• Sonuç bulunamadı

2.2 1982 ANAYASASI’NIN 13 MADDESİ

2.3. ANAYASA’NIN 13 MADDESİNE GÖRE SINIRLAMANIN SINIRI VE USULÜ

2.3.3 Anayasanın Sözüne ve Ruhuna Aykırı Olmama

Anayasanın “sözüne ve ruhuna aykırı olmama” ilkesi, sınırlama ilkeleri içinde en

geniş kapsamlı olarak nitelendirilebilecek bir ilkedir. “Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun” sınırlama yapılması kuralı, hem 1961 Anayasası’nda hem de 1982 Anayasası’nda yer almıştır. Bu kural, 1961 Anayasası’nın 11. maddesinde ve 1982

Anayasası’nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasının sınırını oluşturan ölçütlerden biri olarak düzenlenmiştir.

“Anayasanın sözü” denildiğinde genel olarak anayasa metninde açık olarak düzenlenen kurallar anlaşılmaktadır (Tanör-Yüzbaşıoğlu, 2002:147). Anayasanın sözüne aykırı olmama şartı özellikle, anayasanın temel hak ve hürriyetler için “ek güvence” belirtmiş olması durumunda önem kazanmaktadır. Anayasa, birçok hallerde, sadece bir hak ve hürriyeti tanımakla yetinmemiş; aynı zamanda kanun koyucunun, o hak ve hürriyeti düzenlerken yapamayacağı hususları da belirtmiştir. Bunlar kanunkoyucuya yönelik yasaklama hükümleridir (Özbudun,1993:79). Kanun koyucunun ek güvencelerle korunan bu temel hak ve özgürlükleri sınırlarken mutlak nitelikteki güvencelere aykırı kanuni düzenlemeler getirmesi mümkün değildir (Sabuncu, 1984:19) .

1982 Anayasası’nın tutuklamanın ancak hakim kararı ile yapılmasını öngören 19. maddesi; süreli ve süresiz yayınların önceden izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamayacağını öngören 29. maddesi; özel haberleşmenin gizliliğine ve konuta Anayasa’daki istisnalar dışında hakim kararı olmadıkça dokunulamayacağını belirten 20. ve 21. maddeleri; dernek, sendika ve siyasal parti kurmanın, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemenin önceden izin alma şartına bağlanamamasını öngören 33., 51., 68. ve 34. maddeleri; bu maddelerde düzenlenen hak ve özgürlükler açısından ek güvenceler getirmektedir. Konuya temel hak ve özgürlükler açısından bakıldığında, sınırlamanın, Anayasa’nın diğer maddelerinin yanısıra hak ve özgürlüklere ilişkin maddelere ve özellikle de bu maddelerde belirtilen ek güvencelere aykırı olmaması gerektiği söylenebilir (Uygun, 1992:142) .

Anayasa’nın 13. maddesi, kanun koyucuyu, temel hak ve özgürlükleri sınırlandırırken sadece “Anayasanın Sözü” ile yetinmemiş, bunun yanı sıra yapılan sınırlamanın “Anayasanın Ruhu” ile de uygun olması şartını ileri sürmüştür (Gözler, 2000:234) .

Özbudun, “Anayasanın Ruhu” kavramından, anayasanın bütününe ve ondan çıkan temel anlama uygunluğun anlaşılması gerektiğini ifade etmiştir (Özbudun, 1993: 80).

Sabuncu ise, adı geçen kavramın, sınırlama yapılırken Anayasa’nın bütününün gözönünde tutulması gerektiğini ifade ederken, Gözler ise, “Anayasanın Ruhu” kavramını hukuk dışı bir kavram olarak nitelendirmiştir ( akt. Aydın, 2008:109) .

Atar’a göre “Anayasanın ruhu” kavramını, “Anayasa hükmünün yorumu olarak anlamak daha doğrudur. Anayasanın sözü teriminden Anayasa hükmünün lafzi yorumu anlaşıldığı takdirde, “Anayasanın ruhu” yani “yorumu” teriminden de, Anayasa hükmünün anlamının belirlenmesi faaliyeti olarak anlaşılması gerektiğini ifade etmektedir. Yazara göre “Anayasanın Ruhu”, yani anlamı araştırılırken, Anayasanın bütününe hakim olan temel ilke ve düşünceler göz önünde tutularak Anayasa hükmünün öncelikle amaçsal yorumuyla ulaşılacak objektif anlamı belirlenmelidir. Anayasanın anlamı araştırılırken diğer yorum yöntemlerinin de kullanılabileceğini ifade etmektedir (Atar, 2002:133).

