IV. Türk Edebiyatında Şehr-engîz
2. BÖLÜM
2.1. Şehr-engîzlerde Şehir Tasvirleri
2.1.1. Edirne
2.1.1.2. Şehrin Coğrafi Özellikleri
2.1.1.2.1. Mevsimleri
Edirne şehrengizleri içinde sadece Taşlıcalı Yahyâ’nın eserinde Edirne’nin baharı ve kışı söz konusu edilir. Diğer şehrengizlerde mevsimlerle ilgili herhangi bir tasvir bulunmamaktadır. Yahyâ bahar mevsimini tasavvufî bir dille tasvir ederken kış mevsimini de şehrin güzelleriyle anlatır.
2.1.1.2.1.1. Bahar Mevsimi
Edirne’de bahar mevsimi geldiğinde Tunca nehrinin kenarında çiçekler açar:
Kaçan kim irişe fasl-ı bahârı
Çiçeklerle tolar Tunca kenârı Yahyâ b/85
Bu ağaç ve çiçeklerin özelliklerinden hareket eden Yahyâ’ya göre baharın gelmesiyle birlikte her biri hâl diliyle Allah’ı zikreder. Çemende bülbül vaaz verir;
ağaçlar da alçak gönüllülükle onu dinler:
Ne vaʽz eyler çemende bülbül-i zâr
Tevâzuʽ birle dinler anı eşcâr Yahyâ b/86 2.1.1.2.1.2. Kış Mevsimi
Kış mevsimin gelmesiyle Edirne cam bir saraya döner; yani havanın soğuyup şehrin her yerinin buz tutmasıyla birlikte herkes evine çekilir:
Kaçan kim erbaʽîn irişe ol dem
Döner sırça sarâya cümle ʽâlem Yahyâ b/114
Fakat Edirne’ye kış gelmesi şehrin güzelleri için eğlencenin sona erdiği anlamına gelmeyip onlar için kış, Tunca nehrine gidip buz tutan nehrin üzerinde kayarak eğlenme zamanıdır. Ayrıca âşıklar da bu oyuna katılır:
Güzeller bu zamânı hoş görürler Derilüp Tunca üzre yüz ururlar
[…]
Buz üzre her perî-ruhsâr dil-dâr Uçup uçup gelür gökde melek-vâr Oyunda gâh olurlar kim şaşarlar Biribirinün üstine düşerler
[…]
Nice âşık olan rind-i cihâne
136 Ara yirde oyun olur bahâne
Güzergâha gelüp bî-kibr ü kîne
Olur dildar ile sine-be-sîne Yahyâ b/115,117-118,120-121
Yukarıdaki beyitlerden Edirne’de o dönemde kış mevsiminde, halkın buz tutan nehir üzerinde kayarak oyun oynadıkları görülmektedir.
2.1.1.2.2. Suyu ve Havası
Suları düzgün akan Edirne’nin havası da güzeldir:
İçinde suları mevzûn u reftâr
Bulutlar başı ucında havâdâr Mesîhî b/61 2.1.1.2.3. Nehirleri /Akarsuları
Edirne akarsu bakımından zengin olup şehrengizler içerisinde Meriç, Tunca ve Arda nehirleri yer almaktadır. İçi güzelliklerle dolu olan Edirne’nin Meriç ve Tunca nehirleri yüzsuyudur; yani itibar sebebidir:
Bu şehrün içi zînetlerle tolmış
Meric ü Tunca yüzi suyı olmış Yahyâ b/104
Şehrin en uzun nehri Meriç olup Tunca ve Arda onun kollarıdır. Öyle ki Tunca nehri Meriç’le birleşerek adeta Hz. Ali’nin uzunluğu yedi arşın olan kılıcı gibi olmuştur:
Merice irüp olmış Tunca cârî
Olupdur san ʽAlînün Züʽl-fikârı Yahyâ b/113
Yahyâ, Merîç ve Tunca nehirlerinin birleşerek akması ve şehri sarmasını, şehrin delilerini engellemek için iki zincir vurmaları şeklinde dile getirerek delilerin ayağına zincir takılması geleneğine gönderme yapmıştır:
Cünûnına anuñ kılmaga tedbîr
Meric ü Tunca urmış iki zincir Yahyâ b/81
Arda nehri de Meriç’in kollarından biridir. Mesîhî gözyaşlarını Meriç’e benzettiği ve Arda’nın da Meriç’in kolu olduğunu ifade ettiği aşağıdaki beyitte “Meriç nehri kadar çok gözyaşı döksen de güzellerden biri bile kolunu senin boynuna sarmaz”
