• Sonuç bulunamadı

2. AVRUPA BİRLİĞİ’NİN TEMEL İKTİSADİ MALİ KURUMLARI VE

3.4. Avrupa Borç Krizinde Alınan Önlemler

Büyümeyi ve Ekonomi Koordinasyonu Sağlamaya Yönelik Önemler:

Avrupa’nın en önemli yapısal sorunlarından birisi büyüyememe sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Aslında bu durum bütün yapısal sorunların kaynağını oluşturmaktadır. Avrupa’nın büyüme sorununun çözebilmek için ilk yapılacak şey bu sorunun oluşmasına neden olan faktörlerin anlaşılması, öncelikli alanların belirlenmesi, stratejinin bulunması ve buna uygun politikaların gerçekleştirilmesi gerekli görülmektedir (Darvas vd., 2013:8). Avrupa'nın büyümeyi gün geçtikçe artırmak için yaptığı yeni düzenlemeler Avrupa 2020 stratejisi ve Euro Artı Paktı (Euro Plus Pact)’ın inşa edilmesini sağlamaktadır.

-Avrupa 2020 Stratejisi: Avrupa için, akıllı, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyüme tavsiye etmektedir. Lizbon Stratejisi’nin uzantısı niteliğinde hazırlanan bu program büyüme, yüksek istihdam, verimlilik ve sosyal uyumun temin edilmesi hedefleri bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu programın Avrupa'nın yapısal problemlerinin çözmek için yapıldığı kastedilmektedir (Akbaş & Apar, 2010: 2).

2020 Strateji Belgesi’nde, AB'nin krizden çıkış süreci ve 2020'ye kadar yaşanabileceklerle ile ilgili iyimser daha az iyimser ve kötümser olmak üzere üç senaryo bulunmaktadır. İyimser senaryoda, AB 2020’nin çizdiği yolu takip ederek sürdürülebilir iyileşme oluştuğu, ekonomik krizin etkisinin giderildiği, kriz öncesindeki büyüme rakamlarına geri dönüldüğü senaryo iken, daha az iyimser senaryo, daha az bir iyileşmenin gerçekleştiği, ancak iktisadi düzenlemelerin hızlı gerçekleşmediği ve kalıcı kayıplara neden olduğu senaryodur. Kötümser senaryoda ise, ekonomide meydana gelen kaybın on yıl süreceği, kalıcı kayıplar sonucunda işsizlik oranlarının oldukça yükseldiği, sosyal problemler meydana geldiği ve AB’nin negatif etkilendiği bir

164

senaryodur. Kötümser senaryoda ise, kalıcı kayıpların yaşanmasının yanı sıra gelecekte de büyümeye yönelik kayıpların yaşanacağı beklenmektedir (Bakar vd., 2012: 486).

Kriz sonrasında alınacak önlemler arasında uyumlu bir çalışmanın olması gerektiği ve AB’nin birlikte hareket etmesi gerekliliğinin anlatıldığı ve krizin ortaya çıkmadığı ilk zamanlarda oluşan yapısal sorunların yok edilmesi gerektiğinin altı çizilmektedir (Akbaş & Apar, 2010: 3). Avrupa Birliği'nin asıl hedefi 2020 yılında bu senaryolardan iyimser olanının hayata geçirilmesi planlanmaktadır. Bunun için ise Akıllı Büyüme, Sürdürülebilir Büyüme, Kapsayıcı Büyümenin gerçekleştirilmesi gerekmektedir

Avrupa'nın 2020 temel hedefleri şunlardır (Akbaş & Apar, 2010: 3):

i. 20-64 yaş arası nüfusun istihdam oranının %69 seviyesinden %75 seviyesine artırmak amaçlanmaktadır,

ii. GSYİH’nin %3'ünün Ar-Ge (Araştırma-Geliştirme)'ye ayrılması hedefinin gerçekleştirilmesi düşünülmektedir.

iii. Sera gazı salınımının 1990 tarihiyle karşılaştırıldığı zaman en az %20, şartlar elverişli ise %30 oranında düşürülmesi ve AB’nin enerji tüketiminde yenilenebilir enerjinin payının %20 oranına kadar artırılması ve %20 oranında enerji verimliliği sağlanması beklenmektedir.

iv. Okulu erken bırakanların oranının %15'ten %10 oranına azaltılması, 30-34 yaş arasındaki yükseköğrenim mezunu nüfus oranının %31'den %40 oranına artırılması hedeflenmektedir.

v. 20 milyon insanın refah seviyesi yükseltilerek yoksulluktan kurtarması sonucunda ulusal yoksulluk sınırı altında yaşayan vatandaşların sayısının

%25 oranında azaltılması amaçlanmaktadır.

165

Rekabet Paktı (Competitiveness Pact): Sınırların olmadığı küresel ekonomilerdeki rekabet, iktisadi hareketlerin belirleyici unsuru olmaktadır. Bu bakımdan “rekabet gücü” ülkeler açısından önemli bir kavram haline gelmektedir.

