• Sonuç bulunamadı

Yapılan birçok araĢtırma, cinsel travmaya maruz kalmanın, kiĢinin duyuĢ ve kendilik değerine olumsuz etkisi olduğunu kanıtlamıĢtır. Bu etkiler, depresyon, intihar ve kendini tahrip eğilimleri ile ortaya çıkar. Depresyon, cinsel istismarın en sık gözlenen sonuçlarından biridir. Depresyonun en belirgin belirtilerinden biri olan düĢük kendilik değeri, çocuk cinsel istismarı ile ilgili çalıĢmalarda en sık elde edilen bulgu olma özelliğindedir. Çocuk cinsel istismarı kurbanlarının genellikle, bir veya daha fazla sayıda “büyük depresyon” dönemi geçirdikleri bulunmuĢtur. AraĢtırmalar, çocuk cinsel istismarı olgularında hayat boyunca büyük depresyonun görülme oranının yüksek olduğunu ve özellikle bu olguların depresyon nedeniyle tedavi edilme ihtiyacında olduklarını göstermektedir. Birçok araĢtırmada, cinsel istismar kurbanı çocukların ve çocukluğunda cinsel istismara uğramıĢ yetiĢkinlerin yüksek kaygı düzeylerine sahip olduklarını kanıtlamıĢtır. Eski cinsel istismar kurbanlarında kaygı hamleleri ve örneğin, süreğen gerilim, uyku bozuklukları, kâbuslar ve somatik yakınmalar gibi kaygı ile bağlantılı belirtilerin, istismar öyküsü bulunmayan kontrol gruplarından daha sıklıkla görüldüğüne iĢaret eden araĢtırma bulguları vardır (Topçu 2009).

94 AraĢtırmada çocukların Anksiyete Ölçeğinden aldığı puan ortalamasının 45±6,99 olduğu ve alınan puan değerlerinin 27 ile 57 puan aralığında olduğu; Depresyon Ölçeğinden aldığı puan ortalamasının 22,09±9,33 olduğu ve puan değerlerinin 2 ile 39 puan aralığında olduğu bulunmuĢtur. Çocukların %61,1‟i (33 kiĢi) Depresyon Ölçeğinden 19 puan ve daha üstü puan almıĢ ve depresyon düzeyleri yüksek bulunmuĢtur. Anksiyete ve depresyon ölçeklerinden aldıkları puanlar arasında pozitif yönde bir iliĢki bulunmuĢtur (r=.682 p=0.0001 p<0,05). Buna göre çocukların anksiyete puanları arttıkça depresyon puanları da artmaktadır.

Ġstismarcının aile üyesi olması ile çocukların Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (t(52)=- 2,515 p=0,015; p<0,05). Buna göre aile üyesi biri tarafından istismara maruz kalan çocukların Anksiyete Ölçeği puan ortalaması (ort:41,14) maruz kalmayanlara göre (ort:46,35) daha düĢüktür. Ġstismarcının aile ve akraba dıĢında tanıdık biri olması ile Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (t(52)=2,603 p=0,012; p<0,05). Buna göre tanıdığı biri tarafından istismara maruz kalan çocukların Anksiyete Ölçeği puan ortalaması (ort:48,47) maruz kalmayanlara göre (ort:43,40) daha yüksektir. Ġstismarcının aile üyesi olması ile çocukların Depresyon Ölçeği puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (t(52)=-3,488 p=0,001; p<0,05). Buna göre aile üyesi biri tarafından istismara maruz kalan çocukların Depresyon Ölçeği puan ortalaması (ort:15,28) aile üyesi birisi tarafından maruz kalmayanlara göre (ort:24,47) daha düĢüktür. Çocukların istismara tanımadığı birisi tarafından maruz kalması ile Depresyon Ölçeği puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (t(52)=2,279; p=0,027 p<0,05). Buna göre tanımadığı birisi tarafından istismara maruz kalan çocukların Depresyon Ölçeği puan ortalamaları (ort:25,21) maruz kalmayanlara göre (ort:19,60) daha yüksektir.

