IV. Türk Edebiyatında Şehr-engîz
2. BÖLÜM
2.1. Şehr-engîzlerde Şehir Tasvirleri
2.1.3. Bursa
2.1.3.2. Şehrin Coğrafî Özellikleri
2.1.3.2.1. Mevsimleri
Bursa’nın dört mevsime göre en ayrıntılı görünümünü Lâmi‘î Çelebi şehrengizinde çizmekle birlikte İshâk Çelebi ve Mânî eserlerinde herhangi bir mevsim tasviri yapmamıştır. Nâzik Abdullah, Bursa’nın baharını bir beyitle ifade ederken İsmâil Belîğ eserine hem Bursa şehrengizleri hem de diğer tüm şehrengizlerden farklı olarak sonbahar tasviri ile başlamıştır.
2.1.3.2.1.1. Bahar Mevsimi
Bahar geldiğinde Bursa cennet bahçelerine döner; gökyüzü de yıldızlarla donanır:
161 Bahâr olsa gülistân-ı cinândur
Nücûmıyle pür olmuş âsümândur Lâmi‘î b/534
Lâmi’î, baharda tabiatın canlanmasıyla çiçeklerin açmasını, bitkilerin ve ağaçların yeşermesini bulundukları yerleri savunan askerler gibi hayal eder ve kış boyunca kurumuş, çöle dönmüş yerleri, yeşillikler askerinin ele geçirmesiyle kış padişahının ya mezara ya da dağa kaçtığını dile getirir:
Sipâh-ı sebzesi tutdukça sahrâ
Megâk u kûha kaçar şâh-ı sermâ Lâmi‘î b/535
Hatta askerler kış mevsimini sadece Bursa’dan değil, her taraftan kovarlar ve Kaf dağına kırmızı bayrak dikerek Bursa’da yeme, içme ve eğlenme zamanının geldiğini haber verirler:
Sürüp ardın çıkarur memleketden Ne tenhâ memleketden şeş cihetden Diküp kâf üzre gül gibi âlemler
Çagırdur memleketde ıyş u demler Lâmi‘î b/536-537
Lâmi‘î Çelebi, bahar tasvirine devam ettiği beyitlerde suların aktığı, çiçeklerin açtığı, ağaçların yeşerdiği, rüzgârın estiği bahar tablosunu oyun motifleriyle süsleyerek sunmuştur. Bahçede akarsular, çiçekler ve yeşil yapraklar arasında saklambaç oynar.
Hafif esen rüzgâr oyuncu başı olup küçük çiçekler de birbirini kovalar:
Sular gizlenbeç oynar bâg içinde Çiçeklerle yeşil yaprag içinde
[…]
Oyuncı başıdur bâd-ı sebük-kâr
Kovalar birbirin etfâl-i ezhâr Lâmi‘î b/545, 547
Taze gül, rüzgârda güvercin gibi taklalar atar; nergis ise başında kâseler oynatır.
Rüzgârla fesleğenler, dur tut oyunu oynar; arar dans ederken çınar da el çırpar, alkışlar:
Sabâ önünde mânend-i kebûter Havâyî taklalar urur gül-i ter
[…]
Başında nergis oynatdukça kâse Tutar sûsenlerün içini tasa
[…]
Riyâh ile reyâhin tur tut oynar
Çenâr el karsar eyler raks ar’ar Lâmi‘î b/548, 550, 555
162 2.1.3.2.1.2. Yaz Mevsimi
Bursa şehrengizleri içerisinde yaz mevsimine sadece Lâmi‘î Çelebi eserinde yer vermiştir. Şair, Bursa’daki yazı iklimsel olarak değil sadece yaz mevsiminde Bursa’nın kiraz, armut, karpuz, elma, ayva, nar, incir, şeftali ve üzüm gibi yaz meyveleriyle dolduğunu, etrafa fesleğen kokularının yayıldığını ve akarsuların aktığını dile getirir.
