• Sonuç bulunamadı

Toplumsal hayatta ve ailede erkek üstünlüğüne ya da egemenliğine dayanan sisteme ataerkil denmektedir.

Ataerkil kelimesi, Batı dillerinde ―Patriarcal (Fransızca), Patriarchal (Ġngilizce)‖

Ģeklinde adlandırıldığı görülmektedir. Bu kelime Türkçeye Fransızcadan gelmiĢtir.

Fransızca patriarcal "ataerkil" sözcüğünden alıntıdır. Fransızca sözcük Fransızca patriarque "ata" sözcüğünden türetilmiĢtir. Bu sözcük Eski Yunanca patriárχēs πατριάρχης "aile veya aĢiretin reisi, ata" sözcüğünden alıntıdır.

Yunanca sözcük Eski Yunanca patēr πατήρ "baba, peder" demektir.1 Bir de

―pederĢâhî‖ kelimesi kullanılmaktadır. Bu kelime de Farsça‘dan alınmadır. Kelime anlamı; Soyda, temel olarak babayı alan ve ailede çocukları baba soyuna mal eden topluluk durumu, ataerkil.2 ―Patriarki (ataerkil sistem), bir cins olarak toplumda kadınların ezilmesi sonucunu doğuran kurumsal ve kültürel düzenleme ve uygulamaları belirtir ve genel olarak kullanıldığında erkek iktidarı anlamına gelir;

ancak bu, ataerkil sistemin örgütlenmesinin ve uygulanmasının tarihsel ve kültürel olarak farklılık gösterdiği gerçeğini ortadan kaldırmaz. Ataerkil sistem dendiğinde,

1https://www.etimolojiturkce.com/kelime/patriarkal (EriĢim Tarihi: 12.10.2017).

2http://sozluk.bilgiportal.com/nedir/peder%C5%9Fahi (EriĢim Tarihi: 12.10.2017).

32 yalnızca kadın emeğinin değil, aynı zamanda kadın cinselliğinin, bedeninin ve doğurganlığının denetlendiği bir toplumsal sistem kastedilmektedir. Bu sistemde esas olarak korunan erkek çıkarları olmakla birlikte, sistem, erkeklerin iradelerinden bağımsız nesnel bir gerçeklik olarak varolmaktadır. Ataerkil aile biçimi de, baba/erkek otoritesine ve soyuna dayalı ve esas olarak mülkiyetin babadan meĢru oğla geçmesini güvence altına alan aile biçimidir‖ (Berktay, 2012: 24). Buradan Ģunu anlamak gerekir, ataerkil sistem hemen ortaya çıkmıĢ bir yapı değildir. Ġlk önce, üretim gücünün erkeğin eline geçmesi, ardından özel mülkiyet anlayıĢının kendini göstermesiyle birlikte bütün mal varlıklarının erkeğin denetimi altında kendini göstermesi olmuĢtur. Zamanla cinsler arasında ayrımcılık artarak kadının ezildiği, eve kapandığı, ikincil konuma düĢtüğü, erkeğin de iktidarda olduğu, kadınları hatta kendinden zayıf erkekleri bile horladığı, ezdiği, aĢağıladığı bir toplum düzeni meydana gelmiĢtir.

Bir baĢka tanımda ise, ataerkil aile; aile içinde babanın resmi reis ve yönetim- yargı odağı olduğu aile organizasyonudur. Burada babanın otoritesi mutlak ve nihaidir.

Örnek olarak, gelenekselin, eski Roma ve Ġsrail aileleri verilmekte ve modern Batı ailesinin de bundan doğmuĢ olduğu belirtilmektedir. Ataerkil aile, genellikle soyun babadan devam ettiği bir geniĢ ailedir. Bunun yanında sadece aileyi ifade etmekle kalmaz, bazen iliĢkiler vurgulanarak (özellikle kapitalizm), bazen kültürel olarak stereotipler veya kitle iletiĢimi; sanat, vs. düzeyinde ele alınır ve tanımlanır (Türköne, 1995: 37). Ataerkillik sadece ailede değildir, diğer kurumlarda da kendini gösterir. Yönetim yetisi erkeğe ya da bazı tanımlara göre ailenin en büyük yaĢlı erkeğine sorulur.

