• Sonuç bulunamadı

Ailesi, Doğumu ve Çocukluğu

II. BÖLÜM: SÜLEYMAN ÇOBANOĞLU

2.1. Hayatı

2.1.1. Ailesi, Doğumu ve Çocukluğu

Süleyman Çobanoğlu, 1967 yılının Aralık ayında Meryem Çoban ve PTT memuru Mehmet Nuri Çoban çiftinin üçüncü çocuğu olarak Afyon ilinin Sultandağı ilçesine bağlı Üçkuyu köyünde dünyaya gelir. Ailenin ilk erkek çocuğudur. Hem şahsiyetinin hem de sanatının teşekkülünde büyük etkisi olan ve şairin her fırsatta değindiği dedesi Hasan Çoban, babasının ismini torununa verir.

Soyadı kanunu esnasında büyük dedesi Süleyman Çoban, nüfus memurluğuna giderek bir soyadı talebinde bulunur. Memurun sorduğu ne iş yapıyorsun, sorusuna verdiği cevap üzere Çoban soyadını alır. Şairin kendisi de bu soyadını ilkokul dördüncü sınıfa gelene kadar taşır. Fakat köyde aynı isim ve soy isimle birçok kişinin bulunmasından ötürü kimi zaman bazı karışıklıklar yaşandığı için babası Mehmet Nuri Bey, kendi soyadını Çobanoğlu olarak değiştirir. Bu nedenden dolayı validesi Meryem Hanım - soy isimleri değişmeden önce vefat ettiği için- ve dedesi Hasan Bey’den bahsederken soy isimlerini Çoban olarak zikredeceğiz.

Aile, Sarıkeçili Yörüklerindendir. Köyde Kemicioğlu (Gemicioğlu) olarak bilinir. Bu adlandırmanın temeli konusunda sağlıklı bir bilgi elimizde bulunmamaktadır. Ailenin kökleri en son bilinebilen, Antalya Korkuteli Yaylası’ndan çıkmışlardır. Bir süre Burdur Bucak’ta ikamet ettikten sonra Afyon’un Sultandağı ilçesine bağlı Üçkuyu Köyü’ne gelmişlerdir.

Dede Hasan Çoban, 1326 (1909) yılında Üçkuyu köyünde dünyaya gelir. Bunun da Sarıkeçililer’in Üçkuyu’ya gelip yerleştikten sonra doğan üçüncü nesil olduğu tahmin edilmektedir. Süleyman Çobanoğlu, kendisiyle yapığımız söyleşide dedesinin fizikî özellikleri hakkında şunları söylemektedir: ‚Attila İlhan’ın ‘kısa boyları ve yaylı ayaklarıyla adam akıllı Türk’ dediği fizyonomiye giren bir adamdı. Ortaya yakın kısa boylu, çekik gözlü, Orta Asya’dan yeni gelmiş gibi görünürdü. Son zamanlarında sakallı, ayakları dağ tepe yürümekten artık kavisli basan, yaylı ayaklı bir adamdı.‛ (Kişisel Görüşme, 27.08.2017)

Eski ve yeni yazıyı iyi derecede yazabilen Hasan Çoban, Konya ve Afyon dışında hiçbir büyük şehir görmemiş olmasına rağmen dilinin, kültürünün ve üzerinde oturduğu büyük mirasın farkında olan arif bir kişiliğe sahiptir. 1995 yılında yani şairin ilk kitabı olan Şiirler Çağla’nın yayınlandığı yıl ve maalesef bu kitabı göremeden vefat eder.

Annesi Meryem Hanım, kendisi henüz iki yaşındayken 1969 yılında talihsiz bir kaza sonucu vefat eder. Şairin elinde annesine dair tek bir silik fotoğraf vardır. Bu fotoğraf ve anlatılanların dışında annesine dair hiçbir şey hatırlayamamaktadır. Öksüz olmanın verdiği üzüntü ve kendisinde açtığı

derin yaraların izlerini bazı şiirlerinde bulmak mümkündür12. Kendisiyle

yaptığımız söyleşide ise annesinin ölümü üzerine şunları kaydetmektedir: ‚Şimdi o, hayatım boyunca belki hüzünlerimin en büyük kaynağıdır. Anasızlık herhalde dünyadaki sayılı en büyük travmalardan birisidir. Ana- çocuk ilişkisi çünkü insan olmanın sınır taşıdır. Ben eğer bir kedinin, köpeğin, atın, kurdun, tilkinin yavrusu olsaydım şu anda hayatta olmayacaktım. Öksüz olduğu halde yaşamaya devam etmek insanlara

