Sâdeddin Arei, kitap meraklısı idi. iş i kitapla idi.
Çocukluğundan beri, ilgilendiği ve mahiyetleri bakımın
dan birbirine hiç yakın olmayan birkaç sahada, kitap toplamaya başladı. 1910'da babası ölünce, onun ekserisi İslâmî ilimler ve Arapça üzerine olan kitaplarının bir kısmı da Arel’e geçti. Arel, 1907'de Sadrâzam Abdurrah- man Paşaya iç güveyisi girmişti. Kayınpederi tarafından çok seviliyordu. Yıllarca onun yakın maiyyetinde çalı
şıp kendisini beğendirdikten sonra, sadrâzam paşanın tek kızı ile evlenmişti. Abdurrahman Paşa, Kuruçeşme’
deki köşkünde öldüğü zaman Arel, adliye nezâreti müs
teşarı idi. Abdurrahman Paşa’nm oğullarından üçü de bu köşkte oturuyorlardı. 1920 Martı sonunda İstanbul'a Müttefik askerî kuvvetlerce fiilen elkonulmasmm haf
tasında Fransız işgal kuvvetleri kumandanlığı, zorla Ab
durrahman Paşa köşküne yerleşti. Köşkün işgali iki bu
çuk yıldan fazla sürdü. Köşkün sâkinlerinin hepsi dışarı atıldı. Bu müddet içinde Arel, daha çok Büyükada'da oturdu. Arel kütüphanesi ve Germiyanoğulları'nm bir asırdır topladıkları değerli, antika eşya, köşkte, Fransız işgalinde kalmıştı. Fransız işgal kuvvetleri bilindiği gibi bu dönemde aynı oyunu, gene büyük bir kütüphane ih
tiva eden İbnülemin Mahmud Kemal İnal'm Emin Paşa konağında da oynamışlar, bu Türk bilginini de perişan etmişlerdir C25).
(25) Son Asır Türk Şairleri, s. 2.215.
45
îngilizler daha ileri giderek, Hânedân'a da gözdağı vermek için, Cihan Harbi'nde kendilerine karşı dört yıl savaşan birinci - ferik (orgeneral) Şehzâde Osman Fuad Efendi'nin sarayını bile bir müddet işgal etmişlerdi.
Millî Mücadele'nin zaferi üzerine Fransızlar, Ab dur»
rahman Paşa köşkünü ansızın ve acele boşalttılar. Kendi arşiv, evrak ve dosyalarını taşımak istemediler, yakma
ya karar verdiler. Bu yakma işi köşkün içinde yapıldı.
Daha çok ahşap olan köşk ateş alarak tamamen yandı.
Ancak Arel'in bana söylediğine göre, köşkü Fransızların kasten yakmış olmak ihtimalleri daha kuvvetlidir. Zira Arel, köşkün işgali dolayısıyla Fransız işgal kuvvetleri kumandanına çok şiddetli, tamamen hukuka, insan hak
larına dayalı mütalâalar ve Fransız medeniyetine dair imalarla dolu Fransızca bir mektup yazıp tahliyesini is
temişti. îşgal kumandanlığı, büyük bir hukukçuyu kar
şısına alıp karşı propagandaya yer vermemek için bu mektup dolayısıyla takibat yapmamış, fakat Arel'e kin- lenmişti. Bunun intikamını aldılar. Arel'i koyu milliyetçi yapan olayın bu olduğunu tahmin ediyorum.
1922 sonunda yanan Arel kütüphanesinde yaklaşık 10.000'e yakın basılı kitap ve birkaç yüz yazma kitap bulunuyordu. Kütüphaneden hiçbir kitap kurtarılmadı.
