• Sonuç bulunamadı

Ailesinin Yusuf’un (a.s) Yanına Gelişleri

1. YARATILIŞ KONULARI

2.4. Yakub (a.s)

2.5.13. Ailesinin Yusuf’un (a.s) Yanına Gelişleri

Kur’an’ı Kerim’de ailesinin Yusuf’un (a.s) yanına gelişleri şöyle anlatılır: “Yusuf'un yanına geldiklerinde, o, anasını babasını bağrına bastı, "Allah'ın dileğince, güven içinde Mısır'da yerleşin" dedi. Ana babasını tahtın üzerine oturttu, hepsi onun önünde (Allah'a secde edip) eğildiler. O zaman Yusuf: "Babacığım! İşte bu, vaktiyle gördüğüm rüyanın çıkışıdır; Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan, benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni hapisten çıkaran, sizi çölden getiren Rabbim bana pek çok iyilikte bulundu. Doğrusu Rabbim dilediğine lütufkardır, O şüphesiz bilendir, Hakim'dir" dedi.”250

Mevdudi, bu konuda Talmud'daki şu rivayeti nakletmiştir: "Yusuf babasının, yolda olduğunu öğrenince dostlarını, subaylarını ve gözalıcı elbiselerle donatılmış ülke askerlerini bir araya topladı... Yakub peygamberi yolda karşılamak ve Mısır'a kadar eşlik etmek için büyük bir topluluk teşekkül ettirdi. Müzik ve mutluluk her yanı kaplamıştı; herkes, kadınlar ve çocuklar bu muhteşem gösteriyi izlemek üzere evlerin çatılarına çıkmıştı."251

Ailesinin Yusuf’a (a.s) secde etmeleri konusundaki yanlış anlama üzerinde de durmuştur. Ayetteki secde etmekten kastın, İslam fıkhındaki "elleri, dizleri ve alnı

249 Mevdudi, Tefhîmü’l-Kur’an, II, 486-487. 250 Yusuf, 12/99-100.

75

zemine değdirerek yere kapanmak" biçiminde dile getirilen teknik (Istılahî) anlamıyla ilgili olmadığını, kelimenin "baş eğerek selamlama" anlamında kullanıldığını söylemiştir. Mevdudi, “Hz. Yusuf'un (a.s) ebeveyni ve kardeşleri o devrin insanları arasında yaygın olan eski bir adet uyarınca (ki bu adet hala bazı toplumlarda yaşamaktadır) Huzurda eğilerek selam vermişlerdi. O devrin insanları saygılarını sunmak, nezaket göstermek veya sadece selamlamak istedikleri kimselerin karşısında ellerini göğüsleri üzerine koyarak eğilmek alışkanlığına sahiptiler.”252

Mevdudi, söylediklerini Kitab-ı Mukaddes'le desteklemiştir: "...ve o (Hz. İbrahim) onların (söz konusu üç adamın) kendisine doğru geldiklerini görünce çadırın kapısından çıkarak onları karşılamaya koştu ve yere doğru eğilerek onları selamladı."253

Mevdudi’nin Kitab-ı Mukaddes’ten yaptığı diğer bir alıntı da şöyledir: “Heth'in oğulları kendisine bir arazi ve Sare'yi defnetmek için bir mezar verdiğinde Hz. İbrahim'in (a.s) onlara çok müteşekkir olduğunu ve "dikilip, Heth'in oğulları dahil, belde halkına eğilerek selam verdiğini zikreder”254

Mevdudi’ye göre, Kitab-ı Mukaddes'te zikredilen bu ve benzeri durumların, l00. ayette geçen hadiseyle ilgili olarak Kur'an'ın "secde" kelimesini ıstılahî anlamda değil lugat anlamında kullandığının kesin delilidir. Öte yandan Allah'tan başkası huzurunda saygı göstermek amacıyla yapılan, şimdiki İslami anlamıyla secde hareketine önceki şeriatlarca izin verildiğini öne sürmek de yanlıştır. Çünkü: Sözgelişi İsrailoğulları'nın Babillerin egemenliği altında bulunduğu esnada Kral Aha-Suerus, Haman'ı tüm prenslerin üstündeki mevkiye çıkarmış ve kölelerine secde edip onu selamlamalarını istemişti. Fakat Yahudiler arasında sıdkı ve velayetiyle tanınan Mordecai ne secde etmiş ne de başını eğmişti.255 Aynı konuda Talmud'daki şu kıssayı da örnek vermiştir:

Kralın köleleri Mordecai'ye şöyle dediler: "Haman'ın huzurunda secde etmeyi, kralın emrini hiçe sayarak niye reddediyorsun ki? Kralın huzurunda eğilip selam

252 Mevdudi, Tefhîmü’l-Kur’an, II, 496-497. 253 Tekvin 18: 2-3.

254 Tekvin 23: 7. 255 Esther 3: l-2.

76

durmaz mıyız?" "Aptallar!" diye cevapladı Mordecai, "Bir de sebep istiyorsunuz ha! Dinleyin beni. Toprak olacak birini mi ululayayım? Bir kadından doğma, günleri sayılı birinin önünde mi secde edeyim? Küçük bir çocukken ağlayıp sızlıyan, yaşlanınca ah vah edip duran; günleri öfke ve kızgınlıkla dolu geçen ve sonunda da toprağa dönecek olan böyle bir adama secde etmek, öyle mi? Asla! Ben Ezeli ve Ebedi olan, hiç ölmeyen Allah'ın huzurunda secde ederim. Yalnızca O yüce yaratıcıya, O büyük Melik'e... Başkasına asla!..."256

2. 6. Eyyub (a.s)

Hz. İbrahim soyundan gelen bir peygamberdir. Eyyûb (a.s.)'dan Kur'an'da dört yerde bahsedilir ve sabır örneği olarak takdim edilir.257 Eyyûb'un (a.s) kim olduğu, yaşadığı dönem ve mensup olduğu millet konusunda birçok farklı görüş vardır. Tevrat'ta da "Eyûb" adıyla müstakil bir kitap, Hz. Eyyûb'un kıssasına tahsis edilmiştir. Bütün bu tahminler, Kur'an'a muhalif ve kendi içinde çelişkilerle dolu olan Eyyub kitabına dayandırıldığı için onun hakkında hiçbir kesin fikir öne sürülemez.258

Mevdudi, Eyyub kitabına nazaran, İşaya (M.Ö. 8.yy) ve Hezekiel (M.Ö. 6. yy) kitablarının daha güvenilir olduğu görüşündedir ve bu kitaplardan alıntı yapmıştır.

Bu kitaplara göre Eyyub M.Ö. 9.yy veya daha önce yaşamıştır. Milliyetine gelince adının geçtiği Nisa: 163 ve En'am: 84'deki konunun akışından, onun bir İsrailî olduğu tahmin edilebilir.259

Mevdudi, Vehb bin Münebbih'ten gelen bir rivayeti260 de değerlendirerek, Eyyub’un (a.s), Hz. İshak'ın (a.s) oğullarından biri olan Esau'nun torunlarından olabileceğini söyler.

Enbiya suresi 82. ve 83. ayetlerde Hz. Eyyub’un hastalığından ve imtahanından bahsedilir:

256 Mevdudi, Tefhîmü’l-Kur’an, II, 496.

257 Nisa, 4/163; En'am, 6/84; Enbiya, 21/83; Sâd, 38/41. 258 Mevdudi, Tefhîmü’l-Kur’an, III, 325.

259 Mevdudi, Tefhîmü’l-Kur’an, III, 325. 260 Hazin, Lübabü't-Te'vil fî meani't-Tenzil

77

“Eyyub da: "Başıma bir bela geldi, (Sana sığındım), Sen merhametlilerin merhametlisisin" diye Rabbine nida etmişti. Biz de onun duasını kabul etmiş ve başına gelenleri kaldırmıştık. Katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatıra olmak üzere ona tekrar ailesini ve kaybettikleriyle bir mislini daha vermiştik.”