Bursa’nın tane tane olan kırmızı kirazı, kırmızı rengi itibariyle “kan” ile bağlantı kurularak “kana kana kanını içmek” tabiriyle birlikte kullanılmış olup Bursa’nın kirazının kırmızılığı vurgulanmıştır:
Görüp mercan kirâzın dâne dâne
İçer kanın dilinün kana kana Lâmi‘î b/563
Şehrin her bir armudu ise âdeta bir şeker şişesi olup suyu gül suyu, tadı ise bal gibidir:
Her emrûdı durur bir şîşe-i kand
Suyı cüllâb ü taʽmı şehd mânend Lâmi‘î b/564
Şehirdeki her bir kavun karpuz ise şerbet dolu olup gönlü hasta olan canların ciğerlerini tazeler. Her karpuz yuvarlak şekli itibariyle adeta bir parlak dolunay, kestiğinde yine şekli sebebiyle yüz hilal olmaktadır:
Tolu şerbetle her bir hindüvâne Cigerler tâzeler dil-hasta câna Girü her harpuza bir bedr-i garrâ
Kesersen yüz hilâl olur hüveydâ Lâmi‘î b/565-566
Bursa’nın elması güzelin yanağı gibi hoş ve parlak, ayvası ise âşığın gönlü gibi miskindir:
Ruh-ı dilber gibi elması rengîn
Dil-i âşık gibi ayvası miskîn Lâmi‘î b/567
Bursa narının kırmızılığından akik kutusunun kıskançlıktan içi daralır; yakut taşı da Bursa kirazının kırmızılığını görüp renk alır; utancından kızarır:
Enârından akîkün dürci dil-teng
Alur yâkût unnâbın görüp reng Lâmi‘î b/568
163 Şehrin incirleri dumansız helva satar; bu inciler âdeta bal gibidir:
Satar incirler helvâ-yı bî-dûd
Ne helvâ her biri bir şehd-i maʽkûd Lâmi‘î b/569
Bursa şeftalisinin tadı ise şekerden tatlı olup gönlü susamışların canına huzur verir:
Şekerden taʽm-ı şeftâlûsı şîrîn
Virür dil-teşneler cânına teskîn Lâmi‘î b/570
Her bir tanesi şifa balı olan Bursa’nın üzümleri, zevk sahiplerine saf şarabı sunar:
Olup her dânesi bir şehd-i şâfî
Sunar erbâb-ı zevke câm-ı sâfî Lâmi‘î b/572
Yaz mevsiminde Bursa’nın her tarafına deste deste reyhanlar saçılır ki güzel kokusuyla meşhur olan misk kokusunu (bile) hasta eder:
Nisâr olur reyâhin deste deste
Ki eyler ıtrı bûy-ı müşgi haste Lâmi‘î b/573
Akarsular ise yaz mevsiminde çemen çarşısında kolunda halka halka gümüş sırmalarla dolaşmaktadır:
Çemenler çâr-sûsın devr idüp mâ
Kolında halka halka sîm sırmâ Lâmi‘î b/574 2.1.3.2.1.3. Sonbahar Mevsimi
Bursa’nın sonbaharda aldığı görünümü eserlerinde tasvir eden iki şairden Lâmi’î, sonbaharla birlikte doğada meydana gelen değişimleri “zer-ender-zer, zer-ger, zer-endûd, zerrîn, asfer, zer-âb” gibi kelimelerle sarı renk etrafında tasvir ederken Belîğ de sonbaharın doğa ve insanlar üzerindeki yarattığı değişimleri dile getirir.
