• Sonuç bulunamadı

Aile İçi İlişkiler ve Cinsiyet Algıları

3.2. Saha Araştırmasının Değerlendirilmesi ve Bulgularının Analizi

3.2.2. Aile İçi İlişkiler ve Cinsiyet Algıları

Toplumsal cinsiyet kavramı kadın ve erkeği toplumsal algı içerisinde değerlendirerek onlara roller atfeder. Süreklilik arz eden bu durum zaman içerisinde değişime de uğramaktadır. Bu durum ülkeler bazında değişiklik arz etmekle birlikte ülke içinde de farklılık göstermektedir. Ülkemizin doğusu ile batısı arasında bu farklılıklar önemli ölçüde görülmektedir. Daha çok bölgeler bu karakteristik özellikler barındırmaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Doğu Anadolu Bölgesi aşiret sisteminin hâkim olduğu, şeyh gibi dini liderlerin önemlilik sırasında ön saflarda yer aldığı bir yapıdır. Bölgedeki yaşam tarzı ve aile içi ilişkiler de bu sistem çerçevesinde gelişmiştir. Aile içi ilişkilerde kim daha baskındır? Sorusuna evli katılımcılardan 6 kişi eşim, 3 kişi beraber karar alırız, 2 kişi ise kayın pederim (kayın babam) baskındır demiştir. Katılımcılardan bekâr olanlar ise 5 kişi babam, 1 kişi ise annem yanıtını vermiştir. Evlenmiş boşanmış ya da eşi vefat etmiş katılımcıların ise 3’ü de hane içinde kendilerinin sözün geçtiğini ama bazen çocuklarının özellikle de oğullarının etkili olduğunu söylemişlerdir. Bu cevap ile kadının aile içinde karar alma sürecine katılımı tespit edilmeye çalışılmıştır. Genel itibariyle ataerkil aile yapısından kaynaklanan erkek egemen yapı, töre/gelenek/görenek ekseninde devam etmektedir. Aile reisliğinin erkeğe verildiği ve aşiret sisteminin halen etkili olduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesinde erkekler aile içi ilişkilerde ve karar alma sürecinde

55

etkili olup, kadınların bu sürece katılımı kısıtlı olmaktadır. Kadınlar genel olarak evdeki erkek egemenliğinin azaldığı ya da olmadığı dönemlerde kısıtlı olarak karar alma sürecine katılmaktadır.

Ulusal ve bölgesel olarak kadının kamusal alandaki görünümü her ne kadar yapılan çalışmalarda eşitlik ilkesi uygulanıyor olsa da toplumsal pratikte bu durum farklıdır. Görev paylaşımlarında kadınlar daha çok ev içi işler, çocuk bakımı gibi işlerle ilgilenmekte, erkekler ise hane dışı işlerde yoğunlaşmışlardır. Kadın ve erkekler toplumsal alanda farklı rollere sahip oldukları için farklı gereksinimlere de ihtiyaç duymaktadırlar. Fakat burada kadının toplumsal yapının inşasına katılması konusu irdelenmek istenmiştir. Bölge genelinde yaygın olan ve geleneklerle koruma altına alınan kadın-erkek ilişkileri diğer bölgeler bazında bakıldığında daha sıkıdır. Bölge genelinde kadın-erkek ilişkileri arasındaki güç ve denetim açısından farklılıklar görülmektedir. Katılımcılara Peki, sizin hanenizde hangisi geçerlidir? Sorusu yöneltilmiş 18 katılımcı “kadın yeri geldiğinde ön plana çıkar (ev, çocuk bakımı), erkek belirleyicidir” şeklinde cevap verirken, 2 katılımcı ise “kadın her zaman geri planda kalır, erkek belirleyicidir” şeklinde cevap vermişlerdir. Birbirine bağlı bu soruda katılımcıların bulundukları durumdan çok memnun olmadığı ve bu durumunda kadınların eğitiminin engellenmemesiyle çözüleceği görüşü ağır basmaktadır. Bulundukları çevrenin şartları arasında sıkışıp kalmış ve diğer hemcinsleriyle kendilerini mukayese etmektedirler. Katılımcılar ÇATOM’daki aktivitelerin kendilerini iyi hissetmelerini sağladığını söylemişlerdir. ÇATOM Kurullarında görev alarak, programlar aracılığıyla öğrendikleri el becerilerini pazarlayarak, farklı konularda bilgilerini arttırarak bu eksikliği gidermeye çalışmaktadırlar. Ayrıca kadın az da olsa eve para getirdiği zaman mutlu olmakta ve kendisini işe yarar hissettiğini söylemektedir. Bunun yanında kadınlara merkezde verilen eğitimler daha alt düzeyde kalmaktadır. Kadının toplum içindeki konumunu değiştirecek, daha kesin çözümler yerine daha yavaş ve birbirini tekrarlayan bir adım ötesine götürecek çalışmalar yapılmamaktadır.