Fransızlar, bu koleksiyonun, Türkiye'nin en mühim hu
susî kütüphanelerinden birini oluşturduğunu da biliyor
lardı. Dünyada tek nüsha olan bazı fıkh, edebiyat, mu
siki yazmaları, Takvim-i Vckaayî* ve Almanach d e Gotha koleksiyonları gibi bugün de Türkiye'de tam koleksiyon hâlinde bulunmayan külliyatlar yandı. Hattâ Arel, kendi çıkardığı Şehbâl dergisinin koleksiyonunu bu yangından sonra satın almaya mecbur kalmıştır.
İşte Birinci Arel Kütüphanesi'nin akıbeti budur. Areî Kütüphanesi diye bilinen koleksiyon, aslmda Arel'io 46
1922'den ve 42 yaşından sonra topladığı kitaplar ve no
talardır, İkinci Arel Kütüphanesi’dir. Bu ikinci kütüpha*
tıeyi, birincisinin yandığının daha ertesi günü kurmaya başladı. Zira bütün işi kitap ve nota ileydi. İkinci kü
tüphanenin çekirdeği 1923-28’de İzmir’de oluştu. İzmir dönüşünde Bomonti'deki evi satın aldı. Bu eve devam edenlerden hayatta kalanların bugün de hatırlayacakları gibi, ikinci katta iki oda tavanlara kadar kitap dolu idi.
Hukuk kütüphanesi, üçüncü katta idi. Dergi ve gazete (periyodik) koleksiyonları ise evin bodrumunda idi. Asıl mühim kütüphane, ikinci katın iki odasındaki musiki kitapları ve nota koleksiyonlarıdır.
Arel kütüphanesinde her çeşit kitap vardı. Geniş evde oturduğu için gazeteler dışında basılı hiçbir şeyi atmamıştır. Pek çok dilde yüzlerce dergi koleksiyonu, gazete tomarları, yüzlerce dosya hâlinde gazete kesintisi (kupür) çıktı. Tıp, psikoloji, metafizik gibi meraklı ol
duğu konularda çok kitap vardı. Büyük dillerin sözlük, gramer, ansiklopedik yayınlarım da eklemek gerekir. 7-8 dilin belirli klasik ve modern eserleri, piyesleri, şiir kül
liyâtı, felsefe, sosyoloji kitapları çoktu. Hukuk kütüp
hanesi ise çok zengindi. Bazı Avrupa kanun koleksiyon koleksiyonları, bütün musiki dergileri bulunmaktadır.
Ayrıca Türk Musikisi üzerinde yazılmış hemen bütün 4?
Arapça, Farsça, Türkçe yazmaların elyazısı ile istinsah edilmiş kopyaları mevcuttur. Orijinal yazmalar da bu
lunmaktadır ki, en ünlüsü Osmanlı nm «Kantemiroğlu»
dediği Prens Dimitrius Cantemir'in (26) yeryüzünde tek nüsha olduktan başka, Prens'in elyazısı otantik orijinal nüsha olan Edvâr’ıdır ki, burada Prens'in ebced notası ile notaya aldığı 349 saz eseri (peşrev ve saz semâîsi) vardır ve eğer bu yazma elimizde bulunmasaydı bu 349 eserin birçoğunun notası elimizde bulunmayacaktı.
Ancak Arel Kütüphanesinin muhteşem kısmı, bu kitaplar da değildir. Elyazısıyla yazılmış, yüzlerce dosya hâlindeki nota koleksiyonlarıdır. Yalnız Arel'in değil, Dr. Subhi Ezgi'nin de 70 yılda topladığı bütün notaları içine almaktadır (27). Arel Koleksiyonu, Türk Musikisi klasik repertuarının tam bir nota koleksiyonu için ya- pilmiş 5. teşebbüstür.
Klasik Türk Musikisi repertuarını nota hâlinde tes
pit edip toplamak için yapılmış ilk ve belki en mühim teşebbüs, Muzıkay-ı Hümâyûn kumandanı ferîk (korge
(26) Yaş, 26.10.1673 -Harkov, 21.8.1727 (Türk Musikisi Aıısiklo- pcdisi, I, 322b4a). Türk Musikisi’ndeki yeri için bk. Eugenia Popescu. Judetz, Dimitri Cantemir, Cartea Ştiintei Muzicii, Bükreş 1973, 408 s., 1.670 tiraj.