diyerek “arda (kolunu ardıver, dolayıver, sarıver)” kelimesiyle Arda nehrini hatırlatarak ihâm-ı tenasüb yapar (Çeltik, 2004: 261):
137 Gözün yaşı Meriç olsa nazarda
Ne mümkin biri kol boynuna Arda Mesîhî b/68
Kerîmî’ye göre şehrin nehirleri, Kevser suyuna benzemektedir. Kevser, cennetteki bir nehir veya havuzun adı olup suyu sütten beyaz, baldan tatlı, kardan soğuk, kaymaktan yumuşaktır (Pala, 2009: 268). Şehrin suları da hayat veren, saf, temiz ve tatlıdır:
Akar tahtından enhârı berâber
Sanasun her birisi âb-ı Kevser Kerîmî b/50
Zâtî’ye göre ise baştanbaşa her tarafı bahçelerle çevrili olan şehirde akanlar ırmaklar değil, bu bahçelerin tazeliğini gören cennetin ağzının suyudur:
Ser-â-ser çevre yanı bâglardur Akanlar sanmañuz ırmaglardur Görüp her pür-tarâvet bâgın anuñ
Akupdur agzınun suyı cinânuñ Zâtî b/35-36
Yahyâ’ya göre de şehrin nehirleri kendisi gibi boynunu bükerek aşk ile akmaktadır:
Benüm gibi o şehr içinde enhâr
Yürür boynın burup ʽışk ile her bâr Yahyâ b/84
Akarsular aynı zamanda mesire yerleri olup bahar mevsiminde gidilen yerlerdendir:
Kaçan kim irişe fasl-ı bahârı Çiçeklerle tolar Tunca kenârı Çü mevlâ-hâne seyri ola âhir
Giderler Tunca seyrânına bir bir Yahyâ b/85,103
Öyle ki şehrin güzelleri Tunca nehrinde yüzer; âşıklar da onları izler:
Soyınup Tuncaya girer güzeller
Açılur ak gögüsler ince beller Mesîhî b/63
***
Suya girer nice mihr-i cihân-gîr Görinür sanki mirʽât içre tasvîr Ne vuslatdur bu kim her zâr u giryân İde ʽuryân iken cânânı seyrân
138 Ol ortalıkda nice ‘âşık-ı zâr
Yürürler Tunca üzre har u has-vâr Yahyâ b/105, 107, 110
Tunca nehri sadece baharda değil kışın da halkın gidip buz üstünde oyun oynadığı bir yerdir:
Buz üzre her perî-ruhsâr dil-dâr
Uçup uçup gelür gökde melek-vâr Yahyâ b/117
Yahyâ’ya göre Tunca nehri günahlardan arındıran, huzur veren bir yer olup cennet gibidir ve oraya giden hiç kimsenin günahı kalmamaktadır:
Görüp cennet didüm ol seyr-gâhı
Ki anda kimsenün olmaz günâhı Yahyâ b/123 2.1.1.2.4. Toprağı
Edirne’nin temiz toprağı misk ve anber gibi olup bütün dünyaya güzel kokular yayar:
Sanasın hâk-i pâki misk ü ʽanber
Dimâg-ı ʽâlemi eyler muʽattar Kerîmî b/57 2.1.1.2.5. Bahçeleri
Kerîmî’ye göre Edirne’ye ikinci cennet denilse yeridir; çünkü onun her yeşilliği cennet bahçesi gibidir:
N’ola dirsem aña Firdevs-i sânî
Ki İrem bâgıdur her bûstânı Kerîmî b/49
Mesîhî’ye göre de şehrin bahçe ve çimenleri insana cennet gibi huzur ve rahatlık vermektedir:
ʽAceb şehr ol ki anuñ bâg u râgı
Virür kişiye cennetten ferâgı Mesîhî b/60
Zâtî ise Edirne’nin baştanbaşa yeşilliklerle çevrili olduğunu, içinde akan akarsuların da aslında şehrin bu güzel bahçelerini gören cennetin ağzının suyu olduğunu söyleyerek Edirne’nin bahçelerini mübalağalı bir şekilde över:
Ser-â-ser çevre yanı bâglardur Akanlar sanmañuz ırmaglardur Görüp her pür-tarâvet bâgın anuñ
Akupdur agzınun suyı cinânuñ Zâtî b/35-36
139