• Sonuç bulunamadı

GELENEKSELDEN DİJİTALE İZMİR’DE YEREL TV YAYINCILIĞI 1

ARAŞTIRMA YÖNTEMİ

Bireysel bellek ve ekran arasındaki olumsuz ilişkinin ortaya koyulması için bu çalışmada, 25 kişi ile yarı yapılandırılmış mülakat yapılmış, elde edilen veriler niteliksel içerik yöntemiyle analiz edilmiştir. Çalışmanın temel araştırma soruları aşağıda verilmiştir:

1- Bireyler ekranla nasıl bir ilişki kurmaktadır? Ekran kullanım sıklıkları nedir?

2- Bireyler kendi belleklerindense kullandıkları cihazların belleklerine mi güvenmektedir?

3- Bireyler, ekranda paylaştıkları anı ya da iletilerini, üzerinden zaman geçtikten sonra hatırlamakta mıdır? Sürekli olarak ekrana maruz kalan kişilerin bellekleri olumsuz etkilenmekte midir?

Her bir araştırma sorusu, uzun süre ekrana maruz kalan bireylerin ekran ve bellekleri arasında nasıl bir ilişki olduğunun tespitine dayanak oluşturması bakımından belirlenmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşme, açık uçlu sorulardan oluşur ve görüşmenin akışına bağlı olarak soruların çeşitlendirilmesine olanak sağlar (James, 2015). Bu araştırmada da görüşmecilere, yarı yapılandırılmış soru formunda yer

alan sorular sorulmuş, görüşmenin akışına göre sorular çeşitlendirilmiştir. Görüşmeye başlamadan katılımcılara, araştırmanın amacı ve kapsamı hakkında kısaca bilgi verilmiştir. Görüşmelerde, verilerin kaybolma ihtimali göz önünde bulundurularak görüşmecilerin izni dahilinde ses kaydı alınmıştır.

Görüşmeler, 45 dakika ya da 1 saati aşmayacak şekilde kurgulanmıştır. Görüşmecilere, görüşme sonunda ses kayıtlarının çözümlemelerinin yapılacağı, taleplerinin olması halinde görüşme metinlerini okuyabilecekleri bilgisi verilmiş, araştırma dışında kullanılmayacağı aktarılmıştır. Görüşmeler, kişilerin kendilerini rahat hissedebilecekleri onların istedikleri yerlerde gerçekleştirilmiştir.

Nitel araştırmalarda örneklem büyüklüğü; araştırmanın içeriği, kapsamı ve bu alanda veri doygunluğunun olduğu benzer araştırmalara bakılarak belirlenebilir (Başkale, 2016). Örneklem büyüklüğünde araştırmacı, verilerin ön analiz kısmında aynı sonuçları elde ediyor ve görüşme sonuçları birbirini tekrarlıyorsa, veri doygunluğuna ulaşıldığı kabul edilmektedir. John Lofland ve Lyn H. Lofland görüşmelerin oldukça fazla zengin içerik üretme eğiliminde olduklarına dikkat çekerek, araştırmacının örneklem büyüklüğünü yönetmesi gerektiğini belirterek (1984), görüşmelerin en az 20 en çok 50 kişi ile sınırlandırılması gerektiğine işaret eder. Bu çalışmada, araştırmanın tasarımı sırasında 30 kişi olarak düşünülen örneklem büyüklüğü, araştırmanın doygunluğu açısından 25 kişinin yeterli olduğu ortaya çıkarmıştır.

Bu araştırmada ekranın bireysel bellek üzerindeki etkisinin tespit edilmesi için araştırmanın örneklemi, Prensky’inin “dijital yerliler” tanımından hareketle, yoğun şekilde ekrana maruz kalan, yaşları 20–40 arasında değişen, kadın erkek dengesi gözetilerek seçilen 25 katılımcıdan oluşmaktadır.

Katılımcıların yaş aralığı cinsiyet dengesi gözetilerek, araştırmada yaş ortalaması 30,5 olarak çıkmıştır.