(27) Dr. Ezgi'nin 700 kadar kendi bestesinin notaları da Arel Kütüphanesi’nde idi, Dr. Ezgi, Arel ölünce, bu kendi bes
telerinin notasını Arel’in ailesinden istedi, isteği yerine ge
tirildi. Arel’in yakın arkadaşı Dr. Ezgi’nin topladığı, tespit edip notaya aldığı eserleri kendi kütüphanesine almak ve aynı zamanda arkadaşını himaye etmek için çok uzun yıl
lar Dr. Ezgi’ye muntazam para ödediğini, Arel’in bana ve hiç kimseye böyle bir şey söylememiş olmasına rağmen, biliyorum.
48
neral) Yesârî-zâde Ahmed Necib Paşaya(® ) aittir. Zirâ Türk M usikisinde notanın yalnız İlmî ve nazarî kitap
larda (traite) kullanılıp çalınıp okunup bestelenirken kul
lanılmaması yüzünden Türk Musikisi bestelerinin onda dokuzundan pek çok fazlasının notasının zamanımıza gelmemesi, çok büyük bir millî kültür faciası oluştur son büyük bestekârların bile bestelerken notaya alma
dıklarım, hiç nota kullanmadıklarını biliyoruz. Bu yüz
den son büyük bestekârların eserlerinin bile mühim kıs
mı bugün unutulmuş bulunuyor. Türk m illî kültürünün bu devamlı kanayan yarası, Arel'i çok müteessir etmiş, tedbirlerini almak için her türlü gayreti göstermiştir.
Necib Paşa, klasik eserleri meşk ve hıfz etm iş üstad- ları bulup büyük para harcayarak okutmuş, çaldırmış, notaya almış veya aldırmış, bu işi itina ile yapmıştır.
Necib Paşa koleksiyonundan çıkan eserler, doğruluk ve sağlam mehaz oluşturma bakımlarından daima diğer ko
leksiyonlardan çıkanlara tercih edilmiştir. Arel’in nota koleksiyonu da geniş çapta Necib Paşa koleksiyonuna dayanır. Arel, Necib Paşa’nm ölümünden sonra dağılan koleksiyonun mühim kısmını tekrar toplamaya muvaf
fak olmuştur. Necib Paşa gibi profesyonel müzisyen ol Refîa Sultan (1842-1879), Birinci Abdülmecid'in kızıdır.
şa'dan az evvel, gene büyük para harcayarak, birkaç bin klasik Türk Musikisi eserini notaya aldırdı. Ancak bu koleksiyondan zamanımıza intikal eden notalar, Ne- cib Paşa'nmkine nisbetle zayıf ve yanlıştır. Elimizde Ne~
cib Paşa koleksiyonundan kalma nota varsa, onu kul
lanırız. Ancak Necib Paşa koleksiyonundan zamanımıza kalmayan notalar Edhem Paşa koleksiyonunda bulunu»
yorsa, bu koleksiyon kullanılır. Edhem Paşa koleksiyo
nu da ölümüyle dağılmış, Arel bunları da toplamaya ça
lışmıştır. İleride Türk Musikisi incelemeleri ilerledikçe, her iki koleksiyondan ve Abdülhalim Paşa koleksiyonun
dan gelen notaları mukayeseli olarak yayınlamakta fay
da vardır. Edhem Paşa koleksiyonunun zaafı, onun Ne
cib Paşa derecesinde musikiye vâkıf olmamasından baş
ka, Necib Paşa yalnız musiki ile uğraştığı halde, Edhem Paşanın yüksek devlet görevleriyle uğraşması, ihtimal koleksiyonuna şahsen büyük zaman ayı ramamasın dan kaynaklanır.