Bursa’ya sonbahar geldiğinde çiçekler uykuya dalar:
Bir zamân kim irişüp köhne bahâr
Hâba varmış idi çeşme-i ezhâr Belîğ b/24
164 Her yer sekiz cennet olsa artık hiç kimsenin gül seyrine gitmeyeceği öyle bir sonbahardır ki herkes köşeye çekilmiştir. İlkbahar mevsiminin sona ermesiyle artık ne zevk ne de şarap akla gelmektedir:
Her taraf dönse behişt-i heşte Kimseler gitmez idi gülgeşte Böyle bir fasl-ı hazân idi hemîn Her kişi olmış idi kûşe-nişîn Zevk gelmez idi aslâ yâde
Unudılmış idi nâm-ı bâde Beliğ b/28-30
Öyle ki bütün varlıkları altın içinde altın yapan, altın gibi sarartan Bursa’nın sonbaharını anlatmak mümkün değildir:
Hazânınun degül mümkin beyânı
Zer-ender-zer kılur kevn ü mekânı Lâmi‘î b/575
Yerlere yaldızlı yapraklar dökülür, her ırmak da altın balıklarla dolar. Her bir ağaç da sarı kuş olup sallandıkça her tarafa kanatlar saçar:
Dökilür yire evrâk-ı zer-endûd Pür olur mâhî-yi zerrînle her rûd Olup her bir agaç bir murg-ı asfer
Saçar âfâka silkindükçe perler Lâmi‘î b/578-579
Soğuk esen rüzgâr, bitkilerin kızlarına ipek turunçlardan elbiseler dikerken bahçenin dikbaşlı güzeli de çınarın elini kınalar:
Benâtına nebâtun bâd-ı sarsar Biçer nârenc-i dîbâdan kabâlar Kılur hınnâlayup dest-i çenârı
Çemenler sahnınun serkeş nigârı Lâmi‘î b/581-582 2.1.3.2.1.4. Kış Mevsimi
Bursa’da kış mevsimi sadece Lâmi‘î Çelebi’nin şehrengizinde anlatılmış olup kış, doğa üzerindeki etkisiyle ele alınmıştır. Bursa’ya kış geldiğinde yeryüzü korkudan çelik gibi sertleşirken deniz de balıklar gibi zincir ve puldan örme cevşen giyer:
Hazerden gark olup pûlâde gabrâ
165 Geyer cevşen balıklar gibi deryâ Lâmi‘î b/587
Öyle ki gümüş pervaneler gökyüzünü kaplayarak güneşin mumunu söndürmek isterler. Hatta gökyüzünün morardığını gören güneşi titreme tutar ve daha önce kükreyen bir aslan olan güneş, soğuktan donup kalır:
Gümiş pervâneler tutup sipihri Söyündürmek dilerler şemʽ-i mihri Gögerüp çarh tutar mihri lerze
Tonup kalur sovuktan şîr-i şerze Lâmi‘î b/588, 591
Rüzgâr ise yeryüzünü örs, nehirleri de çelik yaparak demirci gibi soğuk demir dövmektedir:
Zemîni örs idüp enhârı pûlâd
Sovuk âhen döger haddâd-veş bâd Lâmi‘î b/592 2.1.3.2.2. Nehirleri /Akarsuları/Gölleri
Bursa’nın her yerinden bir gönül çeken nehir akar ve bunlar yüz sürüp Bursa’nın ayağının toprağını öperler:
İnüp her yâneden bir nehr-i dil-cû
Öperler hâk-i pâyini sürüp rû Lâmi‘î b/523
Öyle ki Bursa’nın içinde çok fazla nehir akmakta olup bu sayısız nehirlerin eşi benzeri bulunmamaktadır:
Akar içinde enhârı firâvân
Nazîri yok sular bî-hadd ü pâyân Mânî b/44
Bursa’nın en önemli içme su kaynağı olan Pınarbaşı da sanki cennet bahçesinin pınarıdır:
Sanasın bâg-ı cennet çeşmesidür
Punarbaşı sular ser-çeşmesidür Mânî b/46
Şehirdeki suların kaynağı olan Pınarbaşı devlet gibi yüce bir makama sahip olup yükseklerden uçtuğu için başka hiçbir su onunla aynı seviyede olamaz:
Anuñla olımaz bir su ber-â-ber
Ki devlet kec katı yüksekden uçar Mânî b/47
166 Şehirdeki nehirlerden biri de Lülüfer (Nilüfer) nehridir ki adeta zamanın çekilmiş resmidir:
Birisi nehr-i Lülüferdür anuñ
Çekilmiş resmidür devr-i zamânun Lâmi‘î b/525
Öyle ki Nilüfer nehri, divane gönül gibi kendinden geçmiş bir halde daima âşık gibi coşkundur. Bursadaki bir başka nehir de şehrin sahralarında sarhoş ve divane bir şekilde zincirini sürümektedir. Şair, her iki beyitte de “mest, medhûş, âşık, ser-mest, şeydâ, zincir sürümek” gibi kelime ve ibareleri kullanarak nehirlerin coşkun akışına gönderme yapmaktadır:
Dil-i dîvâne gibi mest ü medhûş Demâdem ayn-ı âşık gibi pür-cûş O nehrün biridür ser-mest ü şeydâ
Sürür zincirin idüp azm-i beydâ Lâmi‘î b/527, 530
Ayağı zincirli bu çılgın nehrin yüzü billurlaşmış, ağzı köpükle dolmuştur; gönlü perişan, canı ise şaşkındır:
Gögermiş tal’atı pür-kef dehânı
Dili âşüfte vü sergeşte cânı Lâmi‘î b/531
Öyle ki yedi deniz onun gözünde bir damla bile olmayıp parlaklığı da ay ve güneşi ayıplamaktadır:
Yidi deryâ degül aynında katre
Ziyâsı ta‘na eyler mâh u mehre Lâmi‘î b/532
Bursa Uludağ’da bulunan 7 buzul gölden ikisi Kilimli ve Kara göldür. Lâmi’î’de aşağıdaki iki beytinde bu iki göle gönderme yapmaktadır. Uludağ’da bulunan vadileri tasvir ettiği bölümde şair, vadiden akan suların yer yer göl olduğunu ve kışın da kilimini onların içinde yıkadığını ifade ederek “kilim” kelimesiyle hem yere serilen örtüyü hem de Kilimli gölünü kastetmektedir. Yine der-kenarda Karagöl’e işaret olduğu belirtilen beyitte de gölün etrafının çiğdem ve sümbüllerle dolu olduğu anlaşılmaktadır:
Olup deryâçe yir yir pây-ı her mâ
Görüp salmış kilîmin suya sermâ […]
Zemîn sahn-ı ruhından gül gül olmış
167 Devâyir çigdem ü pür-sünbül olmış Lâmi‘î b/130, 132
Gökdere vadisinde bulunan Gökdere’nin suyunun tadı bal ve şeker gibi çok tatlı olup felekten su hakkı ve karakter olarak çok daha iyidir:
Mezâkı şehd ü sükker gibi ahlâ
Felekden şirbi vü meşrebde aʽlâ Lâmi‘î b/229
Bir nilüfer kadehe benzeyen bu dere sanki gökten inmiştir. Bu nedenle ona Gökdere denilmiştir:
Meger gökden iner ol nil-i fer câm
Anuñçün olmış aña Gökdere nâm Lâmi‘î b/230
Şehri ikiye bölen bu derenin suyu öyle çoktur ki bir parçası bile bütün dünyayı suya doyurabilir:
İki şakk eyleyüp ol nehr şehri
İdüpdür behresi sîrâb dehri Lâmi‘î b/231
Sanki Bursa Bağdat, bu dere de Dicle’dir. Bu nedenle Bursa’ya Bağdat gibi
“Burc-ı Evliyâ”8 denilse yeridir:
O cûy Dicledür san Bursa Bagdâd
Konulsa n’ola burc-ı evliyâ ad Lâmi‘î b/232
Adını coşkun akmasından alan Akçağlayan deresi, safa dolu bir nur kaynağıdır ki seher, gün yüzünü her sabah bu pınarın suyuyla yıkar:
Görüp cûşin safâdan cân dimişler Anuñçün adın Akçaglan dimişler Safâda oldugiçün menbaʽ-ı nûr
Seher gün yüzini ol çeşmeden yur Lâmi‘î b/313, 315
Bursa’nın pınarlarından biri de Kırkpınar’dır. Öyle ki bu nur pınarı, adeta gül suyudur ki onun suyundan içenler Kevser suyundan vazgeçerler:
‘Aceb cullâbdur ol çeşme-i nûr
İçenler âb-ı kevserden elin yur Lâmi‘î b/108
8 “Yerleri belli ve sabit olduğu için burçlar felekte şehirleri de temsil ederler. Meselâ “burc-ı evliyâ”
terkibi Bağdat şehrini anlatır” (Uzun, 1992: 6/426).