Patriyarka‘nın (ataerkilliğin) "güç kavramı üzerine kurulu toplumsal cinsiyet ve yaĢ iliĢkisi" olduğunu söylemekte ve merkezine aileyi koymaktadır: "Patriyarkal değerler ailelerde doğup yayılır ama sadece ailelere özgü değildir.'Toplumun her kademesini etkilerler: Aileyi, siyaseti, ekonomiyi, ideolojiyi… Ancak özde kadın, çocuk ve bütün aĢağı görülen grupların bağımlı olmasını ve hizmet etmesini öngören, erkek ve özellikle ata otoritesine dayalı bir sosyal düzeni içerirler. Temelinde eĢitsizlik, boyun eğme ve bağımlılık fikirleri yatmaktadır‖ (Türköne, 1995: 42). Yani burada sadece kadının ikinci planda olduğu baskıcı bir yönetim yoktur, ekonomik bakımdan güçlü erkekler kendinden zayıf erkeklere de baskı uygulayabilir, onları yönetimi altında ezebilir.

33 Anaerkil sistemde cinsler arasında eĢitlikçi yapı, ortaklaĢa üretim iliĢkisi yani üretimde erkeğin kadına bağlı olduğu, kadının da bazı durumlarda erkeğe bağlı olduğu, ama kadının ekonomiye katkısının fazla olması sebebiyle üstünlüğünün söz konusu olduğu, aynı zaman da ailede soyun ana tarafından devam ettiği ve bunun yanında çocukların bakımında kadının kocası değil de erkek kardeĢinin (dayının) üstlendiği bir örgütlenme yapısı söz konusu iken; ataerkil yapı ise, erkeğin üstünlüğünü öngören, eĢitsizliği, otoriteyi, mülkiyeti, tek taraflı üretimin olduğu, kadının eve kapandığı, ev iĢlerini, çocuk bakımını üstlenmesi dıĢında üretime hiçbir Ģekilde katkısı olmadığı ve kadınların ihtiyacının giderilmesinde üretimi sağlayan erkeğe bağlı olduğu durumu getirmiĢtir. Aynı zaman da soy çizgisi babadan devam eder duruma gelmiĢ, çocuğun ihtiyaçlarını evin erkeği baba karĢılamaya baĢlamıĢ ve mülkiyet kızlarda çeyiz olarak, erkeklerde miras olarak devredilmiĢtir.

Bütün bunlara istinaden ―Ataerkil yapının ön kabulleri ya da varsayımları nelerdir?‖

ya da ―Ataerkil sistem topluma kadının konumu, rolü, statü bakımından neler getirdi?‖ soruları yöneltilebilir. Bu soruları Fatmagül Berktay, ―Tek Tanrılı Dinler KarĢısında Kadın‖ adlı eserinde Ģu Ģekilde açıklamıĢtır: Kadın ve erkek yalnız biyolojik bakımından farklı değildir. Ġhtiyaçları, yetenekleri ve iĢlevleri tarafından da farklılık gösterir. Bununla birlikte kadınlar ile erkekler arasında, nasıl yaratıldıkları ve Tanrının onlara verdiği toplumsal iĢlev bakımından da farklar olduğu görülmektedir. (mesela: kadın erkeğin sol eyesinden yaratılmıĢtır ya da erkek önce yaratıldı daha sonra kadın yaratılmıĢtı gibi.) Erkekler "doğal olarak" daha güçlü ve akılcıdırlar, dolayısıyla egemen olmak ve hükmetmek için yaratılmıĢlardır. Buradan, erkeklerin siyasal olanı, devleti temsil etmeye daha elveriĢli oldukları sonucu çıkarılır. Kadınlar ise, "doğal olarak" daha zayıf, akıl ve rasyonel yetenekler açısından daha aĢağı, duygusal bakımdan dengesizdirler, bu da onları güvenilmez ve siyasal katılım acısından elveriĢsiz kılar. Dolayısıyla, siyasal/kamusal alanın dıĢında kalmalarını gerektirmektedir. Erkeklerin rasyonel zihinsel yetenekleri açısından yüksektir. Bu yüzden dünyayı yorumlar ve düzene sokar. Kadınlar, çocuk doğurma ve yetiĢtirme yetenekleri dolayısıyla günlük yaĢamın ve türün yeniden üretilmesi iĢlevini üstlenirler. Her iki tür iĢlev de önemli kabul edilmekle birlikte, erkeklerin iĢlevinin daha üstün olduğu varsayılır. Erkeklerin, kadınların cinselliğini ve üreme yetilerini denetleme hakları vardır; kadınların böyle bir hakkı söz konusu değildir (Berktay, 2012: 26-27). Bu Ģekilde açıklamalarla kadının değersizliğini, zayıflığını

