• Sonuç bulunamadı

3. KKTC’NİN POLİTİK VE EKONOMİK YAPISI

3.2. KKTC’NİN EKONOMİK DEĞERLENDİRMESİ

4.2.1. ADANIN EKONOMİK GELİŞİMİ DEĞERLENDİRMESİ

Kıbrıs’taki tüm ekonomik faaliyetler öncelikli olarak coğrafi konumunda bağlı olarak gelişmiştir. Osmanlı egemenliği ile birlikte adaya yerleştirilen Türkler kendilerine tahsis edilen topraklarda tarımsal ekonomik faaliyetlerde bulunurlarken ticari faaliyetler ağırlıklı olarak adanın gayri Müslim halkının kontrolünde idi. Toprakların büyük bölümü kilise, manastır ve vakıfların mülkiyetinde yer almaktaydı. Aslında Osmanlı egemenliğine kadar adada Ortodoksların ticaretle uğraşmaları yasaktı295. Osmanlı egemenliği ile birlikte Rumlar ticarette aşama kaydetmiş ve yer bir burjuva sınıfı oluşturmuşlardır.

1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşu ile tarihinde ilk kez bağımsız devlet statüsüne kavuşan ada halkının İngiltere ile siyasi bağı son bulsa da ekonomik bağı son bulmamıştır. Nitekim 1961 yılında İngiltere’nin AET’ye başvurusu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tedirgin etmiştir. İngiltere’nin AET üyeliği durumunda sahip oldukları en büyük dış pazarı kaybetme endişesine kapılan Kıbrıs hükümeti 1963 yılında AET’ye

294 KIZILYÜREK “Doğmamış Bir Devletin s 285 295 KALAYCI (Ed.) s.363

92

başvuruda bulunmuştur. Bu başvuru sonrası taraflar arası varılan anlaşma ile Kıbrıs ile AET arasında son aşaması Gümrük Birliği olan bir ilişkinin kurulması öngörülmüştür296. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin varlığını koruduğu üç yıl boyunca Türk nüfus ağırlıklı olarak tarım sektöründe istihdam edilirken, sınırlı sayıda insan hizmet sektöründe istihdam edilmiştir. Türk toplumunda sanayileşme ise çok azdır.

1964 yılında adadaki olaylar üzerine BM Barış Gücü adaya konuşlandırılmış, Türk nüfusu adanın %3 lük kısmına hapsedilerek, Türkler ada yönetiminden uzaklaştırılmışlardır. Ancak bu durumda dahi Rumlar tüm adayı temsilen AET ile müzakereleri sürdürmeyi başarmışlardır. Tecrit edilen Türkler tam bir Rum kuşatması altına alınmış adanın tüm ekonomik kaynaklarının kontrolü siyasi kontrol mekanizmaları ile birlikte Rumların eline geçmiş. Türkler ise bırakın bir şey üretmeyi zaruri ihtiyaçlarını tedarikten dahi mahrum bırakılmıştır. Öyle ki Rumlar kuşattıkları Türk bölgesine her türlü girişi kontrol etmekte yasakladıkları malların bölgeye girişine engel olmaktaydı.

1974 sonrası en azından toplumlar arası sıcak çatışmaların yaşanmıyor olması her iki toplum yönetiminde kalan toprakların önceliklerini siyasi ve ekonomik hedeflere yöneltmiştir. Elbette ki ilk öncelik Kıbrıs’ta süre giden sorunun çözülerek adada kalıcı barışın tesisidir. Bunun yanında taraflar varlıklarını sürdürmek ve güçlendirmek zarureti içerisinde ekonomik politikalar uygulamak durumundadır. Rum yönetiminin sahip olduğu tanınırlık önemli bir avantaj olarak ortada dururken KKTC’nin maruz kaldığı ambargo ve dışlanmışlık adanın kuzeyinin kalkınması önündeki en büyük engeldir. 1975 yılında gerçekleştirilen nüfus mübadelesi ise kuzeydeki Rum nüfus güneye, güneydeki Türk nüfus ise kuzeye göç etmiştir. Kuzeyde Rum’lara ait olan mülkler Türklerin kontrolüne geçmiştir. Gayrimenkuller ve turistik tesisler ve sanayi kuruluşları devlet eliyle işletilmeye başlanmıştır.