Edhem Paşa'dan az sonra Abdülhalim Paşa C30) da klasik Türk Musikisi repertuarmı nota hâlinde toplama
ya teşebbüs etti. Türk Musikisi ile Edhem Paşa'dan fazla uğraşan, tanbûrî olan, birkaç parça da besteleyen Ab
dülhalim Paşa koleksiyonunun bir kısmı Necib Paşa ko
leksiyonuna dayanır, Necib Paşa nm tespit ettirdiği no
talardan kopya edilmiştir, bunlar sağlam mehazlardır.
Bir kısmı ise ehliyetsiz müzisyenlerce notaya alınmış bozuk parçalardır. Arel, Abdülhalim Paşa nm notaya al
dırdıklarını da toplamaya çalışmıştır. Abdülhalim Paşa' nm notaları kızlarının ve oğullarının da müzisyen ve (30) Vezir Prens Mehmed Abdülhalim Paşa (Kaahire, 25.3.1330 -
İstanbul, 4.6.1894) (Türk Musikisi Ans., I, 6a-7a). Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nm 7. oğludur. Sadrâzam Prens Mehmed Said Halim Paşa'nm babasıdır.
50
Türk Musikisi ne meraklı olmalarına rağmen bütün hâlin
de muhafaza edilemeyip dağılmıştır. Hânende Nedim Bey'le Ali Rif'at Çağatay, Abdülhalim Paşa'nm damat
ları olan iki tanınmış Türk müzisyenidir. Umumiyetle Abdülhalim Paşa koleksiyonu, Edhem Paşa'mnkiııden daha sıhhatli’ sayılmaktadır. Bu koleksiyona eser ve
renler arasında, Dede Efendi'nin 3 talebesi, Yağlıkçı- zâde Ahmed, Hoca Vehib ve Tanbûrî Kâmil Efendilerle Bolâhenk Nûri Bey ve Levon Hancıyaıı anılabilir. Levon Hancıyan’m notaya aldığı parçalar bozuk sayılmaktadır.
Abdülhalim Paşa’nm Mâye faslmdan o sırada yalnız tek hânendeniıı bildiği 4 parça eseri (2 beste ve 2 semâî) okutup notaya aldırmak için hânendeye 500 altın öde
diği meşhurdur ki, bu işlerin en büyük maddî ve ma
nevî fedakârlıklarla mümkün olduğunu gösteren bir mi
saldir.
Klasik Türk Musikisi’ni nota hâlinde bir araya top
lamak için beşinci teşebbüsü Altıncı Mehmed Vahîded- din (31) yapmıştır. Sultan Vahîdeddin, yukarıda anılan Necib Paşa ve Hacı Fâik Bey'in talebesi, hânende, kaa- nûnî, 70 küsur parçanın bestekârıdır." Edhem ve Abdül
halim Paşalar’a nisbetle Türk Musikisi’ni çok daha iyi bildiği, vakti ve serveti de çok müsait olduğu için, Ne- eib Paşa ve Arel'mkiler hariç, Klasik Türk M usikisinin en iyi koleksiyonunu o meydana getirdi. Nota sayısı ba
kımından da üstün olduğu söylenen bu koleksiyon, 1924’
te dağıldı. Koleksiyonu, şehzadeliğinde ve hemen hiçbir meşguliyeti olmadığı ağabeyi îkinci Abdülhamîd’in uzun
saltanat yıllarında meydana getirmişti.
(31) İstanbul, 2.2.1861 -San Rerno, 16.5.1926, saltanatı 4.7.1918- 17.11.1922 (musiki şahsiyeti iç in : Türk Musikisi Ans., II, 17a~b).
51
Batıda rezalet ve facia telakki edilen bir durumu*, burada sayın okuyucularıma açıkladım. 5 koleksiyo
nun da, koleksiyon sahiplerinin hepsi devlet mekaniz
masının en üst düzeyinde yer almış adamlar olmaları
na rağmen, ölümlerinden sonra muhafaza edilemeyip <
hemen dağılması, m illî kültüre kayıtsızlık bakımından gerçekten kötü bir olay teşkil eder. Batı kültür haya- imda böyle şeyler çok az görülür ve bütün sosyal ted
birleri alınmıştır. Şimdi gelelim, bu 5 koleksiyona nis- betle belki mukayese edilemeyecek derecede daha zen
gin ve çeşitli olan Arel koleksiyonunun âkıbetine...
