• Sonuç bulunamadı

AVRUPA HALK KÜLTÜRÜNDE İLAÇ OLARAK KULLANILAN HAYVANSAL NESNELER

Şifalı sanılan hayvanlar arasında kırlangıç kuşuna Romalılarda çok çeşitli sağaltıcı etkiler yorulmuştur. Germenler döneminde çoğu çiftçi, uğur getirici olduğuna inandıkları kırlangıç yuvalarının, evlerinden uzaklaşmamasına özen gösteriyor ve kırlangıç yuvasının bozulmasının uğursuzluk getireceğinden korkuyorlardı. Lorcher Arzneibuch adlı ilaç kitabında şunlar yazılıdır:2

“Kuduz köpek ısırığında, bir kırlangıç yuvasından alınarak sirke içinde çözülen küçük bir parça, ısırık yerine konmalıdır.

Suda gevşetilmiş kırlangıç yuvası çamuru, alna ve şakaklara sürülürse, baş ağrısını alır.

Küçük dil iltihaplarında ve bademcik şişmelerinde kırlangıç pisliğinin külü, balla birlikte parmak yardımıyla oraya sürülmelidir.

Güneş yanığına ve yutak yaralarına karşı, canlı halde yakalanmış kırlangıç yavrusu külü ile mür, eşit ağırlıkta balla karıştırılırsa, mükemmel şekilde iyileştirir.

Karındaki özsuları doğru oranlara getirmek için, kırlangıç pisliği ile bal karışımı, karın üzerine sürülür”.

Benzer tedaviler, kırlangıç pisliği yerine leylek pisliği, güvercin pisliği ve tavuk pisliğiyle de uygulanmıştır. Özellikle de leylek, Germenlerde kutsal hayvan sayılır. İnanca göre onun yuvası, insanları yangından ve yıldırım düşmesinden korur. Lorcher Arzneibuch’ta bu konudaki reçeteler şöyledir:2

“Zehirlere karşı koruyucu olarak... leylek midesini koyun sütü ile birlikte yemelidir.

Sara derdine karşı 25 zeytin yaprağı, 1 Pfund (~330 g) leylek pisliği, 1 Pfund kuru fildişi kazıntısı ve 1 Drahmi (~4 g) kurutulmuş adasoğanı, en önde gelen araçtır.

Damla hastalığına karşı merhem: 3 adet leylek yavrusu 7 Schoppen (1 Schoppen = 3,5 litre) yağ içinde yarıya ya da üçte bire inene dek kaynatılır, daha sonra süzgeçten geçirilir. Bu yağın içine 3 Pfund ayı yağı, 6 Onz (1 Onz = ~31 g) boğa kuyruk yağı, 7 Onz geyik iliği, 1 Schoppen defne yağı, 1 Schoppen mersin ağacı yağı ve 1,5 Onz leylek pisliği eklenir”.

Avrupa’da köpek pisliğine basmanın ya da başına uçan bir kuşun pislemesinin, uğur getireceğine

Yaygın inanca göre, iyi gelecek ilaç, acı olmalıdır ki bedendeki ruhsal güçleri harekete geçirerek tedavi edebilsin.

Ağrıyan kol ya da bacaklarda ve hasta eklemlerde akbaba yağı, akbaba safrası ve dövülmüş akbaba karaciğerinden yapılmış lapa ya da akbaba sinirleri, hastalıklı yere konur; çünkü akbaba, uçmadaki manevra yeteneği ile hareket özgürlüğünü simgeler.

Bal içinde boğa boynuzu külü ve toz haline getirilmiş gergedan boynuzu (zergerdan), Çin’de edep organları hastalıklarında ve afrodizyak olarak ünlenmiştir. Avrupa engereği eti, zehirlenmelerde ve her derde deva olarak kullanılmaktadır.2