Yapılan birçok araştırmada aile içi geçimsizliklerin baş göstergesi olarak ekonomik nedenler ortaya çıkmaktadır. Özellikle kentin periferinde kalan ve daha çok kırdan göç etmiş ailelerin yaşadığı bu yerlerde yoksulluk daha çok hissedilmektedir. Ekonomik sıkıntı aile içi huzuru da etkilemektedir. Aile içi

56

geçimsizliklerin sebebi sizce nedir? Sorusuna 16 katılımcı ekonomik, 3 katılımcı eşlerin anlaşamaması ve 1 katılımcı dışarıdan müdahale olarak belirtmişlerdir. Katılımcılar geçimsizlik, aile içi problemlerin kaynağı olarak en çok parasal durumların neden olduğunu söylemektedir. Özellikle köyden yeni göç ederek şehre gelen aile artık kendi kendine yetememekte ve var olan parasal sıkıntıların da artmasıyla aile içinde huzursuzlukların yaşandığını dile getirmişlerdir. Diğer ikinci neden olan eşlerin anlaşamaması, özellikle görücü usulü ile olan evliklerden kaynaklandığı gözlemlenmiştir. Bu cevabı söyleyen 3 katılımcı da görücü usulü evlilik yapmış ve eşi ile arasındaki uyumsuzluklardan kaynaklandığını düşündüğü problemler nedeniyle aile içi geçimsizlik yaşamaktadır. Dışarıdan müdahale cevabını veren katılımcı ise eşinin ailesinin ve çevresinin eşini etkilediği ve evde huzursuzluk çıkmasına neden olduklarını söylemiştir. Maddi anlamdaki sıkıntıların aile içi ilişkilerde daha çok problem oluşturduğu ortaya çıkmaktadır. “Eşim aslında çok sakin biriydi. Evlendiğimiz ilk günlerde bana çok iyi davranıyordu. Fakat çocuklarımız olduktan sonra daha sinirli birisi oldu. Eşim lokantada çalışıyor. Aldığı maaş evi zor geçindiriyor. 2 tane çocuğumuz var, şimdi küçükler ama okula başlayınca daha da zorlanacağız. Belki eşim izin verirse ben de bir işte çalışırım. Durumumuz iyi olsa eşim daha az sinirlenir (B. D., 29).”

Aile Sosyolojisinde aile ve çalışma genellikle farklı alanlar olarak kavramsallaştırılmakta ve kadın ev içi, erkek ise ev dışı işlerle uğraşmakta olduğu alanlar olarak literatüre girmiştir. Bu alanda aile sosyolojisi bu ayrımı devam ettirmekte ve çalışma ve meslekler sosyolojisinden ayrı olarak değerlendirilmektedir. Fakat kadınların iş yaşamına girmesiyle birlikte bu ayrımın anlamı kalmamıştır. Bu yüzden daha çok kadının kariyer planlamasında yer almasının yanında ev içi işlerde de çalışması devam etmiştir (Marshall, 2009: 8). Kadının iş hayatına girmesiyle ev içi işleri, çocuk bakımı vb. ev içi işleri aksatması genel problem olmakta ve aile içi huzurun sarsılmasına neden olmaktadır. Özellikle son dönemlerde kadına ilişkin kalkındırma ve toplumsal hayata entegre edilmesi ile ilgili projeler yapılmakta fakat kadının ev içi işlerinde rahatlatılması bu konunun dışında tutulmaktadır. İş yaşamındaki kadının hem işte hem de evde çalışmakta ve mesaisi hiç bitmemektedir. Bu olumsuzluklara rağmen kadın iş hayatına atılmak istemekte, en azından ekonomik anlamda özgür olacağı düşüncesi tatmin etmektedir. Araştırmada, kadınların

