• Sonuç bulunamadı

Daha 38 yaşında emekli olduktan sonra, resmî gö

13 Şubat 1824'te görevinden alındı. Ahmed Ağa, kendi

sinden önce yeniçeri ağası olan Ağa Hüseyin Paşa'nm İkinci Mahmûd'a tavsiyesiyle yeniçeri ağalığına getiril­

mişti. İkinci Mahrnûd, ocağı söndürmek kesin kararın­

da olup sön derecede gizli hazırlıklar yapıyordu ve bu hususta en güvendiklerinden biri Ağa Hüseyin Paşa idi.

Ancak yeniçeriler, vezir pâyesiyle başlarına getirilen Hü­

seyin Paşa'nm bazı hareketlerinden kuşkulanmışlar, pâ­

dişâh da onu görevinden alarak, Hüseyin Paşa'nm kul- kethudâsı sıfatıyla yardımcısı yani ocağın ikinci kuman­

danı olan Dardağan-zâde Çineli Ahmed Ağa'yı yerine ge­

tirmişti. Ahmed Ağa da padişahın projesini biliyordu ve çok dikkatle davranmasma rağmen ağalıkta fazla tutu­

namadı. İkinci Mahmûd, 13 Aralık 1823'te Nizâm-ı Ce- dîd ricâlinden ve bürokrasi içinde Teceddüd (yenileşme) hareketinin lideri olan Mehmed Said Galib Paşa'yı sa­

dâret makamına (başbakanlığa) getirmiş, ondan boşa­

lan Boğaz muhafızlığını da, Hudâvendigâr (Bursa) ve (4) Cevdet Paça, XII, 84; Sicili*! Osm&nt, IV, 778.

23

Kocaeli (îzmit) sancaklarının askerî valiliğini ekleyerek, yeniçeri ağalığından aldığı Ağa Hüseyin Paşa'ya ver­

mişti.

Ahrrıed Ağa'nin kısa ağalığında yeniçerilerin şüphe­

leri çok arttı. Ahmed Ağa'nın falso yapmış olması muh­

temeldir. Hayatının tehlikede olduğunu anlayan İkinci Mahmûd, onu yeniçerilerin elinden kurtarmak için Ba- tum'a sürdü. Bilindiği gibi Ahmed Ağa'dan sonra kısa müddetlerle Ali Ağa (13.2.1824-1.7.1824), Süleyman Ağa (1.7.1824- 11.2.1825), Haşan Ağa (11.2.1825-9.4.1825), ni­

hayet Mehmed Celâleddin Ağa (9.4.1825- 15.6.1826) ye­

niçeri ağası oldular ve bu sonuncunun devrinde Vak'a-i Hayriye oldu, Kapıkulu ocaklarına son verilerek m odem ordu kuruldu ve Türkiye'de modern ve çağdaş dönem başladı.

Kısa hizmetine karşılık padişah, Ahmed Ağa'ya, Ba- tum limanına 25 km mesafede bir tepe üzerindeki Aşağı Maradit köyünü temlîk etm işti ki bu köyün altında Ço­

ruh ırmağı kıyısında Yukarı Maradit ve Oğlavur köyleri vardır ve bu iki köy de Ahmed Ağa'nın yönetimine ve­

rilmişti. Bugün Gürcistan'da kalan bu kesimde Acaralar yaşar ki, Sünnî-Hanefî Müslüman olup Gürcî dili konu­

şurlar. Aslen Kıpçak Türkleridir, bu bölgeye gelince Gür­

ellerin tesiriyle Ortodoks Hıristiyan olmuş ve Türkçeyi unutarak Giircîce konuşmaya başlamışlardır. XVI. asır­

da Osmanlı fethinde ihtida etmişler (Müslüman olmuş­

lar), fakat Gürcî dilini muhafazada devam etmişlerdir.

Zira dil değiştirmek, din değiştirmekten daha zordur ve çok daha uzun müddeti gerektirmektedir.

