• Sonuç bulunamadı

Arab-ı Bâide

Belgede MUHTASAR İSLÂM TARİHİ (sayfa 21-24)

Yok olmuş Araplar anlamındadır. Bunlar çok eski zamanlarda Arabistan topraklarında bulunmaktaydılar. Zamanları tarihin ilk dönemlerine tekabül etmektedir. Zamanımızdan çok uzak bulunduklarından toplumsal durumla-rına dair ayrıntılı bilgi yoktur. Ancak kutsal kitaplardan ve siyer kitapların-dan öğrendiğimiz bazı olayları bilgimiz dâhilindedir.

Arab-ı Bâide’den Âd, Semûd, Amâlika, Tasm, Cedîs, Emîm ve Cürhüm ismindeki meşhur kabilelerin durumuna dair çok az bilgi vardır.

Bu sayılanların soy ve çocukları da pek çok kabile oluşturduğundan Arab-ı Bâide’den isimleri korunamayan pek çok kabile ortaya çıkmıştır.

Âd Kavmi: Hz. Âdem’in çocuklarının ortaya çıkışında, Âd isminde bir reisin refakatiyle Ahkâf ve Hadramevt’a gelerek oraya yerleştiler. Kabilenin iskânından sonra Âd vefat etti ve onun yerine de kardeşi Şeddâd geçti.

Şeddâd zamanında Âd kavminin büyük ve muzaffer orduları Mısır’ın aşağı taraflarına kadar fetihleri genişlettiler.

Şeddâd ihtişam ve büyüklüğünün gururuyla ilahlık davasına kalkışarak küfrünü açıkça ortaya koydu. Cennetin karşılığı olmak üzere bir bahçe yap-tırarak çok sevdiği oğlunun namına nispetle bahçeye İrem ismini verdi. İrem bahçesi yakut, akik ve sair mücevherlerden yapılma köşkler, billur şatolar, akan ırmaklar, ferahlatıcı koku ve havalar, hayret verici manzaralar ve sair abartılı süslemeler barındırmaktaydı. Bu bahçenin namı olağanüstü güzelli-ğinden dolayı şairler arasında benzetme (teşbih) vesilesi olarak kalmıştır.

Şeddâd, İrem bahçesinin son zamanlarında onu seyretmeye giderken yolda öldü. Kavmi Ahkâf’ı terk edip, Hadramevt’i yerleşim yeri olarak seçe-rek orada putperestliğe devam ettiler.

Bu kavme gönderilen Hz. Hûd (a.s) bu sırada pek çok telkin ve nasihatte bulunduysa da kendisine itaat etmediler.

Belalar ortaya çıkarak, kıtlık meydana geldi, ekinler kuraklıktan dolayı yandı. Putlardan yardım istemek için kurbanlar gönderirken kendileri de yağmur duasına çıktılar. Bu esnada üzerlerinde korkunç siyah bir bulut be-lirdi. Dualarının kabul, kurbanlarının makbul olduğu zannına kapıldılar ve yağmur yağacak diye bulutun altına toplandılar. O esnadan Allah’ın azabı ortaya çıktı ve yağmurun barındığı bulut bela yağdırmaya başladı. Ardın-dan müthiş bir rüzgar eserek yıldırımlar düştü ve o isyankar kavim ne oldu-ğuna şaşırarak helak olup gitti.

Semûd Kavmi: Hicâz toprakları ile Suriye arasında bulunan Vâdil-kurâ’da, Hicr adlı yerde meskûn olan Semûd kavmi içinden çok güçlü hü-kümdarlar ortaya çıkmıştır. Bunlardan Dûbân b. Yemnu`’un iktidar döne-minde Semûd kavminin orduları aşağı Mısır’ı istila ettiler.

Yine bunların hükümdarlarından Mevhib b. Mürre’nin zamanında şehir ve kasabaların imarına ve binaların inşasına başlanmıştır ki bu Arap Yarı-madası’nın medeniyet tarihi bakımından ilk teşebbüsü olması itibariyle önemlidir. Bu şekilde ortaya çıkartılan şehir ve kasabaların kalıntıları gü-nümüze kadar ayakta kalmıştır.

Günah ve şirk konusunda Semûd kavmi de ileri gitti. Kendilerine gön-derilen Hz. Salih’i (a.s) ise dinlemediler. Bu peygamberin ortaya koyduğu mucizeleri tanımadılar ve sonunda bunlar da Allah’ın azabıyla yok olup gittiler.

