V. Kavramsal Çerçeve
3. Ġhtiyaç
2.3. TÜKETĠCĠNĠN PAZAR AġAMASI ÖNCESĠNDE KORUNMASI
2.3.4. Akdin KuruluĢunda Tüketicinin Korunması
2.3.4.2. Akdin Sıhhatinin ġartları
Ġslâm hukukçularına göre, akdin fasit olmaması için akid esnasında ikrah, hezl,
garar ve zarar, cehalet, gabn ve tağrir, galat, hile, haksız Ģart (fasid Ģart) ve faiz gibi
durumların bulunmaması gerekir.409
Akid esnasında bu durumların bulunması tüketicinin açıkça zarara uğramasına yol açacaktır ki tüketicinin korunması açısından akidde bu durumlardan uzak durulması son derece önemlidir.
a) Ġkrah, “bir baĢkasını cebren razı olmadığı bir iĢi yapmaya zorlamak”410tır.
Ġslâm vicdanlara baskı yapmayı ve insanları, istemedikleri bir Ģeyi yapmaya zorlamayı yasaklamıĢ, ayet411
hadisler412, zorla yaptırılan tasarrufların muteber
407
Apaydın, DĠA, 2000:XXII/390; Bardakoğlu, DĠA, 1992:VI/15. 408
Zühaylî, 1989:IV/172-181; Bardakoğlu, DĠA, 1992:VI/14-17; Çeker, 2006:69-74; Karaman, 1991:II/173-175 409
Senhûrî, 1998:IV/126; Çeker, 2006:100-106; Cin-Akgündüz, 1989:II/184; Apaydın, DĠA, 1995:XII/417 410
Mecelle, md. 948. 411
Bakara, 2/256, ِييّْ لا ِ َواَ مْكِ َ ; Nahl, 16/106. َوِ مْكُأ مْيَم َّ ِ ِ ِناَ ِ ِ مْعَ مْيِم ِ َّ لاِ َ َ َك مْيَم
412
olmadığını ifade eden hüküm ve örnekler getirmiĢtir.413
Akidlerde rıza esastır. Bu sebeple tüketicinin rızası dıĢında gerçekleĢen ticari muameleleri sahih olmayıp tüketicinin menfaati açısından fesh olmaktadır.
b) Garar, “tehlike, risk, gerçekleĢmesi halinde razı olunamayacağı zannedilen
aldanma” demektir.414
Garar; akdi, vucudu kesin olmayan, Ģüpheli ve ihtimalli bir unsura dayandırmaktır ki fakihler, garar satıĢının sahih olmadığı üzerinde ittifak etmiĢlerdir.415
c) Cehalet, “bilmemek” anlamında olup “kendi dıĢında kalan durumlara iliĢkin
bilinmezliği” ifade etmektedir. Cehalet, satılan malın, cins, nevi veya miktar olarak bilinmemesi, satıĢ bedelinin belirsiz olması, vadenin belirlenmemesi gibi konularda ortaya çıkmaktadır. Ġslâm Hukuku’nda hukukî iĢlemlerle, özellikle iki tarafa borç yükleyen sözleĢmelerde hukukî iĢlem konusunun biliniyor (malum) olması ve belirlenmiĢ (muayyen) bulunması esası üzerinde önemle durulmaktadır.416
Özellikle Nisâ suresinin 29. ayeti, bilinmezlik ve belirsizlik özelliği taĢıyan satıĢ türlerini yasaklayan hadisler ve insanlar arasındaki çekiĢmeleri en aza indirme ilkesi Ġslâm hukukçularını bu konuda hassasiyet göstermeye yöneltmiĢtir. Hatta Mecelle hukukî tasarrufların geçerliliği için cehaletin bulunmaması ve malum olma Ģartının arandığı birçok hususu417
kanunlaĢtırmıĢtır.
Ticari muamelelerde cehalet taraflar arasında niza, kavga ve kırgınlıklara sebebiyet vermekte dolayısıyla da hak kaybına yol açmaktadır. Ġslâm akid nazariyesinde ise tarafların güzel geçimi devam ettirmeleri, anlaĢmazlıklara sebebiyet verecek halleri önlemeleri önemli esaslardandır. 418 Bu esaslara göre, tüketiciler zarara uğramamak için içinde cehalet bulunan muamelelerde bulunmamalıdırlar. 413 Karaman, 1991:II/149. 414 Zühaylî, 1989:IV/435-437. 415
Zühaylî, 1989:IV/438-440; Çeker, 2006:104; Dönmez, DĠA, 1996:XIII/366. 416
Dönmez, DĠA, 1993:VII/221-222; Döndüren, 1993:125.
417 Mecelle, md. 200, 213, 237, 238, 246, 248, 364, 449, 450, 451.
418
d) Gabn aldanma, tağrir ise aldatma manasınadır.419 Ġslâm fıkhında iki taraflı akidlerde karĢılıklar arasında değer yönünden farklılık ve denksizliği ifade eden gabn kelimesi, bir malı değerinin altında bir bedelle satma veya değerinden fazla bir bedelle satın alma ve bu Ģekilde aldanma manasında kullanılmaktadır. Tağrir de, çeĢitli teĢvik ve göz boyama vasıtalarını kullanarak eĢyayı olduğundan baĢka türlü göstermeye çalıĢmaktır.420
Ġslâm hukukçularının büyük çoğunluğu, bir akidde meydana gelen aldanmanın belirlenmesinde akde ve bölgeye ait örf ve âdetin ölçü alınması gerektiği görüĢündedirler. Mecelle ise aldanmanın ölçüsünü gayrimenkulde % 20, hayvanlarda %10, ticari mallarda %5 olarak421 tespit etmiĢtir. Aldanma, karĢı tarafın hile ve aldatmaları sonucu oluĢursa Ġslâm hukukçuları bu akdin fasid olduğunda ve aldanmaya maruz kalan kimse tarafından feshedilebileceğinde422
görüĢ birliği içerisindedirler.423
e) Galat, kasıt unsuru olmaksızın maksatla irade beyanı arasında ortaya çıkan
uyuĢmazlık anlamında bir terim olan galat, Ġslâm Hukuku’nda “akdi yapan kiĢiye olmayanı varmıĢ gibi tasavvur ettiren ve onu eğer bu tasavvur olmasaydı yapmayacak olduğu akdi yapmaya sevkeden yanlıĢ tasavvur” Ģeklinde tarif edilmiĢtir. Ġslâm hukukçularının çoğunluğu, elmas olması Ģartıyla alınan bir yüzüğün cam veya kristal olduğunun ortaya çıkması gibi akdin tamamlanmasından sonra akdin gerçekleĢen konusunun, üzerine akid yapılan konudan zat ve vasıf bakımından farklı olduğunun ortaya çıkması durumlarındaki hatalarda akdin geçersiz424
olduğunu kabul ederler.
f) Hile, hukukta, “taraflardan birinin diğerini hukukî bir muamelede bulunması
için kasden hataya düĢürerek aldatması”425
Ģeklinde tarif edilmektedir. Ġslâm Hukuku, hukukî ve ticari muamele sahasında, sözlü ve yalan beyan yoluyla yapılan
419 Hammâd, 1996:99, 328. 420 Zühaylî, 1989:IV/221. 421 Mecelle, md. 165. 422 Mecelle, md. 357. 423
Bardakoğlu, DĠA, 1996:XIII/268-273.
424 Mecelle, md. 208; Apaydın, DĠA, 1996:XIII/297-299; Cin-Akgündüz, 1989:II/173.
425
hileler üzerinde önemle durarak insanların birbirlerine karĢı tam manasıyla dürüst davranmalarını ve güvenmelerini istemiĢtir. Hz. Peygamberin “Bizi aldatan bizden değildir”426
emrinde olduğu gibi hiçbir aldatmaya izin vermemiĢ ve yalnızca yalan beyanı hıyanet ve hile olarak kabul etmiĢtir. Tüketicinin itimadına hıyanet sayılan en küçük ve yalan beyan, satıcının tüketicinin rızasına tesir edecek her türlü hususu açıklamaması hile olarak değerlendirilmekte ve bunun sonucunda aldanan tarafa hilenin zararından kurtulma imkânı sağlanmaktadır.427
g) Hezl, yani Ģaka ve ciddiyetsizlik çoğu Ġslâm hukukçusuna göre alıĢveriĢ, kira
gibi feshedilmesi mümkün, mali ve sırf kul hakkı olan durumlara etki edip bu gibi tasarrufları geçersiz kılmaktadır.428
Ġslâm Hukuku insanların haklarını koruyup, iyiliklerini ve menfaatlerini gözetmiĢ olduğundan ciddiyetsiz kimsenin söz ve tasarruflarından kendisinin veya muhatabının zarar görmemesi için söz ve tasarruflarını kabul etmemiĢtir.429
h) Haksız Ģart (Fâsid Ģart), akid ve hukukî iĢlemlerdeki bozukluk ve
hükümsüzlük durumundaki fiil ve iĢlemler demektir. Akidlerde tek taraflı yarar sağlayan, yasak bir Ģeyi içeren, akdin muhteva ve amacına veya teamüle aykırı olan Ģartlar geçersizdir. Böyle bir Ģartın ileri sürülmesi durumunda taraflar akdi feshetmekle yükümlüdürler. Onlardan her biri tek baĢına akdi feshedebilir, bu hususta karĢı tarafın rızasına veya mahkeme kararına gerek yoktur. ġayet taraflar akdi feshetmemekte ısrar ederlerse hâkim re’sen bu akdi iptal edebilir.430
Ġslâm bilginleri hukukî, sosyal ve iktisadi hayatın ihtiyaçlarının karĢılanabilmesi için, akdin muktezasından olup akid için gerekli Ģartları, insan ihtiyaçlarının gerektirdiği Ģartları, adet ve teâmül haline gelen Ģartları ve bir tarafa makul bir menfaat getiren Ģartları kabul etmektedirler.431
Ġslâm Hukuku, bu Ģartların
426
Müslim, “Ġmân”, 164; Ġbn Mâce, “Ticâret”, 36; Ebû Dâvûd, “Büyû”, 50; Tîrmizi, “Büyû”, 74; Ahmed b.
Hanbel, II/50. ّْ ِم َ مْيَ َ ف َّ َ مْيَم ُساَّللا
427
Köse, DĠA, 1998:XVIII/29; Karaman, 1991:II/143-144. 428
Apaydın, DĠA, 1998:XVII/306-311; Uzunpostalcı, 1990:I/253-276; Çeker, 2006:36-38. 429
Uzunpostalcı, 1990:I/272-276.
430 Apaydın, DĠA, 1995:XII/417-420.
431
dıĢında Ģartlar bulunan mali muameleleri geçerli saymayarak,432
hem tüketicileri hem de üretici ve üçüncü Ģahısları koruyarak hukukî münasebetlerin devamlılık ve istikrarını sağlamaktadır.
i) Faiz, sözlükte, çok olan, taĢan, geliri artan, ilâve, fayda, fazla ve çoğalan
anlamlarına gelmektedir.433
Ġslâm faizi, gelir dağılımında yol açtığı haksızlık sebebiyle haram kılmıĢtır.434
Ancak bu haksızlık, yalnız faizi ödeyen açısından değil, alan açısından da söz konusu olabilir. Faizin temel vasfı, ister onu ödeyen, ister alan açısından olsun, ama mutlaka birisi aleyhine, kaçınılmaz bir haksızlığa sebep olmasıdır. Bu açıdan faizin olduğu yerde ondan ayrılmaz bir parça olarak mutlaka haksızlık ve zulüm vardır.435
Kur’ân’ın “mevcut faiz alacaklarınızı terk edin. Eğer tevbe edip vazgeçerseniz, ne haksızlık etmiĢ ne de haksızlığa uğramıĢ olursunuz”436
ifadesinden anlaĢıldığına göre faiz, ya zulmetmeye ya da zulme uğramaya sebeptir. Yani faiz muamelesinde taraflardan, alan veya veren, mutlaka birisi zâlim öbürü mazlum durumuna düĢmektedir. Ġslâm ise tarafların birbirlerine zarar vermelerini yasaklamıĢtır. O halde Ġslâmiyet, faizi, müspet veya menfî taraflardan ne borçlu ne de alacaklı, hiçbirinin zarar görmemesi, insanların aldatılmalarının önlenmesi ve malların korunması437
için yasaklamıĢtır. Buna göre tüketici zarara uğramamak için faizli muamelelerden kaçınmalıdır.