• Sonuç bulunamadı

ALEVÎ – BEKTAġÎ KÜLTÜRÜNDE ÂġIKLIK GELENEĞĠ

Türkler arasında Ġslamiyet'in kabul görüp yaygınlaĢmasıyla toplum hayatına yansıyan değiĢikliklerden toplumun bizzat içinde yaĢayan, topluma ayna olan âĢıklar da etkilenmiĢ ve bu değiĢimi Ģiirlerine yansıtmıĢtır. Özellikle derviĢ- Ģair olarak nitelendirdiğimiz Ġslamiyet'in ahlakî ve tasavvufî tarafıyla ilgilenen kiĢiler ÂĢıklık geleneğinin seyrini tayin etmiĢtir.

Ġslamiyet'i esas alıp onun açtığı yolda farklı bir dünyanın kapısını aralayan tasavvuf akımı 11.yy'da tarikâtların kurulmasıyla gücünü arttırmıĢ ve pek çok değerli Ģahsiyet yetiĢtirmiĢtir. Artık âĢık edebiyatının ilk Türk temsilcileri olan Ozan- Baksı Ģair tipi Anadolu'da tasavvuf cereyanı ve tarikâtların tesiri altında kalarak Ġslamî kaidelere uygun bir mahiyete bürünmüĢtür (Öztelli, 1955: 7-8).

Türkler arasında ilk olarak Orta Asya'da Ahmet Yesevî ile baĢlayan tasavvuf akımı, daha sonra Moğol baskınından Anadolu'ya gelen Yunus Emre'yle doruk noktasına çıkmıĢtır (Artun, 1996: 219). Ahmet Yesevî'nin kurduğu ve Yesevîlik adıyla anılan tarikât Ġslamî itikadleri, tasavvuf düĢüncesini geniĢ kitlelere yaymıĢ, bu tarikâta bağlı derviĢ ve ozanlar da 11. yy'da Anadolu'ya gelerek bu minvalde ilerlemiĢtir.

11. yy‟nin sonlarına doğru Anadolu‟da çeĢitli tarikâtlar kurulmaya baĢlandı. Bu dönemde kurulan iki büyük tarikât Mevla‟nın Mevlevîlik, Hacı BektaĢ Veli‟nin de BektaĢîlik adıyla kurduğu tarikâtlardır. Zamanla bu tarikâtlar etrafında oluĢan kollarla edebî ürünler yayılma ve geliĢme imkânı buldu. Mevlevîlik daha çok aydın kesim arasında yayılırken, geniĢ halk kitleleri BektaĢîlik, Bayramî, Melamî ve Halvetî tarikâtları etrafında toplandı. Bu kitleler eğitimi az kitlelerdi (Uçman, 1985: 11).

Gerek Moğol baskısından kaçıp Anadolu‟ya gelen sûfîler gerekse Horasan‟dan gelen Ģeyh ve derviĢler aracılığıyla hız kazanan tasavvufî düĢünce akımı özellikle 13. yy'da önemli bir aĢama kat etmiĢtir.

13. yy'da Farsça Ģiirleriyle Mevlana aydın kesim arasında, Yunus Emre ise Türkçe yazdığı Ģiirleriyle halk arasında düĢüncelerini terennüm etmiĢtir. Din dıĢı konuları iĢleyen ozanların dıĢında dinî- tasavvufî düĢünceleri anlatan Ģiirlerle de Türk- Ġslam uygarlığının kültür merkezlerinden olan tekkeler etrafında sistemli bir Ģekilde derviĢler tarafından yeni bir Ģiir vuku bulmuĢtur (Artun, 2001: 27).

ÂĢıklık geleneği 13. Yüzyılda bir ayrım dönemi neticesinde Alevî- BektaĢî edebiyatı bünyesinde yerini almıĢtır. Bu yüzyılda Yunus Emre yeni kavram, motif, hayal ve imge dünyasıyla Anadolu‟ya bir ilham kaynağı sunarken (Gölpınarlı, 1992: 1), Hacı BektaĢ Veli ve Abdal Musa kültürüyle beslenen Alevî- BektaĢî edebiyatı Anadolu halk edebiyatının imkânlarının birleĢtirilmesiyle yeni bir sentez oluĢturmuĢtur. Önceleri özü yönüyle Yunus Emre‟nin Ģiirlerine dayanan bu edebiyat geleneği zamanla belirgin farklar kazanarak özgün yeni bir edebiyat olmuĢtur (Gölpınarlı, 1992: 78).

Türk kültürünü ve sanatını yönlendiren Ġslamî düĢünce sistemi Türkler aracılığıyla yayılma imkânı bulmuĢtur. Tekkeler tasavvuf inancını geniĢ kitlelere iletebilmek için halkın edebiyatından, geleneğinden faydalanmıĢ bununla birlikte oluĢan tekke edebiyatı, bünyesinde barındırdığı tekke âĢıkları tarafından Ġslamiyet esas alınarak yerli unsurlarla donatılmıĢ öğretiler hoĢgörüyle, sevgiyle insanlara ulaĢtırılmıĢtır.