Çocukların maruz kaldığı istismarın sıklığına göre Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları arasında yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F (2,51)= 0,274 p=0,761; p>0,05). Ġstismarın sıklığına göre Depresyon Ölçeği puan ortalamaları arasında yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F

95 (2,51)= 0,539 p=0,587; p>0,05). Buna göre; sık sık istismara maruz kalan çocukların anksiyete ve depresyon puan ortalaması diğerlerine göre daha yüksektir fakat bu fark istatistiksel olarak anlamlı değildir. Zengin tarafından yapılan araĢtırmada cinsel istismarın tekrarlama sıklığı ile kaygı düzeyleri arasındaki iliĢki incelenmiĢ, vajinal ve/veya anal penetrasyona maruz kalan olgularda tekrarlama sıklığı ile kaygı düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıĢtır (p>0,05). Penetrasyon dıĢı cinsel istismara maruz kalan olgularda ise cinsel istismarın tekrarlama sıklığı ile durumluk kaygı düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptanmıĢ olup; birden çok kez cinsel istismara maruz kalan olguların durumluk kaygı düzeyinin diğerlerine göre daha yüksek olduğu görülmüĢtür (p<0,05). Sürekli kaygı düzeyi açısından ise anlamlı bir farklılık bulunmamıĢtır (p>0,05). AraĢtırmada cinsel istismar eyleminin penetrasyon Ģeklinde gerçekleĢtiği olgularda durumluk kaygı düzeyinin diğer olgulara göre daha yüksek olduğu tespit edilmiĢ olup (p<0,05); sürekli kaygı düzeyi açısından anlamlı bir farklılık bulunmamıĢtır (Zengin 2014).

Çocukların maruz kaldığı istismarın süresi ile Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları arasında yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F (2,51)= 0,546 p=0,582; p>0,05). Ġstismarın süresi ile Depresyon Ölçeği puan ortalamaları arasında yapılan tek yönlü varyans analizi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmamıĢtır (F (2,51)= 0,081 p=0,922; p>0,05). Buna göre sadece bir kez istismara maruz kalan çocukların Anksiyete Ölçeği puan ortalamaları diğerlerine göre daha yüksektir ve 1 yıldan az süredir istismara maruz kalan çocukların Depresyon Ölçeği puan ortalamaları daha yüksektir fakat bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıĢtır.

Ġstismarın gerçekleĢme Ģekline göre Anksiyete ve Depresyon Ölçeği puanları karĢılaĢtırıldığında pornografi izlettirme ile anksiyete (t(52)=2,067 p=0,044; p<0,05) ve depresyon (t(52)=2,229 p=0,030; p<0,05) puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur. Buna göre pornografi izlettirme Ģeklinde istismara maruz kalan çocukların anksiyete ve depresyon puan ortalamaları maruz kalmayanlara göre daha yüksek olup bu fark istatistiksel olarak anlamlıdır. Ġmren ve arkadaĢları tarafından yapılan araĢtırmada zorlama ile vajinal-anal-oral penetrasyon Ģeklinde cinsel istismara uğrama, depresif bozuklukve travma sonrası stres

96 bozukluğu tanılarının varlığının intihar giriĢimi riskini anlamlı oranda artırdığı belirlenmiĢtir. AraĢtırma sonuçları yalnızca kız çocukların intihar giriĢiminde bulunduğunu, intihar giriĢimi için risk faktörleri değerlendirildiğinde zorlama ile vajinal-anal-oral penetrasyon varlığında intihar giriĢimi riskinin 3,2 kat, travma sonrası stres bozukluğu varlığında 4 kat, depresif bozukluk varlığında ise 6,7 kat arttığı belirlenmiĢtir (Ġmren ve ark. 2013).

