• Sonuç bulunamadı

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde Demokratik Toplum Düzeni Anlayışı

2.2 1982 ANAYASASI’NIN 13 MADDESİ

2.3. ANAYASA’NIN 13 MADDESİNE GÖRE SINIRLAMANIN SINIRI VE USULÜ

2.3.4. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Aykırı Olmama

2.3.4.3. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde Demokratik Toplum Düzeni Anlayışı

Demokratik toplum düzeni ilkesi AİHS’de bazı hakların sınırlanmasına sınır

çizen bir ilke olarak kullanılmıştır. Sözleşmenin 8, 9, 10 ve 11. maddelerinin ikinci fıkralarında “kamu yararı”, “kamu düzeni”, “genel ahlak”, “genel ahlak”ın korunması gibi amaçlarla hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması sınırlamanın demokratik bir toplumda gerekli olması koşuluna bağlanmıştır. Bu ilkenin Sözleşme çerçevesinde yorumlanması Türkiye açısından iki yönden önem taşımaktadır. İlk olarak, Sözleşmeye taraf olması nedeniyle Türkiye’nin, toprakları üzerinde yaşayan herkese sözleşmede tanınan hakları garanti etme yükümlülüğü doğmaktadır. Özellikle, Komisyon’a bireysel başvuru hakkının tanınmasından sonra hak ve özgürlükler rejiminin sözleşme organlarının jurisprüdansına uygun bir duruma getirilmesi ve bu bağlamda, sınırlamanın demokratik toplum gereklerine aykırı olmaması Türkiye için belirgin bir zorunluluk haline gelmiştir. İkinci olarak “demokratik toplum düzeni” aynı zamanda anayasal bir ilkedir. Bu anayasa hükmünün “evrensel, batılı demokrasi” anlayışını ifade ettiği kabul edildiğinde ilkenin yorumlanmasında sözleşme organlarının jurisprüdansı son derece önem kazanacaktır (Uygun, 1992: 179).

AİHM, içtihat yoluyla demokratik düzen çizgisini ya da anlayışını oluştururken,

yapmaktadır. Bu yöntem ile Sözleşme kurumları, içtihadi anlamda demokratik düzen kavramını ortaya çıkarırken bir Avrupa standardından yararlanmaktadır. Böylece, Sözleşme kurumlarının iç hukuk düzenlemelerine ilişkin denetimi de, demokrasi konusundaki Avrupa standardına uygunluk denetimi olmaktadır (Batum, 1993: 222).

Mahkeme, denetimi yaparken üye devletlerin iç hukuk düzenlemelerinin birbirinin aynı olması koşulunu aramamakta, bu konuda üye devletlere belli ölçülerde değerlendirme serbestliği tanımaktadır Sunday Times kararında Mahkeme çizgisini şöyle açıklamaktadır (Yüzbaşıoğlu, 1993: 302): “Sözleşmenin asıl amacı,

üye devletlerin yargılama yetkileri altındaki kişilerle ilişkilerinde uymak zorunda olduklar bazı uluslararası kuralları belirlemektedir. Bu mutlak bir birliğin, aynılığın olması anlamına gelmez, üye devletler, kendilerine uygun gördükleri önlemleri almakta serbest oldukları gibi Mahkeme de ülkelerin temel ayrılıklarını, iç hukuklarındaki esas ve biçim özelliklerini göz önüne almamazlık edemez” .

Kısaca, Mahkeme’ye göre önemli olan Mahkeme’nin belirlediği Avrupa

standardına uygun olarak yapılan değerlendirmelerde, ülkelerin iç hukuk düzenlerinin de tek tek göz önünde bulundurulmasıdır. Mahkeme, bu uygulama çerçevesinde 22.09.1981 tarihli “Dutgeon Kararı”nda da, Sözleşme’ye taraf ülkelerin büyük çoğunluğunda homoseksüel ilişkilerin cezalandırılması gereken bir konu olarak görülmediği tespitinde bulunarak, İrlanda mevzuatındaki yaptırımı öngören katı kuralların sözleşmenin 8/2.maddesine aykırılık oluşturduğu sonucuna varmıştır (Batum, 1993: 223-228).