34 ve hiçbir yetisinin olmadığını topluma empoze ederek, toplumda kapitalist bir etki yaratmasına sebep olmuĢtur. Her yeni dönemde yeni gereksinimler ortaya çıkmıĢtır.

Bir zamanlar serbest cinsel iliĢkinin olduğu ve insanların birbirlerini yediği yamyamlık dönemi yeni gereksinimle tabu haline dönüĢmüĢtür ve totomizme bağlı klan akrabalığı dizgesi (anayanlı akrabalık) meydana gelmiĢtir. Bir süre bu anayanlı akrabalık yapısı yaĢamını sürdürmüĢtür. Daha sonra yeni yaĢam koĢullarına bağlı olarak artık kız-erkek kardeĢ bağlılığına dayalı ana-yerli akrabalık giderek zayıflamıĢ ve sonunda karı-koca birliğine geçilmiĢtir. Karı-koca birliğine bağlı olarak özel yaĢantı kurma, eĢyaların özel mülkiyete geçmesine dayalı özel barınaklar geliĢtirmesi yoluna gidilmiĢtir.

b.a. Ataerkilliğin Ortaya Çıkması ve Dünyaya Yayılması

Antropologlar ve insan ırkıyla ilgilenen diğer bilim adamlarının merak ettiği sorulardan biri de ―Ataerkil yapı ilk olarak nerede yani hangi sahada, bölgede ortaya çıkmıĢtır? Nasıl yayılmıĢtır?‖ bu sorulara yanıt bulmaya çalıĢmıĢlardır. Ataerkilliğin yayılmasının en önemli hatta temel sebebi göç olgusudur. Göç olgusuna hazırlayan koĢullar ise, yağıĢlı bir sistemden, kurak çöl koĢullarına geçiĢle birlikte gelen açlığın ve kıtlığın boy göstermesi insanları yeni sulak alanlar arama ihtiyacını doğurmuĢtur.

ĠĢte bu göçler sebebiyle, yeni yerler edinme, mülkiyet edinme vs. sebepler insanları birbirleriyle savaĢmaya itelemiĢtir. Bütün bu saydıklarımız ataerkilliğin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıĢtır. AraĢtırmacılar, kurak iklim koĢullarının olmadığı dönemlerde anaerkil bir yapının mevcut olduğuna dair bulguların varlığından söz etmiĢlerdir.

Arkeolojik ve tarihi verilerin sistematik olarak incelenmesi, ataerkilliğin ilk önce MÖ 4000 sonrasında, yağıĢlı bir sistemden, kurak çöl koĢullarına geçiĢ sırasında ortaya çıktığını göstermiĢtir. Kuraklık ve çölleĢmenin hem sert ve acı-verici ataerkil kurumlar hem de ana-çocuk ve kadın-erkek bağını bozma potansiyeli göstermiĢtir.

Bu süreç nasıl gerçekleĢmiĢtir? ġöyle ki, uzun süren açlık-kıtlık ve çölleĢme koĢullarında ana-çocuk bağı, ilk önce, kendine yeterli ilkel toplumlarda zarar görmüĢtür. Ana-çocuk bağının ve kadın-erkek bağının birbirini takip eden süreçlerde, nesiller boyunca süren bozulması sonucunda, daha sonraki ataerkil davranıĢlarda ve kurumlarda bir artma yaĢanmıĢtır. Ve bunlar yavaĢ yavaĢ anaerkil olanların yerini