Marc Prensky, 1980 sonrası doğan kişilerin, doğdukları andan itibaren internet, bilgisayar ve dijital oyunlarla etkileştiklerini, dünya görüş ve algılarının 1980 öncesi doğan, bilgisayar ve internet olmadan büyüyen kuşağa göre farklı olduğunu belirtir (2001). Prensky, bu nedenle internet ve dijital yaşamın kuşakları etkilediğini belirterek, 1980 sonrası doğumluları “dijital yerliler”, 1980 öncesi doğumluları ise

“dijital göçmenler” olarak tanımlamıştır (Prensky, 2001).

Araştırmada niteliksel içerik analiz yaklaşımlarından özetleyici içerik yaklaşımı kullanılmıştır.

Geleneksel ve yönlendirici içerik yaklaşımından farklı olarak özetleyici içerik analizi, çoğunlukla anahtar kelimeler ve içeriğin bağlamsal kullanımını anlamak amacıyla, belirli kelime ve içeriğin sayılarak karşılaştırma yapılmasına ve araştırmacının yorumlamasına olanak tanır (Hsieh & Shannon, 2005). Bu araştırma kapsamında, özetleyici içerik analiz kullanılarak, temel ve alt kategoriler aşağıdaki gibi belirlenmiştir.

1) Ekran kullanım sıklığı - ekranla kurulan ilişki: ekran, sosyal medya, sosyal medya paylaşım nedeni.

2) Belleğin dijitalleşmesi – dijital bellek yitimi: belleğin cihaza emanet edilmesi, cihazın kaybolması, cihazların bellek kapasiteleri.

3) Ekran bellek İlişkisi: paylaşımın hatırlanma(ma)sı, ekranın sonsuz akışı.

Nitel araştırma yöntemlerinde verilerin güvenilirliğin sağlanması için kullanılan yöntemlerden biri de uzman incelemesidir (peer debriefing). Uzman incelemesi, araştırma yöntemleri bilgisine sahip, bu konuda çalışmaları bulunan, katılımcılar ile teması bulunmayan, objektif, eleştirel bir gözle inceleyerek, araştırmaya geri bildirimde bulunulan yöntemi içerir (Hail & Hurst &Camp, 2011). Bu nedenler doğrultusunda, bu araştırmanın güvenilirliğinin test edilmesi ve sağlamlaştırılması için deşifre edilen mülakat metinleri uzman danışman tarafından gözden geçirilerek, güvenilirlik sağlanmıştır.