Yükselen ekonomilerin küresel ekonomilerden aldıkları payı artırmak için uğraşmaları, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin düşük işgücü maliyetleri, esnek üretim yapıları ve sahip oldukları yüksek rekabet gücü gibi faktörler, AB ülkelerinin iktisadi gelişimine katkı sağlamaktadır (ABGS, 2011: 18-19).

Euro Artı Paktı (Euro Plus Pact): Almanya ve Fransa’nın tavsiye edilmesiyle oluşturulan Rekabet Paktı'nın içerisinde sert hükümler bulunması nedeniyle karşılaşılan tartışmalar sonucunda, Pakt’ ın içeriğinin yumuşatılması kararlaştırılmış ve bu kapsamda oluşturulan yeni belge “Euro Artı Paktı” (Euro Plus Pact) olarak adlandırılmaktadır. Bu Pakt’ ın ana hedefleri içerisinde kamu maliyesinde sürdürülebilirliğin oluşması, rekabetçi bir ekonomi ve sağlıklı bir finansal sistemin kurulması yer almaktadır. Bu bakımdan, Euro Bölgesi ülkelerinin Devlet ve Hükümet Başkanları 11 Mart 2011 yılında Brüksel'de toplanarak Avrupa'nın rekabet gücünü ve ekonomik yakınsama hedefini, ekonomi politikalarında daha güçlü kurulan ortaklıklar vasıtasıyla ile sağlamayı hedefleyen bir Pakt’ ın kurulması hususunda anlaşmaya varmaktadır (ABGS, 2011: 24).

Pakt, rekabet gücünü, istihdamı, kamu maliyesi sürdürülebilirliğini ve mali istikrarı artırmayı planlamaktadır. Bunların yanı sıra vergi politikalarında koordinasyonu da artırmayı hedeflemiştir. Bu pakt dört temel kılavuz kuralı üzerine kurulmuştur. Bunlar (ABGS, 2011: 26);

 Bu girişimin mevcut ekonomik yönetimin güçlendirilmesi ile ilgili alınan önlemlerle uyumlu, aynı zamanda bu çalışmalara artı değer katması planlamaktadır. Pakt ekonomik ilerlemeye ek katkılar sunmayı taahhüt etmektedir. Bu taahhütleri fazla iddialı olduğu için zaman gerekmektedir.

166

 Avrupa Komisyonu'nun bu taahhütlerin uygulanmasında aktif bir rol oynaması öngörülmektedir. Avrupa Parlamentosu da bu süreçte vermesi gereken desteği verecektir.

 Pakt, Birlik ekonomilerinde rekabeti artırmayı ve yakınlaşmayı sağlamayı hedeflemektedir

 Üye ülkelerin hükümetleri ve devlet başkanları her yıl, ekonomik rekabet ve yakınlaşmayı sağlayıcı politikaları açıklamalıdırlar. Her yılsonunda Avrupa Komisyonu bu plana ne kadar uydukları konusunda bir rapor yayınlayacaktır. En başarılı ülkeler diğer ülkeler için örnek teşkil edecektir.

Buna ek olarak üye ülkeler alacakları önemli ekonomik reformlar için pakta danışmak zorundadırlar.

 Euro bölgesine dâhil ülkeler, rekabet gücünün artması için tek pazar fikrinin uygulanması gerektiğini burada yinelemişlerdir. Pakt tek pazar anlayışını ve işleyişini desteklemektedir.

-Avrupa Dönemi: Ekonomik ve parasal birlik içinde bulunan ülkeler arasında herhangi bir üye ülkenin gerçekleştireceği faaliyet sonucu birliğin genelini etkileyen negatif veya pozitif dışsallıkların meydana çıktığı bilinmektedir. Bir ekonomik ve parasal birlik olan Avrupa Birliği’nin büyük bir kısmını etkisi altına alan borç krizi sürecinde de aynı durum gözlenmektedir. Krizden önceki dönemde Birlik’te bulunan üye ülkelerin ekonomi politikaları belirli kurallar ve oransal değerler çerçevesinde belirlenmiştir. Bazı ülkelerde etkisini daha fazla hissettiren borç krizinin, kuralların uygulanamaması sonucunda domino etkisi yaratarak Birlik geneline yayıldığı tespit edilmektedir. Son kriz döneminde üye ülkelerin birbirlerini ve Birlik’in genelini etkileme miktarlarına bakıldığında gerek üye ülkeler arasında gerekse de Birlik düzeyinde krizi önlemeye ya da atlatmaya yönelik yeterli uyum ve düzenin bulunmadığı

167

görülmektedir (Yiğit, 2012: 154). Bu minvalde, üye ülkelerin ekonomi politikalarında belirleyicilik arz eden kurallar ve oransal değerlerden daha üst düzeyde bir ekonomi yönetim yapısı sağlayacak adımların atılması kararlaştırılmaktadır. Bu bağlamda geliştirilen uygulamalardan biri de Avrupa Dönemi olarak adlandırılmaktadır.