35 almıĢtır. Kurak çöl koĢulları nasıl o bölge yapısına hâkim olmuĢ ise, ataerkillik de, o insanların kiĢilik yapısında hâkim olmuĢtur. Ve bir defa kiĢilik yapısına yerleĢtikten sonra, sosyal kurumların davranıĢı değiĢtiren, kendini tekrar eden, çoğaltan yapısı dikkate alındığında, sonraki hayat Ģartlarına, yiyecek koĢullarına bağlı olmaksızın devam etmiĢtir. Ataerkillik, ilk olarak merkezi Saharasya çekirdeğinde geliĢtikten sonra ortaya çıktı. Ataerkillik, daha sonraları, komĢu çöl bölgelerinden gelen insanların göç ve savaĢları ile daha yağıĢlı bölgelerde de ortaya çıkmıĢtır. Eski dünya kültürleri, Yeni Dünya ya da Okyanusya‘da olanlardan daha ataerkildi. Daha da ötesi, Eski Dünya'da ataerkilliğin en koyu, en Ģiddetli olduğu yerler, geniĢ ve sürekli bir bölgede, Kuzey Afrika'dan, Ortadoğu'ya, oradan da Orta Asya'ya kadar uzanıyordu. Bu durum, MÖ 4000-3500 sonrasında, daha önceki barıĢçı Orta Asya, Mezopotamya ve Kuzey Afrika anaerkil yerleĢimlerinin kalıntılarında kökten toplumsal değiĢimi gösteren bulgularla göze çarpmaktadır. Her defasında, artan kuraklık ve yerleĢim yerlerini terketme, kıt su kaynakları olan ekzotik nehirler ve vahalar çevresindeki artan nüfus baskısıyla karĢı karĢıya kalmıĢlardır. Orta Asya da göl seviyelerinde ve nehir yataklarında, iklimsel dengesizlik ve kuraklık ile çakıĢan bir değiĢim yaĢamıĢ, bu da, göl kıyısındaki ve nehir yataklarındaki büyük yerleĢim yerlerinin terk edilmesine yol açmıĢtır. Nil ve Fırat-Dicle vadilerindeki yerleĢimler ve bunun yanındaki daha nemli yayla bölgeleri olan Levant, Anadolu ve Ġran 'daki yerleĢimler o sıralar hala kurumakta olan Arabistan ve Orta Asya'dan kaçan halklar tarafından iĢgal edilmiĢtir. Bundan hemen sonra yeni mutlak siyasi güç ile hükmeden tek idari otoriteye sahip merkezi devletler ortaya çıkmıĢtır. Ġlk merkezi Saharasya olan ataerkillik, daha sonra Kurganlar, Ġskitler, Hunlar, Araplar, Moğollar, Türkler, Yunan, Roma, Bizans gibi devletler tarafından göçlerle ve iĢgallerle, Avrupa‘yı, Çin‘i, Hindistan‘ı, Afrika‘yı ve giderek baĢka Ģehirleri ataerkilleĢtirmeye baĢlamıĢlardır. Mezopotamya‘da da ilk olarak ataerkilliğe geçiĢ Sümerliler zamanında olmuĢtur. Buralar da anaerkil yapılar ortadan kaldırılmıĢ, yerine ataerkil yapı yerleĢtirilmiĢtir. Bu sayede ataerkillik giderek dünyanın dört bir yanına yayılmıĢtır.3

Göçler ve savaĢlar sayesinde ele geçirilen topraklarda ürün elde edilmeye baĢlanmıĢtır. Böylece üretimin artmasıyla birlikte üretici güçlere ihtiyaç duyulmuĢ ve

3 http://docplayer.biz.tr/11308089-Ataerkilligin-saharasya-da-ortaya-cikmasi-ve-yayilmasi-mo-4000-ler.html (EriĢim Tarihi: 15.10.217).

36 yağma yaptıkları yerden emek kaynaklarını yani üretici güçleri köle olarak getirmiĢtir. Fakat ilk köle, erkeğe bağlı onun emrinde olan ilk kiĢi kadın olmuĢtur.

Aslında ataerkillik baĢtan beri varlığını sürdürmüĢtür, kimi zaman dozunu azaltmıĢ, kimi zaman da artırmıĢtır. Anaerkil yapı da bile erkeğin egemen olduğu söylenebilir.

