar bu değişikliğin; ocağa dayanan ulema sınıfının, desteğini kaybetmesiyle önemini yitirmesi ve memlekette hükümdarlık müessesesinin tek başına hâkim olması sonucunu doğurduğunu söyler.54

Tunaya’nın “Aydın Despotluk Devresi” diye adlandırdığı bu dönemde sonraki yıllarda meyvelerini verecek başka bir atılım daha yapılmıştı. Bu da eğitim

50 A. Hamdi Tanpınar, a.g.e, s. 61. 51 T. Zafer Tunaya, a.g.e, s.23.

52 Mümtaz Turhan, Kültür Değişmeleri, Devlet Kitapları, Đstanbul 1972, s.227. 53 A. Hamdi Tanpınar, a.g.e, s. 61.

alanında yapılan yeniliklerdir. Bu yenilikler, Osmanlı tarihinde ilerleyen yıllarda ilk defa sivil bir muhalefetin ortaya çıkmasını hazırlayacak zemini oluşturuyordu.

Avrupa yenileşmesinde en önemli rolü üstlenen ve “birey”in haklarını isteyen muhalefet Osmanlı devletinde olmadığı için sultanın halka sunduğu yenilikler, kendi haklarından feragatta bulunması gibi uygulamaların hepsi sultanın kendi koyduğu kısıtlamalardır ve bu bir “otolimitasyon”55 olarak sayılabilir. O zamana kadar yapılan yeniliklerin tamamının bu karakterde olduğunu belirten Tunaya dönemi kısaca şöyle özetler:

“Bu hareketler, geleneklerle savaşmaktan çekinmeyen, mutlak otoritesine muayyen bir dozda rasyonalizm katan bir hükümdar tarafından gerçekleştirildiği için sistem ‘aydın despotluk’ münevverî istibdat özelliğine sahip sayılabilir.” 56

Şimdiye kadar takip ettiğimiz bu yeniliklerin toplum katmanlarındaki tesirlerini ve devlete kattıklarını görebilmek için bakış açımızı biraz daha genişletip var olan dünya sistemini de dikkate alarak meseleye bakmak zorundayız. Dış olaylar, Fransız ihtilalinin uyandırdığı milliyetçi akımlar, Fransa’nın Doğu meselesinde eskisi kadar etkin rol almaması, Rusya’nın her geçen gün yeni ve büyük bir devlet olarak ağırlığını hissettirmesi gibi gelişmeler Osmanlı devletinin yaptığı yeniliklerin çehresini değiştirecek ve olumlu sonuç vermesini engelleyecektir.

“Kırım Savaşı’ndan sonra Osmanlı devletinin toprak bütünlüğünü sağlayan

müttefikleri yenilikler için devlete zaman kazandırmıştı.”57 Bu durum elbette kendi

çıkarlarının bir parçasını oluşturuyordu:

“Balkanlardan Arap ülkelerine kadar genişleyen bir alanda yerleşmiş ilişkileri tasfiye etmek mümkün değildi. Rusya ve Avrupa devletlerinin Yakın Doğu ülkeleri üzerinde şimdi daha da derine giden çıkarlarının gerekleri de buna elverişli değildi. Osmanlı Đmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünü sürdürmesi, Batı dünyasının iki güçlü devleti haline gelen Đngiliz ve Fransız imparatorluklarının politika ilkelerinden biri haline gelmişti.” 58

Bu anlayış devlete zaman ve zemin kazandırırken 1789 ihtilalinin neden olduğu ayrılıkçı ve milli akımlar ise yeniliklerin olumlu karşılık bulma zeminini yok ediyordu. Hristiyan unsurlar için Osmanlı Devleti’nin yapacağı yeniliklerin fazla önemi yoktu; o zamana kadar devlete bağlı yaşayan bu unsurların dillerinde dolaşmaya başlayan yeni amaç milli devletlerini kurmaktı.

