• Sonuç bulunamadı

2.1. Çocuklarda Görülen Problem Davranışlar

2.1.4. Ağır Ruhsal Bozukluklar

Ağır ruhsal bozukluklar; çocuğun uyumunu her alanda ve sürekli olarak bozan ruhsal hastalıklardır. İçe kapanıklık ve psikoz, şizofreni gibi belirtiler gösterir” (Yörükoğlu, 2002). Çocuklar gelişim dönemlerinde karşılaştıkları zorluklara duygu ve düşüncelerini tam olarak ifade edemedikleri zaman tepkilerini değişik yollarla ifade etmeye çalışırlar. Bu tepkilerin birçoğu bulunduğu gelişim dönemine uygun tepkiler olmakla beraber bazen daha ağır durumlar ortaya çıkmaktadır. Çocukların ruh sağlığı yönünden değerlendirirken, davranışın çocuğun yaşı ve gelişim dönemine uygun olup olmadığına, gösterdiği yoğunluğa ve derecesine, sürekliliğine, cinsiyet, kültürel ve çevresel özelliklere dikkat edilmelidir (Sargın, 2008, s. 179).

2.1.4.1. Şizofreni

Şizofreni; insanların kişiler arası ilişkilerini olumsuz etkileyen, gerçeklerden uzaklaştırarak kendisine ait bir dünyada yaşamasına neden olan, mantıksal düşünce kaybı, hayal ile gerçeği ayırt edememe, duygusal, düşünsel ve davranışsal işlev bozukluğu, olarak ortaya çıkan ağır ruhsal bozukluktur (Bakırcıoğlu, 2002, s. 153; Öztürk, 2002, s. 217). Çocukluk döneminde şizofrenik belirti ve bulgulara sıklıkla rastlanmamaktadır. 5 yaş öncesinde ise şizofreni çok az görülmektedir. Yetişkinlerde kullanılan tanı kriterleri çocuklarda da kullanılmaktadır. Şizofreni tanısı 18 yaşından önce erken başlangıçlı şizofreni 13 yaşından önce ise çok erken başlangıçlı şizofreni olarak konulmaktadır. Çocuklarda genellikle gelişimsel açıdan farklılık

55

olmasına rağmen hemen hemen erişkin başlangıçlı şizofrenide görülen belirtiler görülmektedir. En sık olarak işitsel sanrılar duyulmakta görsel sanrılar ise daha az görülmektedir. (Karakaya, vd., 2007, s. 154; Şenol, Karacan ve Şener, 1999, s. 345).

Erken başlangıçlı şizofreni hakkındaki araştırmalar; şizofreninin beyin temelli anormallikler nedeni ile meydana gelebileceğine odaklanmıştır. Merkezi sinir sisteminde görülen problemlerin gelişimsel bozukluklara neden olabileceği belirtilmektedir. Ayrıca kalıtımsal etkilerin, çocuğun doğduğu mevsimin ve viral enfeksiyonların, doğum komplikasyonlarının ve beyin hasarları, nörokimyasal ve enzim değişikliklerinin, çevre ve sosyal etkilerin stres yüklü bir yaşamın şizofreni nedenleri arasında yer alabileceği, genetik ve biyolojik yatkınlığı olan kişilerde çevresel etkilerin olaylarında etkisi ile hastalığın ortaya çıkmasına neden olacağı belirtilmiştir (Balım, 2001, s. 61-64; Ekşi, 1998, s. 351-355).

Şizofreni tanısı koymak için, en az 1 ay karekteristik semptomlar ve en az 6 ay boyunca kalıcı semptomların görülmesi gerekmektedir. Bunlar sanrılar, varsanılar (halüsinasyonlar), karmaşık konuşma, ileri derecede karmaşık davranışlar, insan ilişkilerinde bozukluk, duygu durum bozukluğu gibi bir tanı almamış olmak, madde kullanımı ve genel tıbbi bir durumdan kaynaklanmaması, bir yaygın bozukluk ile ilişki durumu gibi ölçütleridir (Görken, 2002, s. 40- 41; Morris, 2013, s. 554).

Çocuklarda şizofreni başlangıcı sinsidir ve hemen fark edilmez. Şizofreni belirtisi gösteren çocukların genellikle okul başarısında düşme, akran ilişkilerinde problemler, sosyal ilişki kurmama, okula devam sorunları, kişisel hijyende azalma, davranış problemleri, takıntılı düşünceler, garip konuşmalar, amaçsız uygunsuz hareketler, saldırganlık, içe kapanma, gündüz düşleri görme, karamsarlık, ilgisizlik, isteksizlik, dikkat eksikliği, konuşmada bozukluk, algı ve düşünce bozuklukları meydana geldiği görülmüştür (Şenol, Karacan ve Şener, 1999, s. 348-349).

Şizofreni çeşitli şekillerde ortaya çıkan ve nedenleri tam olarak bilinmeyen bir hastalıktır. Tedavisi de yoğun, kapsamlı ve çeşitli yöntemlerin bir arada olduğu bir program içermektedir. Öncelikle hastaya ve yakınlarına ciddi bir ruhsal bozukluk olduğu açıklanmalıdır. Hastanın durumuna göre hastanede ya da ayakta tedavi yöntemleri uygulanabilir. İlk olarak ilaçla şizofreni sağaltımı yapılmaya başlanmaktadır. İlaç seçimi ve dozu hastaya ve belirtilerine göre farklılık göstermektedir. Ayrıca ilaç tedavisi ile beraber yapılandırılmış bir çevre, psikososyal

56

yaklaşımlar, bireysel terapi ve aile terapisi kullanılarak aileye ve hasta gerekli yardımlar yapılmalıdır (Şenol, 2006, s. 212; Öztürk, 2002, s. 258-259).