168 Saf ayna gibi parlak olan bu suya bakanlar tam anlamıyla felekleri seyrederler:
İden ol safî mirâta nigâhî
Felekler seyrini eyler kemâhî Lâmi‘î b/109
Baştanbaşa güneş gibi parlayan, gökyüzündeki su burcu olan, güzelliği mehtap misali şimşek gibi parlayan Kırkpınar’ın suyu su değil adeta parıl parıl parlayan bir aynadır:
Serâpâ gün gibi pür-tâbdur ol Felek üstinde burc-ı âbdur ol Cemâli berk urur mânend-i mehtâb
Yanar âyinedür par par degül âb Lâmi‘î b/110, 112
Bu denli güzelliğe sahip olan Kırkpınar’ın yanağını gören güneş, kıskançlık ateşine yanmış, felekler ise özlem dumanıyla boyanmıştır. Nil ve Ceyhun nehirleri dertlerinden kana boyanmış, susamın yüzü morarmış, servi ağacı üzüntüsünden kendinden geçmiştir:
Ruhından gün hâsed odına yanmış Felekler dûd-ı hasretden boyanmış Gamından Nîl ü Ceyhûn kana yunmış
Gögermiş rûy-ı sûsen serv ugunmış Lâmi‘î b/113-114
Hatta yeryüzündeki âb-ı hayâtın karanlıklar içinde kalması da Kırkpınar’ın güzelliği sebebiyledir:
Yirin âb-ı hayâtun zulmet itmiş
Furat u Nîle şûri töhmet itmiş Lâmi‘î b/115
Baştan ayağa vücudı aşka batan Kırkpınar’ın, sarhoş ve divane bir halde zincirini sürüyen bir âşık olduğu gece ve gündüz bağrını taşlarla dövmesinden anlaşılmaktadır:
Sürür zencirini sermest ü şeydâ Vücûdı gark-ı aşk olmış serâpâ
‘Aceb âşıkdur ol mâh-ı dil-efrûz
Döginür taşlar alup şeb u rûz Lâmi‘î b/116-117
169 Aslında Kırkpınar, gönül çeken bir can ırmağı olup içi, periye benzeyen balıklarla doludur:
Meger cân ırmagıdur dil-keş ol su
Perî-kirdâr mâhîler ile memlû Lâmi‘î b/119
Kendisi kadar içindeki balıklar da eşsiz güzelliğe sahip olan Kırkpınar’daki lacivert çizgili, kırmızı benekli balıkların hepsi âdeta ay yüzlü, selvi gibi salınan uzun ve kıyamet boylu güzellerdir:
Geçilmiş lâciverdiyle hutûtı Konulmış laʽl-i ahmerden nukûtı Kamusı mâh-talʽat serv-kâmet
Hırâmân dil-rübâlardur kıyâmet Lâmi‘î b/121, 123 2.1.3.2.3. Mesire Yerleri / Bahçeleri
Bursa’nın mesire yerleri, bağ ve bahçeleri hakkında en ayrıntılı bilgiyi Lâmi‘î vermekle birlikte İshâk Çelebi, Mânî ve Nâzik Abdullah’ın da eserlerinde az da olsa bilgi bulunmaktadır. Lâmi‘î şehrengizinde Kırkpınar, Monla ve Sarı Alan, Âb-ı Hayât Alanı, Tekür Alanı, Elma Çukuru, Fındık ve Kestane Çukuru, Çamlıca Ayazma, Musa Baba Alanı, Abdal Murad Alanı, Sarnıç Alanı, Pınarbaşı, bağ ve bahçelerini tanıtır.
