• Sonuç bulunamadı

3.4 2001 Anayasa Değişiklikleri Sonucunda 1982 Anayasası’nın 13 Maddesi ve Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlanması

Anayasa’nın 13. maddesinde, 03.10.2001 günlü, 4709 sayılı kanunla yapılan değişiklik sonucunda 13. madde, “Temel hak ve hürriyetler, özüne dokunulmaksızın

yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” biçimine dönüşmüştür. Böylece, madde genel sınırlama hükmü olmak

yerine, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasında ilkeleri belirleyen hale gelmiştir. Madde önemli oranda değişmesine karşın, “sınırlayıcı” ve “sınırlamayı sınırlayıcı” yapısını devam ettirmiştir (Aliefendioğlu, 2002: 154). Sınırlama nedenleri ilgili maddelere yerleştirilerek, özgürlüklerin özelliğine göre farklılaştırılmış sınırlama rejimine geçmek için aşama kaydedilse de, sınırlama nedenlerinin tamamının maddelerde yer almaması nedeni ile düzenlemenin eksik olduğu pek çok yazar tarafından ileri sürülmüştür.

Değişiklikten önce 13. maddede, tüm temel hak ve özgürlükler için geçerli genel sınırlama nedenlerine yer verilmiştir. Bu sisteme uygun olarak temel hak ve özgürlüklerle ilgili maddelerde, bazı istisnalar dışında, bu sınırlama nedenlerine ayrıca yer vermeye gerek görülmemiştir. Ancak, belli maddelerde genel sınırlama

nedenlerine ek olarak, o hak ve özgürlüğe ilişkin özel sınırlama nedenlerine yer verilmiştir. Bu sistem, sınırlamayı ön plana alan yaklaşımı içinde mantıki bir tutarlılık göstermektedir (Sağlam, 2002: 289).

Daha önce de bahsedildiği gibi, 13. madde bir genel sınırlama maddesi olmaktan çıkarılarak, sınırlamanın sınırı ve usulünü gösteren madde haline gelmiş, bu durum maddedeki genel sınırlama nedenleri ile yeni sınırlama nedenlerinin temel hak ve özgürlüklerin özel olarak düzenlendikleri maddelere aktarılması sonucunu doğurmuştur. Anayasa’nın “Özel Hayatın Gizliliği” başlıklı 20., “Konut Dokunulmazlığı” başlıklı 21. ve “Haberleşme Hürriyeti” başlıklı 22. maddesine, “milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması”, “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26. maddesine, “milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün korunması”, “Kamu tüzel kişilerinin elindeki basın dışı kitle iletişim araçlarından yararlanma hakkı” başlıklı 31. maddesine, “milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlak ile başkalarının hürriyetinin korunması”, “Dernek kurma hürriyeti” başlıklı 34. maddesine, “milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması”, “Sendika kurma hakkı” başlıklı 51. maddesine, “milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlak ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” özel sınırlama sebepleri olarak aktarılmıştır (Vuraldoğan, 2005: 115).

13. maddede yapılan değişikliklerin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle paralellik sağlamak amacıyla yapıldığı TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşmelerde de ifade edilmiş, dolayısıyla sınırlama nedenlerinin 13. maddeden çıkarılması ile AİHS ile uyum ve paralellik sağlanmıştır. Böylece, AİHM’in içtihatlarla geliştirmiş olduğu, sınırlamanın bir kanun ile düzenlenmiş olması gerekliliği, meşru bir amaca yönelmiş olması ve sınırlamanın demokratik bir toplum için gerekli olması ilkeleri ölçütleri yapılan değişikliklerle hukukumuzda da yer almıştır.

Anayasa’nın 13. maddesinde yapılan köklü değişiklik ile genel sınırlama nedenlerinin tamamı bu maddeden çıkarılmış ve buna koşut olarak “temel hak ve özgürlüklerin ancak ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceği” ilkesi öngörülmüştür. Böylece temel hak ve özgürlükler, 13. maddede yer alan genel sınırlama nedenlerinin baskı ve ağırlığından kurtarılmış, özgürlüğün asıl, sınırlamanın ise istisna olarak düşünülmesi gerektiği anlayışına geçilmiştir (Sağlam, 2002: 289).

Daha önce de belirtildiği gibi, Anayasa’nın, “temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması” başlığı altında yer alan “Temel hak ve hürriyetler, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli egemenliğin, Cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlakın ve genel sağlığın korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabilir”. ibaresi “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” şeklinde değiştirilmiştir. Eski metinde yer alan ikinci ve üçüncü fıkra kaldırılmıştır.

2001 Anayasa değişikliklerinin 13. madde açısından en önemli sonucu, maddenin genel sınırlama maddesi olmaktan çıkıp, sadece sınırlamanın sınırını ve usulünü gösteren maddeye dönüşmesidir. Yine bu değişiklikler sonucunda, maddede temel hak ve özgürlükler açısından dokunulmaz bir alan, öz güvencesi getirilmiş, maddenin önceki halinden farklı olarak, sınırlamanın laik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir (Vuraldoğan, 2005:116).

Yapılan değişikliklerle Anayasa’nın 13. maddesi, sınırlama rejimi bakımından AİHS’e uygun hale getirilmiş, durumdadır. AİHS’in sınırlama rejiminde, sözleşmede güvence altına alınan hakların sınırlanmasına olanak veren genel bir sınırlama nedenine yer verilmemiş, sınırlanmasına cevaz verilen her bir hak ve özgürlüğün ilgili maddesinde, kendine özgü nitelikleri ve özellikleri göz önünde tutularak ne tür

sebeplerle sınırlandırmaya gidilebileceği belirtilmiştir (Yüzbaşıoğlu,1993:217).

Anayasanın değişik 13. maddesine bakıldığında ilk göze çarpan husus, değişiklik öncesinin aksine sınırlama nedenlerinin ve olanaklarının değil, kanun koyucunun sınırlama yetkisine sınır getirilmesi esasına dayanan özgürlükçü bir anlayış tarzının hakim olmasıdır (Tülen, 2001:201).

3.4.1. 13. Maddenin Genel Sınırlama Maddesi Olma Niteliğini