1974 yılından sonra adadaki Türk nüfusunun yegane destekçisi olan Türkiye o yıllarda kendi ülkesinde uygulamakta olduğu planlı kalkınma modelini adaya taşımıştır. Bu amaçla adada bir planlama örgütü kurulmuş, beş yıllık ve buna bağlı olarak da yıllık

296 Haluk CEYHAN “KKTC Tarihsel Gelişim, Sosyo Ekonomik Durum, AT ile İlişkiler” İKV Yay.

93

kalkınma planları hazırlanmıştır. Türkiye’den adaya aktarılan kaynaklarla Kamu İktisadi Teşebbüsleri kurulmuştur. Ayrıca Türk Lirası Kuzey Kıbrıs’ında para birimi olarak kabul edilmiş, emisyon yetkisi olmamakla birlikte Kuzey Kıbrıs’ta bir Merkez Bankası kurulmuştur297. Türkiye’den ithal edilen ekonomi politikaları tüm ekonomik faaliyet alanlarında devletin varlığı hissedilmiş. Henüz yeni yeni kurulmakta olan kuzey ekonomisi Türkiye’den gelen finansal yardımlarla desteklenmiş, altyapı yatırımları gerçekleştirilmiştir. Ancak devlet eliyle gerçekleştirilen kalkınma çabaları yoğun bir bürokratik mekanizma ortaya çıkarmıştır. Kurulan Kamu İktisadi Teşebbüslerinde siyasal nedenlerle aşırı personel istihdam edilmiş, sürekli zarar eden kurumlar haline gelmişle ve bütçeye yük getirmişlerdir. Yoğun devlet müdahaleciliği diğer yandan özel girişimleri de engellemiştir. Özel girişimcilik ancak 80’li yılların başında vucud bulmaya başlamıştır. Türkiye ile Kuzey Kıbrıs arasında kurulan bu ekonomik yapı Kıbrıs’ın sadece iç dinamiklerinden kaynaklanan sorunlarla değil aynı zamanda Türkiye’nin yaşadığı ekonomik sorunlarda mücadele zorunluluğu doğurmuştur. Türk Lirasının kullanılması nedeniyle Türkiye’de yaşanan enflasyon aynı şekilde KKTC’ye taşınmıştır. Ancak KKTC’de Türk Lirası yanında başka para birimleri de (İngiltere Poundu, ABD Doları, ve Euro) kullanılmaktadır.

Nitekim Türkiye’nin KKTC’de planlı ekonomi uygulamaları Seyidoğlu tarafından eleştirilmektedir;

“Böyle ufak bir ülke için planlı kalkınmanın dayandığı sanayi, tarım ve ticaret sektörlerini dengeli biçimde kalkındırmayı öngören devlet ağırlıklı, planlı bir kalkınma modeli yerine (...) özel kesimin öncülüğünde turizm, ticaret ve belirli tarım alanlarına ağırlık veren dengesiz bir model uygulamak daha gerçekçi bir yaklaşım oluşturabilirdi. Böylece ekonomi dinamik bir yapıya kavuşturulmuş, bir KİT sorunu yaşanmamış ve kaynaklar daha etkin biçimde kullanılmış olurdu298.”

diyerek özel sektöre dayalı bir kalkınma strateji geliştirilmesi gerektiğini savunmaktadır.

297 KALAYCI (Ed.) s.223 298 KALAYCI (Ed.) s.227

94

Türk tarafı bu sıkıntıları yaşarken Rum tarafı dünya ile ticari ilişkilerini sürdürebiliyor, kredi ve yardım temin ederek finansal kaynak elde edebiliyordu. Sadece 1979 yılında ABD, İngiltere, Yunanistan ve Almanya’dan 54 milyon USD yardım almıştır299.