Araslı’ya göre, anayasanın ruhundan “Anayasayı biçimlendiren değerler sistemine, bu sistemin temel felsefesine, her hak ve özgürlüğün toplumsal amacına ve bu değerler sistemine göre Anayasa’da belirlenmiş, Anayasa’nın yapılışına hakim olan Anayasa ile özdeşleşmiş bulunan Başlangıç kısmındaki ilkelere, Anayasa ile ulaşılmak istenen hedefe aykırı düşmeyecek bir sınırlama anlaşılmalıdır (akt. Üzeltürk, 2004:42).

Tanör, “Anayasanın ruhu” denilen şeyin nesnel olarak tanımlanabilecek bir nitelikte olmadığını, bu kavrama çeşitli ve bazen çok tartışma götürür anlamlar yüklenebileceğini belirterek, anayasa yargısı sırasında bu yola başvurulmasının, Anayasa Mahkemesinin yerindelik denetimi yapması sakıncasını doğurabileceğini ifade etmektedir (Tanör-Yüzbaşıoğlu, 2006:136) .

Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın özünün belirlenmesinde, ilgili maddenin konuluş amacını ve diğer maddelerle olan ilişkisini göz önüne almıştır. Anayasa

Mahkemesi bir kararında; polise genel ahlak ve edep kurallarına aykırı olarak utanç verici ve toplum düzeni bakımından tasvip edilmeyen tavır ve davranışta bulunanların parmak izlerini ve fotoğraflarını alma yetkisi veren bir hükmü “kişi özgürlüğü ve güvenliği” ile ilgili Anayasa’nın 19. maddesi yönünden değerlendirirken, bu maddeyi tek başına değil, Anayasa’nın temel hak ve özgürlükler konusundaki genel yaklaşımı doğrultusunda yorumlamıştır. Mahkeme, kişi özgürlüğü ve güvenliğinin 19. maddede, “kişi özgürlüğünün özel bir türü” olan “kişi güvenliği”nin ayrıntılı olarak düzenlendiğini, buna karşılık kişi özgürlüğünün yalnızca adından söz edildiğini belirtmiştir. 19. maddenin bu özelliği nedeniyle, kişi özgürlüğünün içeriği Anayasa’nın temel hak ve özgürlükler konusundaki genel yaklaşımı açısından yorumlanmıştır. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 2, 5, 12, 13, 14 ve 15. maddelerinden özgürlükçü bir genel kural çıkarmış ve söz konusu bu yasal düzenleme ile polise tanınan yetkiyi bu özgürlükçü yaklaşımın ışığında yorumladığı 19. maddeye aykırı bulmuştur (E.1985/8, K1986/27, KT. 26.11.1986, AYMKD S. 22, sf. 323-418 ) .

Görüldüğü üzere Anayasa Mahkemesi yukarıda belirtilen kararında maddeyi tek başına değil, diğer anayasa kurallarını da dikkate alarak yorumlamıştır. “Anayasanın bütünlüğü ilkesi” olarak da adlandırılan bu yorum yöntemi uyarınca, bir anayasa normu, diğer normlarla çelişkiye düşmeyecek ve sonuçta anayasanın bütünlüğü içinde uyum sağlayacak şekilde yorumlanmalıdır (Uygun, 1992:143-144).

Anayasanın sözüne ve ruhuna uygunluk ilkesi, temel hak ve özgürlüklerle ilgili sınırlamaların Anayasa metnine dahil olduğu kadar, Başlangıç kısmına da uygun olmasını gerektirmektedir. Çünkü Anayasa’nın 176. maddesi gereğince “Başlangıç” Anayasa metnine dahildir. Bu hükmün yanı sıra Anayasa’nın 2. maddesi de Başlangıç hükümlerini Cumhuriyetin temel nitelikleri arasında saymıştır. Buna karşılık, Başlangıç kısmının gerçek hukuk kuralları niteliğine sahip olmayan hükümler içermesi bir çelişki yaratmakta ve bu bölümün Anayasa’ya uygunluk denetimindeki rolünü de tartışmalı kılmaktadır. Bu çelişkinin giderilmesi Başlangıç bölümünün açık bir şekilde ortaya konulmasına bağlı olacaktır (Uygun, 1992:144- 145) .