• Sonuç bulunamadı

3.   BÖLÜM LIE NU ZHUAN’DE KONFÜÇYÜS’ÜN TERİMLERİ

3.2.   Ru Düşünce Ekolü 儒家

Genellikle Konfüçyanizm veya Konfüçyüsçü düşünce olarak bilinen Ru Jia, Çin halkını ve kültürünü en çok etkileyen düşünce ekolüdür. Bu ekol, Çin’in dışında, Kore ve Japonya başta olmak üzere tüm Güney Doğu Asya ülkelerine yayılmıştır.

Kendisinden sonra ekolü temsil eden önemli düşünürler Yan Zi ve Zheng Zi, bizzat Konfüçyüs’ün öğrencileriydi. Meng Zi ve Xun Zi ise öğrencilerinin öğrencileriydiler.

Konfüçyüs’e göre, halk eğitime tabi tutulmalıdır. Eğitim sonunda, halkın akıllı ve çalışkan bireylerinin, beylik yönetiminde görev alabilmelerine fırsat verilmelidir.

(Okay, 2017, s. 19-20)

O, büyük öğrenci kitlesine eğitim veren ilk kişiydi. Öğrencileri, farklı beyliklere yaptığı seyahatler sırasında ona eşlik etmişti. Çin’in ilk özel öğretmeni Konfüçyüs’ün fikirleri, öğrencilerinin bir kısmı tarafından derlenen ve onun dağınık sözlerinin toplanmasıyla oluşturulan Lunyu 论语 sayesinde bilinir. (Fung, 2009, s. 52)

Konfüçyüs’ün kendisinin yazdığı bir eseri bulunmamaktadır. Yazarı ve yazıldığı dönemi bilinmeyen altı klasiğin, Konfüçyüs’ün bizzat kendisi tarafından derlendiği söylenmektedir. Bu altı klasik eserin isimleri şu şekildedir: Yijing 易经 (Değişimler Klasiği), Shujing 书经 (Belgeler Klasiği), Shijing 诗经 (Şiirler Klasiği) ve Liji 礼记 (Törenler Klasiği), Chunqiu 春秋(İlkbahar- Sonbahar Kayıtları) ve son

olarak kayıp olan ve şimdilerde Müziğin Kitabı olarak da anılan Yuejing 乐 经 (Müzikler Klasiği)’dir. (Wen, 2014, s. 34)

Konfüçyüs, bu klasikleri öğrencilerine, onlar da kendi öğrencilerine öğretmiştir.

Çin’in en eski eğitim sisteminde bu klasikleri bilmek bir şart haline getirilmiştir. Öyle ki daha sonraları hanedanlık saraylarında görev almak isteyenlerin tabi tutulduğu sınavlarda, bu klasikleri ezbere bilmek, sınavın bir kısmında başarılı olmak anlamına gelmekteydi. (Yolaç, 2016, s. 90)

Konfüçyüs, yalnızca insan doğasını merakla gözlemlememiş, aynı zamanda doğanın hareketleri üzerine de derin bir anlayış geliştirmiştir. Heraklitos’a benzer olarak her şeyin bir nehir gibi sürekli akış içinde olduğunu düşünerek varlığın sürekli aktığını ileri sürmüştür. Ayrıca, o, insan gerçekliği ile yakından ilgilenmiş ve mistik sorulardan kaçınmaya çalışmıştır. Yine de tanrıların ve ruhların varlığını inkâr etmemiş; tanrıya adak ayinlerinde geleneklerin yerine getirilmesiyle ilgilenmiştir.

(Wen, 2014, s. 34-35)

Konfüçyüs’ten sonra gelen düşünürler, Ru Düşünce Ekolünün gelişmesine ve ilerlemesine katkı sağlamışlardır. Batı Han Hanedanlığına kadar bu gelişime ve değişime değinmekte fayda vardır. Kendisinden önce derlenmiş klasiklerden de yararlanan Lienüzhuan eserini anlayabilmek için Ru Düşünce Ekolünü kavramak

gerekir. Bunun için, Liu Xiang’ın eserini yazdığı Batı Han Hanedanlığı dönemi öncesinde etkili olmuş Ru Düşünce Ekolünün düşünürleri ve öğretileri ile Ekolün, Batı Han Hanedanlığı dönemindeki özellikleri kısaca incelenmelidir.

Ru Düşünce Ekolünün ünlü düşünürü, Batı dünyasında Mencius olarak bilinen Meng Zi, ismi Ke 轲 ve diğer adı Ziyu 子舆 M.Ö. 372-289 yılları arasında Zou beyliğinde (bugünkü Shangdong Eyaleti) yaşamıştır. (Yang M. , 1999b, s. 17) O da Konfüçyüs gibi babasını küçük yaşta kaybeder. Ancak Meng Zi’nin annesinin eğitimi onun tüm hayatını değiştirir. Meng Zi’nın annesinin eğitimine dair bilgiler Lienüzhuan eserinde de verilmiştir. Meng Zi da Konfüçyüs gibi yöneticilere öğretilerini benimsetmek için beylik beylik gezmiştir. Ancak onun öğretileri de yöneticiler tarafından dikkate alınmamıştır. O da tekrar beyliğine dönmüş ve öğrencileri ile birlikte Meng Zi kitabını yazmıştır. (Wen, 2014, s. 42-44) Meng Zi’nın Ru Düşünce Ekolüne yaptığı katkılardan biri, insan doğasının iyiliği ile alakalı bir soruya cevap vermeye çalışırken bir teori geliştirmiş olmasıdır. İnsan doğası iyi midir, kötü müdür sorusu, Çin felsefesinin bir zamanlar en tartışmalı konularından biri olmuştu. Meng Zi, insan doğasının iyi olduğu teorisini savunmuş, kontrol edilmediği takdirde, insanı kötülüğe götürebilecek unsurların da bulunduğunu söyler. (Fung, 2009, s. 96-97)

Konfüçyüs ve Meng Zi’dan sonra gelen ünlü Ru Düşünce Ekolü düşünürü, Xun Zi, Savaşan Beylikler Döneminde Zhao beyliğinde yaşamıştır. Xun Kuang 荀况, Xun Qing 荀卿 ve Sun Qing 孙卿 olarak da bilinen Xun Zi’nın, doğum ve ölüm yılı hala

tartışma konusudur. Qin öncesinde yaşayan ünlü düşünür, aynı zamanda eğitmendir.

(Yang M. , 1999c, s. 17) Çin’in ünlü Fa Jia (Legalizm) savunucusu Han Fei Zi ve Li Si’nın öğretmenleriydi. Meng Zi gibi Xun Zi’nın da kendi adını taşıyan bir eseri bulunmaktadır. (Wen, 2014, s. 71-72) Xun Zi, Meng Zi’nın teorisinin tam tersini, insanın doğuştan kötü olduğu fikrini savunmuştur. Xun Zi, iyi ve değerli olan her şeyin insani çabanın bir ürünü olduğunu düşünür. O, değerin kültürden geldiğini, kültürün de bir insan başarısı olduğunu söylemiştir. Bu yüzden Konfüçyüs ve Meng Zi gibi o da insanın erdemli ve iyi olabilmesi için eğitim alması gerektiğini savunur. (Fung, 2009, s. 193-194)

Dong Zhongshu, M.Ö. 179-104 yılları arasında yaşamış ünlü bir Ru Düşünce Ekolü düşünürüdür. Daha önceden de belirtildiği gibi, M.Ö. 121’de Ru Düşünce Ekolü’nün hanedanlığın resmi felsefesi olarak ilan edildiği Batı Han Hanedanlığı Wu Di döneminde, Ru Düşünce Ekolünün öncü düşünürü Dong Zhongshu’ydu (Yolaç, 2016, s. 88-90). Dong Zhongshu’nun yapmaya çalıştığı, kendi zamanının yeni siyasi ve toplumsal düzeni için teorik bir gerekçe bulmaktı. Ona göre insan, göğün bir parçası olduğundan onun davranışının gerekçesi göğün davranışında bulunmak zorundaydı.

Yin-Yang ekolü ile birlikte gök ve insan arasında yakın bir bağın var olduğunu düşündü. Bu düşünce ile başlayan Dong Zhongshu, esas olarak Yin-Yang ekolünden aldığı metafizik gerekçeyi, temelde Konfüçyüsçü olan siyasi ve toplumsal bir felsefeyle birleştirdi. (Fung, 2009, s. 258-259)

Dong Zhongshu’ya göre Yin ve Yang teorisi, aynı zamanda toplumsal düzenin metafizik bir meşrulaştırmasıdır. Soğuk varsa sıcak da olmalı, yukarı varsa aşağı da olmalı, gündüz varsa gece de olmalıdır. Bunların hepsi birbirleri ile ilişkili şeylerdir.

Karı-koca ve tebaa-hükümdar arasındaki ilişkilerin tamamı, Yin ve Yang ilkesinden türetilir: Hükümdar Yangdır, Tebaa Yindir; baba Yangdır, oğlu Yindir; koca Yangdır, karısı Yin. Bu dönemden önceki Ru Düşünce Ekolü düşüncesine göre, toplumda beş ana ilişki vardır: Hükümdar-tebaa, baba-oğul, karı-koca, büyük erkek kardeş-küçük erkek kardeş, arkadaş-arkadaş. Dong, bunlardan üçünü seçer ve onları üç gang 三纲 olarak isimlendirir. Gangın anlamı; bir ağdaki diğer bütün bağların kendisine tutturulduğu ana bağdır. Bu yüzden, hükümdar tebaasının gangıdır, yani onların efendisidir. Aynı şekilde koca karısının gangıdır yani efendisidir; baba da oğlunun gangıdır yani efendisidir. (Fung, 2009, s. 263-264) Dong Zhongshu, yin ve yang’ın hiyerarşisinin, temsil ettikleri doğal süreçten kaynaklandığını iddia eder. Doğal dünyanın eşitsiz düzenini gözlemleyen eski bilgeler, ilk önce bu ilişkiyi fark ettiler.

Dong'a göre, yin ve yang arasındaki hiyerarşi, kendisinin "dao" olarak adlandırdığı doğal bir gerçekti. Yin ve yang'ın eşitsiz ilişkilerini, alt seviye- yüceltilmiş, geri- ön, mütevazi- saygın olarak tanımlamıştı. Hatta üremede yang’ın babalık özelliğine vurgu yaptı; dişi-anneyi yani yin’i sadece “tamamlayıcı” olarak nitelendirdi. Diğer yazarlar, yin’e zayıflık ve kibarlık gibi daha çok dişilere atfedilen aşağı sınıf olma özellikleri yüklediler. Dong Zhongshu daha da ileri giderek, yin’i acımasızca eleştirdi. (Hinsch, 2011, s. 164-165)