Avrupa Dönemi, üye ülkelerin yıllık ekonomik ve bütçesel politika koordinasyonlarını sağlamaya yönelik olarak, üye ülkeler ulusal düzeyde politika kararlarını almadan önce onlara yol gösterilmesi anlamını taşımaktadır. Üye ülkeler arasındaki politika düzenini sağlamak amacıyla uygulanan yol gösterme faaliyeti İstikrar ve Büyüme Paktı ile Makroekonomik Dengesizlik Prosedürü kapsamında yapılmaktadır. Avrupa Dönemi, Avrupa 2020 Stratejisi’nin gerçekleştirilmesine de hizmet etmektedir. Bu doğrultuda, Avrupa Dönemi uygulamasıyla temel olarak yapılmak istenen, üye ülkelerin ulusal bütçeleri onaylanmadan önce Birlik düzeyinde değerlendirmeler yaparak onlara tavsiyelerde bulunmaktır (Yiğit, 2012: 154).

Birlik’e, üye ülkelere yönelik tavsiyelerde bulunma yetkisinin verilmesi, Birlik içinde yönetişime katkı sağlayacağı ön görülen ve ekonomi politikalarının düzenlenmesini içeren yeniliklerin getirildiği anlamını taşımaktadır. Son krizden çıkarılan derslerle birlikte, Avrupa Dönemi pratiğinin ekonomi politikası düzenlenmesine yönelik üç maddeden oluşması tasarlanmaktadır. Bunlar (Delors vd., 2011: 2):

 Yapısal Reformlar: Öncelikli ilkeleri akılcı, sürdürülebilir ve kapsayıcı büyüme olan Avrupa 2020 Stratejisi doğrultusunda yapılması planlanan uygulamalar bu başlık içinde bulunmaktadır. Birlik içinde yapısal reformların Avrupa 2020 Stratejisi ile getirilen yedi yeniliğe uygun olarak gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Üye ülkelerin ise, yapısal reformları Ulusal Reform Programları’ nın bir parçası olarak yerine getirmesi gerektiğinin altı çizilmektedir.

168

 Bütçesel Gözetim: İstikrar ve Büyüme Paktı’nın koruyucu ve düzeltici taraflarının geliştirilmesi ve genişletilmesiyle uygulanması tasarlanmaktadır.

Ek olarak ulusal bütçelere dair çeşitli kurallar oluşturmaları beklenmektedir.

 Makroekonomik Dengesizliklerin Gözetimi: İktisadi politikalarının düzenlenmesiyle ilgili yeni bir unsurdur. Özellikle yaşanan son krizin üye ülkeler arasında var olan rekabet farklılıklarından dolayı Euro’ya ciddi boyutlarda hasar verdiği gözlemlenmektedir. Bununla ilgili olarak ekonomik cari işlemler dengesi, borçluluk durumu gibi göstergeleri içerisine alan yeni prosedürün Birlik’ teki makroekonomik dengesizlikleri önlemek ve düzeltmeye yönelik olarak uygulamaya konması kararlaştırılmaktadır.

Avrupa Birliği’nde üye ülkeler arasında ve Birlik genelinde ekonomi politikası koordinasyonunu güçlendirmeyi hedefleyen Avrupa Dönemi’nin belirli bir süreç dahilinde işlemesi kararlaştırılmıştır. Kararlaştırılan sürecin her yıl Kasım ayında Komisyon’un Birlik’in karşılaştığı ekonomik zorlukları tanımlayan ve öncelik tavsiyelerini içeren Yıllık Bütçe Değerlendirmesi’ni yayınlamasıyla başlaması öngörülmüştür. Yıllık Bütçe Değerlendirmesi aynı zamanda üye ülkelerin, bir önceki yılda Ülkeye – Özel Tavsiyeler’i yerine getirip getirmeme konusunda değerlendirilmesini içermektedir.

2014 yılının Mart ayında yapılan Avrupa Konseyi (Zirvesi)’nde, Uyarı Mekanizması Raporu temel alınacak şekilde, Birlik’e ve üye ülkelere yönelik önceliklerin kabul edilmesi ve faaliyetlere yönelik yol haritasının çizilmesi gerçekleştirilmek istenmiştir. Daha sonra üye ülkelerin Ulusal Reform Programları’nı ve İstikrar veya Yakınlaşma Programları’nı belirlemeleri kararlaştırılmıştır. Akabinde Komisyon’un üye ülkeler tarafından belirlenen programlara yönelik değerlendirme yapması ve Ülkeye – Özel Tavsiyeleri üye ülkelere önermesi kararlaştırılmıştır. Son

169

olarak Ülkeye – Özel Tavsiyeler’in Konsey tarafından resmi olarak kabul edilmesiyle sürecin tamamlandığı görülmektedir (Zeitlin & Vanhercke, 2014: 24-25).