İşte Ahmed Ağa, hayatının son 4 yılını böyle bir çev­

rede tarımla uğraşarak geçirdi. Aslen Batı Anadolu'nun bir köyünün çocuğu olması, böyle bir hayata kolayca 24

uyumunu sağlamıştı. Vak'a-i Hayriye'yi duyunca İstan­

bul'a dönmeyi de düşünmedi. Esasen 1828'de Aşağı Ma­

radit köyünde öldü ve oraya gömüldü. Ahmed Ağa'nın Çine'nin bir köyünde ağa olan babasının adı ve Çine'nin hangi köyü olduğunu, Arel ailesinin görüştüğüm hiçbir ferdi bilmiyorlardı, bugüne kadar elimize geçen tarihî bir kayda, bir arşiv vesikasına da rastlamadım. Onun için Dardağan-zâdeler'i Ahmed Ağa ile başlattım.

Keza Ahmed Ağa'nın yalnız tek çocuğunun adını tespit etmiş bulunuyorum ki Dardağan-zâde Osman Efen- di'dir ve ismi bilinmeyen, fakat müderris olduğu söyle­

nen bir kardeşi dışında başka kardeşi olup olmadığı da 1950'ye doğru görüştüğüm Dardağan-zâdeler'den hiçbiri tarafından bilinmiyordu. Osman Efendi, Ahmed Ağa'nın İstanbul'a gelince evlendiği eşinden doğdu, medresede tahsil görüp İstanbul rüûsu aldı, fakat genç yaşında ba­

bası ile Batum'a gitti. Babası ölünce Mısır'a gitti. Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın hizmetine girdi.

Uzun yıllar Mısır'da mütesellimlik yaptı, Mısır'ın bazı illerinde Mehmed Ali Paşa'nm reformlarını uyguladı. Mı­

sırdan Batum'a, aile mâlikânesine döndü ve orada öle­

ğunu 1950'ye doğru görüştüğüm Dardağan-zâdeler bilmi­

yorlardı. Bu Ahmed Efendi, Sâdi B ey adlı bir oğul ve bir kız çocuk bırakarak, 1900'den önce Sapanca'da öldü.

Dardağan-zâde Osman Efendinin küçük oğlu, Sâ­

deddin Arel'in babası olan Hacı Mehmed Emin Efendi' 25

dir. 1830 yıîının son yansında Batum'un Maradit kö­

yünde aile mâlikânesinde doğdu. 1910’da İzmir'de 80 ya­

şında öldü ve İzmir'e gömüldü (Emin E fendiyi 182S doğumlu gösteren bir kayıt, yanlış olmalıdır).

Dardağan-zâde Mehmed Emin Efendi, adı bilinme­

yen amcası, onun büyüğü olan babası Osman Efendi ve ağabeyi Hacı Şeyh Ahmed Efendi gibi, medresenin yük­

sek kısmmı bitirmek, için 1850 yılma doğru Batum'dan İstanbul'a geldi ve İstanbul rüûsu alarak ulemây-i rüsûm silkine geçti. Müderrisliklerde ve kadılıklarda bulunarak yükseldi. 57 yaşında İstanbul pâyesi aldı ki korgenerale eşit dinî-iîmî-kazâî payedir (29.6.1886). 12 yıl sonra 68 yaşında Anadolu kazaskeri pâyesîne yükseldi (14.9.1898) ki askerî rütbelerden mareşale eşit Osmanlı ilmiye rüt­

besidir. Ancak Rûmeli kazaskerliği pâyesine yükseleme­

di. Hayatının son 20 yılını İzmir'de geçirdi ve uzun müd­

det İzmir kadılığında bulundu 0 .