Ayrıca Mânî Kırkpınar ve Pınarbaşı’na, Nâzik Abdullah da Pınarbaşı ve Çamlıca’ya eserlerinde yer vermiştir.
Bursa baştanbaşa gönül süsleyen bağ ve bahçelerle doludur:
Geçüp bâzârın itsek azm-i sahrâ
Serâpâ bâg u bûstândur dil-ârâ Lâmi‘î b/496
Şehrin her tarafı çiçeklerle bezenmiş bahçelerle dolu olup her biri sekiz cennete laf vuracak kadar güzeldir:
Müzeyyen ravzalardur cümle etrâf
Sekiz cennetden urur her biri lâf Lâmi‘î b/497
Öyle ki Bursa’nın gül bahçelerinin seyri yanında cennet seyri hiç bir şeydir. Bu bahçelerdeki fidanlar da Tuba ağacının dallarına baş eğmeyecek kadar güzeldir:
Nedür cennet temâşâsına degmez
Nihâli şâh-ı Tûbâya baş egmez İshâk Çelebi b/45
170 Bu denli güzel bağ ve bahçelere sahip olan şehrin bahçelerine giden cennetten, güzellerine gönül veren de cennetteki hurilerden vazgeçer:
ʽAzm iden bustânına firdevs-i aʽlâdan geçer
Dil veren hûbânuna cennetde havrâdan geçer Nâzik b/10
Bu bahçelerin içindeki sıralanmış pınarların suyu âdeta gül suyuna hatta doğadaki saf şaraba benzer:
Müselsel eşmeler cüllâba beñzer
Tabîʽatda şarâb-ı nâba beñzer Lâmi‘î b/498
Feleklerin bile hayran olduğu şehrin yeşilliklerinin her kenarına yoncalar ekilmiştir:
Ekilmiş yoncalıklar her kenârı
Ki hayrândur felekler sebze-zârı Lâmi‘î b/499
Şehrin en çok bilinen mesire yerlerinden biri olan Kırkpınar, yüz sürülen Hızır’ın ayağının toprağı, içinde akan su da âb-ı hayâttır. Ayrıca Kırkpınar, bütün diyarların yüzü suyu, itibarıdır:
Dilâ bu hâk-i pây-ı Hızra yüz sür Öninde âb-ı hayvândur akan gör Çihl sanman bınarın ol kenârın
Yüzi suyıdur ol yir her diyârın Lâmi‘î b/105-106
Bu denli eşsiz olan Kırkpınar’a Allah, öyle hoş güzellik vermiştir ki 72 millet Kırkpınar seyrine gelmektedir:
Virüp Hak Kırkpunara şöyle hâlet
Virür seyrine yetmiş iki millet Mânî b/49
Doğrusu şu ki bu dünyada eşi benzeri olmayan Kırkpınar’ı gidip seyretmek gerektir:
Nazîri yok durur ʽâlemde el-hâk
Varup bakması lâzımdur bakacak Mânî b/51
Kırkpınar’dan sonra Lâmi’î’nin eserinde yer verdiği mesire yerleri Monla ve Sarı Alan’dır. Bu iki alan o denli büyüktür ki genişlikleri dokuz feleği içerisine alır: