• Sonuç bulunamadı

1 2 ALMANYA’DA UYGULANAN TEMEL SİNEMA POLİTİKALAR

Bu bölümde, 1895-1945 yılları arasında Almanya’da sinema endüstrisinin gelişimi, siyasal iktidarların uyguladığı sinema politikaları, ortaya çıkan sinema akımları, kurumları ve sinema filmlerinin nasıl kontrol edilip sansürlendiği gibi konular ele alınacaktır.

1. 2. 1. Sinema Endüstrisinin Gelişimi ve Uygulanan Politikalar (1895-1945)

Bu kısım, 1895-1933 Yılları Arası ve Hitler Dönemi (1933-1945) olmak üzere iki farklı başlık altında incelenecektir. Özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında sinemayla ilgili oluşturulan kurumlar, bu kurumlara yüklenen misyonlar, Hitler döneminde sinema alanının nasıl düzenlendiği, hangi tür filmlerin yaptırıldığı, nelerin yasaklanıp nelerin kabul gördüğü gibi sorular, bu dönem içerisinde uygulanan sinema politikaları çerçevesinde cevap aradığımız önemli sorular olacaktır.

1. 2. 1. 1. 1895-1933 Yılları Arası

Alman sineması gerçek anlamda Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sırasındaki gelişmelerin de etkisiyle savaştan sonra ortaya çıkar. Sinema alanında bu tarihe kadar yaşanan gelişmeler kendi içinde pek de önemli olayların olmadığı bir tarih-öncesi dönem sayılabilir. Ancak bu dönemin atlanmaması gerekir. Çünkü başlangıcından 1918 yılına kadar, özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan bir takım gelişmeler, 1918 sonrası Alman sinemasının olağanüstü gücünü açıklayan belirli koşulların somutlaştığı bir dönemdir (Kracauer, 2011: 15).

Almanya’da, o dönemin tabiriyle hareketli ya da canlı resim kaydedebilen ve gösterebilen bir sinema aygıtının keşfi, Amerika, İngiltere ve Fransa’daki çalışmalarla benzer bir tarihe rastlar. Fotoğrafçı ve mucit Max ve Emil Skladanowky Kardeşler, 1892’de başlattıkları çalışmalarını 1895’te bioskop adını verdikleri sinema aygıtını bularak ve patentini alarak tamamlar. Önce bioskopun teknik özelliklerini açıklayan

bir konuşma11, ardından Berlin’de özenle dekore edilmiş bir vodvil tiyatrosu olan

Wintergarden’de canlı fotoğraf adını verdikleri ilk gösterimlerini yaparlar. 1 Kasım 1895 tarihinde yapılan bu gösterim Almanya’da ücret karşılığında yapılan ilk film gösterimi olur. Söz konusu bu tarih, Fransa’da Lumiére Kardeşler’in icadı olan

sinematograf gösterisinden daha öncedir. Skladanowsky Kardeşler, bu ilk gösterimde İki Çocuğun Akrobasi Çalışması, Hokkabazlar, Kanguru Boksörü, Rus Dansı, Jimnastik Yapan Aile gibi kısa belge filmler gösterirler. Film gösterimi ve bioskop

hakkındaki açıklama büyük ilgi görür. Ancak bioskopun da tıpkı Amerikalıların kinetoskopunda olduğu gibi çözülemeyen bazı teknik sorunları vardır (Abisel, 2003: 155; Nochimson, 2013: 113; Demirbilek, 1994: 11-12; Teksoy, 2009: 54-55; Kracauer, 2011: 15).

Almanya’da ilk sinema salonu da ilk film gösteriminden kısa bir süre sonra 1896’da açılır (Abisel, 2003: 155). Alman sinemasının öncüsü sayılan Skladanowsky Kardeşler, daha sonra Auguste Babel’i konuşurken, Bismark’ı Mecliste nutuk verirken görüntüler ancak bu öncü çalışmalarını üretime dönüştüremezler. Almanya’da bir sinema endüstrisi ancak 1910’lu yıllarda kurulacaktır (Teksoy, 2009: 54-55; Elsaesser, 2008: 169; Kracauer, 2011: 15).