2.1.4.2. Depresyon

Çocuk yaşamın ilk yıllarında sağlıklı olarak gelişimini tamamlayabilmek için temel gereksinimlerinin giderilmesine ihtiyaç duyar. Bu temel gereksinim anne ile özel bir bağ kurmayı gerektirir. (Öztürk, 2002, s. 566). Erken dönemde bebekler ayrılığa karşı tepki ve kaygı gösterirler (Novak ve Pelaez, 2004, s. 519). Bu dönemde ara ara annenin çocuktan ayrılması ve bunun üzerine çocukta anne yokluğunu hissetme ve değişik derecelerde ağlama ve tepki gösterme normal karşılanmaktadır. Fakat bebeklik döneminde annenin ya da bebeğe bakan kişinin yitirilmesi ya da aralarındaki ilişkinin bozulması, gerekli ilgi ve şefkatin gösterilmemesi, en az 5-6 ay süre ile görüşülememesi ile bebeklerde mutsuzluk, gelişim geriliği ve depresyon görülebilir (Şenol, Karacan ve Şener, 1999, s. 336). Ayrıca çocuğun karşılaştığı olumsuzluklar nedeni ile kısa süreli yoğun üzüntü hissetmesi normaldir. Ancak bu durumun uzun süreler boyunca devam etmesi, günlük faaliyetlerini ve sosyal iletişimini engellemesi depresyon belirtisi olarak düşünülebilir (Bee ve Boyn, 2004, s. 432; Cook ve Cook, 2005, s. 564). Depresif çocuklar çok pasif olmakta ve etkinliklere ilgi göstermemektedir. Ayrıca bazı çocuklar, bilişsel belirtiler, umutsuzluk, çaresizlik, başarısızlık ve olumsuz inanç göstermektedir (Novak ve Pelaez, 2004, s. 520)

Depresyon nedenleri arasında; sevilen bir yakının kaybedilmesi, genetik yatkınlık, anne ve babada depresyon görülmesi, çevresel etkenler, stres, düşük sosyo ekonomik düzey, aile çatışmaları, ebeveyn boşanması, sağlıksız aile yapısı, biyolojik ve psikolojik etkenler, aşırı ebeveyn beklentisi, utangaç, içe kapanık kişilik özelliklerine sahip olma, güvensiz hissetme fiziksel hastalıklar, çocuğun ihmal ve istismar edilmesi görülmektedir (Bee ve Boyd, 2004, 433-434; Tamar ve Özbaran, 2004, s. 85-86; Rathus, 2006, s. 464; Bodur ve Üneri, 2008, 106). Özellikle depresif ve bağımlı annelerin çocuklarının depresif ve problem davranış göstermeleri mümkündür (Novak ve Pelaez, 2004, s. 519). Depresyon belirtileri ise gelişim dönemlerine göre farklılık göstermektedir. Bebeklikte daha çok kendisi ile konuşulduğunda tepki vermeme, ağlama, yemek yeme, uyku problemleri, sakinleştirileme şeklinde belirtiler

57

görülürken, çocuklukta sürekli mutsuz ve şikayetçi olma, oyunlara katılmakta isteksiz olma, kurallara karşı gelme, ağlama nöbetleri geçirme vb şeklinde belirtiler görülür (Miller, 2002). Çocuklukta başlayan depresyon tedavi edilmediğinde ergenlikte ve yetişkinlikte de devam edebilir. Bu çocuklarda dil kullanımı yetersizdir. Ayrıca sosyal olarak geri çekilme, etkinliklere karşı ilgisinde azalma ya da tam tersi huzursuzluk, kendini değersiz hissetme, eleştirilere karşı aşırı hassasiyet, yersiz korkular, davranış sorunları, bağırma, ağlama nöbetleri, dışkı kaçırma, gündüz düşleri görme ve bunları gerçekmiş gibi algılama, (Şenol, 2006, s. 180; Şenol, Karacan ve Şener, 1999, s. 337). Uyku ve yeme bozuklukları, yoğunlaşma güçlüğü gibi belirtiler 6 ay süre ile görülmektedir (Bee; Boyn, 2004, 433). Bu çocuklarda düşük benlik saygısı ve çevrelerindeki olaylara karşı sürekli olumsuz düşünme eğilimi vardır. Tedavi edilmediğinde yetişkinlik döneminde başarısız eğitim performansı, evlilik sorunları, işsizlik, suça eğilim riski oluşturmaktadır (Cook ve Cook, 2005, s. 564).

Çocukluk depresyonunda gerekli tedaviler sonrasın da iyileşme görülmektedir. Öncelikle depresyonun boyutu, süresi, ailenin işlevselliği belirlenerek bu konunun ciddi bir bozukluk olduğunu kabul edip, riskleri hakkında bilgi verildikten sonra tedaviye istekli olmaları sağlanmalıdır. Çok yönlü bir program hazırlanarak çocuğun iletişimde bulunduğu herkes tedavi programının bir parçası haline getirilmelidir (Şenol, 2006, s. 181-182; Tamar ve Özbaran, 2004). Çocuk ve aile bilgilendirmeleri, duygu kontrol çalışmaları, oyun terapisi, davranışçı-bilişsel terapiler, ilaç tedavisi, depresyona neden olduğu bilinen sorun ve stres kaynaklarının ortadan kaldırılması tedavi yöntemleri olarak kullanılmaktadır (Novak ve Pelaez, 2004, s. 520; Şenol, 2006, s. 181-182; Tamar ve Özbaran, 2004).

Benzer Belgeler