Demokratik toplum düzeni konusunda ortak bir standart belirlenirken esnek bir

tutum izlenmekte ve Sözleşmeye üye ülkelerin özel koşullar dikkate alınmaktadır. Divan’ın 17.02.1970 tarihli “Delcourt Kararı” ında ve Komisyon’un Federal Alman memurlarının Anayasa’ya bağlılık yemini ile ilgili 11.05.1984 tarihli raporunda, Sözleşme’ye aykırılığı ileri sürülen hukuki düzenlemelerin ortak Avrupa standardını yansıtmadığı tespit edilmiş, fakat Belçika ve Fedaral Almanya’nın özel koşuları göz önüne alınarak sözleşmeye aykırılık yönünde karar verilmemiştir(Uygun, 1992: 180).

Sözleşme Kurumları, üye ülkelerin kendi özelliklerini de göz önüne alarak çizdiği “Avrupa Standart”ı çerçevesindeki demokratik düzenin unsurlarını da, içtihat yoluyla belirlemiştir. Mahkeme, değişik kararlarında “ortak demokratik toplum” kavramından ne anladığını ve bunun unsurlarının neler olduğunu açıklamıştır. Divan’ın 07.12.1976 tarihli “Handyside Kararı”nda bu konu açıklığa kavuşturulmuştur. Buna göre düşünceleri açıklama özgürlüğü, demokratik bir toplumun temel dayanaklarından biridir. Hatta, düşünceleri açıklama özgürlüğünün sadece olağan karşılanan zararsız veya önemsiz görülen bilgiler veya düşüncelerin açıklanması açısından değil, ayrıca devlete ve toplumun belirli bir bölümüne karşı gelen, onları rahatsız eden düşüncelerin açıklanması açısından da geçerli olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca Mahkeme, bu kararında, demokratik toplumun en önemli öğelerinin “çoğulculuk”, “hoşgörü”, ve “açıklık” olduğunu ifade etmiştir (Yüzbaşıoğlu, 1993: 303).

Mahkeme daha sonraki çeşitli kararlarında hoşgörü, çoğulculuk ve açıklığın ne

anlama geldiğini de açıklamıştır. Çoğulculuk, hoşgörü, açık fikirlilik prensipleri çerçevesinde tanımlanan demokratik toplumda, azınlık çoğunluk karşısında korunacaktır. Young, James and Webstr Kararında demokrasinin çoğunluk görüşünün her zaman üstün olması anlamına gelmediği belirlenmiş ve azınlığın korunması ile çoğunlukta olanların bu durumu kötüye kullanmasını önleyecek bir dengenin sağlanması gerektiği ifade edilmiştir (Çavuşoğlu, 1994: 53).

Mahkeme’nin içtihatlarına göre demokratik topluma vücut veren kavramlar

arasında çoğulculuk, sadece kurumsal değil, aynı zamanda ideolojik anlamda bir çoğulculuktur. Ancak, Sözleşme ve Sözleşme Kurumları’nın çizdiği çoğulculuk anlayışı her türlü düşünce ve örgütlenmeye açık olmayan bir çoğulculuk ve demokrasi anlayışıdır. Sözleşme’nin 17.maddesi “Sözleşmenin hiçbir hükmü bir

devlet, grup ya da kişiye burada öne sürülmüş olan hak ve özgürlüklerden herhangi birini yok etmeyi ya da Sözleşme’de hükme bağlanmış olandan daha geniş ölçüde sınırlandırmayı amaçlayan etkinlikte ya da eylemde bulunma hakkı verir biçimde yorumlanamaz” hükmünü içermektedir.

Bu hükümle Sözleşme, otoriter rejimlere ya da bu tür eğilimleri amaçlayan etkinlik ve eylemlere karşı kapalı, hatta bunlarla mücadele eden militan ya da mücadeleci demokrasi anlayışını benimsemiştir (Sencer, 1988: 184). Sözleşme kurumları, kararları ile ideolojik anlamdaki çoğulculuk ve demokratik düzen anlayışının çerçevesini çizmektedir. Avrupa demokratik düzeni ilke olarak çoğulculuk, düşünce özgürlüğü, hoşgörü kavramlarına dayanmaktadır. Bu demokratik düzenin ortadan kaldırılması hak ve özgürlüklerin yok edilmesine yönelik düşünceleri savunan örgüt ve bu amaca yönelik eylemler, sözleşmenin çoğulcu demokrasi anlayışı dışında kalmaktadır (Batum, 1993: 230-233).