124 ARAŞTIRMA SONUÇLARI

Ekran kullanım sıklığı

Araştırmaya demografik sorular sorulduktan sonra, katılımcıların ekranı hangi araçla bütünleştirdiklerinin tespit edilmesi için “ekran denilince aklınıza hangi teknolojik araç gelir” sorusu yöneltilmiştir. 25 kişiden 11’i televizyon, 11’i bilgisayar, 3’ü de akıllı telefon yanıtı vermiştir. Ekran kullanım sıklığının saptanması için katılımcılara bilgisayar, akıllı telefon ve televizyon kullanım sıklıkları sorulmuştur. Araştırmada bilgisayar kullanım süresi 6 saat 50 dakika, akıllı telefon kullanımı 6 saat 15 dakika ve televizyon izlenme süresi ise ortalama kişi başı 2 saat 45 dakika olarak tespit edilmiştir. Katılımcılardan 13’ü televizyonu hiç izlemediğini belirtmiştir. 25 kişiden 5’inin ise evinde televizyon bulunmamaktadır. Televizyonu olmaması rağmen, 2 katılımcının ekran denildiğinde akıllıklarına ilk olarak televizyon gelmesi araştırmada ilgi çekici bulunmuştur. Araştırmada, televizyon izlenme süresinin bilgisayar ve akıllı telefona göre düşük çıkmasının nedeni; televizyonun artık internet üzerinden bilgisayar ve akıllı telefondan izlenebilmesine bağlanmıştır. 2017 yılında yapılan araştırma sonucuna göre de internet üzerinden televizyon izlenme sıklığı giderek artmaktadır ve televizyon ekranından bir kanalın izlenmesindense, bireylerin bilgisayar ya da akıllı telefona yüklenen uygulamalar aracılığıyla televizyon izlemeyi tercih ettikleri tespit edilmiştir (Cossell, 2017). Araştırmada, akıllı telefonun ve bilgisayarın hemen hemen yakın sürelerde kullanıldığı tespit edilmiştir. Görüşmeye katılanların tamamına yakını, telefonlarının sabah alarm sesine uyanmalarıyla gece uyuyana kadar gün içinde sıklıkla telefonlarına baktıklarını belirtmişlerdir. 23 yaşında kadın katılımcı: “Bir gün bakkala telefonumu yanıma almadan gitmişim. Koşturarak geri döndüm. Telefona dakikada bir bakarım. Boş olduğum zaman, gerçi her dakika elimin altında. Bir şey olmasa da açıp kapatırım” diye belirterek telefon kullanım sıklığını ifade etmiştir. Katılımcılardan bilgisayarı iş yaşamında aktif kullananların bilgisayarı işle ilgili e-maillerin okunması, rapor hazırlanması gibi işler yapmak için geri kalanların ise bilgisayarı film izleme, müzik dinleme, haber okuyup, sosyal medya platformlarında gezinmek için kullanmaktadır. Akıllı telefon kullanım amacı ise arkadaş ve yakınlarla iletişim kurma, mesajlaşma programını kullanma (WhatsApp), sosyal medya platformlarına girme (Facebook, Instagram vb.), fotoğraf ve video çekmektir.

Ekran kullanımı ve süreklilik ilişkisi

Görüşmecilere “cep telefonunuzu kaybettiğinizde ne hissedersiniz?” sorusu yönlendirilmiş,

“kendimi sudan çıkmış balık gibi hissederim”, “açıkta kalmış gibi hissederim”, “hayatımın en korkunç günü olur”, “çok üzülürüm” gibi yanıtlar alınmıştır. Bunun nedeni olarak, arkadaşların, yakınlarının telefon numaraları, şifre ve önemli tarihleri içeren bilgilerini akıllı telefonlarına kaydettiklerini, kayıp olması durumunda bu kadar bilgiye nasıl ulaşacaklarını bilmedikleri yanıtlarını vermişlerdir.

Katılımcıların en sıklıkla kullandıkları sosyal medya platformları sırasıyla; Facebook, Instagram, Twitter ve WhatsApp’tır. Katılımcılar, sosyal medyayı, haber takibi, bilgi edinme, arkadaşlarla iletişime geçme, gündemden haberdar olma gibi nedenlerle kullanmaktadır. Katılımcılara sosyal medya platformlarından paylaşım yapıp yapmadıkları sorulduğunda ortalama olarak günde 2–4 paylaşım yaptıkları, içeriklerinin ise fotoğraf, önemli haber linki olduğunu belirtmişlerdir. Bireylerin akıllı telefon, bilgisayar ya da önemli bilgi ve belgelerini sakladıkları, anılarını muhafaza ettikleri cihazlarının bellekleri olarak kullanılıp kullanmadıklarının tespiti için katılımcılara kendi belleklerindense cihazların mı belleklerine güvendikleri, bilgilerini nereye kaydettikleri yönünde sorular sorulmuştur. 25 kişiden 22’si bilgi ve önemli bilgileri cihazlarına kaydettiklerini ve kendi belleklerine güvenmediklerini belirtmişlerdir.

Görüşmeci notları:

• 39 yaşında erkek: “Eskiden sabit telefonlar varken hatırlıyordum ama şimdi telefonda olduğu için zaten hatırlamama gerek bulunmuyor. Eşimin telefonu dahi hatırlamam.”,

• 20 yaşında erkek: “Dijitalde saklamayı tercih ediyorum. Dijitale güveniyorum çünkü.”

• 38 yaşında erkek: “Eskiden babalarımızın evrak çantaları vardı. Kilitli. Bizimki de böyle.

Bilgisayarda bütün bilgilerim.”

