• Sonuç bulunamadı

Şîa’ya Göre Haber-i Vâhidin İtikâdî Değeri

I. BÖLÜM

1.3. KELÂMÎ EKOLLERE GÖRE HABER-İ VÂHİDİN İTİKATTA DELİL OLMASI

1.3.2. Ehl-i Bid’at Fırkaların Haber-i Vâhidle İlgili Görüşleri

1.3.2.1. Şîa’ya Göre Haber-i Vâhidin İtikâdî Değeri

Şîa’ya göre sünnet, Hz. Peygamber’den veya masum imamadan sadır olan söz, fiil ve takrîrlerdir. Masum imamlar sadece Allah katında geçerli olan hükümlerle, olduğu gibi hükmederler. Bu durum, onlara ilham yoluyla bildirilir veya kendisinden önceki masum

117 Gündoğar, Hamdi, Geleneksel Kelam Sürecinde Sünnet-İtikat İlişkisi”, Kelam İlmi’nin Yeniden İnşasında

Geleneğin Yeri Sempozyumu, Elazığ, 2004, s.303.

118 Gazzalî, a.g.e., s.44.

119 Râzî, Fahreddîn, a.g.e., s. 215.

120 Yavuz, Yusuf Şevki, “Haber-i Vâhid”, XIV, s.354. 121 Yavuz, Yusuf Şevki, “Haber-i Vâhid”, XIV, s.353.

imamdan telakki ederek öğrenirler. Onların kendileri teşriin kaynaklarıdır. Böylece onların sözleri sünnetin nakli değil, bizzat sünnetin kendisi olmaktadır.122

Şîa, Sünnî hadis kitaplarında yer alan hadisleri güvenilir kabul etmez. Bunun en önemli sebebi ise bu hadislerin çoğunun onların âdil saymadığı kişiler ve sahâbîler tarafından rivayet edilmiş olmasıdır. Onlara göre bir hadisin muteber sayılabilmesi için oğuldan babaya doğru Ca‘fer es-Sâdık - el-Bâkır - Zeynelâbidîn - Hz. Hüseyin - Hz. Ali - Rasulullah yoluyla gelmesi gerekir.123 Şiîler, Peygamber’in soyundan gelen imamların aldatmaktan ve yanlışa yönlendirmekten uzak olduklarına inanmışlar ve onların rivayetlerini kabul etmişlerdir. Sahâbîlerin rivayetlerine ise hata yapabilecekleri için itimat etmemişlerdir.124

Onlara göre Ehl-i beyt’ten olmayan sahâbîlerden, meselâ Ebu Hureyre, Semüre b. Cündeb, Amr b. Âs gibi kişilerden gelen rivayetlerin hiçbir değeri yoktur. Genellikle Şiîler yalancı, hatta mürted, kâfir, fâsık ve münafık saydıkları sahâbîlerin rivayetlerini ihtiva etmesi sebebiyle Kütüb-i Sitte’nin hadislerine güvenilemeyeceği görüşündedirler. Mâsum imamlardan Ca‘fer es-Sâdık’ın, ashabın Hz. Peygamber hakkında doğru söylediğini belirtmesine rağmen, Şîa’nın sadece Selmân-ı Fârisî, Ebu Zer el-Gıfârî, Mikdâd b. Esved ve Ammâr b. Yâsir gibi belirli sahâbîleri güvenilir kabul ettiğini görmekteyiz.125

Şîa’dan İmâmiyye denilen zümre fıkıh, usûl-i fıkıh ve kelâmda iki gruba ayrılmaktadırlar. Birincisine Ahbâriyye, diğerine ise Usûliyye veya Kelâmiyye denir. Ahbâriyye hadisçilerin yolu, Usûliyye ve Kelâmiyye ise usulcülerin ve kelamcıların yoludur.126

Usûliyye’ye göre sünnet, masum imamın kavli, fiili ve takriridir. Hadis de budur. Masum imamlarda son bulmayan hadis, hadis değildir. Haber de hadis anlamına gelmektedir. Haber, mütevatir haber ve âhâd haberler olmak üzere ikiye ayrılır. Mütevatir haber hüccettir ve kesin bilgiyi ifade eder. Âhâd haberler ise tevatür derecesine ulaşmayan haberlerdir.127

122 Sofuoğlu, Cemal, “Şia-i İmamiyye’nin Hadîs Anlayışı”, Milletlerarası Tarihte ve Günümüzde Şiilik

Sempozyumu, 1933, s. 272.

123 Kandemir, M. Yaşar, “Hadis”, XV, s.40.

124 Brown, Jonathan, “Şîa’da Hadis”, ( Trc. İbrahim Kutluay), Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Dergisi, s.136-137.

125 Kandemir, M. Yaşar, “Hadis”, XV, s.40.

126 İzmirli, İsmail Hakkı, Muhassal Yeni Kelam İlmine Giriş, Ötüken Yay., İstanbul, 2014, s. 155. 127 İzmirli, İsmail Hakkı, a.g.e., s.172.

