• Sonuç bulunamadı

Santimantal Roman Bağlamında Güzide Sabri’nin

1. ÖLMÜŞ BİR KADININ EVRAK-I METRUKESİ: BİR KADININ HAZİN HİKÂYESİ

1.1. Anlatım Teknikleri

Cohen (1999: 63-65), santimantal romanların biçimsel özellikleri ve anlatım tekniklerini değerlendirirken bu tür romanların giriş bölümünde okuyucunun ilgi ve sempatisini kazanmaya yönelik açıklamalar yapıldığına değinerek yazarın birinci kişi anlatıcıya yer vermesini, mektup ve günlük gibi anlatım tekniklerini kullanılmasını da aynı amaca hizmet eden unsurlar olarak değerlendirir.

Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi romanında asıl hikâyeyi

çerçeveleyen ve onun aktarılmasına hizmet eden bir dış hikâyenin yer almasını bu bağlamda değerlendirebiliriz. Soğuk, karlı bir kış gecesinde, okuyucuda merak uyandıracak bir anlatımla başlayan hikâye, zavallı bir kadının yadigâr-ı ömrü olan küçük çocuğunun annesizliğini anlatan satırlarla devam eder. Fikret’in hikâyesi “bir tür iç monolog işlevi gören, roman

kişilerinin hayatlarının önemli kesitlerinin aydınlatılmasına, his ve duygularının tahlil edilmesine imkân veren”(Kefeli 2002: 32) günlük ve mektuplar yoluyla aktarılmıştır. Bu durumda Güzide

Sabri’nin de santimantal roman yazarları gibi kurmaca dünyanın kadın kahramanıyla okurun baş başa kalmasını sağlayan anlatım tekniğinden yararlandığı söylenebilir. Fikret’in dilinden aktarılan hazin olaylar dizisinde, “kahramanın yaşadığı iç çatışma,

bütün çıplaklığıyla görülebildiği gibi kahramanla okuyucunun arasına üçüncü bir kişinin girmemiş olması hem gerçekliği hem de samimiyeti arttırır.” (bk. Cohen 1999: 63). Yazar bu kadarıyla da yetinmez ve

okuyucuyu (kadın okuru) hikâyenin bahtsız kahramanına daha fazla

yaklaştırmak için, anlatı kişisini yücelten, ona acınmasına hizmet eden ifadelere de yer verir (bk. Cohen 1999: 63). Şu fani dünyaya bedbaht

doğan Fikret’in şanssız biri olduğu (s.6) me’yûs ve mahzûn tabiatı (s.11) sıklıkla vurgulanır. Acı ve sıkıntılarını içine atan genç kız hastalığı, yaşadığı sıkıntılar ve imkânsız aşkıyla okurun merhametini kazanacak kadar talihsiz bir roman kişisidir. Eseri, santimantal romana yaklaştıran asıl bölümler, aşağıdaki alıntıda da görüleceği üzere gözyaşlarıyla (bk. Cohen 1999: 65) süslenen dramatik sahnelerdir:

“Artık uyumak bence mümkün olmayacaktı. (…) onunla salonda bir an yalnız kalmıştık. O pür- heyecan-ı aşk. Fikret diye titrerken, ben nasıl olmuş da onun tesir-i füsûnkârı altında oraya düşüp rezil olmadan odama gelebilmiştim! Ufak bir hata, hafif bir eser-i zaaf, müthiş felaketlere sebep olacak, kaç vücudun birden huzur ve refahını perişan edecekti! (…) Şimdi bunların içinde feda edilecek bir vücud vardı ki, o da bendim. Of artık başım ateşler içinde yanıyor, gözlerimden akan yaşlar çehremi yakıyordu (s.80).

“Ne oldu bilmem, birdenbire başını çevirdi, nazarlarımız gecenin sükûn-ı tenhaîsi içinde birleşti. Bütün asabım bir mücrim hissiyle titriyordu. Zevcimin odasına doğru baktım. Hafif bir kandilin ziyası panjurun aralarından aksediyordu. Zavallı adam müsterih bir uykuda idi.

Vicdanım şiddetli bir azabın altında inledi. Bulunduğum mevkii terk ile yatağımın soğuk yastıkları arasına saklandım. Tuğyan eden aşkımın çaresizlikleri içinde sabaha kadar ağladım, ağladım.” (s.82).