Cinsel istismara maruz kalma sıklığı ile ruhsal bozukluk yaĢama arasındaki iliĢkinin de incelendiği araĢtırmada istismara maruz kalma sıklığı ile ruhsal problem yaĢama durumu arasında yapılan ki-kare analizi sonucunda istatistiksel olarak anlamlı farklılaĢma bulunmuĢtur (χ²(1)=5,675, p=0,016 p<0,05). Buna göre sık sık cinsel istismara maruz kalan çocukların %84,2‟sinin ve bir ya da birkaç kez cinsel istismara maruz kalan çocukların %51,4‟ünün ruhsal bir problemi vardır

Yapılan araĢtırma sonucunda iliĢkisel herhangi bir özellik yansıtmayan tanımlayıcı bulgulardan Ģu sonuçlar dikkat çekmektedir:

Çocukların ebeveyn özellikleri incelendiğinde babaya ait özelliklerde alkol veya madde kullanım düzeyinin yüksek oranda (%38,9) ifade edildiği ve bu oranın cinsel istismar mağduru çocukların aile yapılarında bir risk etkeni olarak değerlendirilebilir.

Aile iliĢkileri ele alındığında çocukların yarısından fazlasının ailesiyle nadiren görüĢtüğü (%50) veya hiç görüĢmediği (%3,7) bulunmuĢtur. Bu oran cinsel istismar mağduru çocukların yarısından fazlasının aile iliĢkilerinin zayıf veya kopuk olduğunu göstermektedir. Kurumsal hizmetlerde cinsel istismar mağduru çocuklarla yapılması planlanan mesleki çalıĢmalarda çocuk aile içerisinde –çevresi içerisinde birey yaklaĢımı ile- değerlendirilmeli ve sosyal destek sistemlerini arttırıcı çalıĢmalar yapılmalıdır. Cinsel istismar nedeniyle kurum bakımına alınan çocuk, aile ortamı veya yaĢadığı çevreden uzaklaĢtırıldığında cezalandırıldığını düĢünmekte; aile iliĢkilerinin kopması, bu iliĢkileri sağlayıcı ve onarıcı çalıĢmaların yapılmaması, sosyal destek sistemlerinden yoksun olan çocuğu yalnızlığa itmektedir.

97 Cinsel istismar mağduru çocukların yarısından fazlasının (%63) istismar sonucu en az bir ruhsal bozukluk tanısı aldığı ve ruhsal bozukluk tanılarının en yüksek depresyon/depresif bozukluk (%44), travma sonrası stres bozukluğu (%16,7) ve davranıĢ bozukluğu (%14,8) olarak görüldüğü; yarısına yakınının (%46,3) devam eden tedavisinin olduğu bulunmuĢtur. Elde edilen sonuçlara göre çocukların cinsel istismarında ceza alanını düzenleyen Türk Ceza Kanunu‟nda 6545 sayılı Kanun ile yapılan değiĢiklik ile cinsel istismar sonrası failin ceza almasında ağırlaĢtırıcı sebep olan çocuğun ruh sağlığının bozulması gerekçesinin kaldırılması, cinsel istismar nedeniyle herhangi bir muayeneye gerek duyulmaksızın çocuğun ruh sağlığının bozulduğunun kabulü anlamına gelebilir. Ancak bu kanun ile yapılan değiĢiklik aynı zamanda cinsel istismar nedeniyle çocuğun ruh sağlığının bozulmasına verilen önemin ortadan kalkmasına da neden olabilir.

AraĢtırma bulgularına göre cinsel istismarın büyük oranda (% 85,2) birkaç kez veya sık sık gerçekleĢmesi cinsel istismarın sistematik bir Ģekilde gerçekleĢtiği ve devam ettiğini ortaya koymaktadır.

Cinsel istismarın çocukların yarısına yakınında kendi bildirimleri ile ortaya çıkmasına karĢılık çocukların yarısından fazlasında istismarın aile, okul, akraba, tanıdık birisi veya arkadaĢları tarafından veya sağlık kuruluĢları tarafından yapılan bildirimle ortaya çıkması, çocukların uğradıkları cinsel istismarı ifade etmeleri konusunda korku veya baskı nedeniyle engellendikleri, cinsel istismarı ifade ettiklerinde suçlanacakları veya kendilerine inanılmayacağını düĢünmeleri, cinsel istismarı ifade etmeye yönelik çocuğun yeterli düzeyde bilgilendirilmediği veya çocuğun kendini ifade edemediği, aile içi iliĢkilerde çocuğun aile bireyleri ile yeterli düzeyde sağlıklı iliĢkiler geliĢtirmediği veya aile yapısında ve iĢlevselliğinde yaĢanan sorunlardan dolayı çocuğun fark edilmediğini düĢündürmektedir.