• 20 yaşında kadın: “Telefonumda fotoğraflarım var. Hem bilgisayarımda, hem flaş belleğimde, hem bilgisayarımda. Başına bir şey gelirse bir daha elde edemem onları diye üç yerde ayrıca kopyalıyorum.”

• 28 yaşında kadın: “… şifreleri telefona, diğer bilgileri, fotoğrafları bilgisayara kayıt ederim.

Telefonum gitse belki her şey gidecek.”

• 25 yaşında erkek: “Yani insanlar bilinçli olarak ben bunu belleğim olarak kullanayım diyerek kullanmıyorlar. Bilinçsizce kendiliğinden bellek aracı oldu.”

Katılımcıların %64’ü fotoğraf, şifre, yakınların doğum günü tarihleri, unutulmaması gereken notlar gibi bilgi ve belgeleri ilk olarak kaydettikleri cihazın/yerin akıllı telefon ve bilgisayar olduğu tespit edilmiştir. Görüşmecilerden, 31 yaşında erkek katılımcı, akıllı telefonunu “kara kutusu” olarak tanımlamıştır. Bütün bilgilerin kaydedildiği ve hiç bozulmayacak olan bir kutu olarak cep telefonunu gördüğünü ifade etmiştir. Kayıp olması ya da bilgilerin yok olma düşüncesinin kendisini huzursuz edeceğini sözlerine eklemiştir. Araştırmada 7 katılımcı ise şifre, doğum günü ve önemli gördükleri bilgilerini aynı zamanda deftere kaydettiklerini belirttiler. Kaydedilen bilgilerin kaybolmaması ya da cihazların bozulma ihtimaline karşı katılımcıların bilgilerin yedeklerini aldıkları ve bu yedeklere de güvenmeyip bir başka yere daha kaydettiklerini tespit edilmiştir. Ekran ve bellek arasındaki ilişkinin kişi üzerindeki etkisinin tespit edilebilmesi için kişilere sosyal medya platformlarından daha önceden paylaştıkları kendi yaşamlarından anıları içeren fotoğraf, video, iletilere yeniden bakmaları istenmiş, ayrıca basılı fotoğraf albümü varsa onlara bakmaları ve anılarını hatırlayıp hatırlamadıkları sorulmuştur.

25 katılımcının 16’sı paylaştığı iletiyi hatırlamazken, 9’u hatırlamıştır. Anılarını hatırlayan katılımcıların, genellikle sosyal medyada daha az paylaşım yaptıkları, ekran kullanım konusunda kendilerini sınırlandırma getirdikleri tespit edilmiştir.

Araştırmada, katılımcıların %88’i dijital teknoloji cihazlarını bellek aracı olarak görmektedir.

%12’si ise görmediğini ifade etmiştir. Katılımcıların neredeyse tamamına yakını, belleklerindense cihazların belleklerine daha çok güvenmektedir.

23 yaşında üniversite mezunu, iş arayan kadın görüşmeci 2016 senesinde arkadaşlarıyla gece çektirdikleri bir fotoğrafı Facebook’ta paylaşmıştır. Görüşme sırasında fotoğrafa yeniden baktığında anıyı hatırlamamış, nerede, ne zaman sorularına yanıt verememiştir. Yine aynı görüşmeci 2016 yılında Facebook’ta paylaştığı “Galiba çok özledim sizi, gelsem diyorum, sizi bir daha okula gitmeden göreyim” iletisini hangi duygularla, kime ve niçin yazdığını hatırlamamış, iletiyi ilk defa görüyorum demiştir. Küçükken yaşadıklarını daha net hatırladığını ancak şimdi bir iki sene öncesi yaşananları hatırlamakta zorlandığını, dört senedir yoğun olarak akıllı telefonu kullandığını sözlerine eklemiştir.