İnsan bedeninde ortaya çıkan çeşitli malzemelerin de “insanın, tüm hayvanlar içinde en gelişmişi olduğu” düşüncesinden hareketle, hayvansal drog kapsamına mumya tozu, yağ dokuları (“idam mahkûmu yağı”), kemikler, aybaşı kanı, saç kılı, tırnak, salya, irin, kan ve cesetlerden alınan çeşitli parçalar da alınmıştır. Bir 17. yüzyıl Avrupa hekimi tarafından, mumyalama işleminin bir gerekçesi olarak şu açıklama yapılmıştır: “Yaşam havadan kaynaklandığı için, bedenin hava içinde bozulup parçalanmasını önlemek!”. Hayvansal drog kategorisinde alışılmadık bir uygulama olarak, insan etinden yapılacak tentürün güçlü genç ölülerin bedeninden hazırlanması gerekmekteydi ve ancak bu durumda, onu kullanan kişiyi zehirlerden ve salgın hastalıklardan koruyabilirdi. Bu bağlamda insan kafatası kemiğinden hazırlanan droga özel önem verilmekteydi. Bunun sara hastalığına, kanlı basura, tüm kadın hastalıklarına ve açık yaralara iyi geldiği düşünülüyordu. Damıtılmış insan kanının iskorbüte ve kabızlığa; damıtılmış idrar tortusunun idrar yollarındaki ve böbrekteki taşların düşürülmesine, melankoli hastalıklarına ve eklem ağrılarına iyi geleceği düşünülüyordu. Eczacı ve popüler bilim yazarı Christoph Hellwig’in (1663-1721) Frauenzimmer-Apotheckgen... (Kadınlar İçin Ecza Dolabı...) adlı eserinde yer alan drog listesinde insan saçı, idrar, dışkı, et, deri, yağ, kemik, beyin, safra ve taze insan yüreği gibi ilginç drogların yanı sıra salyangoz ve solucan gibi yumuşakçaların, kimi böceklerin, kaplumbağa ve yılanların ve de gelişmiş hayvanların çeşitli organ ve beden kısımları da yer alıyordu. 17. yüzyıl Avrupa tedavi sanatında drog olarak yalnızca evcil hayvan türleri değil egzotik hayvanlar da yerlerini almışlardı. Kolera ateşini düşürmek için fildişi tozu, ayrıca kunduz hayası yağı, misk, amber, balina spermi, tekboynuz / gergedan boynuzu, kurt dili, bezoar, dağ sıçanı yağı vb. kullanılmıştır. Yılanların deri değiştirme yetenekleri, gençleşme / yenileşmenin bir işareti olarak görülmüş, yılan eti her zaman ünlü tiryak karışımının en önemli bileşenlerinden biri olmuş ve “göksel tiryak” (“Theriaca coelestis”), eczacıların en değerli ürünleri arasında yer almıştır.73

Hayvansal kökenli ilaçlar 15. yüzyıla dek düşük boyutta kullanılmışsa da 16. yüzyılda artmaya başlamış ve 17. yüzyıl başında en yüksek noktasına erişmiştir. Fransa Kralı IV. Henri’nin hekimi Jean de Reno, 1608’de şunları yazmıştır: “(İlaç olarak) gitgide daha çok sayıda hayvan türlerinden yararlanılmıştır; örneğin kuduz böceği, tespih böceği, kertenkele, karınca, engerek, akrep, kurbağa, pavurya, sülük ve pek çok kuş. Bunların yanı sıra henüz gömülmemiş bir ölünün kafatası ya da oyuk kısımları; ayrıca bir geyiğin kalbinde bulunan kemikler; karga ya da tavşanın beyni, fil ve yabandomuzu dişleri, kurbağa kalbi, tilki ciğeri, yavru teke mesanesi, geyik penisi, yılan derisi.

Ayrıca insan, domuz, kaz, koyun, ördek, porsuk, adatavşanı, keçi, yılanbalığı ve yılan içyağları;

geyik, dana ve köpek (Boxer cinsi) ilikleri; insan, güvercin ve keçi kanı; her tür süt ve tereyağı, kaymak, peynir gibi süt mamulleri; geyik, karaca ve tekboynuzun boynuzları; büyük kuzey geyiği, keçi ve buffalo toynakları; istiridye kabuğu ve içindeki inciler ve çok sayıda deniz hayvanı kabukları”.45

“Uzun kulakları” nedeniyle sümüklü böcekler işitme güçlüğüne karşı kullanılmış; sarada, bir

saralının ya da idam edilmiş bir mahkûmun kafatası kemiğinden taze hazırlanmış kırıntılar verilmiş (asılarak idam edilen kişinin, ölürken saralı gibi kasıldığı bilindiğinden, bununla benzeşim kurulmaktadır); sarılıkta sarı bokböceği ya da öküzün sarı safra taşları önerilmiş; spastik kas hastalıklarında, en hızlı hayvanlardan biri olan tavşanın dizinin iç tarafı ilaç olarak verilmiş; toz haline getirilmiş keklik ya da geyik kalbi, kalp ilacı olarak kullanılmıştır. Almanya’da Schwaben’li hekim J. F. Herrmann, 1848 yılında “benzer organ ilkesi”ni ve çeşitli ıstıraplara karşı ilaç olarak

“kadavra ruhu”nu kullanmış; bu amaçla, tilkilerin, insandaki belirli bir organın hastalığına karşılık gelen organını ezip kurutmuş ve toz haline getirdikten sonra üzerine şarap ruhu (alkol) katarak ilaç hazırlamıştır.2

Avrupa’da ilaç kaplarının ya da şifalı kapların yapımında uzak ülkelerden getirilen ender eşyalar (değerli taşlar, devekuşu yumurtaları, mercanlar ve çeşitli hayvanların boynuzları) kullanılıyordu.