-Altılı Paket: Birlik içinde ekonomik uyumun geliştirilmesi kapsamında alınan tedbirlerden biri Altılı Paket’tir. 2011 tarihinde Konsey’in onaylaması ile aynı yıl içinde uygulamaya sokulan Altılı Paket, makroekonomik politikaların ve yapısal reformların genişletilmiş bir biçimde kontrol edilerek gerçekleştirecek ayarlamaları içermektedir.

Bunun yanı sıra Altılı Paket, yapılacak olan düzenlemelere uyum sağlayamayan üye ülkelere yaptırım uygulanmasını önermektedir. Bu durumda, Altılı Paket kapsamında beş tüzük ve bir direktif uygulamaya konulmaktadır. Bu yeni reformlar ile amaçlanan, aşırı dengesizliklerin ortaya çıkmasını önlemek ve sürdürülebilir kamu maliyelerinin sağlanabilmesi için gerekli olan koordinasyon düzeyini oluşturmaktır. Bu düzenlemelerin gerçekleştirilmesiyle para birliğinin uzun vadedeki istikrarının iyileştirileceği düşünülmektedir (Council of The European Union, 2011: 1).

Altılı Paket kapsamında uygulamaya geçirilen beş tüzük ve bir direktif, üye ülkelerin orta vadeli mali hedeflerini gerçekleştirebilmeleri için gereken İstikrar ve Büyüme Paktı’nın önleyici ve düzeltici taraflarını geliştirmeyi amaçlamaktadır. Öte yandan Aşırı Dengesizlik Prosedürü içerisinde, kurallara uyum sağlamayan üye ülkeler için uygulanması planlanan otomatik yaptırım mekanizması da Altılı Paket içerisinde bulunmaktadır (Zeitlin & Vanhercke, 2014: 23).

İstikrar ve Büyüme Paktı’nın güncellenmesine ve Aşırı Dengesizlik Prosedürü ile otomatik yaptırım mekanizması üzerine yapılan reformlar aşağıdaki tabloda gösterilmektedir.

Altılı Paket’le birlikte İstikrar ve Büyüme Paktı’nın önleyici ve düzeltici taraflarına yönelik iki madde yürürlüğe girmektedir. Bu maddelerden birincisini harcama kuralı oluştururken diğerini düzeltici kısmı oluşturmaktadır. Harcama kuralına

170

göre, üye ülkelerin harcamalarındaki artışın belirlenmiş olan potansiyel büyüme oranını aşmaması koşuluna bağlanmaktadır. Bunun gerçekleşmemesi halinde, kuralı uygulamayan üye ülkeler için ceza, faizli teminat ve Komisyon uyarıları söz konusu olmaktadır. Fakat, üye ülke ekonomilerinde büyük bir daralma yaşanması durumunda ortaya çıkabilecek kuraldan sapmalara karşı herhangi bir yaptırım gerçekleştirilmemesine karar verilmektedir. İstikrar ve Büyüme Paktı’nın düzeltici bölümünde ise, Aşırı Dengesizlik Prosedürü (ADP)’nün oluşturulması konusunda anlaşmaya varılmaktadır. ADP ile beraber borçlarının GSMH’ye oranı %60’ı aşan ülkelerde bu oranın düşürülmesi için önlem alınmasına karar verilmektedir. Üye ülkelerin borç miktarlarını azaltmak adına alınacak önlemlerin üç yıllık bir süreçte ve her bir yılda %60 oranını aşan kısmın 1/20 oranında indirgenerek yapılması kararlaştırılmaktadır (Avrupa Birliği Bakanlığı, 2011: 6).

-İkili Paket: Euro bölgesinde bulunan üye ülkelerde gerçekleşen borç kriziyle ilgili olarak devam etmekte olan belirsizliğin üye ülkelerin ekonomik, finansal ve bütçesel verilerine yönelik negatif dışsallıkların meydana gelme olasılığını arttırdığı gözlenmektedir. Euro bölgesine üye ülkeler arasında negatif dışsallıkların meydana gelme ihtimalinin artması, Altılı Paket’ te olduğu gibi, Avrupa Parlamentosu’nu ve Konseyi’ni, Mayıs 2013 tarihi sonunda Euro bölgesinde gözlem yöntemlerini genişletmeyi amaç edinen iki reformu uygulamaya koymaktadır. İktisadi koordinasyonu geliştirmek üzere uygulamaya konan bu yeni reform İkili Paket olarak adlandırılmaktadır. İkili Paket, Euro bölgesinde finansal istikrarla ilgili olarak ciddi boyutlarda zorluklarla karşılaşan üye ülkelerin ekonomik ve bütçesel anlamda kontrollerinin genişletilmesi amaçlanmaktadır. Aynı zamanda İkili Paket’in diğer hedefleri arasında üye ülkelerin taslak bütçe planlarının gözden geçirilmesi ve Euro

171

bölgesine üye ülkelerin aşırı açıklarının düzeltilmesi bulunmaktadır (European Commission, 2013: 6-7).