Nejad’ı sevmekten vazgeçemeyen Fikret, eşine ihanet etmemek için direnir hem kendi ailesini hem de Nejad’ın ailesini bir felakete sürüklememek için bastırmak zorunda kaldığı duyguları, yalnız kaldığı her an yeniden açığa çıkar ve genç kadın içinde bulunduğu hali bir tür trajedi olarak görüp gözyaşlarına boğulur. Bu sahnelerdeki tasvir, santimantal romanda görülen “light touch” tekniğini hatırlatmaktadır:

“(…) salona girdim. Burada büyük asma lamba söndürülmüş, piyano üzerinde iki mum yanıyordu. (…) bu büyük oda nîm ziyadâr bir halde idi; terasın açık kalmış kapısından mehtâbın envâr-ı hazîni yerdeki halının üzerine doğru süzülmüştü. O tarafa doğru yürümek istedim. Göğsümü gecenin bu soğuk, bu ratıp rüzgârına arz etmek ihtiyacını duyuyordum. Zira orada bir şey yapıyor, orada bir şey parçalanıyordu. Bir rüya denecek kadar kısa bir serab-ı saadetle hayatımı tenvîr eden gaye-i emelin böyle sırf tahayyülden ibaret kaldığını; sonra birdenbire muhitimi boğan siyah dumanların içinde ümitlerimin ebediyen söndüklerini görmek, bu gece bütün mevcudiyetimi rencide ediyordu.” (s.75).

Yukarıdaki alıntıda da görüldüğü üzere Cohen (1999: 49)’in light

touch bölümünde vurguladığı gibi kullanılan anlatım biçimi ve

sahnenin yarı aydınlık olması resmin tamamının görülmesini engellerken bazı unsurları öne çıkarır bazılarını karanlığa hapseder.

olduğu gibi evle sınırlı dar mekânlardır (bk. Cohen 1999: 50-53). Kadının yaşam alanı olarak verilen ev, ev içi ve bahçe ana mekân olarak olayların geçtiği yerlerdir. Romanın başkişisi bütün acı ve kederini kendisine tahsis edilen odada yaşar. İç sıkıntısı, elem ve dökülen gözyaşları bu sınırlandırılmış mekânda büyür, şiddetini arttırır:

“Onun bütün çaresizlikler içinde bir vaz’-ı sükûn ile meftûr ve perişan arkamdan baktığını hissetmek, beni o dakika en kahhar ezâlar altında inletiyordu. Odama geldim, bir kanepenin üzerine düştüm. Nefes almak kabil değildi. Bütün elbisemin göğsünü parçaladım. Hiç kimseyi çağırmak, bu halimi göstermek istemiyordum. Burada yalnızca ölmek, ne bir feryad-ı ızdırâb, ne bir sedâ-yı iştika çıkarmadan ölmek istiyordum.” (s.77)

Zorunlu bir girişle bu mekânda yaşamaya mahkûm edilen -kendisini mahkûm eden- roman kişisi için (ev/oda) adeta bir labirent mekân gibi bütün boğuculuğuyla kahramanı kuşatıp yaşadığı sıkıntıyı adeta bir azaba dönüştürür. Yukarıdaki alıntıda yer alan sahne santimantal romanın “tablo/tableu” olarak ifade edilen anlatım biçimini hatırlatmaktadır. “Tablo”da

okuyucuya ruhsal sancılar yerine bedenin hareketlerini gösteren bir resim sunulur (Cohen 1999: 65). Yazar da Fikret’in duygularını iç

çözümlemeyle vermek yerine hareketleriyle aktarmayı tercih etmiştir.

Mekân tasvirlerinde bir diğer ortaklık da tabiatın tasviri aracılığıyla kahramanın duygularını aktarmada ortaya çıkar (bk. Cohen 1999: 50-55).

“Başımı ellerimin arasına aldım. İnce bir rüzgâr nisanın bu feyz- bahş gecesinden topladığı revâyihi ile meşâmmı okşuyor, bülbüllerin nağme-i sevdakârı, kurbağaların

vâveylâ-yı velveledârı işitiliyordu. Korunun içinde cereyan eden dere, sanki bütün beşerin gizli derdinden, kanlar fışkıran yaralardan kopan hicran-âlûd bir şiven-i nevmidâne ile inliyordu. Gözlerim o pür–esrar-ı aşk gecenin şiir-i letâfetine dalmıştı. Şu dakikalarda her türlü endişelerden muarrâ gibi idim. Fikrimi teşviş, ruhumu tazib eden kederlerim, elemlerim benden uzaklaşmış; gecenin zulmetleri içinde gizlenmiş idi. Ben şimdi, yalnız aşkımla, onun zevk ve huzuruyla yaşıyordum. Onu daima hırpalayan, zedeleyen hicranların merhametsiz pençelerinden kurtulmuş, şimdi en nevâzişgâr, en nermin temaslarla ruhumu bir mest-i saadet içinde oğuşturmuştu. Artık zulmet koyulaşıyordu. Kamer karşıdaki yüksek dağların arkasında gurûb ediyordu.” (s.81)