Basılı fotoğraf albümüne baktığında, doğum gününe ait olan bir fotoğrafın çekilmesi sırasında yaşananları hatırlamış, anısını kadar aktarmıştır. 20 yaşında erkek: “Basılı fotoğraflarımın ne zaman nerede çekildiği çok net aklımda. Çekilme anı bile. Mesela Üsküdar’da bulunan lunaparkta şimdi kapalı orası. Orada çekilmiş bir fotoğrafım var. Çok net hatırlıyorum o anı. 8–9 yaşındaydım. Ama 15 gün önce bir fotoğraf çekildim. Bana sorsanız nerede çekildin diye hatırlamam mesela.” diye belirterek basılı fotoğraf ve dijital fotoğraf arasındaki farkı vurgulamıştır. 24 yaşında kadın katılımcı ise fotoğrafların ve paylaşımlarının çok olmadığını geçmişi hatırlamanın onun için önemli olmadığı belirtmiştir. Sadece şimdiye (ana) baktığını geriye dönük anıların unutulsa da kendisini çok üzmediğini belirtmiştir. Az paylaşım yaptığı için sosyal medyada paylaştığı bir şarkıyı neden paylaştığını hatırlamış, fotoğraf albümünün ya da eski anıları kendisi için önemsiz olduğunu vurgulamıştır. 34 yaşında erkek katılımcısı ise, sosyal medyayı iş için kullandığını genel olarak anılarına ya da özel yaşamına dair paylaşım yapmadığını belirtmiş, Facebook’ta paylaştığı işle ilgili haber linkini hatırlamıştır. Anılarının kendisi için önemli olduğunu belirterek, eskiye baktığını ve anları hatırlamanın kendisini mutlu ettiğini belirtmiştir. 39 yaşında erkek katılımcı ise basılı fotoğraflarının her zaman göz önünde olduğu için daha

126 kolay hatırlandığını ancak dijital fotoğrafın çekilmenin daha kolay olması hem de cihazlara saklı kalmasından hatırlamakta zorlandığını ifade etmiştir.

SONUÇ

Kişilerin ekranla kurduğu ilişki, ekran kullanım sıklığını ölçümlemek ve fikir vermesi bakımından farklı meslek ve yaş grubunda yer alan 25 kişi ile yarı yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılarak görüşme gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda sıklıkla kullanılan ekranın bilgisayar ve akıllı telefon olduğu saptanmıştır. Günde ortalama kişi başı 6 saat 50 dakika bilgisayar ve 6 saat 15 dakika akıllı telefon kullanımı, 2 saat 45 dakika da televizyon izlenme süresidir. Televizyon izlenme alışkanlığı değişmiş, artık televizyon bilgisayar ya da akıllı telefona indirilen uygulamalardan izlenmektedir.

Dünyada yapılan bilimsel araştırmalara göre televizyonun izlenme süresi 2 saattir. Akıllı cep telefonların artık sadece arama yapmayıp aynı zamanda bir bilgisayar gibi işlev görmesi akıllı telefonların kullanım sıklığını artırmaktadır.