Bu hususta cevaplanması gereken iki soru meydana gelmektedir. Bu sorular, üye ülkelerin bütçe taslak planlarının kontrolünün nasıl sağlanacağı ve ekonomik ve finansal anlamda zorluk yaşayan üye ülkelerin aşırı bütçe açıklarının hangi yöntemler vasıtasıyla düzeltileceğidir. Üye ülkelerin bütçe yasa tasarılarını her yıl 15 Ekim’den önce Komisyon’a ve Eurogrup’a göndermeleri yoluyla bütçe tasarılarının denetimi yapılmaktadır. Komisyon ve Eurogrup üye ülkelerin gönderdiği bütçe yasa tasarılarını, İBP ve Avrupa Dönemi’nin unsurlarından biri olan Ülkeye-Özel Tavsiyeler kapsamında ele aldıktan sonra, üye ülkelere önerilerde bulunduğu bilinmektedir. Komisyon’un üye ülkelerin bütçe yasa tasarılarında ciddi boyutlarda bir uyumsuzluk saptaması durumunda, üye ülkelerden tasarıların yeniden incelenmesini isteme hakkı bulunmaktadır. Üye ülkenin iktisadi durumunun aşırı bütçe açıklarının tehlikeye attığı belirlenmektedir. Bu durumda üye ülkelere Avrupa İstikrar Mekanizması’ndan finansal yardım aktarılması ile Komisyon’un ve Avrupa Merkez Bankası’nın kontrolü altında sağlanacak kurtarma paketinin oluşturulma haberi verilmektedir (De Prest vd., 2012:

111-112).

Ekonomik ve finansal anlamda zorluk çeken üye ülkelere dair gözetim mekanizmasının genişletilmesi, bütçe tasarı planlarının incelenmesi ve aşırı açıklarının düzeltilmesi bağlamında finansal yardımlar yapılması göz önüne alındığında, İkili Paket ile herhangi bir mali hüküm yaratılmadığı görülmektedir. Başka bir ifadeyle, İkili Paket içerisinde yer alan düzenlemeler, Altılı Paket içerisinde bulunan kuralların devamı ve destekleyicisi olma özelliğini taşımaktadır. Fakat İkili Paket düzenlemeleri çerçevesinde üye ülkelerin bütçe tasarılarını Komisyon’a göndermeleri ve Komisyon’un tasarılar üzerinde değişiklik isteyebilme hakkı olması çeşitli tartışmaların meydana gelmesine neden olmaktadır (Yiğit & Arı, 2012: 45-46). Bu paketlerdeki tartışmalarla birlikte,

172

Avrupa Dönemi uygulamasında görüldüğü gibi, ulusal parlamentoların bütçeleri üzerindeki yetkilerin kısıtlanabilme ihtimali ortaya çıkmaktadır.

Rekabet Paktı (Competitiveness Pact): Sınırların olmadığı küresel ekonomilerdeki rekabet, iktisadi hareketlerin belirleyici unsuru olmaktadır. Bu bakımdan “rekabet gücü” ülkeler açısından önemli bir kavram haline gelmektedir.

Yükselen ekonomilerin küresel ekonomilerden aldıkları payı artırmak için uğraşmaları, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin düşük işgücü maliyetleri, esnek üretim yapıları ve sahip oldukları yüksek rekabet gücü gibi faktörler, AB ülkelerinin iktisadi gelişimine katkı sağlamaktadır (ABGS, 2011: 18-19).

Avrupa Merkez Bankası'nın Aldığı Önlemler: 2010 tarihinde Yunanistan'da ortaya çıkan kriz, daha sonra tüm Avrupa ülkelerini etkisi altına almasıyla beraber, AMB krize müdahale etmektedir. AMB, piyasalarını dengede tutma çabaları ve para transmisyon mekanizmasının sağlıklı bir şekilde işlemesi için önlemler almaya yönelmektedir. Bu önlemler 10 Mayıs 2010'da Tahvil Piyasaları Programı (Securities Market Programme – SMP)'nın kurulmasını sağlamaktadır. Bu programda, tahvillerin ikincil piyasalardan satın alınması kararlaştırılmaktadır. Bu alımlar kurtarma ilkesini (no- bail out clause) ihlal etmemesi sonucunda ikincil piyasaların sınırlandırılmış olduğu görülmektedir (Cour vd., 2012:9).

Alınan önlemler ilk olarak krizin etkisini hafiflettiği ve Avrupa ülkelerine kamu maliyeleri ile ilgili düzenlemeleri uygulayabilmeleri için ek süre verildiği görülmektedir. Fakat tıpkı Yunanistan gibi üye ülkeler bu süreyi iyi bir şekilde kullanamadıkları görülmektedir. Kriz, Temmuz 2011'de diğer Avrupa ülkelerinin tahvil piyasalarında da görülmektedir. AMB, ikinci büyük tahvil alım programı aracılığıyla 40 milyar Euro'luk tahvil satın aldığı bilinmektedir. Alınan tüm bu önlemlerin aksine durumun giderek kötüye gitmesi, borç krizinin yerleşmesine, kredi daralmasına, banka hisselerinin büyük miktarda değerinin azalmasına ve bankaların fazlasıyla ek sermayeye

173

ihtiyaç duymasına sebep olmaktadır. Bu durum ise AMB' nin yeni tedbirler almasını sağlamıştır. (Eser vd., 2012:13). Bu tedbirler;

 3'er yıl vadeli, 1 yıl içinde erken ödeme opsiyonlu LTRO yapılması düşünülmektedir.

