• Sonuç bulunamadı

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3.1. AK Parti‟nin Ġdeolojik Karakteri

AK Parti‟nin milliyetçilik algısından ve kendine ait yeni bir tarih yorumundan söz etmeyi gerektirecek özgüllükleri, bu meseleye ilişkin analizde bulunurken başvurulacak yapısal çerçeveyi meydana getirmektedir. Bu yüzden ilk olarak partinin kimliğine ve ideolojik niteliklerine dair belirli tarifler geliştirilmeye çalışılacaktır.

Bu özgüllüklerden en önde geleni, partinin kendisini – en azından ilk aşamada-

„muhafazakâr demokrat‟ olarak nitelemesine rağmen Milli Görüş Hareketi, merkez sağ, milliyetçilik vb. gibi Türkiye siyasi tarihini şekillendirmiş geleneksel siyasi akımların pek çoğundan beslenmesidir. Bundan da ötesi, bu siyasi akımlardan yalnızca birisi ile anılmaktan ve ideolojik çerçevesini onunla biçimlendirmekten kaçınarak; gerek söylemsel alanda, gerek parti üyeleri nezdinde, gerekse politik faaliyetleri açısından anılan siyasi birikimlere dönüşümlü olarak referans göstermesi ve koşullara uygun olarak bu akımlardan herhangi birisini araçsallaştırmasıdır. Bu özgüllüğü pekiştiren önemli unsurlardan birisi de, „millet‟ inşasının aşamalarından birisi olarak parti ve lider Erdoğan ile özdeş bir ideoloji üretme kabiliyetidir. Parti ve lideriyle özdeşleşen bu ideoloji, elbette yalnızca söylem düzleminde ve siyasi kavrayışta değil, aynı zamanda millet bilinci, insanların bir arada yaşama istenci ve tarih yaklaşımında da kendini göstermektedir. Anılan durum, partinin hegemonya projesi mevzi elde ettikçe ortaya çıkmaya başlayan bir durumdur ve „milletin ve ülkenin kaderi‟ ile „Liderin‟

mevcudiyetini zaman zaman bir ve aynı şey olarak yansıtma eğilimini taşımaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti‟nde, kurulduğu andan 1950‟lere dek Atatürk ve çevresinin oluşturucusu olduğu ilkeler çerçevesinde bir yönetim biçimi ve ideoloji uygulanmış ve bu tarihten itibaren ülke, ağırlıklı olarak muhafazakar, milliyetçi-muhafazakar ve popülist-merkez sağ iktidarlar tarafından yönetilmiş olsa da, özellikle milli çıkarlar sahasında zımni bir uzlaşma AK Parti iktidarının olgunluk yıllarına dek sürmüştür. Bu uzlaşma, politik söylem, siyasi kavrayış ve toplumun bütününe yönelik yaklaşımda ayrışma göstermiş olsa dahi, devletin bekası söz konusu olduğunda „partiler üstü‟

davranmak, üzerinde sözsüz olarak anlaşılan bir tutum halini almıştır. Cumhuriyetin kurucu değerlerine, devralınan mirasa yönelik köktenci ve yerinden edici bir değişiklik çabası söz konusu olmamış veya buna cesaret edilememiştir. AK Parti ile „millet‟, „din‟,

„ulus‟ gibi kavramların temeli zorlanmaya ve radikal söylemlerle Cumhuriyet projesinin

33

öteden beri yıpranmakta olan zemini gittikçe daha fazla zayıflamaya başlamış olsa da, bu çaba, „Eski‟nin verdiği olanaklar içerisinden gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.

Müzakere olarak parlamento çatısının kullanılması, Cumhurbaşkanlığı gibi teoride sembolik bir makam için verilen mücadele buna örnek olarak gösterilebilir. Ayrıca Cumhuriyeti oluşturan kurucu iradenin yalnızca Kurtuluş Savaşı‟nı içeren kesite ve

„muasır medeniyet‟ idealine referansta bulunmak; bunun haricinde ülkenin tarihini, 90 yılı da aşacak biçimde yeniden kurmayı amaçlayan bir tür yeni-Osmanlıcı perspektif,

„Yeni‟ bir tarih kurulurken „Eski‟nin yerleşik bulunduğu koşullar içerisinden gerçekleştirilmeye çalışılan bir çabayı yansıtmaktadır.

1950‟lerden mülhem olarak telaffuz edilen ikilikler ve gerilimler, AK Parti‟nin seçmenini motive ve konsolide edebilmek adına işe koştuğu diğer unsurlardır.

Muhafazakâr-laik/seküler ikiliği bunlardan birisidir. AK Parti ve Erdoğan siyasi kariyerlerinin ilk anlarından itibaren, dışarıdan gelebilecek bir tanıma lüzum olmaksızın, kurumsal ve kişisel açıdan kendilerini „muhafazakâr demokrat‟ olarak tanımlamış ve bu kimlik, sosyal ve politik meselelere yönelik açıklamalarının içerisine yerleşmiştir. Bu düşünce biçiminin görünür örneklerinden birisi olan „dindar gençlik‟

meselesi hakkında Erdoğan 2012 yılında şu ifadeleri kullanmıştır:

“…Türkiye‟yi dindarlar-dinsizler diye ayırdığımı söylüyor. Önce şu kulakların duymaya alışsın. Benim ifademde dindarlar-dinsizler diye bir ifade yok. Dindar bir gençlik yetiştirme var. Bunun arkasındayım. Muhafazakar demokrat partisi kimliğine sahip bir partiden ateist bir gençlik yetiştirmemizi mi bekliyorsun? Senin öyle bir amacın olabilir ama bizim böyle bir amacımız yok. Biz muhafazakar, demokrat, tarihten gelen ilkelerine sahip çıkan bir nesil yetiştireceğiz. Bunun için varız.”3

Alevi-Sünni ikiliği de yoğun olarak başvurulan bir toplumsal ayrışma tasavvurudur. AK Parti, 20074 ve 2013‟de5 Alevilere yönelik açılım girişimlerinde bulunsa da bu akamete uğramış ve özellikle seçim kampanyası dönemlerinde yapılan konuşmalar söz konusu ikiliği pekiştirmiştir. Erdoğan‟ın 2013‟de Hatay Reyhanlı‟da gerçekleşen saldırının ardından ölenler için kullandığı “53 Sünni vatandaşımız şehit

3 http://www.hurriyet.com.tr/gundem/dindar-genclik-yetistirecegiz-19825231 (Erişim tarihi: 5 Aralık 2018).

4 http://www.hurriyet.com.tr/gundem/akpnin-alevi-acilimi-tartisiliyor-7746376 (Erişim tarihi: 5 Aralık 2018)

5 https://t24.com.tr/haber/hukumetten-3-maddelik-alevi-acilimi,241712 (Erişim tarihi: 5 Aralık 2018)

34

edildi”6 cümlesi ve 2011‟de Kastamonu mitinginde –aynı dönem pek çok mitingde de örneği bulunan- Kılıçdaroğlu‟nun Alevi kimliği hakkındaki sözleri bahsedilen durumu örnekler niteliktedir:

“Yeni Genel Başkan Kılıçdaroğlu, geçen hafta Samsun mitinginde edepli bir insanın ağzına almayacağı ifadeler kullanmaya yeltendi. Sadece edeb ya Hu dedik, sustuk. Ardından Balıkesir‟de, yine, şahsıma hakaret içeren ifadeler kullandı.

Kendisine, hani Alevilik kültüründen gelen birisidir ya… Hani, Alevilik vardır ya kendisinde… Hacı Bektaş Veli‟yi hatırlattık. Diyor ki „Eline, beline, diline hakim ol‟…”7

Bu örnekler, sıradan insana ve seçmene aslında bu konumun ne tür mücadeleler sonucunda elde edildiğini ve örtük olarak, onu temsil eden siyasi iradenin varlığının o kadar da güçlü olmayıp, pamuk ipliğine bağlı olduğu söylemini yeniden üretmektedir.

Öte yandan yeni bir tarih anlatısını hegemonik hale getirmek için gerekli unsurlardan birisi de ideolojik ve tarihsel açıdan bir kopuşu olanaklı hale getirmek ve sonrasında bunu görünür kılmaktır. Bu da, iktidarına dek, gerek kamusal müzakere düzeyinde, gerekse siyaset zemininde, üzerinde zımni veya bütünlüklü biçimde „uzlaşılmış‟

kavramları yerinden etmek, onları yeniden yorumlamak veya yeni anlatı örnekleriyle

„Eski‟nin karşısına bir „Yeni‟ koymaktır. Bu bağlamda AK Parti, iktidarının ilk yıllarında, liberal düşünceye mensup entelektüellerin ve muhafazakarların ön plana çıktığı bir uzlaşı ortamı oluşturma çabası içinde olmuş veya böyle görünmüş; ancak yıllar içerisinde sahip olduğu araçları etkin bir şekilde kullanarak, aslında bir uzlaşma arayışı yerine hegemonya tesis etme çabası göstermiştir.

Yukarıda anılanlar kadar önem teşkil eden bir diğer mesele ise, Cumhuriyetin kuruluşunda olduğu kadar AK Parti döneminde de gerek ulus ve ulusal tarih kavrayışının, gerek milliyetçiliğin araçsallaştırılabilme kabiliyetinin ve ideolojik örüntünün uluslararası koşullarla paralellik arz etmesidir. 20. yüzyıl, topyekûn savaşların ve bağımsızlık hareketlerinin de etkisiyle ulus-devletlerin ortaya çıkması ve yerleşmesine zemin hazırlayan olaylarla başlamıştır; meydana getirdiği ideolojik birikim ve politik düzen ise halen etkisini göstermektedir. Türkiye Cumhuriyeti‟ni meydana getiren dinamikleri ve ardından izlenen güzergâhı da bundan bağımsız düşünmek olanaklı değildir. AK Parti iktidarından önce, 1980‟lerde başlayan ve 2000‟li

6 http://www.radikal.com.tr/politika/erdogan-reyhanlida-53-sunni-vatandasimiz-sehit-edildi-1137612/

(Erişim tarihi: 5 Aralık 2018)

7 https://www.haberturk.com/gundem/haber/627376-kilicdaroglu-allaha-dil-uzatti- (Erişim tarihi: 5 Aralık 2018)

35

yıllarda evrensel ölçekte neredeyse yerleşmiş bulunan ortamı, yani ulus-devletleri sorgulanmaya götüren krizleri, yükselen popülizmi, kimliklere dayalı hale gelen siyaset tarzını ve en az bunun kadar etkili olan yaygın apolitik tutumu da neoliberalleşmenin, piyasalaşmanın ve sınıf ilişkilerinin dönüşümünden bağımsız biçimde okumak oldukça güçtür. Bu tür bir okuma, ulus inşasında belirleyici olan unsurlar arasında yukarıda andığımız koşulların da çerçeveye dahil edilmesini gerekli kılmaktadır.

Çalışmamızın kapsamı açısından „millet‟ kavramı, bu çerçeveyi teşkil eden unsurlar arasında önde gelenlerden biridir. Yeni tarih kurgusunun ve bununla ilintili olarak „millet‟ kavrayışının nasıl dönüştüğünü veya yeniden yorumlandığını köşe yazıları aracılığıyla açıklamadan evvel ise, ilk olarak, AK Parti için „millet‟in ne ifade ettiğine değinmek gerekli görünmektedir. Zira, bu kavramın içine dahil edilenler ve dışında bırakılanlar, tarihsel geçmiş ve köken meselesi AK Parti‟nin inşa ettiği yeni bir topluluk/cemaat bilincini meydana getiren ana esaslar olarak kendini göstermektedir.

Tekil veya bütünlüklü olarak bu esaslar da, milli tarihe ilişkin „Yeni‟ argümanları, kurucu tarih anlatısından farklı kılmakta ve bir kopuşu içermektedir.

Benzer Belgeler