Gündelik yaşam içinde akıllı telefonların sabah alarm sesine uyanan insan, yanında ayırmadığı cep telefonu gün içinde belli amaçlar için ya da amaçsız olarak da ekranı açıp bakmaktadır. Akıllı telefonların kişiyle bütünleştiği bir yaşamı dile getiren Steve Jobs’ın IPhone'u tanıtırken dediği “bu bir devrim” sözü abartı değildir. Yolda yürürken, işe giderken, otobüste, metroda konuşmayan, avucunun içindeki ekranı seyrederek gülen, eğlenen, ağlayan bireyler ekranlı toplumu yansıtmaktadır. Ekranların bu kadar yaşamın her alanında yer almasının sosyal, psikolojik ve toplumsal etkileri bulunmaktadır. En önemli etkilerinden biri kuşkusuz bu çalışmanın da konusu olan bireysel bellek üzerindeki olumsuz etkisidir. Araştırmanın en önemli sonuçlarından birisi de araştırmaya katılan katılımcıların %64’ünün daha önceden sosyal medya hesaplarından paylaştıkları kendi yaşamlarından anıları içeren ileti, fotoğraf, önemli gördükleri haber içeriklerini kısa bir zaman geçtikten sonra yeniden baktıklarında hatırlamamalarıdır. Bir katılımcının ekranda gördüğü görüntüleri ve günün sonunda kendisini “sabun köpüğü” görmesi hayli ilgi çekicidir. Ekranın “sonsuz akışı” içinde görüntüler, anılar sabun köpüğü gibi görünüp kaybolmakta, yitmektedir. Katılımcılara daha önceden paylaştıkları bir iletiyi açıp yeniden bakmaları istendiğinde hatırlamayanlar, anılarını hatırlamadıklarını daha önceden fark etmediklerini bunun ekranın kendileri üzerinde bir etkileri olduğunu düşünmediklerini söylemişlerdir. Bir katılımcı ise bunu daha önceden fark etmiş ve kendisine ekrana bakma, internet ve sosyal medyayı kullanma sınırı getirmiş, gün içinde belli aralıklarla baktığını ifade etmiştir. Bir diğer katılımcı da eski fotoğraf ve anıların belleğin canlı ve net olduğunu belirtirken, sayısız fotoğraf ve video çektiğini hangisini hatırlayacağını bilemediğini belirtmiştir. Anıların yitmesi ve yeniden hatırlanması kişinin kendini var eden geçmişini, kendisini hatırlamasıdır. Tüketim kültürü içinde anılar da tüketim nesnesi haline gelerek şimdinin öne çıktığı geçmişi hatırlamada ekrana emanet edilmiştir. Ekran belleği kavramı tam da burada karşılığını bulmaktadır. Ekrandan akan gösterişli, eğlenceli bir dünyanın altında gerçekte yaşanan anılar kaçırılmakta, yüz yüze iletişimin yerini alan ağa bağlı arkadaşlığın öne çıktığı bağ toplumunun giderek yittiğinin göstergesidir. Araştırmaya katılanlarından %52’si Facebook’ta arkadaş listesinde yer alan kişilerle daha önceden yüz yüze iletişim kurmamış, bağlı oldukları sosyal medya platformlarından Bauman’ın deyişiyle “ekle”/ “sil” tuşuna bağlı arkadaşlık geliştirmiştir. Yine %82’si Instagram’daki arkadaş&takipçi listelerinde yer alan kişilerle yüz yüze iletişim kurmamış, sadece ağa bağlı “beğen” ve

“hastag” üzerinden arkadaşlık geliştirmiştir. Bu çalışmada ekranlı toplumun etkilerinden birisi olan bağ toplumundan ağ toplumuna geçişte yakın arkadaşlık ve aile bağları yerini ağ üzerinden kurulan yakınlık ve sosyal çevreye bırakmıştır. Araştırmanın diğer önemli çıktılarından biri de katılımcıların %88’i kendi belleklerindense bilgisayar ve akıllı telefonlarının belleklerine güvenmekte, bilgilerini bu cihazlara kaydetmektedir. Dijital bellek yitimi olarak kavramsallaştırılan bu durumda, kişiler cihazlarını bellekleri gibi kullanmaktadır. Cihazlarının kayıp olması ya da yıpranmaları durumları onlarda korkuya yol açmaktadır. Katılımcılara bunun için “Cihazını kaybettiğinizde ya da cihazlar tahribata uğradığında ne hissedersiniz?” sorusu yönlendirilmiştir. Birçoğu bu durumu başına gelebilecek en büyük felaket olarak

tanımlamış, kendilerini çıplak hissedeceklerini belirtmişlerdir. Bunun önlemi olarak da kimisi yüksek bellek kapasitesine sahip cihazlar kullanmakta, 35 yaş ve üstünde olanlar bir başka cihaza da yedeklemesini alırken, deftere de şifre, önemli bilgi ve yakınların telefon bilgilerinin yedeklemesini aldıklarını belirtmişlerdir. Araştırma sonucu olarak kişilerin ekranla kurduğu yakın ilişkinin belleklerinin zayıflamasına/yitmesine yol açtığı, ekranda izlenen görüntü, bilgilerin sonsuz akışı altında bireylerin “ekran” ve “görüntü oburuna” dönüştüğü tespit edilmiştir.