Ağabeyi gibi bir ara hacca da giden Mehmed Emin Efendi, aydın bir Tanzîmât din adamı idi. 1876'da Kaa- nûn-i Esâsî'yi hazırlayan komisyonda Ziyâ Bey (Paşa), Nâmık Kemâl Bey, Ali Süâvî Efendi gibi Yeni Osman­

lılarca bir arada bulundu ve içlerinde gerçek hukukçu Mehmed Emin Efendi olduğu için, arkadaşlarının istek­

lerini kanun maddeleri hâlinde ilk taslak olarak o ka­

leme aldı. Bu sebeple İkinci Abdülhamîd tarafından mimlendi. Bu faaliyeti sırasında Haremeyn (veya Mek­

ke) pâyesinde, pek de yüksek rütbeli olmayan bir ilmi­

ye mensubu idi. O kadar kazasker varken anayasa ko­

misyonuna önün alınması, fıkh (İslâm hukuku)'daki bü­

yük bilgisi ve Ziyâ-Kemâl ekibiyle uyum içinde çalış­

maya müsait zihniyette bulunması dolayısıyladır. 24 yıl (S) S&i-nime, 1315= 1897, s. 63; S&l-n&me, 1326 = 1908, s. 109.

26

İzmir'de bulunması ve mesleğinde —kazasker rütbesin­

den maiırûm edilmemesine rağmen— yükselememesi se­

bebiyle Mehmed Emin Efendinin, îkinci Abdülhamîd'e sempatisi yoktu. Böyle bir ortamda büyüyen Sâdeddin Arel de aynı tesirleri aldı ve Ziyâ-Kemâl ideolojisinden de ayrılarak, Ziyâ Gökalp ideolojisini beğendi. Emin Efendi’nin İstanbul'da Vefâ'da ve Koska'da iki konağı, Sarıyer'de yalısı, İzmir'de büyük bahçe içinde konağı vardı ki karşısında bir cami yaptırmıştır. Emin Efendi, müderrisken ders verişindeki tatlılık, geniş bilgisi, kud­

retli hitabetiyle ün yaparak parlamıştı. Pek çok talebe yetiştirdi. Bir padişah irâdesini vakıfların menfaatine aykırı bularak reddettiği için İstanbul'dan uzaklaştırıl­

mışsa da, bunun bir bahane olması ihtimali kuvvetlidir.

1908'de Meşrutiyet'te İstanbul'a davet edildi, fakat İz­

mir'e çok alışmış, oraya yerleşmiş, çok da ihtiyarla- mıştı, gitmedi. Davet sebebinin, Midhat Paşa'nm eski adamı olmasından kaynaklandığı muhakkaktır. Ancak Sâdeddin Arel, karakter sağlamlığı ve medenî cesaretini ve nimetlere karşı kayıtsızlığını, babasından almıştır.

Emin Efendi, İzmir Eytâm Sandığı'nı yılda 40.000 altm muamele yapan bir banka hâline getirdi ki, cumhuriyet devrinde Vakıflar Bankası onun bu teşebbüs ve eserin­

den ilham alınarak kuruldu (®).

Batum’da doğduğu için «Gürcî» denen ve yukarı­

daki bütün tafsilâttan da anlaşılacağı üzere Gürellikle hiçbir ilgisi bulunmayan Kazasker Emin Efendi, 3 ha­

nımla ev len d i:

İlk eşi Hadîce Zehrâ Hanım, 1835'e doğru Batum*

da doğmuş, 1849'da Batum’da 19 yaşındaki Emin Efendi ile evlenmiştir. Emin Efendi'nin ilk 3 çocuğunun anne­

sidir. Emin Efendi ile beraber hacca gitmiştir. Emin (6) R. E. Koçu, İstanbul Ansiklopedisi, IX, 5.061a.

Efendi, ilk izdivacından 26 yıl sonra ve muhtemelen ilk eşinin ölümünü müteakip İstanbul'da 1875 te Fatma Ze­

kiye Hanım (İstanbul 1848 - İstanbul 1936) ile evlendi.