Arel koleksiyonunda, binlerce eserin son bilenlerin1 ağzından ve sazından notaya alman şekli görülür. Arel'in:
batı kültürü diğer koleksiyon sahiplerine nisbetle çok.
üstün olduğu için bununla iktifa etmemiş, aym eseri çe
şarak teker teker inceledim.
Kütüphanenin batı m usikisi kısmı, Türkiye'nin bu*
hiyette ve gene TRT'dedir.
52
kaplan, on binlerce batı musiki parçasının notası, par
tisyonu, çeşitli aranjmanları vardır. Ünlü kitapların, m e
selâ Jeans'in, Helmholtz’ün eserlerinin ayn ayn İngiliz
ce, Almanca, Fransızca nüshaları mevcuttur. Chant, sol- tfej, harmonie, contrepoint, fugue, instrumentation, or*
chestration, composition, tarih, hâtırât, orkestra yöne
timi, saz tekniği, notation, terminologie, esthetique, crî-
>tique, musiki psikolojisi ve sosyolojisi, ansiklopediler, sözlükler, manuel'ler, traite’ler, monografiler, ders ve tenkit kitapları, toplamalar gibi batı musikisinin her sahasında eserler bir araya getirilmiştir.
Arel'in Bomonti'de Güzelbahçe Sokağı'nda, ana cad"
denin yambaşmdaki 3 numaralı evinde işte böyle bir kütüphane vardı. 1949'dan 1955'e kadar İstanbul'da bu
lunduğum zamanlar haftada en az iki defa bu eve ve kütüphaneye gittim. Bu eve yıllarca cumartesi günleri öğleden sonralan Türkiye'nin en değerli ilim, san'at, fi
kir, kültür, musiki şahsiyetleri toplanır, Avrupalılar da .gelirdi. 1940'a kadar bu cumartesi toplantıları yemekli imiş, savaş çıkınca yemeksiz hâle gelmiş. Arel yakınla
rımı, dostlarını, öğrencilerini, diğer günler de kabûl eder*
di. Bu ev, vârisleri tarafından satıldı, şimdi yerinde bü
yük bir apartman yükseliyor. Halbuki bir musiki mü
zesi hâline getirilmeye çok elverişli idi ve bu suretle Arel kütüphanesinin de burada muhafazası mümkün olurdu.
Arel, her zaman birçok hususî kütüphane ve kolek
siyonun nasıl yok olduğunu teessürle anlatıp örnekler verirdi. Bunda sahiplerinin sorumluluğunun, vârisleri derecesinde olduğunu belirtirdi. Ancak böyle bir hukuk adamı, kendisinden sonra kütüphane ve bilhassa musiki '^koleksiyonunun ne olacağım açıkça ve yazılı şekilde be
lirtm eden kısa ve hızla seyreden bir sirozdan öldü. Kü*
tüphanesini İstanbul Üniversitesi'ne bırakacağını, aile
sine, bazı dostlarına ve bana söylemişse de, bu hususta yazılı vasıyyeti çıkmadı ve üniversitenin hangi kısmına bırakacağını da sözle olsun belirtmedi.