 Likidite teminatlarının genişletilmesi amaçlanmaktadır.

 Munzam karşılık oranlarının düşürülmesi beklenilmektedir.

Alınmış olan bu tedbirler piyasada oldukça olumlu karşılanmaktadır. Fakat 2012 yılında İtalya ve İspanya'nın kamu maliyesinde problemlerin ortaya çıkması ve bu durumun çözülebilmesi için doğru yöntemlerin uygulanmaması gibi sorunların hala var olduğu bilinmektedir. Bu bakımdan ekonomik istikrar için kalıcı düzenlemelerin oluşturulması amaçlanmaktadır. Kriz ile beraber AMB'nin almış olduğu tedbirler gözden geçirildiği zaman finansal danışmanlık yapmasının yanı sıra ülkeler için danışmanlık yaptığı ve Avrupa'da Sistematik Risk Kurulu'na destek vermiş olduğu bilinmektedir. Sonuç itibariyle kriz AMB'ye yeni fonksiyonlar ve roller yüklemektedir (Ergin, 2013: 167).

Kredi Havuzu: Borç krizi ile zor durumda kalan Yunanistan’a kredi sağlamak amacıyla sadece bir defa oluşturulmuş olan mekanizma, kredi havuzu olarak adlandırılmaktadır. 2008 krizi sonrası yaşadığı borç krizi ile bu bütçe açığını borç ile kapatamayan Yunanistan'ı, girmiş olduğu kriz döneminden kurtarmak için böyle bir mekanizman kurulmuş olduğu görülmektedir. AB ülkelerinden, Avrupa Komisyonu vasıtasıyla 80 milyar Euro ve IMF'den 30 milyar Euro alınması sonucunda toplamda 110 milyar Euro'luk bir kredi havuzunun oluşturulması kararlaştırılmaktadır (AB Bülten, 2011).

14 Mart 2012 tarihinde Euro Bölgesi ülkelerinin Ekonomi Bakanlarının katıldığı Yunanistan İçin İkinci Ekonomik Uyum Sağlama Programı içerisinde 2012-2014 yılları

174

için geçerli 130 milyar Euro ek destek sağlanması hususunda anlaşmaya varılmaktadır.

Bu tutar ilk programdaki desteklere ek olarak verilmektedir. İlk programın finansmanı çok taraflı krediler oluştururken, ikinci programdaki desteklerin sağlayıcısı ise Avrupa Finansal İstikrar Mekanizması’nın olduğu görülmektedir. 2014 yılının sonuna kadar uygulanan yardımların büyüklüğünün 164,5 milyar Euro’ya ulaşacağı beklenmektedir.

Bu desteğin 144,7 milyar Euro’su Avrupa Finansal İstikrar Mekanizması tarafından karşılanırken, kalan 19,8 miyar Euro’luk kısım ise IMF tarafından karşılanmakta olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda, Mart 2012 tarihinde Yunanistan IMF ile beraber Uzatılmış Fon Kolaylığı olarak adlandırılan 28 milyar Euroluk yeni bir anlaşma imzalamış olduğu görülmektedir (Uçar, 2012: 25).

Yunanistan’a verilen desteklerin devamlılığı için bazı performans kriterlerini daha iyi sağlaması ve Avrupa Konseyi’nin uygulanan iktisadi politikaları onaylaması gibi koşulları sağlaması gerektiği bilinmektedir. İkinci Ekonomik Uyum Programı’nın hedefi 2020 yılına kadar Yunanistan iç borç stokunu GSMH’nin %117 oranına düşürmektir. Bu durumun oluşması için geleceğe yönelik pek çok yeni düzenlemenin yapılması koşulunun da programa eklenmiş olduğu görülmektedir (Turgan, 2013: 241).

Makroeokonomik İstikrarı Sağlamaya Yönelik Önemler:

Krize karşı bir önlem olarak kurulan AB mekanizmalarının ardındaki çıkış noktası, uyguladıkları sürdürülemez maliye politikaları sonucunda ciddi borç yükü altına giren Euro Bölgesi ülkelerinin borçlanma maliyetlerinin de önemli ölçüde artması sonucunda daha derin mali problemlerle karşı karşıya kalmış olmalarıdır. Kurulan mekanizmaların temel amacı mali sorunlarla karşı karşıya kalan ülkelerin borçlanma maliyetlerini düşürebilmektir

Borç krizin etkilerinin azaltılması için çeşitli uygulamalar veya fonlar oluşturulmuştur. Bu durumla alakalı olarak kriz sürecinde üye ülkelere finansal yardım

175

sağlamak adına Avrupa Finansal İstikrar Mekanizması (EFSM), Avrupa Finansal İstikrar Fonu (EFSF) ve Avrupa İstikrar Mekanizması (ESM) kurulmuş olduğu bilinmektedir. Bu kurumların alt başlıklarında büyüklüklerine, hangi ülkeye ne kadar finansal yardım sağlandığına yönelik açıklamaların var olduğu görülmektedir.