55 T. Zafer Tunaya, a.g.e, s.26. 56 T. Zafer Tunaya, a.g.e, s.26.

57 Eduard Philippe Engelhardt, Türkiye’de Çağdaşlaşma Hareketleri: Tanzimat, Örgün Yayınevi, Đstanbul 2010, s. 480.

Müslüman topluma gelindiğinde Türk toplumunun yeniliklere karşı yaklaşımı ilmiye sınıfının koyduğu tavır nedeniyle oldukça mesafeliydi. Hatta bu yeniliklerin önündeki en büyük engeli ortadan kaldıran II. Mahmut için kullanılan “Gâvur Padişah” nitelemesi yeniliklere hangi gözle bakıldığıyla ilgili önemli ipuçları sunuyordu. Türkler dışındaki Müslüman toplulukların hali de diğerlerinden farklı değildi. “II. Mahmut’un son yıllarında bile Arnavut, Arap, Kürtlerin askerlik hizmeti

zorunluluğu yüzünden ayrılıkçı kımıldanmaları başlamıştı.” 59 Toplum yapısı

bakımından içinde bulunulan durumu Berkes, General Marmont’un anılarında yazdıklarından hareketle şöyle özetler:

“Acaba Türk (Osmanlı) Đmparatorluğu yeniden kurulabilir mi? Đmparatorluğun kurulu olduğu eski temel artık yoktur. Nüfüsun çoğunluğu olan Hıristiyan halkın bu devleti diriltme, ona bağlılıklarını sürdürme işine katılmaları beklenemez. Türklerin eski ihtişam ve zafer günlerinde başardıkları milletleri kaynaştırma, aralarında çıkar birliği kurma olanakları bugün yoktur. Türk ile Hıristiyan bugün yalnız bölünmüş değil, birbirine düşmandır. Đmparatorluğun Asya kıtasındaki parçasında bulunan Araplar Muhammedî oldukları halde, onlar arasında da Türk’ün kendini koruma gücüne inançları kalmamıştır. Bunlar şimdi yalnız kendi güçlerini sezmekle kalmıyor, o gücün bilinçlenişine bile varmışlardır. Hatta bir üstünlük bilinci bile geliştirmeye başladılar.”

60

Böyle bir durumda yaşamaya çalışan devlet bir taraftan Avrupa devletlerinin kendine tanıdığı zamandan faydalanmaya, bir taraftan da ülkede bulunan değişik milletleri bünyesinde tutmaya çalışıyordu. Kendi ihtiyaçlarının karşılanması için Batılılaşmayı zorunlu sayan Osmanlı elitinin karşısına bunun için başka bir sebep daha çıkmaktadır: Batı.

“Batı’nın Osmanlı’yı modernleşmeye zorlamasının ardında yatan neden elbette devletin yaşamasını arzu etmesinden çok bir güç olarak ona tahakkümde bulunma hakkına kavuşma isteğinden kaynaklanmaktadır. Osmanlılar karşısında üstünlüğünü tesis ettikten sonra Batılı devletler Babıali’ye önce tavsiyelerde bulunmuşlar, sonra teşebbüsü ele alarak ıslahat yapılması için müdahale safhasına geçmişlerdir. Daha sonta bu müdahale ağır bir baskı haline gelmiştir. Batı, Osmanlı devletinin kurtuluşuna ve kalkınmasına çok kere Haçlı zihniyeti ile fakat her şeyin üstünde menfaatleri açısından bakmıştır.” 61

Bir yandan Osmanlı devletinin modernleşmesi için onu yönlendiren Batılı devletler bir yandan da bu değişiklikleri kendi çıkarlarıyla uyumlu hale getirmenin yollarını bulmaya çalışıyorlardı. Yenileşme çabaları, dış devletlerin Osmanlı’yı yönlendirme manevraları yaptıkları tehlikeli bir siyasi görünüm arz etmektedir.

59 Niyazi Berkes, a.g.e, s. 206. 60 Niyazi Berkes, a.g.e, s. 206. 61 T. Zafer Tunaya, a.g.e, s.33.