Almanya’da sinema, başlangıçta küçük çaplı ticari bir girişim olarak başlar. Ancak yapılan ve gösterilen filmler yaratıcılıktan uzak sıradan yerli ve yabancı yapımlardır. Yerli yapımlar12, aynı dönemde yapılan Amerikan, İtalyan, Fransız

11 Skladanowsky Kardeşlerin bioskopuna üzerinde birbirine alternatif olacak şekilde aynı görüntüler kaydedilmiş iki film şeridi ve iki projeksiyon takılmakta ve saniyede her birinden sekiz kare geçecek şekilde aynı anda bir perdeye yansıtılmaktadır (Demirbilek, 1994: 11-12).

12 Bu filmler Pathé’nin komik skeçleri ve hileli filmlerinin yanı sıra Berlin’de sokak sahneleri, askeri geçitler, denize indirilen gemiler, birlikleri denetleyen Kayser gibi güncel olay filmleri, boks yapan bir kanguru, tepetaklak olan bir akrobat, bisiklet hileleri gibi vodvil ve trapez oyunları, moda gösterileri ve erotik banyo sahnelerini içeren filmlerdir. Dönemin Alman film yıldızlarının en başında, çoğu zaman generalleri ve amiralleriyle birlikte gösterilen Kayser II. Wilhelm gelmektedir. Ancak 1907’den itibaren gösterilen filmlerde belli bir türsel profil oluşmaya başlar. Konusu çocuklar ve evcil hayvanlar

filmlerinin kopyaları gibidir (Abisel, 2003: 155; Demirbilek, 1994: 51). İlk zamanlarda seyyar çadır gösterilerinde, 1900’den sonra nickelodeonlarda, daha sonra da sinema salonlarının perdelerinde izlenen bu ilk filmler her ne kadar belli bir olgunluktan uzak olsalar da kendilerini izleyicilere sevdirerek sinemanın Almanya’da yaygınlaşmasında önemli bir rol oynar. 1906-1908 arasında filmlerin süresi ve ara yazılara giden yolu açan sözlü yorumlar artar. Bu gelişmelere paralel olarak yeni film dağıtımcıları ortaya çıkmaya ve yeni sinema salonları açılmaya başlar (Kracauer, 2011: 15).

II. Wilhelm döneminde (1888-1918) Almanya’nın önde gelen film şirketleri Berlin, Hamburg ve Münih gibi şehirlerde kurulan Messter, Greenbaum, Duskes,

Continental-Kunstfilm ve Deutsche Mutoskop und Biograph gibi şirketlerdir. Bu

şirketler optik ve fotoğraf malzemeleri imal eden, kamera ve projektör satmanın bir yolu olarak film üreten çoğunlukla aile şirketleridir (Elsaesser, 2008: 169-170). Alman sinemasının ilk yıllarında Skladanowsky Kardeşler’den sonra en ünlü ve etkin ismi Oskar Messter (1866-1943) olur. Messter, sinemayı bir mucit ve sanayici kimliğiyle şekillendirmeye çalışan, sinemanın eğlence potansiyeli kadar bilimsel ve askeri amaçlarla kullanılmasına da ilgi gösteren ilk yerli yapımcılardan birisidir. 1896 yılında babasına ait olan optik aletler atölyesinin başına geçen Messter, aynı yıl kendi imal ettiği ilk göstericiyi satar ve çektiği filmleri göstermek için ilk sinema salonunu açar (Scognamillo, 1997: 59). Messter, bu yeni eğlence biçimini yaymak için teknoloji geliştirmek üzere ısrarla çalışır ve organize, stüdyo tarzı yapım ve dağıtım sistemine öncülük eder (Nochimson, 2013: 113). Messtter, çalışmalarını Berlin Friedrichstrasse’de stüdyoya dönüştürdüğü mütevazı bir apartman dairesinde yapmaktadır. Deneyselliğin, her türlü yeniliği denemenin öncüsü olma arzusuna sahiptir (Kracauer, 2011: 15-16). Messter 1911 yılında kendi çekim stüdyosunu kurar. Yapım sayısını arttırır. Yıldız sisteminin temellerinin atıldığı bu dönemde Alman kadın oyuncu Henry Porten (1890-1960) Messter’in filmlerinde rol alır. Bu filmler,

olan dramalar; kadın hizmetçileri, mürebbiyeleri ve tezgâhtar kızları konu edinen toplumsal dramalar; dağ filmleri, savaş ve barış zamanında askeri dramalar bunlar arasında yer alır (Elsaesser, 2008: 170).

her birinden yüz kırk kopya çoğaltılarak Amerika, Rusya, İngiltere, Güney Amerika, Fransa gibi ülkelere satılır (Scognamillo, 1997: 60).