Çünkü her ne kadar babanın rolü silinse de çocukların bakımı ve ailenin ihtiyaçlarından kadının erkek kardeĢi olan dayı sorumlu olmuĢtur. Yani bir nevi dayının egemenliği söz konusudur.

b.b. Ataerkilliği OluĢturan Sebepler

Ataerkil sistem hemen oluĢmuĢ bir kurum değildir. Kademe kademe ataerkil yapıya geçilmiĢtir. Ataerkilliği hazırlayan birçok sebep vardır. Anaerkillikten ataerkilliğe geçiĢi sağlayan nedenler Ģu Ģekilde sıralanabilir:

Claude Levi Strauss'a göre anaerkillikten ataerkilliğe geçiĢin sebebi, erkeğin yeğenlerinden çok oğullarına bağlı olması, erkeğin kendisini kritik bir anda dayı olarak değil, baba olarak olumlamayı seçmesidir. Beauvoir anaerkillikten ataerkilliğe geçiĢi tarım kültürü içinde bir kopuĢu, bir değiĢim momentini kurgulayarak anlatır:

Alet'in, homo faber'in (alet yapan insan) ortaya çıkıĢı, erkeğin yaratıcı diĢi ilke, doğa ve kadın karĢısında duyduğu dehĢeti ve bulanık bilinci aĢması, yabancılaĢmadan kendisine geri dönmesi, dolayısıyla dünyayla iliĢkisinin değiĢmesi, akılsallığın ve matematiğin doğuĢu ve kendisine benzeyen öteki erkeği köleleĢtirmesi eĢ zamanlıdır.

Ataerkillik tarihe hâkim olduğunda kadın ve doğurduğu çocuklar köleleĢtirilmeyecek ancak tahakküm altına alınacaklardır. Kölelerin çalıĢmasının getirisi kadının çalıĢmasından çok daha fazla olduğu için, köleliğin ortaya çıkmasıyla kadın kabile içindeki ekonomik gücünü yitirmiĢtir. Simone de Beauvoir kadının tarihte baĢına gelenin köleleĢtirilme olduğunu kabul etmez, o erkeğin hizmetkârı olur (Direk, 2009:

17-18).

Ataerkilliği oluĢturan en önemli sebeplerden biri de erkeğin fiziki yönden kadından daha güçlü olmasıdır. Erkek zor Ģartlara dayanabilen bir varlıktır. Biyolojik açıdan da erkek kadına göre daha üstündür. ġöyle ki, kadın bedeni erkeğin bedenine göre, daha zayıf, yetersiz ve eksiktir. Kadının tenleri daha yumuĢak, daha az kaslı, kadın bedeni daha soğuktur. Erkekler kadınlara göre biyolojik yapıları gereği daha geliĢkindir (Duby ve Perrot, 2005: 83-85). Hal böyle olunca daha önce anaerkil toplum düzenin

37 de doğal Ģartlar kadın aleyhine iĢlerken, kadının üstünlüğü söz konusu olmuĢtur.

Fakat daha sonra yağıĢ olmaması sebebiyle yaĢanan kuraklık ve kıtlık yaĢamı olumsuz etkilemiĢtir, bunun üzerine zorlu yaĢam Ģartları zayıf bedenlerinden dolayı kadın ve çocukları güçsüz düĢürmüĢ, erkeklerin biyolojik yapılarından dolayı bedenlerinin güçlü olması, zorlu yaĢam Ģartları ve bunun beraberinde yaĢanan göçler ve savaĢlar da üstün gelmesine sebep olmuĢtur.