Amâlika: Amâlika çocukları başlangıçta Yemen’in Sana bölgesinde meskûn iken, kuzeye doğru çıkarak bir kısmı Hicâz civarına ve bir kısmı da daha kuzeyde Suriye taraflarına yerleşmişlerdi. Bunlardan Hicâz’da bulu-nanlara Hicâz Amâlikası, Suriye’dekilere ise Şam Amâlikası lakabı verilerek bunlar iki kısma ayrılırlar.

Hicâz Amâlikası, Cürhümlülerin Yemen’den gelerek yaptıkları saldırılar üzerine yok olmuştur.

Şam Amâlikası ise, ayakta kalarak kuvvetli ordulara ve büyük hüküm-darlara sahip olmuştur. Mısır’a saldırarak uzun bir süre orada kaldılar ve sonunda Mısır firavunları tarafından Mısır’dan çıkarıldılar. Kudüs-i Şerîf’i kurarak oraya yerleştiler ve sevk ettikleri askerler ile Hicâz bölgesine kadar fetih sınırlarını genişlettiler.

Mısır’dan çıkan İsrâiloğulları öncelikle Asya’da Şam Amâlika’sıyla kar-şılaştı. Yapılan savaşlarda İsrâiloğulları galip gelerek Hicâz ve Filistin top-raklarını Amâlika’nın elinden çekip aldı.

Suriye’nin kuzeyinde kalan Amâlika ise Bizans’ın saldırılarıyla perişan oldu. Amâlika’dan dağılan kabileler Arap Yarımadası içerisine yayıldı ve daha önce kendilerine galip gelerek oralara yerleşmiş olan İsrâiloğulları ka-bilelerinin çoğunu Hicâz ve Arap Yarımadası topraklarından çıkardılar.

Hz. Peygamber zamanında sorun çıkaran Hayber, Benî Kurayza, Benî Nadîr, Benî Kaynukâ` ve Benî Sâmle gibi kabileler zikredilen İsrâiloğulları kalıntılarındandırlar. Amâlika arasında Şanlı hükümdarlar da gelmiştir. Ha-rabeleri akılları hayrete düşüren Tedmür şehri, Amâlika’dan gelen bir kolun unutulmuş kalıntısıdır. Avrupalıların Uthaina dedikleri Uzeyne b. es-Sümeydî ve Zenubya dedikleri Zeyneb, Amâlikâ’nın meşhur olmuş hüküm-darlarından olup Tedmür’de hüküm sürmekteydiler. Amâlika da diğerleri gibi sonunda dünya sayfasından silinip gitmiştir.

Tasm, Cedîs: Bu iki kabile Yemâme’de yurt tutmuşlardır. Her iki kabile-nin reisleri nöbetleşe bir şekilde işleri idare ederlerdi. Bir defa Tasmlıların reisi bir defa da Cedîslilerin reisi yönetime geçerdi.

İdare nöbeti Tasmlıların reisindeyken Cedîs kabilesine mensup kızlar hakkında bizzat reis tarafından namussuzca bir tecavüz gerçekleşmişti. Bu-nun üzerine Cedîsliler isyan ederek Tasm reisini kabile fertleriyle birlikte kılıçtan geçirdiler.

Tasm kabilesinden kurtulan bir adam Yemen hükümdarına müracaat edip, zulümden yakındıktan sonra Yemenliler, Cedîs kabilesine hücum ede-rek Cedîs’i kılıçtan geçirdi. Bu şekilde her iki kabileden iz ve işaret kalmadı.

Emîm: Emîm boyunun durumuna dair uzun uzadıya bir tafsilat yoktur.

Emîm oğullarından Vebâr isminde biri ortaya çıkarak Benî Vebâr adıyla bir kabile kurmuştur. Arap kavimleri içinde ilk olarak bina inşa edenlerin Benî Emîm olduğu rivayet edilmektedir.

Cürhüm: Birinci ve İkinci Cürhüm adıyla ikiye ayrılmaktadır. İlk Cür-hüm hakkında tafsilat yoktur. Bunlar Yemâme ve Hicâz’da yurt tutmuşlar-dır. İkinci Cürhüm ise Arab-ı Âribe’den olduğundan ayrıntısı o konuya ait-tir.

Belgede MUHTASAR İSLÂM TARİHİ (sayfa 21-24)