Alman sinema endüstrisinin ilk önemli firması 1906 yılında kurulan Projektion-

Astien Gesellschaft Union (PAGU) olur. PAGU’nun başında Alman sinemasının ilk

yıllarının bir diğer önemli sinemacısı Paul Davidson (1867-1927) vardır. Davidson bir yandan tiyatrocuların sinemacılarla işbirliği yapmasını sağlar bir yandan da Danimarkalı ünlü oyuncu Asta Nielsen'i film çevirmek için Almanya'ya davet eder. Davidson, 1909’da Berlin Alexander Meydanı’nda bin 200 kişilik bir sinema açar. Fransa ve Danimarka’daki yabancı şirketlerden filmler alır. PAGU, 1911 yılında kendi cihaz fabrikasını ve dağıtım ağını kuracak, 1913 yılından itibaren de film imalatına başlayacaktır. Ancak Alman film pazarının gerçek sahibi, Danimarkalı bir şirket olan

Nordisk Film olur. Firma, Almanya’da gösterime giren filmlerin beşte birini temin

etmekte, yapımlarının bir kısmını Almanya’da çekmektedir. Geniş bir yapım-

gösterim-dağıtım zincirine sahiptir. Danimarka’da 1915 yılında 300 filmin çevrildiği

bilindiğinden, Nordisk gibi bir Danimarka şirketinin Alman pazarına egemen olması normal karşılanır (Arslan, 2010: 34; Elsaesser, 2008: 169-170; Teksoy, 2009: 55).

Dönemin Avrupa’sında ekonomik olarak güçlü devletlerden birisi olmasına rağmen Almanya, sinema endüstrisini ancak 1910’larda kurar (Onaran, 1994: 76). Söz konusu tarihlerde hem Fransız ve Amerikan filmleri perdeleri işgal eder, hem de yerli yapım şirketi, salon ve seyirci sayısında artışlar olur (Abisel, 2003: 155). Almanya’da, 1910 yılında 310’u Berlin’de olmak üzere 1200’den fazla sinema salonu vardır (Onaran, 1994: 77). Ticari film yapımı da 1910’lardan itibaren gelişmeye başlar. Ancak ilk yıllarda Avrupalı diğer yapımcılar arasında pek de dikkat çekmez (Vasey, 2008: 77-78). O tarihlerde Almanya’da film üreten ve gösteren yerli firmalar arasında Skladanowsky Kardeşlerin Deutsches Bioskop’u, Oskar Messter’in Messter şirketi,

Projection-AG Union (PAGU) şirketleri vardır. Bu kurumların dışındaki diğer firmalar

yabancı ülke firmalarının Almanya’daki şubeleridir (Onaran, 1994: 76).

1911 yılında, Deutsche Bioscop Gesellschaft Şirketi tarafından Alman sinemasının o tarihe kadar en büyük yatırımı ve atılımı sayılan Babelsberg Stüdyoları

kurulur. Elden ele geçerek yaklaşık seksen yıl kadar Alman sinema endüstrisi kapsamında faaliyet gösterecek olan Babelsberg Stüdyoları, 1911-1915 yılları arasında bin 300 kadar film çeker (Scognamillo, 1997: 61). O tarihlerde sinemanın merkezi, Dresden'den ilk büyük stüdyoların kurulmaya başladığı Berlin'e taşınır (Abisel, 2003: 156).

Bütün bu endüstriyel gelişmelere rağmen yine de Wilhelm Almanyası’nda film yapımcılığı ileri bir düzeyde değildir. Bunun sebepleri ise ekonomik muhafazakârlık ve sinemaya karşı kültürel direniştir (Elsaesser, 2008: 169). 1912’den itibaren çeşitli muhafazakâr dernek ve birlikler gösterilen filmleri gençliğin yozlaşmasının sebebi olan ahlaksız yapımlar olarak görürler. Bu gruplar13, klasik yapıtların aynen perdeye uyarlanmasının dışında hiçbir girişimi olumlu karşılamazlar. Bununla birlikte kitleler popüler temalara dayalı melodramları ve cinsellik çağrışımlarına da yer veren komedileri ilgiyle izlemeyi sürdürmektedirler (Abisel, 2003: 156).