57

kamusal alanda çalışmaları, iş sahibi olmaları konusunda ne düşünüyorsunuz? sorusuna araştırmaya katılan bütün katılımcılar olumlu cevap vermiştir. Kadınların da artık iş sahibi olmaları gerekliliğini belirterek hem kendileri hem de aileleri için önemli olduğunu söylemişlerdir. Araştırmada kadınlar çalışma yaşamına atılmak istemekte fakat toplumsal baskıdan çekinmektedirler. Bu nedenle daha çok kadınların ağırlıklı olarak çalıştıkları yerlerde, tanıdıklarının yanında ya da evlerinde çalışmayı istemektedirler. Özellikle erkek egemenliğinin ağır bastığı yerlerde kadınların çalışma yaşamına katılımı kısıtlanmak ya da engellenmektedir. Ayrıca devletten gelen yardımların sürekliliği de kadınların iş yaşamına atılması önünde engel oluşturmaktadır. Soru ile ilgili katılımcılar şu cevapları vermiştir;

“Kimseye muhtaç olmadan eşimden dahi istemeden kendi paramı kazanmak isterim (E. T., 22)”.

“Çocuklarımın her istediğini alırım, onları kimseye muhtaç etmem, benim gibi olmalarını istemem (N. K., 39)”.

“Sürekli borç ödemekten sıkıldım, eşime yardım ederim ve daha rahat geçiniriz. Şimdi bile ÇATOM’da öğrendiğim dikiş nakış işleri yaparak biraz olsun elimiz para geçti. Hocalarımız fuarlara ürün götürüyor ve bizim yerimize satıyorlar ve parasını bize getiriyorlar, onlardan çok memnunum. Ayrıca kendi çevremdeki komşularıma, akrabalarıma da çeyiz için yapıp satıyorum. Çok fazla kazandırmıyor ama yine de biraz olsun rahatlıyoruz. Daha sabit bir işim olsa, daha iyi olur ve kimseye muhtaç olmadan daha rahat yaşarız (İ. G., 31)”.

“Eşimden para isteyince kızıyor ve kavga ediyoruz, belki benim param olsa benimle kavga etmez ama eşim çalışmama da izin vermiyor. Bir ara bir işte çalışmak istediğimi söyledim tuhafiye dükkânıydı. Ama laf söz olur diye bana kızdı ve ben de çalışamadım. Ama ÇATOM’da yaptığımız ürünleri satınca elime az da olsa para geçiyor ben de eşime veriyorum, buna seviniyor ama benim dışarıda başka birinin yanında çalışmamı istemiyor (Z. A., 28)”.

“Eşim varken yine iyi geçiniyorduk ama benimde kazancım olsa eşim vefat ettikten sonra daha rahat geçinirim, çocuklarıma daha iyi bakardım. Şimdi kıt kanat geçiniyoruz. Ailem yardım ediyor ama yine yetmiyor. Devlette ara sıra yardım ediyor. Keşke sürekli yardım etse ya da bana bir iş verse durumun daha iyi olur. Çocuklarım büyüdü ama onlarda kendilerine zor yetiyor. 4 çocuğum evli, 1 oğlum ve

58

1 kızım bekâr, daha onların düğünlerini yapacağım ama bizim burada erkek çocuk evlendirmek çok zor, bir sürü para gerekli. Oğlum kendi düğünü için para biriktiriyor. Bu yüzden eve bir katkısı yok, eşimden kalan maaş çok az onunla geçiniyoruz ( N. T., 48)”.

“ÇATOM’da az da olsa ürün yaparak para kazanıyorum, bu bile ailemi parasal anlamda çok rahatlatıyor. Düzenli ve yüksek gelirli bir işim olsa durumumuz daha iyi olurdu ( A. S., 18)”.

“Kızım duyma problemi yaşıyor, kulağında işitme kaybı var. Eşimin aldığı para sadece geçimimize gidiyor. Buraya yeni taşındık sayılır. Eşim çok zor iş buldu, bende iyi bir iş bulabilirsem çalışırım. Kızımın kulakları duymuyor ve okulda arkadaşları onunla alay ediyor, kızım da okula gitmek istemiyor. Doktora gittik ve cihaz alınması gerektiğini söylediler. Bu cihazı devlette karşılamıyormuş, Ben de para kazansaydım belki kızıma işitme cihazı alırdım ve kızım okulda daha fazla sıkıntı yaşamazdı ( Ş. K., 36)”.