XV. asrın ilk yarısından sonra Hurufîlik, BektaĢî tekkelerine ve oradan yeniçeri ocağına girince yeniçeri ortalarındaki Ģairler, zahirî bir tasavvuf rengi altında daha serbest tarzda mey ve sevgiliden bahsetmeye baĢlamıĢlardır. Bu devirde BektaĢî edebiyatı, tekke edebiyatından ayrılarak bütünüyle bağımsız bir kimliğe bürünmüĢtür. Tekke edebiyatının en dikkate değer tarafı olan BektaĢî edebiyatı diğer tarikât edebiyatlarından sonra âĢık edebiyatını vücuda getirmiĢtir (Günay, 1999: 10).

Tasavvuftan etkilenmiĢ bir tarikâttan ziyade inançlar bütünü, bir kültür olarak nitelendirilen Anadolu Alevîliği, BektaĢî tarikâtıyla pek çok ortak noktaya sahiptir. Bu nedenle Alevîlikle bütünleĢen BektaĢîlik Anadolu Alevîliğinin tarikât olarak kurumlaĢmıĢ Ģekli diye değerlendirilmektedir (Artun, 2006: 93).

Ġslamiyet öncesi Türk toplumunun inanç ve kültürünün pek çok unsurunu içerisinde taĢıyan Alevî- BektaĢî edebiyatı 16. yüzyıldan itibaren tasavvufi düĢünce ve inanç sistemi olarak Anadolu‟da yayılmaya baĢlamıĢtır. Bunda Osmanlı padiĢahı II. Beyazid‟in Balım Sultanı Hacı BektaĢ dergâhının baĢına getirmesinin etkisi çok fazladır. Ayrıca bu dönemde yeniçerilerin bu tarikâta bağlanmasıyla BektaĢîlik bir anlamda Osmanlı Devleti‟nin resmî tarikâtı görünümünü kazanmıĢtır (Akın, 2009: 14). Alevî- BektaĢî inancına sahip Ģairler Ģiirlerini dünya görüĢleri, kültürleri ve inançlarıyla yoğurarak sade bir dille saz eĢliğinde dile getirmiĢlerdir. Zengin ve köklü bir edebiyata sahip olmaları nedeniyle diğer tasavvufî akımlardan daha etkili olmuĢlardır. Bu Ģairlerin deme, deyiĢ, nefes, ilahi, taĢlama, ağıt tarzındaki Ģiirleri Türklerin millî vezin Ģekli olan koĢma tarzında meydana getirdikleri verimlerden oluĢmaktadır (Akın, 2009: 14).

BektaĢî edebiyatının ilk temsilcisi olan 14. yy‟da yaĢamıĢ Abdal Musa‟nın müridi Kaygusuz Abdal‟dan sonra ġah Ġsmail Hatayî, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Seyranî, Nesimî, Kalender Abdal, Azbî, Muhyiddin Abdal, Yeminî gibi birçok önemli Ģair yetiĢmiĢtir (Artun, 2006: 93-94).

ġiirlerinde belli kurallara, kalıplara, düĢüncelere bağlı Alevî- BektaĢî Ģairleri kullandıkları nazım biçimleri, ölçü ve ayaklarla âĢık edebiyatı özelliğini gösterirler. Konu itibariyle inançlar doğrultusunda Allah- Hz. Muhammed- Hz. Ali üçlemesine, On iki imam ve Ehl- i beyt sevgisine, Hz. Hüseyin ve Kerbela vakasına, Hacı BektaĢ- ı Veli ve diğer Âlevî- BektaĢî velilerinin övgüsüne yer verirler.

Alevî- BektaĢî inancında on iki imamların övüldüğü ve isimlerinin imamlık sıralarına göre anıldığı “düvazman” ya da “duaz- ı imam” adı verilen cem ayinlerinin belirli bölümlerinde zâkirler tarafından saz eĢliğinde okunan Ģiirlerin ve miraciyelerin özel bir yeri vardır bu nedenle bunların cem ayinleri ve muhabbet meclisleri dıĢında okunmaları hoĢ karĢılanmaz (Akın, 2009: 15).

Pek çok önemli âĢık yetiĢtirmiĢ olan bu edebiyat içerisinde yedi büyük usta olarak anılan ve kendilerine “yedi kutuplar”, “yedi âĢıklar” da denilen Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Hatayî, Yeminî, Viranî, Fuzulî ve Nesimî‟nin özel bir yeri vardır. ġairler küçük yaĢlardan itibaren cem ayinlerine katılır, gerekli tasavvufî halk edebiyatı, Alevî- BektaĢî kültürü ile ilgili bilgileri buradan elde ederler. Cem ayinlerine baĢlamadan önce muhabbet adı verilen saz eĢliğinde, eski Ģairlerin deyiĢlerinin söylendiği ve Ģairlerin kendi deyiĢlerini okudukları bir bölüm vardır. “Pir Sultan Abdal”, “Nesimî”, “Kul Himmet”, “Sıtkı Baba”,

“Sadık Baba”, “ġah Hatayî”, “Kaygusuz Abdal” vb. Ģairlerden usta malı deyiĢler okurlar. Bu bölümde deyiĢlerin yanı sıra sohbetler de yapılmaktadır. Bu Ģairler kendilerine “cem Ģairleri”

adını vermektedirler. ġairler öğüt verme, Alevî- BektaĢî yolunun kurallarını hatırlatma amacıyla öğütleme türünde deyiĢler de söyler, cem ayinleri dıĢında düğünlerde, kına gecelerinde, köye misafir geldiği zaman da toplanmaktadırlar. Bu toplantıların dıĢında “Balım Sultan Muhabbeti” dedikleri bir toplantı da vardır (Artun, 2006: 96).

Anadolu‟nun öz edebiyatı olarak kabul edilen, her yönüyle Anadolu‟ya ait olan Alevî- BektaĢî edebiyatında sazın önemli bir yeri vardır. Saz özellikle cem ayinlerinde tevhid, miraciye, duvaz imam, semah bölümlerinde kullanılan bir ibadet aracıdır. Zâkirler saz çalarak cem ayinlerini yürütürler bu nedenle saz yüzyıllardır bir enstrümandan ziyade geleneğin vazgeçilmez bir parçasıdır.

Alevî- BektaĢî geleneğinde badeli âĢık olmak Hak vergisi lütuf olarak görülür. Bu gelenekte Ģair mahlasları genellikle bağlı bulundukları postniĢin tarafından verilir (Artun, 2006: 96).

Ayrıca bu gelenekte Allah‟la içli dıĢlı bir hal mevcuttur. BektaĢîler dindeki Ģekilciliği kabul etmez. Allah‟a korkuyla değil aĢkla, sevgiyle varılabileceğini söyler, dinin pek çok emir ve yasağını dikkate almazlar. GörünüĢten ziyade özün temiz olması gerektiğine vurgu yapan BektaĢîlerin Ģiirlerinde samimi bir hava vardır.

Alevî- BektaĢî cemlerinde 12 hizmet sahibinden ilk ikisi mürĢit ve rehberdir. Üçüncü hizmet olan zakirlik hizmetini üstlenen kiĢiler çoğunlukla Hak âĢığı denilen badeli âĢıklardır.

Bunlar toplumda çok önemli bir yere sahiptirler. Cem ayinleri dıĢında muhabbet meclislerinde dahi âĢıklar sazlarını eline aldıklarında orada hazır bulunan toplumun “Dede”, “rehber” gibi ileri gelenleri “marifete hu” ya da “gerçeğe hu” diyerek insanları âĢığın ağzından çıkacak erdemli sözleri edeple dinlemeye davet ederler. Toplum tarafından ermiĢ ve bilge kiĢi olarak Dede ve Baba‟ların çoğu aynı zamanda birer Hak âĢığıdır. Sersem Ali Baba, Seyrani Baba, PeriĢan Baba, Dertli Baba, Hasan Dede, Viranî Dede, Türabî Dede, Ninni Dede, Sıtkı Baba, Büryanî Baba gibi birçok Âlevî- BektaĢî mürĢidi aynı zamanda âĢıklık geleneğinin ve tekke tarikât Ģiirinin önemli birer temsilcileridir (Akın, 2009: 17).

ÂĢık edebiyatının beslendiği oluĢumlardan biri olan tekke edebiyatı bünyesinde en dikkate değer tarikât BektaĢî tarikâtıdır. Halkla iç içe kaynaĢmıĢ bir Ģekilde edebiyatlarını meydana getiren BektaĢîlerin fikir ve eğilimleri âĢık edebiyatına damgasını vurmuĢtur. Alevî- BektaĢî âĢıkların Ģiirlerinde gerek kendi inançlarının izlerini gerekse yaĢama sevinci, tabiat sevgisi gibi konuları da görmek mümkündür. Bu zümreye ait âĢıkların Ģiirlerini diğer âĢıklardan ayırmak hiç de zor değildir. Alevî- BektaĢî edebiyatının terminolojisini bütün âĢıkların Ģiirlerinde bulabiliriz. Bu edebiyat âĢıklık geleneğini o kadar derinden etkilemiĢ ve kapsamıĢtır ki bu zümreye ait olmayan Halvetî, Kadirî, Mevlevî âĢıkların Ģiirlerinde de Âlevî BektaĢî inancının tesirini görebiliriz.

4. MALATYA ÂġIKLIK GELENEĞĠ ve ÂġIKLARI