Cinsel istismarın emniyet, jandarma ve savcılık ifadelerinde anlattırılma oranlarına dair yüksek bulgular adli sistem içerisinde çocuğun yeniden istismara maruz kaldığını ortaya koymaktadır. Ġstismar mağduru çocukların yarısı 3 veya daha fazla sıklıkta yaĢadığı cinsel istismarı anlatmak durumunda bırakılmıĢtır. Çocukların yarısından fazlasının teslim edildiği ilk kuruluĢta (%27,8) veya daha sonraki süreçte koruma altında bulunduğu kuruluĢlarda (%46,3) yaĢadığı istismarı tekrar anlattırılma

98 durumunda bırakılması ise ASPB‟ye bağlı kuruluĢlarda da çocuğun adli süreçte olduğu gibi yeniden istismar edildiğini göstermektedir.

Çocukların cinsel istismarı engelleyebilecek ilk kiĢi olarak gördüğü kiĢilere karĢı (anne, baba, kardeĢler veya arkadaĢlar) öfke duyması (%20,4), yaĢanan istismarın kendi suçunu olduğunu düĢünmesi (%57,4) ve cinsel istismar nedeniyle kendini suçlayan birilerinin olduğunu belirtmesi (%38,9) çocukla yapılacak çalıĢmalarda ele alınması ve üzerinde durulması gereken konuları oluĢturmaktadır.

Yapılan araĢtırma sonucunda iliĢkisel özellikler yansıtan araĢtırma sonuçlarından Ģu sonuçlar dikkat çekmektedir:

BSRM‟lerde koruma ve bakım altında bulunan ve bu kurumlarda rehabilitasyonları sağlanan çocukların anksiyete ve depresyon düzeyleri yüksek bulunmuĢtur. Cinsel istismar mağduru çocukların anksiyete düzeyleri arttıkça depresyon düzeylerinin de arttığı görülmektedir.

Aile üyesi birisi tarafından cinsel istismara maruz kalan çocukların anksiyete düzeyi, aile içinden birisi tarafından maruz kalmayan çocuklara göre daha düĢük bulunmuĢtur (ort:41,14-46,35). Bu sonuç araĢtırmadan beklenilen sonucu yansıtmamaktadır. Ġstismarcının yakınlık derecesi arttıkça çocuk üzerinde daha fazla etki yaratacağı beklenmektedir. Ancak elde edilen sonuç, yakınlık derecesinin (aile içi cinsel istismar için) anksiyete düzeyinde çocuk üzerindeki etkisini beklenen Ģekilde ortaya koymamaktadır. Aile üyeleri dıĢında tanıdığı biri tarafından istismara maruz kalan çocukların anksiyete düzeyinin tanıdığı biri tarafından maruz kalmayanlara göre daha yüksek düzeyde bulunması (ort:48,47-43,40), araĢtırmadan beklenilen sonucu yansıtmaktadır. Depresyon düzeyleri için de aynı sonuçlar görülmektedir. Aile üyesi birisi tarafından cinsel istismara maruz kalan çocukların depresyon düzeyi, aile içinden birisi tarafından maruz kalmayan çocuklara göre daha düĢük bulunmuĢtur (ort:15,28-24,47). Aile üyeleri dıĢında tanıdığı biri tarafından istismara maruz kalan çocukların depresyon düzeyinin tanıdığı biri tarafından maruz kalmayanlara göre daha yüksek düzeyde bulunması (ort:25,21-19,60), araĢtırmadan beklenilen sonucu yansıtmaktadır.