KAYNAKÇA

Adorno, W.T & Horkheimer, M. (2014). Aydınlanmanın Diyalektiği, Çev. N.Ülner-E. Öztarhan Karadoğan, Kabalcı Yayınevi.

Assmann, J. (2015). Kültürel Bellek, Çev. A. Tekin, Ayrıntı Yayınları.

Atkinson, R. C., & Shiffrin, R. M. (1971). The control processes of short-term memory. Institute for Mathematical Studies in the Social Sciences, Stanford University.

Başkale, H. (2016). Nitel Araştırmalarda Geçerlik, Güvenirlik ve Örneklem Büyüklüğünün Belirlenmesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Elektronik Dergisi, 9(1), 23-28.

Benjamin, W., (2001). Pasajlar. Çev. A. Cemal, Yapı Kredi Yayınları.

Cossell, H. (2017). , cmo.com/features/articles/2017/7/20/the-future-of-tv-is-social-.html#gs.P7IWhtQ.

Hail, C.& Hurst, B. & Camp, D. (2011). Peer Debriefing: Teachers’ Reflective Practices for Professional Growth, Critical Questions in Education, 2(2), 74-83.

Hsieh, H.F. & Shannon, S.E. (2005). Three Approaches to Qualitative Content Analysis, Qualitative Health Research, 15(9), 1277-1288.

James, W. (2015). Conducting Semi-Structured Interviews, Ed.: K. E. Newcomer vd., “Handbook of Practical Program Evalution” içinde, Jossey-Bass Co.

Kaspersky Labs. (2015),“The rise and impact of digital amnesia”, http://amnesia.kaspersky.com/

KTH Royal Institute Of Technology, Online time can hobble brain’s important work, kth.se/en/aktuellt/nyheter/online-time-can-hobble-brain-s-important-work-1.415391.

Lofland, J & Lofland, L. H. (1984). Analyzing Social Setting –A Guide to Qualitative Observation and Analysis, California: Wadsworth Publishing Co..

McLeod, S. (2009). Short-term Memory, https://www.simplypsychology.org/short-term-memory.html Postman, N. (1999). Öldüren Eğlence. Çev. O. Akınhay, Ayrıntı Yayınları.

Prensky, M. (2001). Digital Natives, Digital Immigrants, On the Horizon, 9(5), 1- 6.

Rigel, N. (2000). Rüya Körleşmesi, Der Yayınları.

Russell Jacoby, R. (1996). Belleğini Yitiren Toplum, Çev. H. Atalay, Ayrıntı Yayınları.

Toffler, A. (1992). Yeni Güçler, Yeni Şoklar, Çev. B. Dişbudak Çorakçı, Altın Kitaplar.

128

HALKLA İLİŞKİLER EĞİTİMİNDE ETİK VE YENİ MEDYA: EĞİTİM MÜFREDATLARINA İLİŞKİN BİR İNCELEME

Nilüfer Pınar KILIÇ1 Ergin Şafak DİKMEN2 GİRİŞ

Felsefenin ilk yıllarından itibaren etik konusu felsefenin alanlarından biri olarak ele alınmakta ve tartışılmaktadır. Etik kavramı çatısı altında davranış normları ve ahlaki kodlar irdelenmiş ve tartışmalar zaman içerisinde olgunlaşmıştır. Yirminci yüzyılda medya endüstrisinin büyümesiyle birlikte medya ve etik tartışmaları hız kazanmış, internet teknolojisinin yaygınlaşmasıyla birlikte özellikle son 20 yıl

Felsefenin ilk yıllarından itibaren etik konusu felsefenin alanlarından biri olarak ele alınmakta ve tartışılmaktadır. Etik kavramı çatısı altında davranış normları ve ahlaki kodlar irdelenmiş ve tartışmalar zaman içerisinde olgunlaşmıştır. Yirminci yüzyılda medya endüstrisinin büyümesiyle birlikte medya ve etik tartışmaları hız kazanmış, internet teknolojisinin yaygınlaşmasıyla birlikte özellikle son 20 yıl