İmâmiyye fırkasının âhâd haberler ile amel konusunda farklı görüşleri vardır. Mütekaddimûn döneminde yaşamış Usûlîlerden Şeyh Müfîd (413/1022), Şerîf el-Mürtezâ (436/1044) ile Usûlî olup müteahhirûndan olan Kâdı Abdülazîz b. Berrâc (481/1088), Ebu Ali Emînüddin Fazl b. Hasan b. Fazl Tabersî (548/1187), İzzüddîn Ebu Mükârim Hamza b. Ali b. Zührâ el-HalEbi (585/1189-90) ve İbn İdrîs el-Hillî’nin (597/1200) de aralarında bulunduğu pek çok âlime göre, haber-i vâhid ilim ifade etmediği için onunla amel edilmez.128 Ahbârîler ise, Kütüb-i Erbaa’daki hadislerin haber-i vâhid bile olsalar kat’i olduğu için onlarla amel edileceğini savunmuşlardır. Onlar için önemli olan haberin imamlara aidiyetidir. Eğer haberin imamlara aidiyeti kesin ise bunlarla amel edilir.129

Müteahhirûn dönemi âlimlerinin çoğunluğu, haber-i vâhid ile fürû-i fıkıhta amel edileceği görüşünü benimsemişlerdir. Şeyh Tûsî (419/1028) haber-i vâhidin bazı şartları taşıması halinde delil olduğunu ayrıca bu görüşün icmâ ile sabit olduğunu söylemiştir. Hadis sahihse ve bu hadisten daha sağlam veya eşit derecede muârız bir hadis yok ise, bu hadisin aksine verilen bir fetva da bilinmiyorsa müteahhirûn âlimlerinin çoğunluğu bu tür hadislerle amel edileceğini ifade etmişlerdir. Ancak bu tür hadislerin Kur’an’a ve mütevatir sünnete aykırı olmaması, aksine kat’i bir hüküm ifade eden delilin bulunmaması gerektiğini belirtmişlerdir.130

“Müteahhirin-i usûliyye haber-i vâhidi başlıca dört kısma ayırmaktadır:

1. Sahih Haber: Rivayeti, adil bir imâmî vasıtasıyla masum imama ulaşan

haberdir.

2. Hasen Haber: Rivayeti memdûh bir imâmî vasıtasıyla masum imama ulaşan

haberdir. Sahih ve hasen haberlerde bütün ravilerin imâmî olmaları şarttır.

3. Muvassak Haber: Ravilerinin hepsi veya bir kısmı imâmî olmadığı halde adil

olan kişinin haberidir. Ravilerinde imâmî olmamaktan başka bir zayıflık bulunmaz. Buna haber-i kavî de denir.

4. Zayıf Haber: Kendisinde yukarıda sayılan şartlar bulunmayan haberdir. Ravisi,

bozuk mezhepten başka bir yol ile mecruh olur ya da ravisi meçhul bir şahıs olur.131

128 Kutluay, İbrahim, “İmâmiyye Şîası’na Göre Haber-i Vâhidin Hücciyeti Problemi -Şeyhü’t-Tâife et-Tûsî

Özelinde-” Marife Dergisi, İzmir, 2014, s.69.

129 Kutluay, İbrahim, a.g.m., .s.71. 130 Kutluay, İbrahim, a.g.m., s.72. 131 İzmirli, İsmail Hakkı, a.g.e., s.173.

Sahih haber ile amel vaciptir. Hasen haberle amelde ihtilaf vardır. Bazılarına göre onunla da amel vaciptir. Usuliyyûnun çoğunluğuna göre onunla amel vacip değildir. Müteahhirûna göre, zayıf haber ile amel, onunla amel meşhur olursa caizdir. Böyle olan zayıf habere makbul demektedirler.132

Ahbâriyye’ye göre, bu gibi taksimler caiz değildir. Din usulünde ancak imamlardan rivayet edilen âhâd haberlere itimat olunur. Mütevatir habere hiç itimat yoktur. Çünkü Hz. Ali’nin imameti hakkındaki Nass-ı Nebi’yi gizleme meselesi tevatürle vâki olmuştur.”133

Sonuç olarak şöyle denilebilir: Şîa’ya göre hadisin kaynağı Hz. Peygamber’in kendisi veya bir imam olmalıdır. Onlara göre Hz. Peygamber ile imam arasındaki isnadın kopuk olmasının herhangi bir önemi yoktur. İmamlar masumdur ve onlar Hz. Peygamber’den tevârüs ettikleri otorite ile konuşmaktadırlar.134 İtikadî konularda âhâd

haberlerin kabul edilip edilmemesi o haberin Ehl-i Beyt’ten rivayet edilip edilmemesine bağlıdır. Ehl-i Beyt’ten masum bir imam rivayet ediyorsa haber hem itikatta, hem de amelde delildir.