Yetmişli yıllar boyunca ada ile Türkiye arasındaki en önemli ticari faaliyet bavul ticareti olmuştur. 80’li yıllarda Türkiye’de dış ticaretin serbestleşmesi ile birlikte bavul ticareti de gün be gün önemini yitirmiştir. Oysaki 1980’lerin ortalarından itibaren Güney Kıbrıs uluslararası hizmetlerin sağlandığı ve kitlesel turizm faaliyetlerinin yoğunlaştığı bir merkeze evrildi. 1990’lar esnasında ekonomik gelişme ritmi, AB ortalamasını geçerek % 4 olarak gerçekleşti. AB’de işsizlik % 11 düzeyinde iken Rum kesiminde neredeyse tam istihdam koşulları hüküm sürüyordu. 1998 yılında AB üyesi Yunanistan’da kişi başına düşen milli gelir 11 332 USD iken Rum kesiminde 13 500 dolardı300.

Seksenli yıllarda adanın her iki kesimde de turizm ve finans sektöründe hızlı gelişmeler görüldü. Özellikle güney kesiminde vergi düzenlemeleri ve yasal düzenlemeler Rum kesimini offshore (Denizaşırı) şirketler cenneti haline getirmiştir. Dünya ile bağını hiç koparmayan Rum kesimi 90’lı yıllarda ortalama 2 milyon turist ağırlamayı başarmıştır. Bu rakam Rum Kesiminin GSMH ‘sının yaklaşık %20 sine tekabül etmektedir. 1991’den sonra Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Rus sermayesi özellikle Güney Kıbrıs’ı kendisine yatırım alanı seçmiştir. Offshore bankacılığının yanında kara paranın da büyük ölçüde aktarılması sonucu Kıbrıs ekonomisi büyük bir gelişme göstermektedir301. Bu dönem boyunca KKTC ile Türkiye arasında bir entegrasyon geliştirilmeye çalışılırken Rum Kesimi AB ile entegrasyonu geliştirmiş 1987 yılında AET ile Rum kesimi arasında Gümrük Birliği gerçekleştirilmiş302. 2004 yılında ise Rum Kesimi adanın tamamını temsilen Avrupa Birliğine tam üye olarak dahil olmuştur.

299 KÜRKÇÜGİL (Ed.) s.93 300 KÜRKÇÜGİL(Ed.) s.92 301 KALAYCI (Ed.) s.171

302 Soyalp TAMÇELİK “AB Kıbrıs Rum Yönetimi Münasebetlerinin KKTC İktisadi, Siyasi, Hukuki

95

Günümüzde Ada’nın her iki kesimi ada ekonomisi olmanın sıkıntılarını yaşamaktadır. Ancak bu sıkıntılara ek olarak KKTC, maruz kaldığı ekonomik ambargonun etkileri ile de mücadele etmektedir. Kıbrıs ekonomisinde dün olduğu gibi bugünde tarımın ağırlığı hissedilmektedir. Buna karşın susuzluk tarımsal üretimde sıkıntılara yol açmaktadır. Ada, su sorunu çözüldüğünde, narenciyenin yanı sıra patates, üzüm, harnup (keçiboynuzu) ve zeytin üretimi için zengin olanaklara sahiptir. Ancak pazarlama sıkıntıları ve bakımsızlık narenciye ve harnup üretiminde gerilemeye yol açmıştır. Tarımsal yapı, sanayisinde tarımsal girdiye ve emeğe dayalı oluşmasına yol açmıştır. Temel sanayi üretimi tekstil ve tarımsal ürünlere yöneliktir.

KKTC’nin en büyük ekonomik zenginliği ise sahip olduğu turizm potansiyelidir. Ada deniz, kültür ve kumarhane turizmine olanak tanımaktadır. Sahip olunan potansiyel yazık ki ambargo nedeniyle yeterince kullanılamamaktadır. KKTC’ye doğrudan uluslararası uçuş gerçekleştirilemediği için farklı ülkelerden gelen yolcular öncelikle Türkiye’de bir havaalanına iniş yapmakta ve oradan aktarmalı olarak KKTC’ye geçmektedir.

KKTC’de son dönemde eğitim önemli bir ekonomik faaliyet alanı olmuştur. Halen ülkede eğitim hizmeti sunan beş üniversite bulunmaktadır. Bu üniversiteler öğrenim ücretleri dışında öğrencilerin diğer harcamaları da ülke ekonomisine hatırı sayılır katkı sağlamaktadır.