Boynuzların en ünlüsü, at benzeri söylence hayvanı tekboynuzun (“unicorn”) boynuzu idi. Bu boynuzdan yapıldığı söylenen kadeh ve kaşıkların, zehirin varlığını terlemek suretiyle işaret ettiği söyleniyordu. Hayvansal ecza olarak boynuz, özellikle de geyik boynuzu çok önemli idi ve rendelenerek, kül haline getirilerek ya da geyik boynuzu yağı şeklinde kullanılmıştır. Geyik boynuzu (“Cornu cervi”) parçalarının kızdırılmasından geriye kalan beyaz renkli bir toz (Lat. “cornu cervi ustum”) olan ve kimyaca amonyum bikarbonat, amonyum karbonat ve kalsiyum fosfat karışımı olan geyik boynuzu tuzu, Avrupa’da özellikle Noel çöreklerinin hazırlanmasında kabartma tozu olarak kullanılıyordu. Söylencesel hayvan tekboynuzun boynuzu, özel bir önem taşımaktaydı. Onun her derde deva (“Panacea” < Yunan yarı-tanrısı Pan’ın adından) olduğuna, özelde zehirlere karşı, ayrıca da diğer ilaçların etkinliğini artırmak üzere onlara karıştırılarak kullanımı düşünülüyordu. Tekboynuz adı verilen hayvan, arılığın simgesi olup söylenceye göre boynuzunu zehirli bir kaynak suyuna daldırdığında onun zehirini giderdiğine inanılıyordu. Tekboynuzlar kutsal eşyalara eşit düzeyde çok beğenilen değerli bir nesne olup içki kadehi şeklinde ya da eczanelerde duvara asılı gizemli-büyülü bir süsleme nesnesi olarak eczanede bekleyen hastalar üzerinde manevî bir güvence etkisi sağlıyordu.

Tekboynuzlar masal hayvanları olmakla birlikte o zamanlar gerçek bir yaratık olduğu düşünülüyor ve bu nedenle de başka yaratıklarla karıştırılıyordu. Onun boynuzu olarak çoğu kez denizgergedanı dişi (2,5 m’ye varan burgulu bir dişe sahiptir) ya da fil ve mamut dişleri kullanılıyordu.61, 74

Fransız eczacı ve gezgin Pierre Pomet’nin (1658-1699) Histoire générale des drogues simples et composées... (Basit ve Bileşik İlaçların Genel Tarihi...) (1691) başlıklı Fransızca özgün eseri, 1712 yılında İngilizce’ye çevrilip A Compleat History of Drugs başlığı altında yayımlanmıştır. Eser bitkisel, hayvansal ve mineral eczaları ele almakta ve bunların tıp, kimya, eczacılık ve diğer uygulamalardaki kullanımını işlemekte olup içinde 86 yaprak (folyo) üzerinde 400 adet bakır kazıma resim yer almaktadır. Eserde bitkilerin değişik adları, yetiştiği yerler ve ülkeler, bitkilerin tohum, kök, odun, kabuk, yaprak, çiçek, meyve, sakız ve özsularından yapılma ecza listeleri, ayrıca hayvanlardan hazırlanan eczalar ele alınmış ve beş çeşit tekboynuzun varlığından söz edilmiştir.

Yazar eserde, metaller, mineraller, bitümler, taşlar ve topraklardan yapılan eczaları da tartışmıştır. 49 Bu bağlamda bir kaktüs türü üzerinde yaşayan ve değerli bir boyarmadde veren kokinella (Fra.

“cochenille”) adlı böceğin bir bitki tohumu (!) ya da böcek olup olmadığı tartışılmakta; ipekböceği ayrı bir madde başlığı altında incelenmekte; tarçın yağı, küçük hindistancevizi, şeker değirmenleri, tuz madenleri, Hint indigosu, sünger avcılığı, denizayısı avı gibi konular işlenmektedir.