• Sonuç bulunamadı

Şehr-engîz Özelliği Taşıyan Diğer Eserler

IV. Türk Edebiyatında Şehr-engîz

1.4. Şehr-engîz Özelliği Taşıyan Diğer Eserler

XV. yüzyıl sonu XVI. yüzyıl başlarında yaşayan Cafer Çelebi’nin 1493 yılında kaleme aldığı Heves-nâme adlı eseri, muhteva bakımından şehrengiz özelliği taşıyan bir eser olarak sayılmaktadır. Gerek konu gerekse içindeki tasvirlerin orijinalliği bakımından diğer mesneviler arasında ayrı bir özellik taşıyan sergüzeşt-nâme türündeki eser, mesnevi nazım şekliyle aruzun “Mefâ‘îlün/Mefâ‘îlün/Fe‘ûlün” kalıbıyla yazılmış olup 3810 beyittir. Üç bölümden oluşan eserin ilk bölümünde şair, tevhid, nat, münacattan sonra İstanbul’un belli semtlerinde bulunan mimârî eserleri; ikinci bölümde eseri yazma sebebini ve aşka dair düşünceleri ile dönemin şairleri hakkındaki görüşlerini; üçüncü bölümde ise bizzat yaşadığı bir aşk macerasını anlatır (Sungur, 2006: 87-91; Kartal, 2013: 366). İstanbul ve güzel kadın tasviri yapılan eserin münacat bölümünde şehrengizlerin birçoğunda olduğu gibi şair, kusur ve günahlarını söyleyerek kendi ruh halini tasvir eder ve Allah’tan kendisini affetmesini ister:

Yolum urup yigitlik unfuvânı Dimâgum pür-heveshâ-yı cüvânî

125 Hayâlümde şarâb u şem‘ ü şâhid

Derûnumda hevâ-yı sâk u sâid Kaçan tekbîr idüp dursam namâza Gönül başlar nigârına niyâza Ne assı kılmadan mihrâba ben rû Çü göñlümdür mukîm-i tâk-ı ebrû

Bu münacat üslubu edebiyatımızda ilk defa Cafer Çelebi tarafından kullanılmış olup daha sonra şehrengiz türü başta olmak üzere Sâkî-nâme, Nefhâtü’l-ezhâr, Sohbetü’l-efkâr, Heft-hân gibi mesnevilerde de kullanılmıştır (Şentürk, 2002: 106-107).

Cafer Çelebi’nin özgünlük hayali üzerine yüksek lisans tezi hazırlayan Hakan Atay da ile Taşlıcalı Yahyâ’nın Şâh u Gedâ’da İstanbul ve dört güzel tasvirine yer verilmesi ile Heves-nâme’de sadece bir güzele yer verilmesini, iki eser arasında tarihsel bir kopma olarak yorumlar ve bunu Heves-nâme’nin XVI. yüzyılda olgunlaşacak bir edebî türün, yani şehrengizin ilk örnekleriyle dolaylı bir ilişki içinde olması sebebine bağlar ve Mesîhî’nin Edirne, Gelibolulu Alî’nin Gelibolu şehrengizlerinin münacat bölümünün aynı üslupla yazıldığını belirtir (Atay, 2003: 65-67).

1.4.2. Taşlıcalı Dukakin-zâde Yahyâ Bey, Şehr-engîz-i İstanbul

Taşlıcalı Dukakin-zâde Yahya Bey (ö.990/1582)’in İstanbul şehrengizi dışında vak’anın İstanbul’da geçtiği “Şâh u Gedâ” mesnevisinin sebeb-i telif bölümünden sonra gelen bölümde de XVI. yüzyıl İstanbul’unu canlı tasvirlerle anlatır. Eserinin bu bölümünde Ayasofya ve At Meydanı’na da yer veren şair, At Meydanı tasviri içinde

“Altunbaş, Ca‘fer-i Tayyâr, Şeker Memi ve Ahmed (Şâh) adlı kişileri de ayrı ayrı tavsif eder (Yoldaş, 1993: 44-48). Bazı şehrengiz kaynaklarında şehrengiz olarak geçen eserin İstanbul ve 4 güzelinin tasvir edildiği Şâh u Gedâ’nın bu bölümü, içerdiği bu iki şehrengiz özelliğiyle başlıbaşına bir şehrengiz olmayıp mesnevi içerisinde yer alan şehrengiz mahiyetinde bir bölüm özelliği taşımaktadır.