99 Cinsel istismara uğrama sıklığının anksiyete ve depresyon düzeyi üzerindeki etkisine bakıldığında, araĢtırma sonucuna göre cinsel istismara sık sık maruz kalan çocukların anksiyete ve depresyon düzeylerinin diğer sıklık düzeylerine göre yüksek bulunması (ort:45,79;ort:23,05) araĢtırmadan beklenilen sonucu yansıtmaktadır. Çünkü cinsel istismarın sıklığı arttıkça istismar, çocuk üzerinde daha travmatik ve daha kalıcı etkiler bırakmaktadır.

Cinsel istismarın gerçekleĢme süresinin anksiyete ve depresyon düzeyi üzerindeki etkisine bakıldığında, araĢtırma sonucuna göre cinsel istismara sadece bir kez maruz kalan çocukların anksiyete düzeyleri (ort:46,17) diğer gerçekleĢme sürelerine göre daha yüksek bulunmuĢtur. Bu sonuç araĢtırmadan beklenen sonucu yansıtmamaktadır. Çünkü istismarın gerçekleĢme süresi arttıkça çocuk üzerindeki etkisinin daha fazla olacağı düĢünülmektedir. Cinsel istismara 1 yıldan daha fazla süre maruz kalan çocukların depresyon düzeyleri (ort:21,89) diğer gerçekleĢme sürelerine göre daha yüksek bulunmuĢtur. Bu sonuç araĢtırmadan beklenilen sonucu yansıtmaktadır.

Cinsel istismarın gerçekleĢme Ģekilleri anksiyete ve depresyon düzeyi açısından çocuk üzerinde istismarın etkisini belirleyen diğer bir faktör olarak ele alınmıĢtır. AraĢtırmadan beklenilen sonuç istismarın “dokunma” Ģeklinde gerçekleĢmesinden “vajinal penetrasyon” Ģeklinde gerçekleĢmesine doğru düzeyi arttıkça çocuk üzerinde daha fazla etki bıraktığıdır. AraĢtırma sonucuna göre yalnızca pornografi izlettirme Ģeklinde gerçekleĢen istismara maruz kalan çocukların anksiyete ve depresyon puan ortalamaları maruz kalmayanlara göre daha yüksek bulunmuĢtur ve bu fark istatistiksel olarak anlamlıdır (t(52)=2,067 p=0,044; p<0,05; t(52)=2,229 p=0,030; p<0,05)

Cinsel istismara maruz kalma sıklığı arttıkça çocuğun ruhsal bozukluk yaĢaması beklenilen bir sonuçtur. Yapılan araĢtırma sonucuna göre sıklık düzeyleri açısından sık sık istismara maruz kalan çocukların %84,2‟sinin ve bir ya da birkaç kez cinsel istismara maruz kalan çocukların %51,4‟ünün en az bir ruhsal probleminin olması araĢtırmadan beklenilen sonucu yansıtmaktadır.

100 5.SONUÇ VE ÖNERĠLER

Yapılan araĢtırma sonucunda elde edilen sonuçlar adli süreç içerisinde çocuğa yaklaĢım, cinsel istismarda bildirim/ihbar mekanizmaları ve sosyal hizmet müdahalesi, kurum bakımı ve psiko-sosyal müdahale, çocuk cinsel istismarı konusunda yapılacak bilimsel çalıĢmalara iliĢkin önerileri kapsayabilir. Bu öneriler Ģu Ģekilde sıralanabilir:

Adli Süreç Ġçerisinde Çocuğa YaklaĢım:

Yapılan araĢtırmada cinsel istismar olgularının yarısına yakını çocuğun kendi bildirimi ile ortaya çıkmıĢtır fakat çocuğun cinsel sömürüsü ve bedensel bütünlüğüne zarar verici istismar olaylarında bu oran yeterli değildir. AraĢtırmada ayrıca çocukların yarısından fazlasında kandırma sürecinin evrelerinden en az bir tanesinin görüldüğü bulunmuĢtur. Bu nedenle cinsel istismar kapsamına giren ve kandırma sürecinin aĢamalarını kapsayan konularda çocuğun ebeveynleri tarafından ve eğitim kurumlarındaki eğitimciler tarafından bilgilendirilmesi gerekmektedir.