Güzide Sabri elemli kahramanının duygularını tabiat aracılığıyla aktarırken tabiat kahramanın kederini paylaştığı kadar ona mutluluk da verir. Hatta iki aşığın birbirlerine tesadüf ettikleri sahnede aşkın dekoru; sesi, kokusu ve bütün güzelliğiyle tabiattır. Bu latif görüntü içinde Nejad sevdiği kadını görür ve bu anı şairane bir levhaya benzetir. Bahar perisi gibi gördüğü Fikret’in narin ve latif endamını, parlak ve kumral saçlarını, kendisini harap eden o siyah füsunkar gözlerini ve bütün güzelliğini (s.93) dile getirdiği bölüm Cohen’in “santimantal blazon” olarak tanımladığı anlatım biçimine benzemektedir. Erkeğin âşık olduğu kadının cazibesini, güzelliğini ayırt edici taraflarıyla verdiği sahneyi “santimantal blazon” olarak tanımlayan Cohen (1999: 55)’e göre bu anlatım biçimine santimantal romanlarda sıklıkla rastlanmaktadır.

SONUÇ

Güzide Sabri Aygün’ün Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi romanı gerek anlatı başkişisinin sunumu, ele alınan konu ve duygusallık bağlamında gerekse anlatımda yer alan estetik unsurlar bakımından 18. yüzyıl Batı edebiyatında yaygın bir roman türü olan santimantal romana benzerlik göstermektedir. Anlatının en kadim konularından biri olan yasak aşk konusunu toplumsal değerler bağlamında ele alan roman, metin yoluyla kadın okura yeni bir ahlak anlayış sunmadan, değer yargılarını sorgulamadan, kahramanın trajik yazgısını estetik bir duyarlılıkla hikâye etmeyi seçer. Romanda imkânsız aşkın bedbaht kahramanı olan genç kadın, hayatın acı gerçekleriyle yüz yüz gelir ama ne onlarla mücadele eder ne de kötülüğü ve kötüleri koruyan yapıyı sorgular. Dolayısıyla eserde söz konusu edilen aşk hikâyesi üzerinden kadına dair herhangi bir problem mesele haline dönüştürülmez. Bununla birlikte belirtmek gerekir ki anlatılan dramatik hikâyenin yaşattığı acı, zihinlerde ister istemez bazı soruların doğmasına neden olur ya da olacaktır. Nitekim anlatı örgüsünü şekillendiren hikâyede yer alan olaylar, kahramanın yaşadığı sınanma durumu önüne geçilemez, engel olunamaz bir kader gibi sunulsa da kahramanın içine düştüğü trajik durumun bir tarafında toplum, diğer tarafında da aşk yer almaktadır.

Yazar, hayatın içinde var olan bir konuyu gidebileceği en uç noktaya taşıyarak verirken; kahramanını, dramatik aksiyondaki iç ve dış çatışmaları, trajik durumu, mekânı ve aşk atmosferini çerçeveleyen tabiatı, duyulara hitap eden estetik dokunuşlarla sunar. Böylece romanının okuyucusu bir yandan duygusal bir romanın sürükleyiciliğine kapılır bir yandan da hikâyenin talihsiz kahramanına merhamet ve sempatiyle bağlanır. Santimantal romanın sınırları içinde varlık kazanan metinin

amacına ulaşmasında güzel, masum ama trajik yazgılı olan kahramanın payı büyüktür.

KAYNAKLAR

Abrams, M. H. (1999), A Glossary of Literary Term, Cornell University, USA.

Baym, N. (1993), Woman’s Fiction: A Guide to Novels By and About

Women in America, 1820– 1870, Champaign: University of

Illinois Press.

Cohen, M. (1999), The Santimantal Education of The Novel, Princeton University Press, Princeton.

Cuddon J. A. (2013), Dictionary of Literary Terms and Literary

Theory, Wiley-Blacwell Publication, United States.

Güzide Sabri (1928), Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi, İkbal Kütüphanesi, İstanbul.

Hansen, K. P. (1991), “The Santimantal Novel and Its Feminist Critique,” Early American Literature, No. 26: 1, s. 39-54. Hazer, G. (2013), II. Meşrutiyet Dönemi Kadın Yazarların

Romanlarında Özne-Nesne İlişkisi, Beşiz Yayınları, Sakarya.

Karaca, Ş. (2004), Güzide Sabri Aygün (Hayatı, Sanatı ve Türk

Edebiyatındaki Yeri Üzerine Bir İnceleme- Araştırma),

(Yayımlanmamış Yüksek Lisans tezi), Erciyes Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri.

Kefeli, E. (2002), Anlatım Tekniği Olarak Mektup, Kitabevi Yayınları, İstanbul.

Sarı, A. (2009), Muallime Romanının Santimantal Kodlarla

Okunması, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Boğaziçi

Üniversitesi, İstanbul.

Tompkins, J. (1985), Sensational Designs: The Cultural Work of

American Fiction (1790-1860), Oxford UP, New York.

Van Sant, A. J. (2004), Eighteenth Century Sensibility and The Novel, Cambridge University Press, Cambridge.

Türkiye Türkçesinde Bitki Adlarında Zaman