Mualla Türköne, ―Eski Türklerde Cinsiyet Kültürü‖ adlı kitabında, ataerkilliği ortaya çıkaran sebeplerin, doğal farklılıklar veya iĢ bölümü olmadığını, asıl sebebin toplumların geliĢme evrelerinde, bu rollerden ve farklı özelliklerden birine yüksek değer atfedilmesi, diğerine ise değersizleĢtirilmesi Ģeklinde belirtir. Örnek olarak ilkel kutsal bütünlük anlayıĢı çerçevesinde insan ve insanın kendini üretimi değerli sayılırken, çeĢitli sosyal geliĢme evrelerinde bu anlayıĢtan uzaklaĢma, insana ve insanın kendini üretimine verilen değerin azalmasına yol açmıĢtır. Bazen fiziki güç, her Ģeyin üstüne konmuĢ, bazen mülk sahipliği, yöneticilik değer kazanmıĢ, modern zamanlarda ise erkeğe atfedilen hırs, baĢarı, rasyonalite, mücadele özellikleri değerli sayılmıĢ; kadına atfedilen duyarlık, sezgi, sevgi, bağlılık gibi özellikler küçümsenmiĢtir. Ayrıca, ataerkillik bir kez sistemleĢip devam ettiği sürece, yukarıdaki mekanizma, değerli sayılan özelliklerin ve rollerin egemen cinse yani erkeğe, aĢağılanan özelliklerin ve rollerin diğerine yani kadına atfedilmesi Ģeklinde iĢlemekte, böylece karĢılıklı bir pekiĢtirme süreci ortaya çıkmaktadır (Türköne, 1995:

46-47).

―Ataerkilliği oluĢturan sebepler nelerdir?‖, ―Ataerkil yapı nasıl kök salmıĢtır?‖ Bu soruların cevabını Pervin Erbil, ―Kibele‘den Pandora‘ya Kadının Tarihsel Yenilgisi‖

adlı eserinde ―Kadınlar tarafından önceleri küçük çapta bahçe tarımı yapılıyordu ve üretim kadının elindeydi. Sümerliler zamanında saban, tekerlek, çömlekçi çarkı, çivi yazısı, yelkenli tekne ve ilk yasa metni ortaya çıkmıĢtır. Erkekler daha önce avcılıkta kullanmak üzere yaptıkları aletler hakkında bir takım bilgi birikimleri elde etmiĢlerdi. Bu bilgi birikimlerini tarımsal alet yapımında da kullandılar, sabanı icat ettiler. Sabanı icat etmekle kalmamıĢlar, bu aleti öküze koĢmuĢlardır. Böylece kadının çapayla sürebileceğinden daha büyük alanı iĢlemiĢlerdir. Bu sayede verim elde edildi, üretimde artıĢ sağlandı. Üretimin artması ve tarımsal aletlerin geliĢmesi özel mülkiyeti beraberinde getirmiĢ, bunun yanında erkekler giderek ayrıcalık kazanmıĢtır. Erkeğin diğer bir sosyal statüsünü pekiĢtiren buluĢ ise, çömlekçi

38 çarkıdır. Bu çark sayesinde daha önce kadınların saatlerce uğraĢarak bir adet çömlek yapılırken, bu çarkın tekerleğinin döndürülerek birkaç dakikada birçok ürün elde edilmiĢtir. Diğer bir icadı ise, dokuma tezgâhıdır. Yine burada kadınlar dokuma iĢi yapmaya devam etmiĢ, fakat bu tezgâhın efendisi erkektir. Zanaat ise, basit ev ekonomisinden çıkmıĢ, baĢlı baĢına bir iĢ kolu olmaya evirilmiĢtir. Öte yandan hayvanların evcilleĢtirilmesindeki sayının artmasıyla, hayvancılık tarımsal ekonomiden üstün gelmeye baĢlamıĢtır. Bu sayede de hayvancı, göçebe toplumlarında erkeğin statüsünü hızla artırmıĢtır. Bu saatten sonra üretimin en yetkin unsuru ve emeğinin daha fazla olduğu cins erkek olmuĢtur. Artık klanlar kendi erkeklerinin kadının klanına gitmesine ve baĢkaları için çalıĢmasını istemiyorlardı.

Bundan sonra kadın evlendikten sonra erkeğin klanına gitmeye baĢladı. Kadın artık tek eĢle evlenebilecek, ama erkek isterse birden fazla eĢ alabilecekti. Bu dönemler de bir de geniĢ aileler ortaya çıkmıĢ, bu aileyi ataerkil yapısı itibariyle erkek yönetmiĢtir. Erkeğin gücü ve emeğinin bu denli artmasıyla, sosyal hayattaki varlığını güçlendirmiĢ, otorite odağı haline gelmesine zemin hazırlamıĢtır. Ayrıca üretim artması ile üretici güçlere ihtiyaç duyulmuĢ, zor kullanarak yağma ve talan ile emek kaynaklarını (insanları) kendi bölgelerine getirilmesiyle köle olarak kullanılmıĢ.