1.4.3. Fakîrî, Ta’rifât

XVI. yüzyıl şairlerinden Fakîrî’nîn İstanbul şehrengizi dışında muhteva olarak şehrengiz özelliği taşıyan bir diğer eseri de 1534 yılında kaleme aldığı Risâle-i Ta’rîfât’tır. Osmanlı toplumunun hemen her sınıfına ait kişilerin üçer beyitlik manzumelerle tanıtıldığı eserde, adı geçen kişiler dış görünüşleri, görevi, hakkındaki

126 düşünceler, toplum içindeki yeri, hünerleri vb. açılardan ele alınmıştır (Gök, 2016: 236).

Fakîrî eserinde XVI. yüzyılın mevki sahiplerini ve çeşitli meslek erbabını tanıtırken hem övgüye hem de yergiye yer vermiş; çeşitli sosyal problemleri dile getirmiş ve işini gereği gibi yapmayanları ise eleştirmiştir (Şentürk, 2007: 376). Ta’rîfât, sahip olduğu bu özelliklerle şehrengizlerden ayrılır.

1.4.4. Veysî, Şehr-engîz-i İstanbul

Çeşitli şehrengiz kaynaklarında XVII. yüzyıl şairlerinden asıl adı Üveysî olan Veysî (ö.1037/1628)’nin “Şehr-engîz-i İstanbul” adlı bir eseri bulunduğu ifade edilmektedir. Türkiye Yazmalar Toplu Kataloğu’nda 37 Hk 1213/3 ve 37 Hk 245/4 arşiv numaralarıyla eserin iki nüshası Kastamonu İl Halk Kütüphanesi’nde gösterilmektedir. Fakat bu 67 beyitlik metin bir şehrengiz olmayıp Veysî’nin divanında bulunmayan, çağın ahlâksızlıklarından, kurumları yönetenlerin bilgisizliklerinden ve dalaverelerinden, rüşvetten, vicdan yokluğundan söz edilen bir “İstanbul Kasidesi”

olmakla birlikte kasidenin dili, üslubu, mahlası ve içeriği bakımından Veysî adlı başka bir şaire ait olma ihtimalini de düşündürmektedir (Kut, 2005: 41-48; Çaldak, 2014:

TEİS).

1.4.5. Enderunlu Fâzıl, Defter-i Aşk

XVIII. yüzyılın aşk mesnevilerinden olan Enderunlu Fâzıl (ö. 1810)’ın 438 beyitlik Defter-i Aşk’ı şairin sergüzeşti olup şair yaşayıp pişman olduğu 22 aşk macerasının 4’ünü anlatır. İlâhî aşkı tarifle başlayan eserin en önemli özelliği mahallî unsurlar bakımından içerisinde anlatılan çingene düğünü tasviridir (Şentürk, 2007: 523;

Öztürk, 2002: 13).

1.4.6. Enderunlu Fâzıl, Hûbân-nâme

Şehrengiz benzeri eserlerden biri de Enderunlu Fâzıl (ö. 1810)’ın 1792’de kaleme aldığı Hûbân-nâme’dir. Reisülküttâb Ebû Bekir Râtib Efendi’ye ithaf edilen ve sevgilinin “Hangi millette güzel çokdur?” sorusuna cevap olmak üzere mesnevi nazım şekliyle aruzun “Feilâtün/Feilâtün/Feilün” vezniyle yazılan eser, 796 beyitten ibarettir.