AraĢtırmada yer alan çocukların yarısından fazlası emniyet ifadesinde, yarısından fazlası jandarma ifadesinde ve yine yarısından fazlası savcılık ifadesinde olmak üzere cinsel istismarı adli sistem içerisinde anlatmak zorunda bırakılmıĢ; yarısından fazlası da en az 3 veya daha fazla kiĢi ve kurumda yaĢadığı cinsel istismarı anlatmak durumunda bırakılmıĢtır. Cinsel istismarı farklı kiĢi ve kurumlarda anlatmak durumunda bırakılan çocukların yarısından fazlasının utandığını ve büyük bir kısmının da aĢağılandığını, küçük düĢtüğünü, benliğinin zedelendiğini belirtmiĢtir. Cinsel istismar mağduru çocukların istismar tekrarı nedeniyle ikinci kez örselenmemesi için uygun ortam ve personelin bulunduğu ve çocuğa zarar vermeyecek biçimde ifadesinin alınmasını sağlayan Çocuk Ġzlem Merkezlerinin (ÇĠM) yaygınlaĢtırılması gerekmektedir. ÇĠM‟lerin kurulmasıyla soruĢturma süreci içerisinde çocuğa özgü düzenlenen bu merkezlerde görüĢme odaları ve adli görüĢme tekniğini bilen uzman personel sayesinde “tek ifade yöntemi” ile çocuğa tekrar travma yaĢatmadan cinsel istismar öyküsü çocuktan

101 alınmıĢ olacak ve hastanenin ilgili uzmanlık birimlerinde çocukla ilgili gerekli muayeneler yapılmıĢ olacaktır.

ÇĠM‟lerin kurulması belirli uzman personel ve alt yapı gerektirdiğinden ve birçok il için henüz kurulma aĢamasında olduğundan, ilk aĢamada –en azından- çocuğun adli sistem içerisinde cinsel istismarı en sık anlatmak durumunda bırakıldığı kurumlar olan savcılık, emniyet ve jandarma kuvvetlerinde çocuk birimlerinin kurulması, bu birimlerde çocukla görüĢme yapacak uzman personel bulundurulması ve görüĢme odalarında çocuğa uygun düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Uzman personel çocukla yapılacak görüĢmede adli görüĢme tekniklerini kullanarak çocuğun baskı ve zorlama altında kalmadan korunması esas alınarak çocuğa özgü görüĢme yöntemleriyle, çocuğu incitmeden ve tekrar aynı travmayı yaĢatmadan yaĢadığı istismarı ifade etmesini sağlayacak ve çocuğun haklarını savunacaktır. Ġfadenin tam ve eksiksiz alınması sayesinde yaĢanan istismarın tekrar anlattırılması en azından soruĢturma sürecinde engellenmiĢ olacaktır.

SoruĢturma aĢamasında tek ifade yöntemi ile çocuğa tekrar travma yaĢatmadan ifadesinin alınmasını sağlayacak olan ÇĠM‟ler çocuğun genel sağlık muayenesi, adli tıp kurumu, savcılık makamı, emniyet ve jandarma kuvvetlerinde ifade vermesinin önüne geçecektir ancak mahkeme süreci soruĢturma sürecinin ardından ikinci adli süreci oluĢturmaktadır. Bu kısımda cinsel istismara maruz kalan çocuklar hakkında görülen davalarda istismar mağduru çocuk, yaĢadığı olayı soruĢturma evresinde ifade ettiği kurumların dıĢında “mahkemede” –özellikle zanlılar karĢısında- anlatmak durumunda bırakılmaktadır. Bu konuda yaĢanan istismar tekrarının önüne geçilmesi amacıyla adliye binalarında Çocuk Savcılığı Büroları‟na bağlı Çocuk Adli GörüĢme Odaları adı altında “bekleme odası, görüĢmenin gerçekleĢtirildiği oda ve teknik oda”dan oluĢan adliye çocuk görüĢme odaları kurulması amacıyla çalıĢmalar baĢlatılmıĢtır. Bu uygulama ile adli sürecin ikinci aĢaması olan mahkeme sürecinde çocuğun duruĢma salonuna getirilmeden çocuğa özgü düzenlenen ve adli görüĢmecilerin bulunduğu odada kendini ifade etmesi sağlanmıĢ olacaktır.

