• Sonuç bulunamadı

1.2. ŞİDDETİN ANLAMI

1.2.3. Şiddetin Tanımı



Şiddet, insan hayatının her alanında var olan evrensel bir olgudur. Onun evrenselliği, kişiye ve topluma yönelik zarar verici niteliğinden kaynaklanır. Kelimenin kökenine inildiğinde, yerli ve yabancı kaynaklarda benzer sözcük anlamlarına rastlanır.

Oxford English’de şiddet; bedene zor uygulama, bedensel zedelenmeye neden olma, kişisel özgürlüğü zor kullanarak kısıtlama, bozma ya da uymama, tutkulu davranışlara ya da kötü bir dile başvurma vb. şeklinde çeşitli anlamlarda ve geniş bir alanda tanımlanmaktadır. (Ünsal, 1996: 29)

Türkçe- Fransızca Grand Dctionary’de “violentia” kökeninden gelerek insanların ve nesnelerin kaba kuvveti, yamanlık, zorluk, birbirine karşı zor kullanmak, ırza geçmek, kirlenmek anlamlarında kullanılmaktadır. (Ünsal, 1996: 29)

Şiddet kendi dilimizde de, pek çok biçimde karşımıza çıkmaktadır. Şiddet bizim dilimize Arapça’dan geçmiş bir kavramdır. Kamus-ı Türkiye’ye bakıldığında şiddet;

sert ve katı davranış, kaba – kuvvet kullanma, sert muamele, mükafat ve ceza vermede mübalağa, peklik, müsaadesizlik, sıkı ve ziyadelik olarak geçmektedir.

Türk Dil Kurumu’nun Türkçe sözlüğünde ise şiddet; kelime anlamı olarak yeğinlik ve sertlik anlamlarından beslenmektedir. Tabi burada yeğinlik eğinlik, bir etkinliğin ya da bir gücün derecesini; şiddet olayı ise, çevreyi sindirmek için oluşturulmuş olayı ifade etmektedir.

“Yaşamımızın hemen hemen her alanında karşımıza çıkan şiddet, çığ gibi giderek büyüyen ve önüne geçilemeyen bir şekilde birçoğumuzun hayatını, fiziksel ve ruhsal sağlığını, huzurunu ve mutluluğunu etkileyen gizli bir tehlike olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor. Tehlikenin büyüklüğünü kavrayabilmek adına yılda 1,6 milyondan fazla sayıda insanın şiddet yüzünden hayatını kaybettiğini vurgulamak büyük bir önem teşkil etmektedir.” (Dünya Sağlık Örgütü, 2002).

“Birleşmiş Milletler Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi” kadına yönelik şiddeti, şu şekilde tanımlamaktadır: "İster kamusal, isterse özel yaşamda meydana gelsin; kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma” olarak ifade edilmektedir. Bu tanımın son yorumlamalarına: "Kurbanı ekonomik ihtiyaçlardan yoksun bırakma” da dâhil edilmiştir. (Birleşmiş Milletler Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi)

“Kadınlara Yönelik Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi” 'ne göre; kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet: "Bir kadına, sırf kadın olduğu için yöneltilen ya da oransız bir şekilde kadınları etkileyen” şiddettir. (Kadınlara Yönelik Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi)

Bildirge, önsözünde kadına yönelik şiddeti: "Kadınlar ve erkekler arasındaki eşitlikçi olmayan güç ilişkilerinin tarihsel bir göstergesi" ve "Erkekler ile karşılaştırıldığında, kadınları zorla bağımlı bir konuma sokmanın çok önemli toplumsal mekanizmalarından birisi" olarak tanımlamaktadır. (Birleşmiş Milletler Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi)

“Dünya Sağlık Örgütü (WHO)”, eşlerin uyguladığı şiddeti: “Yakın bir ilişkide fiziksel, psikolojik ya da cinsel hasara yol açan her tür davranış” olarak tanımlamıştır.

Bunların içerisinde, aşağıdakiler de yer almaktadır (Dünya Sağlık Örgütü, 1998):

 Tokat atma, vurma, dövme ve tekmeleme gibi fiziksel saldırı fiilleri.

 Sindirme, aşağılama ve sürekli küçük düşürme gibi psikolojik tacizler.

 Cinsel ilişkiye zorlama ve diğer cinsel zor kullanma biçimleri.

 Bir kimseyi ailesinden ve arkadaşlarından uzaklaştırma.

 Karşı tarafın hareketlerini gözleme, bilgi ya da yardıma ulaşmasını kısıtlama gibi kontrol edici davranışlar.

Dünya Şiddet ve Sağlık Raporu’na gelince, şiddet şöyle tanımlanmaktadır. “Bir kişiye, bir gruba ve bir toplumu karşı yaralanma, ölüm ve psikolojik zararla, gelişme

geriliği veya çöküntü hali, fiziksel güç veya tehdit uygulamak.” olarak ifade edilmektedir. (Dünya Şiddet ve Sağlık Raporu)

Ne var ki; güncel kullanımının çeşitliliğine rağmen şiddet, hukuksal anlamda daha kesin bir içerikle tanımlanmaktadır. Hukuksal anlamda şiddet, sadece kalıcı bedensel hasar meydana getiren güç kullanımını içermez. Aynı zamanda birini yere atmak, ona tükürmek, birinin saçını çekmek, birini tehdit ederek ya da birinin malına kötü davranarak karşı tarafın ruhsal dengesinin bozulmasına neden olmak gibi davranışlar da şiddettir. (Ayan, 2010: 24) Böylece hukukçular şiddeti insanın benzerlerine karşı giriştiği, onlarda önemli ya da önemsiz hasarlar veya yaralar oluşturan, saldırganlık ve hoyratlık ifade eden hareketler olarak değerlendirmektedirler.

Yani şiddet, sadece tokattan ibaret değildir. Her türlü psikolojik baskı da, şiddet olabilmektedir.

Medeni hukukta ise şiddet; bir insanın istemi üzerine, onu geri adım atmaya zorlayacak baskı uygulaması olarak geçmektedir. (Ayan, 2010: 29) Elbette şiddetin zarar verici boyutunu temel alan bu tanımlamaların yanında, onu ortaya çıkış nedenleri açısından açıklamaya çalışanlar da vardır. Zaten şiddet, çok yönlü bir olgudur demiştik.

Tek bir neden şiddeti doğurmaz. Ekonomik, psikolojik, toplumsal boyutlar şiddet olayında bir arada söz konusudur. Şiddetin tek bir nedene indirgenerek algılanması, her şeyden önce bilimsel gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Eğer şiddeti böyle açıklamaya çalışırsak; açık ve net bilgiler elde edemeyiz.

Şiddeti sosyo – psikolojik açıdan ele alanlara göre; şiddetin ortaya çıkışında toplumların yapılarının, hareketliliğinin ve değişimlerin rolü vardır. Hızlı toplumsal değişimin şiddete yol açan yeni engellemeleri doğurduğu, bu değişimin ancak hızlı bir ekonomik gelişmeyle birlikte olmasının şiddeti azalttığı çalışmalarda izlenmektedir.

Yalnız ekonomi de hiçbir zaman tek kıstas olamaz. O sadece bir veridir. Yoksa ekonomik yapılanmadan ziyade, psikolojik temellerden söz ediliyor olmazdı. (Can Gürkan ve Coşar: 125)

Şiddet toplumu içten içe yıpratmaktadır. İnsanlara bir şekilde zarar vermektedir.

Şiddet kaynağı ve hedef aldığı alanlar açısından, toplumlara ve zamana göre değişiklik arz eden bir olgu olarak değerlendirilebilir. Böylece şiddet, barbar bir çağın kalıntısı bir olumsuzluk değildir. Şiddet, yalnızca ilkel toplumlarda görülmez. Bugün 21.

yüzyıldayız diyoruz ve modernleşmeden bahsediyoruz. Buna rağmen, hala şiddetin önüne geçemiyoruz.

Demek ki; her şey fark etmekle başlar. “Çünkü kadına karşı şiddet, bir insan hakları ihlalidir ve bir suçtur. Bu konuda bir şey yapmamak da hem bir suç, hem de şiddetin temel nedenlerinden bir olan kadın erkek eşitsizliğini desteklenmesidir.” (Page ve İnce, 2008: 91) Kadınların normal ve sağlıklı yaşam hakkına sahip olabilmesi için birey, toplum ve devlet olarak bu eylemi bir suç olarak görmeli, bu suça teşebbüs edenlerin cezalandırılması ve kadınların güvenlik içinde yaşamaları amacıyla her türlü desteğin verilmesi için çalışılmalıdır.

Şiddet, 3 temel açıdan ele alınabilir (Ayan, 2010: 30): Psikolojk yönüyle, ahlaksal yönüyle ve siyasal yönüyle. Keza bu yönleri tarihsel gelişim süreci içerisinde, farklı zamanlarda yaşamış düşünürlerin şiddet tanımlamalarında da açıkça görmek mümkünüdür.

“Başlangıca kadar gidersek; esasen doğadaki şiddeti ilk dile getiren düşünür, bir doğa felsefecisi olan Herakleitos’tur. Heraklitos: “Savaş, her şeyin babasıdır.” der.

Evren bize bir taraftan sürüp giden bir devinme, öbür taraftan da karşıt şeylerin sonu gelmez bir savaşı olarak görünür. Eğer bu karşıtlar ile bunlar arasındaki savaş olmasaydı, evrende nesneler olmazdı. Ancak bu, şu şekilde algılanmamalıdır.” (Ayan, 2010: 35)

Bu rekabet ortamı uğruna, insanlar birbirine şiddet uygulamak zorundadır. Öyle olsaydı; insanın insan yapan özelliklerden nasıl söz edebilirdik? Evet, hayat çok zor, hatta bazen yaşanılmaz bir yer haline dahi gelebiliyor. Fakat bu hiçbir zaman, hiçbir şartta ve hiçbir durumda şiddeti maruz gösteremez. Şiddetin hiçbir haklı tarafı olamaz.

Çünkü herkesin yaşama hakkı vardır. Alelade yaşamak, üstünkörü değil… İnsan gibi yaşamak…