“Başlangıç, III. Selim’e dua, sebebi nazm, yedi iklim, dünyaya dair, güzeller, hatime ve tevbe” bölümlerinden oluşan eserin giriş bölümünde güzellik tasavvufî mahiyette ele alınmış, bazı milletlere ait tahliller yapılmış, o döneme göre yeni sayılabilecek çeşitli coğrafî bilgiler verilmiştir. Daha sonra ise Hindistan’dan Yeni Dünya’ya kadar birçok

127 ülkenin erkek güzellerinin özellikleri sıralanmıştır. (Şentürk, 2007: 525; 2013: 491, Dursunoğlu, 2003: 72). Hûbân-nâme, birçok ülkenin erkek güzellerini anlatması bakımından şehrengizlerden ayrılır.

1.4.7. Enderunlu Fâzıl, Zenân-nâme

Enderunlu Fâzıl (ö. 1810)’ın bir diğer şehrengiz özelliği taşıyan eseri de Hûbân-nâme’nin tamamlayıcısı olan Zenân-nâme’dir. Eser, mesnevi nazım şekliyle yazılan eser 1112 beyitten ibarettir. “Başlangıç, sebeb-i nazm, giriş, çeşitli milletlerin kadınlarını tasviri, hatime bölümlerinden oluşan esere şair, mesnevinin baş kısmında Divan şiiri adabınca kadından bahsetmenin yersiz olduğunu söyleyerek özür diler ve kadınlara karşı meyli olmadığını söyleyerek kadınlardan söz etmek istemediğini belirttikten sonra çeşitli milletlerin kadınlarını tanıtır (Öztürk, 2002: 16; Dursunoğlu, 2003: 72). Şair, Anadolulu güzellerin dışında çeşitli milletlerden kadın güzelleri anlattığı eserinde ideal güzelin nasıl olması gerektiğini anlatır ve Anadolulu kadınların güzelliklerinin yürek yakmaması, naz ve cilveden yoksun olmaları sebebiyle eleştirmiş, İstanbullu kadınları ise zarafet ve güzellik sembolü olarak nitelendirerek övmüştür. İran, Rum, Çerkez özellikle Gürcü güzellerini beğenen şair, Yahudi, Ermeni ve Ruslardan nefretle bahsetmiş, Mısırlıları ise küçümsemiştir (Horata, 2006: 550).

Zenân-nâme, şehir tasviri bulunmaması, milletlerin fizyolojik ve cinsî özellikleri anlatması, güzel insanlar kadar çirkinlere de yer vermesi, imparatorluk dışındaki milletlerin ve Amerika gibi uzak ülkelerin insanlarına da yer vermesi bakımından şehrengizlerden ayrılır (Öztürk, 2002: 32).

1.4.8. Enderunlu Fâzıl, Çengî-nâme

Rakkas-nâme adıyla da bilinen 1839 ve 1869 da yayımlanan eser, 117 murabba kıtadan ibarettir. Bir mecliste zamanın ünlü köçekleri hakkında tartışma yapılması, Fâzıl’ın da bu tartışmanın üzerine gelmesi sonucu hakem tayin edilmesi ve çengileri tasvir etmesi için yapılan teklifi kabul ederek eserini kaleme alan şair, başka milletlere mensup zamanın düğünlerde rakseden İstanbul’un meşhur köçeklerini birer birer isimlerini sayarak alaylı bir şekilde tasvir etmiştir (Levend, 1958: 62; Öztürk, 2002: 15).

128 1.4.9. Mahfî, Şehr-engîz Destanı

Mahfî adlı bir şairin de Türkiye Yazmaları Toplu Kataloğu’nda “Şehr-engîz Destanı” adlı 33 kıtadan oluşan bir şiiri bulunmaktadır. Şiirin nüshası, Milli Kütüphane 06 Mil Yz FB 423 numaralı Mecmûa-i Eşâr (85b-87b)’da yer almaktadır (Karacasu, 2007a: 263, 304).

1.4.10. Sünbülzâde Vehbî, Şehr-engîz Berây-ı Çend Cüvânân-ı Meşhûr ve Mülakkab-ı İstanbul der-Defter-dârî-i Halîmî Paşa Berây-ı Latîfe Nüvişte Bud

Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Deyimleri Sözlüğü’nün “Şehrengiz” maddesinde şehrengizin anlamını verdikten sonra Sünbülzâde Vehbî’nin gençere fazla iltifat eden zamanın Maliye Nazırı Defterdar Hilmi Paşa için “Şehr-engîz berây-ı çend cüvânân-ı meşhûr ve mülakkab-ı İstanbul der-defter-dârî-i Halîmî Paşa berây-ı latîfe nüvişte bud”

(Pakalın, 1983/III: 327) başlıklı manzumeyi örnek vermiştir.

1.4.11. Dâ’î/Sâ’î, Narh-nâme-i Dil-berân

Şehrengiz başlığı taşımayan fakat güzeller tasviri yapılan Narh-nâme-i Dil-berân adlı eserden ilk kez Mustafa İzzet “Türk Edebiyatında Şehrengizler” adlı bitirme tezinin müstehcen şehrengizler başlığı altında söz etmiş ve eserin Âli isminde bir şaire ait olabileceği ihtimalini de ifade etmiştir (1935-36: 64). Eseri şehrengizler arasında saymayan Agâh Sırrı Levend ise Türk Edebiyatı Tarihi’nde esere “İncitmeden Güldüren Eserler” arasında yer vermiştir (1988: 153).

Eser hakkında en son çalışmayı ise Fatma Sabiha Kutlar yapmıştır. Kutlar, XVIII. yüzyılda “Dâ’î veya Sâ’î” mahlaslı bir şair tarafından kaleme alındığı düşünülen, şehrengizlerde olduğu gibi İstanbul güzellerinin anlatıldığı Narh-nâme-i Dil-berân adlı eserin yazılış sebebinin dilberleri övmek olmayıp dilberlerle birlikte olmak yani onlarla cinsel birliktelik yaşamak isteyenlerin ödemesi gereken ücreti (narhı) yazmak ve böylece müşterilerin aldatılmalarını önlemek olduğunu, bu özelliği sebebiyle eseri şehrengizlerin bir çeşitlemesi olarak kabul etmek gerektiğini ifade etmektedir (2009:

16).

Yazılış amacı sebebiyle şehrengizlerden farklılık gösteren 89 beyitlik eser, aruzun “Fe‘ilâtün/ Mefâ‘lün/ Fe‘ilün” vezniyle mesnevi nazım şekliyle yazılmış olup başlangıç, sebeb-i te’lif, güzeller ve hatime bölümlerinden oluşmaktadır. Kutlar,

129 müstehcen şehrengizlerden sayılan Fehîm’in İstanbul şehrengiziyle eserin benzerliklerine de değinmiş; Fehîm eserine göre Narh-nâme-i Dil-berân’da müstehcen ifadelerin oldukça örtülü ve az sayıda olduğunu, ancak bu iki metnin hem aynı aruz kalıbıyla yazılmaları hem de dilberlerle olan cinsel birliktelikten söz etmeleri noktalarında benzerlikler taşıdığını da ifade etmiştir (2009: 3).

Bu eserler dışında Yenişehirli Avnî Bey’in divanında yer alan “Der-vasf-ı Yenişehir-i Fenâr” başlıklı manzume ve Edirneli Örfî Mahmûd Ağa’nın divanındaki

“Dâru’n-Nasru’l-Meymene Şehr-i Edirne’nün Evsâfıdur” başlıklı manzumeler de şehir tasviri yapmaları bakımından muhteva olarak şehrengiz benzeri eser olarak sayılmaktadırlar.4

4 Bk. Lokman Turan (2011), “Defterzade Ahmed Cemâlî’nin Siroz Şehrengizi”, İSAM Osmanlı Araştırmaları, (XXXVII), s. 51.

130