1913 yılı Alman sineması için önemli gelişmelerin meydana geldiği bir yıl olur. Alman film üretimi tipik hale gelecek birçok tür geliştirerek artmaya başlar. Yapımlar arasında gerilim dramları ve dedektif filmleri öne çıkmaktadır. Filmlerdeki ışıklandırma, kamera hareketi ve kurgulama gittikçe belirginleşen bir üslup sisteminin parçası olarak kullanılmaya başlanır (Elsaesser, 2008: 170). O tarihlerde yapılan bazı filmler savaş sonrasındaki önemli konuları haber verirler. Bunlardan üçü hayali yaratıklarla dolu fantastik duyguları yansıtırlar (Kracauer, 2011: 29). Almanya’da üretilen ve adından söz ettiren ilk filmlerden biri Danimarkalı yönetmen Stellan

13 Kendi kültürel talepleriyle sinema endüstrisini taciz eden film reformcuları, Birinci Dünya Savaşı boyunca var olacaktır. Bu gruplar metafizik terimlerle ifade edilen çok sayıda broşürle sinemada değersiz gördükleri filmlere leke sürmeye devam ederler. İnsanlar, popüler temalarla ilkel bir şekilde ilgilenen tarihsel filmleri ve melodramları, sahne uyarlamalarına tercih ederler. Bu dönemin çoğu filminden bize kalan yalnızca adları ve birkaç filmdir. Ancak bu filmlerin, kendisini kolayca ifade etmeyi henüz öğrenememiş bir öğrencinin uygulamalarına benzediği kabul edilebilir (Kracauer, 2011: 19).

Rye’nin Paul Wegener’le birlikte 1913’te çektiği Praglı Öğrenci14 adlı film olur

(Akbulut, 2012: 75). O dönemin bir diğer önemli yapımı Praglı Öğrenci’nin başrol oyuncusu Paul Wegener’in (1874-1948) hem oyuncu hem de yardımcı yönetmen olarak görev aldığı 1914 tarihli Golem filmidir. Golem’in öyküsü de eski bir Prag efsanesine dayanmaktadır. 1916'da yapılan altı bölümlük Homunculus'un İntikamı adlı film de benzer bir öykü anlatır. Hem Homunculus hem de Golem anormal özellikleri anormal kökenlerin sonuçları olarak sunan karakterleri anlatırlar (Abisel, 2003: 159-160; Kracauer, 2011: 32-33).

Birinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya’daki film endüstrisi çok da güçlü değildir. İhraçlar sınırlıdır. İthal filmler sektöre egemendir (Robb, 2013: 124). Gelişmiş sanayisine ve kimya alanında geliştirdiği teknolojisine rağmen Alman sineması, Fransız, İtalyan ve İskandinav sinemaları karşısında oldukça yetersiz bir düzeydedir (Akbulut, 2012: 75). Yerli yapımların gelişmesine rağmen yabancı filmler 1912’den itibaren sayıca önemli ölçüde artan Alman sinema salonlarına akmıştır. Savaş öncesi dönemin sonuna doğru Danimarka filmleri Almanya’daki etkisini daha da arttırır. Bunda Asta Nielsen’in de etkisi vardır (Kracauer, 2011: 20). 1913’de gösterilen 630 filmden 580’ni yabancı yapımdır. Bunlardan 225’i Fransız filmidir. Alman filmlerinin 50 kadarlık bir kısmını da Gaumont ve Pathé başta olmak üzere Danimarka ve Fransız şirketlerinin Almanya şubelerinin yaptıkları filmler oluşturmaktadır (Onaran, 1994: 80).

Birinci Dünya Savaşı, Alman sinemasının dönüm noktası olur. Savaş yıllarında meydana gelen birçok olay Alman sinema endüstrisinin gelişmesine katkı sağlar.

14 Filmde aynadaki yansısını (ruhunu) şeytana satıp karşılığında sevdiği zengin kadına ulaşarak sınıf atlamayı arzulayan bir öğrencinin öyküsü anlatılır (Abisel, 2003: 158). Praglı Öğrenci, sinemaya Alman sinemasının takıntısı haline gelecek bir temayı getirir: Benliğin temellerine yönelik yoğun ve korku dolu bir ilgi. Bu da kısmen savaş sonrası Alman sinemasının hayali konuları tercih etmesini açıklar (Kracauer, 2011: 31).

Sinemanın propaganda15 olanaklarının farkına varılır, yeni pazarlar oluşur. Sinema

salon sayılarında ve üretimde büyük artışlar yaşanır (Deliormanlı, 2011: 280-281). Birinci Dünya Savaşı başladığında Alman sinemalarında gösterilen filmlerin yalnızca yüzde 14’ü Alman yapımıdır (Elsaesser, 2008: 170). Almanya film piyasasına Danimarka’nın Nordisk şirketi egemendir. Savaşın ilk aylarında Almanlar da tıpkı Fransızlar gibi sinema faaliyetlerini durdururlar (Onaran, 1994: 163). Birinci Dünya Savaşı sırasında ülkeye film sağlayan Fransız, İngiliz, İtalyan ve Amerikan kaynakları yalıtılır. Bu gelişme yerli yapımcılığı teşvik eder (Vasey, 2008: 77-78). 1916 yılında savaş dolayısıyla film ithalatı ve ihracatı yasaklanır (Robb, 2013: 124 ). Bu dönemde yeni şirketler kurulur. İleride önemli roller yüklenecek olan teknisyen, yönetmen ve oyuncu kadroları yetişir. Bu yeni kadrolar sinemayı, biraz deneme-yanılma yoluyla biraz da İsveç ve Danimarka yapımlarından esinlenerek oyun sahneleme kurallarını irdeleyerek öğrenirler (Abisel, 2003: 156-157). Savaş sonrası Almanya’sında tüm parlaklığıyla ortaya çıkacak olan Alman Sineması’nın bütün yüksek yıldızlarıyla, yine bir dönem sonra asıl büyük yapıtlarını verecek ünlü yönetmenleri 1915-1916 yıllarında bir araya gelir. Bunlar arasında: Max Reinhardt, Ernest Lubitsch, Richard Oswald, Otto Rippert, Paul Wegener, Robert Wiene, Paul Leni ve Joe May gibi ünlü isimler vardır (Onaran, 1994: 164).

Savaş nedeniyle bir süre sonra Almanya’da faaliyet gösteren yabancı film şirketlerinin mallarına da el konur. Bu gelişme talebi arttırır, talep artınca da yerli yapımcılara yeni fırsatlar doğar. Bu talebi karşılamak için yeni bir yapımcı- yönetmenler kuşağı harekete geçer. Fransız Gaumont ve Eclair firmalarının satış temsilcisi Eric Pommer, savaştan sonra nitelikli Alman sinemasının kilit yapımcısı haline gelecek olan Deutsche Eclair’i (DECLA) kurar. Yeni kurulan firmalar arasında,

15 “Bu tür propaganda filmleri 1914-1918 savaşı ile orduların sinematografik birimlerinin teşviki yoluyla arttı. Özel şirketler ise bu duruma katkıda bulundular. Yine de kameranın birincil görevi, gerçekliği, özellikle düşmanın silahlanmasını kaydetmek oldu. Bu amaçla, örneğin Almanlar siperlere otomatik kameralar yerleştirdiler. Bu kameralardan bazıları Fransız ya da İngiliz askerlerin mitralyözlerle parçalanmasının akıldan çıkmayacak görüntülerini kaydetti” (Ferro, 2017: 47).

kısa sürede dedektif filmlerinde pazar lideri olan yapımcı-yönetmen Joe May’in firması da vardır (Elsaesser, 2008: 171). Savaş yıllarında, daha önce kurulmuş sinema salonlarının yanı sıra cephe gerisine yayılan çok sayıda askeri sinema salonu da sürekli yeni filmler ister. Sinema sektöründe bir patlama yaşanmaktadır. Bu talebi karşılamak için yeni film şirketleri kurulur. Savaştan önce 1913’te 28 olan şirket sayısı, savaştan sonra 1919’da 245’e çıkacaktır (Kracauer, 2011: 22).

Oskar Messter’in şirketi, savaş öncesinde çektiği haber filmlerinin yerine belgesel çekimlerinin de yardımıyla farklı savaş olaylarını gösteren haftalık film

raporlarını göstermeye başlar. Hem ülke içine hem de savaşta tarafsız kalan ülkelere

gönderilen bu görüntülü bültenler, içinde İngiliz askerlerinin cesur Alman askerlerine teslim olduğu ek çekimlerin de olduğu sahnelenmiş propaganda filmleriyle desteklenir. Alman Hükümeti, insanları davaya sadık tutmanın bir aracı olarak bu çabaları destekler. Bir süre sonra Alman Genelkurmayı seçilen kameramanlara askeri operasyonlara katılma emri verir. Amaç, tarihsel bir kayıt olarak da hizmet edecek etkileyici bir görsel malzeme elde etmektir. Kurmaca film alanında ise yurtsever dramlar, melodramlar ve komediler yaygınlık kazanır. Bu filmler yükseklerde dalgalanan bayraklar, subaylar ve asker görüntüleriyle doludur. Savaşın üzerinden bir yıl geçmiştir ancak Almanlar adına savaş ne ilerlemekte, ne de gerilemektedir. Bu aşamada sinemaseverler Kracauer’in ifadedisiyle; “filmler aracılığıyla sunulan

yurtsever şekerlemeleri artık emmeyi açıkça reddederler (2011: 23).

Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru Alman Hükümeti, savaş sırasında Alman karşıtı filmlerin bütün dünyada oluşturduğu etkiyi fark etmeye başlar. Yerli yapımların nitelik ve niceliği bu propaganda savaşında yetersiz kalmaktadır (Kracauer, 2011: 37). Alman otoriteleri bu tehlikeli durumun üstesinden gelmek için film üretimine doğrudan müdahale etme kararı alır. Hükümet, 1916 yılında ekonomik, politik ve kültürel hedefleri destekleyen kuruluşların katkısıyla amacı; uygun belgesel filmlerle anavatanın ülkede ve ülke dışında reklamını yapmak olan Deutsche

Lichtspiel-Gesellschaft (DEULIG) adlı bir film şirketi kurar. 1917 yılı başlarında bunu Bild und Filmamt (BUFA) kuruluşu izler. BUFA, sinema salonlarıyla cephedeki

üstlenen tamamen hükümete bağlı bir sinema kuruluşudur ve cephede ve cephe gerisinde çok sayıda gösterim yapar (Kracauer, 2011: 37; Onaran, 1994: 164).

Ancak Alman Hükümetinin özellikle de Alman Genelkurmay’ının savaş sırasında sinemayı bir silah olarak kullanma konusundaki çabalarının yetersiz kaldığı kısa bir süre sonra anlaşılacaktır. 1917 yılında ABD’nin, Almanya’nın karşısında, İtilaf Devletleri safında savaşa girmesi Almanya’yı yeni ve daha büyük bir sinema organizasyonu yapmaya zorlayacaktır. 1920’lerde yapacağı filmlerle ve yetiştirdiği sinemacılarla sadece Alman sinemasını değil, dünya sinema tarihini de etkileyecek olan bir sinema kurumu işte bu aşamada ve bu düşüncelerle kurulacaktır.

Amerika’nın savaşa girmesiyle birlikte Hollywood yapımları bütün dünyaya yayılmaya başlar. Bu filmler hem Almanya gibi düşman safta yer alan ülkelerde hem de tarafsızların üzerinde büyük etki yaratmaktadır. Yapılan propaganda ile izleyenler üzerinde Alman nefreti uyandırılmaktadır. Almanlar iki cephede de savaşı kaybetmek üzeredir. Bu ceplereler: Savaş ve sinemadır. Biran önce duruma müdahale etmeli, savaş konusunda halkın morali yükseltilmelidir. O günlerin kudretli Alman General Erich Ludendorff (1865-1937) sonunda duruma el koyar. Almanya’da faaliyet gösteren büyük film şirketlerine birleşmelerini tavsiye eder. Böylece dağınık enerjiler ulusal çıkarlar için bir araya gelecektir. Ludendorff’un önerileri emirdir. Çalışmalar büyük bir gizlilik içinde yapılır. Önde gelen finansörler, sanayiciler ve armatörlerle yakın ilişki içindeki Alman Genelkurmay’nın Kasım 1917’de benimsediği çözümün gücü üzerine Messter Film, Davidson’s Union ve Nordisk’in kontrolündeki şirketler bir grup bankanın desteğiyle birlikte yeni bir girişim içinde birleşir: Universum Film