O’nun bu hastalığı hakkında, Vehb bin Münebbih'ten gelen İsrailî rivayette O’nun, şeytan tarafından değişik şekillerde sıkıntıya sokulduğundan bahsedilir. Rivayete göre en son, onun burnundan üflemiş ve her tarafını kaşıntı sarmıştır. Bu kaşıntı sonucu kanayan vücudu kurtlarla kaplanmıştır. Bir müddet bu şekilde yaşar fakat sonunda dua eder ve eski sıhhatine kavuşur.261

Mevdudi bu rivayete yer vermez. Fakat Eyyub'un (a.s) hastalığının nasıl iyileştirildiğinden bahseder. Sad Suresi, 42. ayeti naklettikten sonra Kitab-ı Mukaddes’deki bilgilere yer verir. Ayet şöyledir: "Ayağını yere vur. İşte yıkanılacak ve içilecek serin bir su". Bundan, onun ayağını yere vurur vurmaz oradan bir suyun fışkırdığı anlaşılmaktadır. O, bu sudan içmiş, onunla yıkanmış ve hemen sonra hastalığından kurtulmuştur.

Mevdudi, Kitab-ı Mukaddes’ten de şu benzer bilgiyi nakleder: “Şeytan Rabbin önüne çıktı ve Eyyub'u ayağının tabanından tepesine kadar kötü çıbanlarla vurdu."262

Bundan sonra Mevdudi, Eyyub'un (a.s) Kur'an'da anlatılan yüce kişiliği ile Kitab-ı Mukaddes'te anlatılan Eyyub'u karşılaştırmaya çalışmıştır.

Kur'an onu bir sabır ve dayanıklılık abidesi ve Allah'a ibadet edenlere mükemmel bir örnek olarak sunar. Fakat onun Eyyub kitabında sunulan genel karekteri, Allah'a karşı şikayetlerle dolu bir adamın karakteridir: "Doğmuş olduğum gün yok olsun, Rahimde bir erkek peyda oldu diyen gece de yok olsun. Günü lanetleyenler ona lanet etsinler... Çünkü anam rahminin kapılarını kapamadı ve gözlerinden sıkıntıyı saklamadı. Ben niçin doğunca ölmedim, rahimden çıkınca son soluğumu vermedim?"263

261 Hâzin, Lübabü't-Te'vil fî meani't-Tenzil

, III, 269-270. 262 Eyyub 2:7.

78

"Keşke kederim bir kere tartılsa ve felaketimle beraber teraziye konsa... çünkü Kadir'in okları içimdedir, ruhumun onların zehrini içmede Allah'ın dehşetleri bana karşı cenge dizildiler."264

"Suç ettimse, sana ne ettim ey insan gözcüsü? Niçin beni kendine hedef ettin ve ben kendime bir yük oldum? Niçin günahımı bağışlamaz, fesadımı da gidermezsin?"265 ().

Üç arkadaşı onu teselliye ve sabretmesini tavsiye etmeye çalışırlar, fakat o ümitsizlik içinde şöyle der:

"Canım hayatımdan bıktı... Ruhumun çektiği acı ile söyleyeyim"266

"Ben bunlara benzer çok şeyler işittim, hepiniz yorgunluk veren tesellicilersiniz."267

"Ve bu üç kişi artık Eyyub'a cevap vermekten vazgeçtiler... O zaman Elihu'nun öfkesi alevlendi... Eyyub'a karşı... çünkü o kendisini Allah'tan ziyade haklı çıkarmakta idi."268

“Fakat o da Eyyub'u teselli etmeyi başaramadı. Bunun üzerine Rab kendisi geldi, Onun üç arkadaşını ve Elihu'yu suçladı, Eyyub'u azarladı ve daha sonra onu affetti, kabul etti ve ona lutfetti."269

Bu bilgiler gösteriyor ki, bu kitabın, kendisinin ne Allah'ın ne de Eyyub'un (a.s) sözü olmadığının, bilakis sonraları başka birisi tarafından yazılıp Kitab-ı Mukaddes’e dahil edildiğinin apaçık bir delilidir. Mevdudi’nin de kanıtlamaya çalıştığı ve yukardaki rivayetlere yer verme sebebi budur.

264 Eyyub 6… 265 Eyyub 7: 20-21. 266 Eyyub 10:1. 267 Eyyub 16:2. 268 Eyyub 32:1-3. 269 Eyyub 41, 42.

79

2. 7. Musa (a.s)