ölüm ünden sonra, bazı şahıslar kütüphaneden şunu bunu istemeye de kalkınca, koleksiyon dağılmadan hibe edilmesi lüzumunu Arel'in zevcesi ve tek çocuğu olan kızı hanmıefendüere anlattım . Hanımefendiler, hibe hususunda benimle aynı fikirde olduklarını, ancak ne
reye verileceği üzerinde tereddüdleri olduğunu, veri
len bazı koleksiyonların dağıtıldığını, h atta tamamı
nın intikal ettirilmediğini söylediler. Ben, Türkiye' de o yıllarda türkolojinin merkezi olan ve yeterli bir binası bulunan Türkiyat Enstitüsü'ne hibe için hanım
efendileri ikna ettim. E nstitünün m üdürü Cavid Bay*
su n la ben konuşup m uvafakatini aldım. Büyük mem
nuniyetle koleksiyonu kabûl edeceklerim söyledi. Ca
vid Baysun'u, kitap m eraklısı (biblioman) ve Türk Mu
sikisi meraklısı olarak da tercih etm iştim ve kendisiyle hiçbir hususiyetim de yoktu. Nitekim o tarihten sonra da kendisiyle görüşmedim C33).
Kütüphanenin Enstitü'ye nakli işini Arel'in kardeşi Osman Dardağan üzerine aldı. K itaplar teker teker elden geçirilip üzerlerine «Arel Armağanı» damgası vuruldu.
Benim nezaretimde yapılan bu işe Cavid Baysun, öğren
cilerinden Doç. Dr. Şehabeddin Tekindağ, tarih asistanı Cengiz Orhonlu ve tarih talebesi Muammer Kemal Özer”
gin’i memur etmişti (ilk ikisi ölen bu şahıslar sonra pro
fesör olmuşlardır). Bir kaç hafta sürdü. 50 büyük san
dık kitap doldu ve enstitüye gönderildi.
(33) Y. öztuna, Arel Kütüphanesi, Hayat Tarih Mecmuası, Ma
yıs 1966, no. 4, s. 18-20.
54
Türkiyat Enstitüsü’ne hibe edilenler, AreFiıı bırak
nesi» adıyla istifadeye açacağını taahhüd etmişti. Kütüp
hanenin bir köşesine Arel'in resminin ve kardeşi tara
fından hediye edilen büstünün, «Arel Kütüphanesi» lev
hasının konacağı ve enstitünün yayın organı olan Tür
kiyat Mecmuası’nda benim kaleme alacağım b ir Arel monografisinin ilk çıkacak ciltte yayınlanacağı, Cavid Baysun tarafından kabûl edilmişti. Veresenin başka bir şartı da olmadı. Kütüphaneyi tespit eden hey'etin her mevzuda ortaya çıkan nadide kitapları görünce her da
kika başı hayret nidası yükselttiklerini hâlâ hatırlarım . Bu kitapların en büyük kısmı Arel tarafından satır sa
tır okunm uştu. Sanılandan çok büyük b ir bilgin karşı
sında bulunulduğu ortaya çıktı. Bazı ansiklopedik eser
leri torunu aldı. Müellif dedicace’ı taşıyan kitaplar zev
cesi tarafm dan alıkonuldu. Dergi koleksiyonları ve hu
kuk kitapları ile b ir kısım kitaplar da gönderilmedi.
Bunları Osman Dardağan aldı. Elyazısı ile yazılmış bü
tün besteleri ve daha b ir takım vesikalar ise, Lâika Ka- rabey’e verildi. Arel'in bine yakın kompozisyonunun aslı hâlâ Lâika Karabey'de ve tamamının mikrofilmi, bende
dir. Bir müddet sonra elde hiç olmazsa ikinci b ir nüs
hanın bulunm ası için Lâika Karabey’le anlaşmış ve ben
de kalması münasip görülerek m ikrofilmlerini aldırm ış
tım. Enstitüye intikal ettirilen klasik Türk musikisi no
taları —tabiatiyla birçoğu m ükerrer ve çeşitli nüshalar olmak üzere— 20.000’in üzerindedir. Bir kısmım Dr.