A. G. (UFA). UFA’nın hisse senetleri yaklaşık 25 milyon marktır. Hükümet bunun

üçte birini yani 8 milyon markını alır. Kurumun ilk yapım başkanı Paul Davidson olur. UFA’nın resmi görevi hükümetin direktiflerine uygun olarak Almanya’nın reklamını yapmaktır. Bu direktifler doğrudan propaganda filmlerini değil, aynı zamanda Alman kültürünün özelliklerini gösteren filmleri ve ülkenin eğitimine hizmet eden filmleri de talep etmektedir. UFA, bu hedefe ulaşmak için ülke içi üretim düzeyini yükseltmek zorundadır. Yapılacak filmlerle yabancı filmlerin etkisi geri bırakılmalıdır. Bu amaçlar doğrultusunda harekete geçen UFA, yetenekli yapımcılar, sanatçılar ve teknisyenler

ekibini bir araya getirir ve bir propaganda kampanyasının gerektirdiklerinin başarılı olmasına dayalı stüdyo çalışmasını organize eder. Alman sinema inisiyatifi UFA, yapımlarının dağıtılacağı 900 sinema salonuyla iddialı bir başlangıç yapar. Sahip olduğu stüdyo donanımının yanı sıra hem kendi ürünlerini hem de diğer Alman stüdyolarının ürünlerini pazarlayan bir dağıtımcı olarak hizmet verecektir. UFA’nın kurulması, Alman sineması için önemli bir dönüm noktası olacaktır (Kracauer, 2011: 37-38; Deliormanlı, 2011: 281; Elsaesser, 2008: 173; Nochimson, 2013: 113-114; Teksoy, 2009: 57; Vasey, 2008: 77-79; Akbulut, 2012: 77; Betton, 1999: 12-13).

UFA bir gecede Almanya’nın en önemli film yapımcısı, dağıtımcısı ve

gösterimcisi haline gelir. Hükümet ve endüstriyel sermaye, ele geçirilen topraklar ve Nordisk’in haklarının sağladığı yeni pazarlar, filmin propaganda olanaklarının farkına varılması ve rekabetsiz ortam, savaşın sonuna kadar durmaksızın sinema salonları inşa edilmesini ve film üretiminin artmasını sağlar (Uricchio, 2008: 89-90). Üretim, başlangıçta birleşen firmaların markaları altında devam eder: Bunlardan bazıları, kısa sürede UFA’nın ve Alman sinema endüstrisinin kalbi haline gelecek Babelsberg’de amaca uygun yapılmış yeni stüdyoları kullanan PAGU, Messter, Joe May Film,

Gloria, BB-Film gibi şirketlerdir (Elsaesser, 2008: 173-174). Modern stüdyolar kuran

UFA aynı zamanda yabancı ülkelerden çok sayıda yönetmen, teknisyen ve yıldız getirtir. Almanya’da yabancı yönetmenlerce çevrilen filmler, UFA'nın saptadığı amaçlar doğrultusunda ulusal düzeni korumaya, Bolşevik ve devrimci düşüncelerle

mücadele etmeye hizmet edecektir (Betton, 1999: 12-13).

Savaşın Alman sinemasına kesin katkısı; bir oyuncular, kameramanlar, yönetmenler ve teknisyenler kuşağının geleceğin görevleri için hazırlanması olur (Kracauer, 2011: 24). Alman sineması Birinci Dünya Savaşı’ndan teknik açıdan oldukça gelişmiş olarak çıkar. Ayrıca sektörde çalışacak farklı uzmanlık alanlarında birçok elaman yetişir. Kısa zamanda düzenli işleyen bir sinema endüstrisi kurulur