Servet farklılığı bu kölelik kurumunun yanında, sömürgeciliği de beraberinde getirmiĢtir. Erkek egemenliği altında baskı, Ģiddet ve otorite baĢ göstermiĢtir‖ (Erbil, 2015: 54-64) Ģeklinde anlatmaktadır. Ataerkil yapı bu Ģekilde kök salmıĢ ve giderek yayılmıĢtır. Kadın ise elindeki haklarını giderek kaybetmiĢtir. Fakat ataerkil yapının yayılmasını sağlayan ilk sebep ise, kuraklık ve kıtlığın baĢ göstermesi ve bu nedenden dolayı yapılan göçler ve savaĢlardır.

b.c. ÇağdaĢ ve Ġlkel Toplumlarda Ataerkillik

Ataerkil yapı ilkel dönemden baĢlayarak çağdaĢ döneme kadar varlığını korumuĢtur.

Fakat ataerkilliğin Ģiddeti toplumun geliĢme çizgisine paralel olarak değiĢim göstermiĢtir. Ġlkel dönemin ataerkil yapısı kadına yönelik hoĢgörüyü esas alınmıĢ ve kadını küçümseyici davranıĢlarda bulunulmamıĢtır. Fakat zamanla ataerkil yapı Ģiddetini artırarak devam etmiĢtir. Çünkü her dönem yaĢanan ekonomik ve sosyal yapıdaki değiĢmeler, çevresel faktörler bu yapıda bir takım değiĢmelere uğratmıĢtır.

Fakat buna rağmen her zaman ataerkil yapı varlığını korumuĢtur. Bazen ailede

39 üstünlüğünü sağlayarak, bazen mülkiyette bazen de yönetimde ama her zaman var olmuĢ, olmaya da devam etmektedir.

Kadının "Emeği satın alınmıĢ bir iĢçi" gibi girdiği bu aile, erkeğin egemen olduğu ataerkil bir sosyal yapıdır ve bu yapı içinde o, katı kurallar ve sert yaptırımlarla çevrelenmiĢ bir yabancıdır. "Gelinin kaderi imrenilecek bir kader olmayıp, çok ağırdı. Kadın yabancı evde erkeğin egemenliği altına girerdi. Yakınacak kimsesi yoktu. Çünkü kocasının bütün soydaĢları erkekten yanaydılar. Herkes onun boĢ durmamasına, fazla yememesine dikkat ederdi.'' Yabana gelin giden genç kızlar için hüzünlü türküler yakılması boĢuna değildir. GözyaĢları kötü kaderi düĢünülerek akıtılmaktadır. Ataerkil aile yapısı, herkesin aynı yer de oturduğu, yiyecekleri birlikte paylaĢtıkları, bütün ortak mala sahip olan aynı babanın soyundan gelen birçok erkekler kuĢağından oluĢan" sosyoekonomik bir birliktir. Erkek bu yapının tartıĢılmaz üstünüdür. Birden fazla eĢ alır; istediği anda da boĢayabilir. Kadına yönelik Ģiddet ataerkil yapıya göre haktır. Ev, "baba evi," mal "baba evinin malı"dır.

En büyük baba, büyük ailenin baĢkanı olup, evin ve malın yönetimi iĢini üstlenmiĢtir.

Yönetim, ondan sonra en büyük oğla geçer. Kan yakınlığı baba tarafından aranmakta, çocuklar babanın soyunda kalmaktadırlar. Onlar artık kadının değil, erkeğin oğludurlar. Bu geliĢmeyi, babanın mülkiyetinde tuttuğu serveti oğullarına

Yönetim, ondan sonra en büyük oğla geçer. Kan yakınlığı baba tarafından aranmakta, çocuklar babanın soyunda kalmaktadırlar. Onlar artık kadının değil, erkeğin oğludurlar. Bu geliĢmeyi, babanın mülkiyetinde tuttuğu serveti oğullarına