Subhi Ezgi, yarım asır içinde peyderpey tespit ederek
Arel'e vermiştir. N otalar Ham parsum ve batı notaları
Türkiyat Enstitüsü'ne intikal eden bu nota koleksi
yonu ile kitaplar ne oldu? Arel'in ölüm ünün 11. yıldö
nümünde, 1966 Mayısında, kitaplar hâlâ enstitünün bir köşesinde yerleştirilmemiş, Arel Kütüphanesi açılmamış, büstü konmamış, levhası asılmamıştı. Ailesinin verdiği büyük camlı resmi, enstitüde kimsenin girmediği bir odada yere atılmıştı. K itaplar, intizamsız şekilde b ir kö
şeye yığılmıştı. En değerli kısmı oluşturan nota kolek
siyonu ise enstitüye intikal ettirilm em iş olup, Cavid Baysun'un fakültede yani başka b ir binadaki şahsî oda
sında olduğu söyleniyordu. Sonradan Arel Kütüphanesi köşesi açıldı. Nota koleksiyonu üzerinde büyük dediko
dular oldu. 1966 Mayısında yani 11 yıl sonra konuştu
ğum Türkiyat Enstitüsü'nün o sıradaki m üdürü (Cavid Bay sun'un halefi dostum Fahir îz'in halefi) Prof. Dr.
Ahmed Caferoğlu, enstitüye hibe edilmiş kitapları der
hal Arel Kütüphanesi olarak düzenleteceğine bana söz verdi (bu sözünü tuttu), ancak bu kitaplarla beraber Türk Musikisinin m ilyarlar değerinde en değerli nota koleksiyonunun Türkiyat Enstitüsü'ne hibe edildiğinden de, bir profesörün odasm da on b ir yıldır kilitli bulun
duğundan da haberi olmadığını beyân etti. Bu arada Ca
vid Baysun, kütüphaneyi tesellüm şartı olarak kabûi ettiği, Arel’in etraflı biyografi ve şahsiyeti üzerinde ta
rafımdan kaleme almacak m onografinin Türkiyat Mec
m uasında yayınlanması sözünde de durmadı. 1955 yazı 56
içinde hazırlayıp verdiğim monografiyi, «çok teknik ve tamamen musiki terimleriyle dolu» olduğu için bana iade etti. Bu monografi, şimdi sayın okuyucularımın el
lerinde tu ttu kları şu küçük kitaptan ib arettir diyebilir rim, 1955'te kaleme aldığım Arel m onografisinin tâdil edilmiş şeklidir. Kezâ Baysun, bu çok büyük bağış için, Arel’in zevcesi ve kızma bir resmî veya gayrı resm î te
şekkür m ektubu yazmadı, yahut evlerine giderek teşek
kür etmedi. Beni, Arel ailesi yanında m ahcûp etti. Bu bağışa vasıta olduğum ve bu bağışı sağladığım için bana da bir teşekkür m ektubu yazmış değildir.
Bunların bilinmesinde, Türk kültürü için zaruret vardır. Bu tip davranışlar, kültür bağışlarına niyetlenen
lerin cesaretini kırar. Halbuki Türkiye'nin buna çok bü
yük ihtiyacı vardır. Vaktiyle İsmail Hâmi Dânişmend'in Lüsyen Hanım'ın nezdinde tavassut ederek Abdülhak Hâ- m id'in değerine baha biçilmez şahsî evrakını b ir üniver- siyete intikal ettirm esi olayında da aynı m acera cereyan etm iştir, bu evrak yağma edilmiş ve tescil edilmemiş, devlete intikal ettirilm em iştir C34).
Yıllar sonra b ir tarihçi arkadaşım , Cavid Baysun’un öldüğünü, kütüphanesinin parça parça satışa çıkarıldı
ğım, değerli musiki eserlerinin bulunduğunu, ilgilenip şahsım için satm almamı, beni m erhum un evine götü
rebileceğini söyledi. Çok üzülmüştüm. Zira Cavid Bay
sun’un kitap m erakı dillere destan idi. Üzerine titrediği, kimseye göstermediği, şahsen peçete içinde tuttuğu ki
taplarının akıbetini demek o da tayin edememişti...
(34) Çok etraflı bilgi için bk. I.H, Dânişmend, Tarihi Hakikatler, n , 459-76.
57
ŞAHSİYETİ