-Avrupa Finansal İstikrar Mekanizması (EFSM): Kriz sürecinde bütçe açıklarının ve kamu borçlarının artmasından dolayı finansla ile ilgili güçlük çeken üye ülkeler olan Yunanistan, Portekiz, İspanya, İtalya ve İrlanda’nın borçlanma maliyetlerini azaltmak ve onlara finansal anlamda destek sağlamak amacıyla kurulan mekanizmalardan biri de EFSM olarak bilinmektedir (Sibert, 2010: 2).

EFSM, iki hedefin hayata geçirilmesini sağlamak amacıyla kurulmuş olduğu görülmektedir. Bu hedeflerde, zor durumda olan üye ülkelerin kamu maliyelerinin sürdürülebilirliğini sağlaması ve piyasalardan finansman sağlama kapasitesini tekrar oluşturması beklenmektedir. Piyasalardan finansman kapasitesini inşa edilmesi sonucunda iki hedef gerçekleştirilmektedir. Bu hedefler, 9 Mayıs 2010 yılında Ekonomik ve Mali İşler Konseyi (ECOFIN)’nin karar vermesiyle EFSM’nin kurulmuş olduğu görülmektedir. EFSM, Avrupa’da kriz boyunca finansal alanda istikrarı sağlamak adına tedbir paketinin bir parçası gibi yürürlüğe girmektedir. ECOFIN tarafından planlanan toplantının asıl amacı, problemli üye ülkelere finansal destek sağlanmasını resmi bir şekle getirerek piyasalarda ortaya çıkan baskının azaltmasını sağlamaktır. Bu toplantının sonunda üye ülkelere finansal destek sağlamak amacıyla 60 milyar Euro miktarında bir mekanizmanın yaratılması hususunda karar verilmektedir (Thompson, 2011: 2). Kararlaştırılan bu miktarın tamamının, Birlik bütçesi yoluyla finanse edilmesi yönünde görüş birliği sağlanmaktadır. Birlik bütçesinin bir garanti olarak kullanılması yoluyla açık piyasalara tahvil ihraç edilmektedir.

176

EFSM’nin ortaya çıkışı, gelişimi, amacı ve nasıl finanse edildiğinin bilgisi verildikten sonra, Birlik içerisindeki hukuki varlığının sorgulanması da beklenilmektedir. Zira Birlik içerisinde EFSM’ nin temel aldığı hukuki metin üzerine birtakım tartışmaların ortaya çıktığı bilinmektedir. Bu tartışmaların kaynağını oluşturan hüküm, Avrupa Birliği’nin İşleyişine Dair Antlaşma’nın 122. maddesinde bulunmaktadır. Bu maddeye göre (Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, 2011: 48): Bir üye devletin zor durumlarla karşılaşması ya da doğal afetler veya denetim dışında oluşan olağanüstü hallerin neden olduğu ciddi zorluklardan doğan mühim bir tehdit ile karşı karşıya kalması olası bir durum olarak görünmektedir. Böyle bir durumda, Komisyon’un tavsiyesi ile Konsey, belirli şartlar dahilinde, Birlik tarafından ilgili üye devlete mali destek verilmesi kararı alınabilmektedir. Konsey Başkanı, alınan kararla ilgili olarak Avrupa Parlamentosu’na bilgi vermekle yükümlüdür.

Antlaşma metninde de belirtildiği gibi, Birlik zorluk içerisinde bulunan üye ülkelere mali destek sağlamasının, üye ülkenin denetimi dışında gerçekleşen olağanüstü bir hal veya doğal afet yaşanması durumunda verilmesi kararlaştırılmaktadır. Fakat borç krizinin negatif sonuçlarından güçlü bir şekilde etkilenen üye ülkeler için Birlik düzeyinde kurulan bir düzenek aracılığıyla mali yardım yapılması, olağanüstü bir hal veya doğal afet kapsamına girmediği için bazı görüş ayrılıkları yaşanmış olduğu görülmektedir. Ancak Borç krizinden yoğun şekilde etkilenen üye ülkelerin zor durum içinde kalmalarının kendi sorumlulukları olduğu belirtilmektedir (Sibert, 2010: 3).