ÇĠM ve Çocuk Adli GörüĢme Odaları‟nın oluĢturulması konusunda ulusal politikada ve toplumsal boyutta farkındalıkların oluĢması ve bu merkez/yapıların

102 çocuk istismarı alanında acil birer ihtiyaç olarak değerlendirilmesi gereklidir. AraĢtırma sonucunda elde edilen veriler bu merkez/yapıların ihtiyacını çocukların hissettiği duygularla gözler önünde sermektedir.

Cinsel Ġstismarda Bildirim/Ġhbar Mekanizmaları ve Sosyal Hizmet Müdahalesi

Cinsel istismarın aile tarafından bildirimi çocuğun güvendiği ilk kiĢi ve kiĢilerin ebeveynleri ve aile üyeleri olduğunu gösterebilir. AraĢtırmada çocukların yarısından fazlası istismarı engelleyebilecek ilk kiĢi olarak annesini gördüğünü ifade etmiĢtir. AraĢtırma sonucu aile tarafından yapılan bildirimlerin düĢük oranda olması, çocukla ebeveynleri arasında güven iliĢkisinin oluĢmadığını, istismarı açıklandığında çocuğun suçlanacağını ve olumsuz geribildirimler alacağını düĢünmesi nedeniyle istismarı ebeveynlerinden gizlemesi ve açıklayamaması Ģeklinde yorumlanabilir. Bu nedenle ebeveynler cinsel istismarın erken uyarı iĢaretlerinin farkında olmalı, çocukla arasında güven iliĢkisi kurmalı, cinsel istismarı öğrenildikten sonra çocuğu suçlayıcı ifadelerden uzak kalmalı, bu gibi durumlarda çocuğa verecekleri olası tepkiler konusunda çocuğun güvenini sağlamalı ve öğrendiği cinsel istismarda adli süreci doğru ve kararlı bir Ģekilde acilen baĢlatmalıdır. Literatürdeki çalıĢmalar cinsel istismarın ortaya çıkmasının ardından çocuğun ailesi, yakınları ve sevdiği/güvendiği kiĢiler tarafından suçlanmasının en az cinsel istismar kadar çocuk üzerinde olumsuz etkileri olduğunu göstermektedir. Bu nedenle ailelerin çocuk cinsel istismarı konusunda bilgilendirilmesi ve bu gibi olaylarda tutum ve davranıĢlarının istismar mağduru çocuk üzerinde nasıl bir etki yaratacağı ailelere açıklanmalıdır.

AraĢtırmada yer alan cinsel istismar mağduru çocukların önemli bir kısmında (%24,1) cinsel istismar okul veya sağlık kuruluĢları tarafından yapılan bildirimle ortaya çıktığından kamu kurum ve kuruluĢları tarafından cinsel istismarın öğrenilmesi durumunda çocuğun güvenliği sağlanarak durum bir an önce adli mercilere bildirilmelidir. Çocukların eğitim dönemlerinde günlerinin büyük bir kısmını geçirdiği okullarda (eğitim kurumlarında) okul psikologları veya psikolojik danıĢmanlarının risk tarama çalıĢmaları yapması gerekmektedir. Çocuğun yanı sıra ailelerle ve çocuğun yer aldığı sosyal çevre ile mesleki çalıĢma yapılması amacıyla okul sosyal hizmet uygulamasının baĢlatılması gerekmektedir. Okulda görevli sosyal hizmet uzmanları aracılığıyla çocuklar çevresi içinde değerlendirilerek aile veya

103 sosyal çevre ile sosyal hizmet uygulamaları yapılabilecektir. Bu sayede ailede veya sosyal çevrede yaĢanan veya yaĢanabilecek olası sorunlar konusunda çalıĢmalar