12 bkz. “Sessiz Çocuklar İçin”, Dergâh, S 25, Mart 1992, s. 3.; “Kulplu Beygir”, Dergâh, S 59, Ocak

mahsus bir şeydir. Tabiatta, istisnalar elbette olur, kaide; öksüz olana yaşama hakkı tanımamaktır. Öbür taraftan öksüz ve yetim meselesi kutsal kitapların yarısıdır. En ilkel kavramla söyleyecek olursak hayatta olmamı insaniyete borçluyum. İnsanlık böyle bir şey.‛ (Kişisel Görüşme, 27.08.2017)

Baba Mehmet Nuri Çobanoğlu, Hasan Çoban’ın beş çocuğundan en büyüğüdür. PTT memuru olarak görev yapan Mehmet Nuri Bey, oğlu Süleyman’ın doğumu esnasında Adıyaman’ın Samsat ilçesinde görevlidir. 1973 yılında Karaman’a tayin olur. Bir yıl sonra da Karamanlı bir hanımla ikinci evliliğini yapar. Meryem Çoban’dan olan üç çoğundan sonra yeni evliliğinden de üç kız, bir oğlan olmak üzere dört çocuğu daha olur. Babanın memuriyetinden dolayı pek bir arada zaman geçirme imkânı bulamayan baba ve oğulun arasındaki ilişki Mehmet Nuri Bey’in ikinci evliliğinden sonra doğal olarak biraz daha açılmış olur. Dedenin varlığı, annesizliğin ve babayla olan mesafeli ilişkinin açıklarını bir nebze de olsa kapatmıştır.

Kendisiyle yaptığımız görüşmede Süleyman Çobanoğlu 2015 yılında kaybettiği babası ve aralarındaki ilişkiyle ilgili bizimle şöyle bir paylaşımda bulundu: ‚Babamla çok bir paylaşımım olmadı, aslında çok bir arada da bulunamadık. Onun memuriyeti köyde yoktu. Sonra tekrar evlendi, zaten bir mesafe giriyor ister istemez. Tam o bu tarafa geldi ben yatılı okula gittim. Dolayısıyla babamla çok bir bağ kuramadım. Hatta rahmetli babam, dedeme bir şey söyleyeceği zaman senin oğlun diye bahsederdi benden. O da o durumun farkındaydı. Şikâyetçi miydi? Sanmıyorum. Ama dedem de babam da hayatlarında o büyük acıyı yaşamış insanlardı. Babam, Allah rahmet eylesin, son derece olumlu, şakacı, güler yüzlü, sosyal bir adamdı. Ben biraz asosyalim. O açıdan ona çekmemişim. Bir devlet memuru olarak yaşadı. O da ortaokulu dışardan bitirdi. Diplomasını gururla herkese gösterdi. Onun

sayesinde de Sümerbank pabuçları giydik, okula gittik.‚ (Kişisel Görüşme, 27.08.2017)

‚Kesintisiz bir cennet‛ olarak nitelendirdiği ilk on bir yılını Üçkuyu’da geçiren Süleyman Çobanoğlu, ilk eğitimini burada alır, ilk şiirlerini ve ilk yayınlanmış yazısını dahi bu köyde yazar. Üçüncü sınıftayken ilk şiirini kaleme alan şair henüz bu yıllarda kendini bir şair/yazar olarak kodlamıştır: ‚Benim için on bir yaşına kadar kesintisiz bir cennettir. Köydeki her detayı içime çekerek hatırlıyorum. Sanırım biraz torpilli bir çocuktum. Küçük olmanın, öksüz olmanın müsamahasını gösterdiler. Elime geçen her şeyi okurdum. İlkokul dörtte kendimi artık bir yazar olarak kodlamıştım. Sırtındaki cilt kısımları hamurla yapıştırılmış bir dosya bulmuştum. Onun üstüne kocaman harflerle eser dosyası yazdığımı hatırlıyorum. Onun içine şiirlerimi, yazılarımı filan koyuyordum. İlk şiirimi ise ilkokul üçte yazdım. Müfredatta, Allah rahmet eylesin, Hasan Ali Yücel’in ‚Dere‛ diye bir şiir vardı. Ben de bir ‚Dere‛ şiiri yazdım. Bizim köyde dere falan yoktur, hak getire. Üç beş tane kuyumuz vardı o zaman. O zamandan bir yöneliş herhalde tebarüz etmişti.‛ (Kişisel Görüşme, 27.08.2017)