EFSM aracılığıyla üye ülkelere yapılan yardımlarda, mekanizmanın tümüyle bağımsız bir şekilde hareket etmediği görülmektedir. Aksine Avrupa Finansal İstikrar Fonu ve IMF’nin de katılımıyla oluşturulan mali yardım paketlerinin bir parçası konumundadır. EFSM’nin İrlanda’ya ve Portekiz’e yapılan mali yardımlarda yer aldığı görülmektedir. İrlanda’ya yapılan yardımda, mali yardım paketinin toplam tutarının üçte biri (22.5 milyar Euro) EFSM aracılığıyla karşılanmıştır. Aynı şekilde Portekiz’e

177

yapılan mali yardımda, tutarın üçte biri EFSM tarafından finanse edilmiştir. İki yardım paketinde de toplam tutarın geri kalan kısmı EFSF ile IMF tarafından karşılanmıştır (Thompson, 2011: 4).

-Avrupa Finansal İstikrar Fonu (EFSF): Birlik’te meydana gelen borç krizinin negatif etkilerini en yoğun şekilde hisseden üye ülke yüksek bütçe açığı ve kamu borcu sebebiyle Yunanistan olduğu bilinmektedir. Yunanistan, Borç krizi boyunca artan bütçe açığını ve kamu borcunu kapatmak için yüksek faiz maliyetlerine direnerek finansal piyasalardan borçlanmasını gerektirmektedir. Fakat krizin etkilerini ciddi boyutlara taşıması sonucunda Yunanistan’ın içinde bulunduğu zor durumu değerlendiren finansal aktörler aktaracakları kredileri geri alamayacaklarından endişe duyarak Yunanistan’a borç vermeye yönelik çekingen bir tavır sergilemiş oldukları görülmektedir.

Yunanistan’ın yüksek faiz maliyetlerine kabul ederek finansal piyasalardan borç alıp almaması bir fayda sağlamamakla beraber, kamu maliyesinin istikrarını tehlikeye atmaktadır. Aynı zamanda Birlik’ i negatif dışsallıklarla olumsuz bir şekilde etkileyerek krizin Birlik içerisinde diğer ülkelere de yayılmasına sebep olacağı belirtilmektedir. Bu durum sonucunda, Avrupalı politikacılar ve Avrupa Merkez Bankası tarafından Yunanistan’ın içinde olduğu ekonomik bunalıma son vermek için 110 milyar Euro değerinde bir yardım paketi hazırlanmasının kararlaştırılmıştır. Fakat Birlik’te Yunanistan ile beraber İrlanda, İspanya, İtalya ve Portekiz’in de yüksek maliyetlerle borçlandığı görülmektedir. GIIPS ülkeleri olarak adlandırılan ülkelerdeki ekonomik bunalımın etkileri göz önüne alındığında, Birlik içerisinde krizin yayılmasını önlemek için kurtarma paketleri yerine bir fon oluşturulması kararlaştırılmaktadır (Sulik, 2011:

3-4). Avrupa Finansal İstikrar Fonu (EFSF) olarak adlandırılan bu fonun süreli olduğu anlaşılmaktadır.

178

7 Haziran 2010 tarihinde Kurtarma paketinin bir parçası olarak EFSF, bir anonim şirket statüsünde kurulmuş olduğu görülmektedir. EFSF, Euro bölgesi üye ülkelerine süreli olarak finansal desteği sonucunda Ekonomik ve Parasal Birlik’ teki finansal düzen ve işleyişin devamlılığını sağlamayı amaçlamaktadır. 30 Haziran 2013 tarihine kadar faaliyetlerine devam etmesi düşünülmektedir. Ancak EFSF’nin süreli olmasından dolayı bu tarihten sonraki dönemde onun yerine daha kalıcı olması planlanan Avrupa İstikrar Mekanizması (ESM)’na geçilmesine karar verilmektedir (European Commission, 2013: 1).

EFSF’nin asıl görevi, kriz boyunca zor şartlar altında bulunan üye ülkelerin sorunlu tahvillerini ihracat ederek karşılığında ülkelere finansal destek sağlayabilmektir.

Bunu gerçekleştirmek için EFSF içerisinde oluşturulan fonun büyüklüğü 440 milyar Euro olarak belirlenmiş olduğu tespit edilmektedir. Ancak bu tutar içerisinde sadece 250 milyar Euro’luk tutar borç verme kapasitesini oluşturmaktadır. Bu yüzden ilerleyen zamanlarda fonun büyüklüğünde ve borç verme kapasitesinde giderek bir artış meydana geldiği gözlenmektedir. Bu artışla birlikte fon büyüklüğünün 780 milyar Euro olmasına karar verilmesi sonucunda borç verme kapasitesi 440 milyar Euro’ya çıkarılmaktadır.

Euro bölgesi ülkelerinin finansmanı ile Fon miktarlarının oluşturulmaktadır. Bu ülkelerin Avrupa Merkez Bankası’na yatırdıkları sermaye katkılarındaki payları göz önünde tutularak Euro bölgesi ülkelerinin finansmana katılımı gerçekleştirilmektedir (Lapavitsas vd., 2011: 32). Aşağıda yer alan tabloda üye ülkelerin EFSF’nin oluşturulmasındaki katkı miktarlarını görmek mümkündür.